Velayet Nedir?
Velayet; çocuğun üstün yararına hizmet eden, anne ve babanın kişisel çıkarına göre kullanılması mümkün olmayan ve TMK’da belirli kurallara bağlanan ancak kapsam ve içeriği de kanunda açıkça tanımlanmamış bir hukuki kurumdur.
Boşanma ise TMK’ya göre evlilik birliğini sonlandıran ve çocuğun üstün yararı bakımından da velayet konusunda sonuçlar doğuran hukuki bir durumdur.
Boşanma kararı verildiğinde hakim küçüklerin velayet haklarının ve velayet hakları verilmeyen taraf ile küçükler arasındaki kişisel ilişkinin nasıl olacağına da karar verir.
TMK m. 336/2-3 hükümlerine göre;
“Ortak hayata son verilmiş veya ayrılık hâli gerçekleşmişse hâkim, velâyeti eşlerden birine verebilir.
Velâyet, ana ve babadan birinin ölümü hâlinde sağ kalana, boşanmada ise çocuk kendisine bırakılan tarafa aittir.”
Ana ve baba, çocuğun bakım ve eğitimi konusunda onun menfaatini göz önünde tutarak gerekli kararları alır ve uygularlar (TMK m. 339/1).
4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 337. maddesi “Ana ve baba evli değilse velayet anaya aittir. Ana küçük, kısıtlı veya ölmüş ya da velayet kendisinden alınmışsa hakim, çocuğun menfaatine göre, vasi atar veya velayeti babaya verir.” hükmünü içermektedir.
Velayet düzenlenirken müşterek çocukların yaşları, anne şefkat ve bakımına muhtaç olup olmadıkları, anne ve babanın ekonomik ve sosyal ve kültürel durumlarının müşterek çocuğun menfaatlerine uygun olup olmadığı değerlendirilir.
Çocuğun yasal temsili de velayet hükümlerine tabidir. Buna göre ana ve baba, velâyetleri çerçevesinde üçüncü kişilere karşı çocuklarının yasal temsilcisidirler (TMK m. 342/1). İyiniyetli üçüncü kişiler, eşlerden her birinin diğerinin rızasıyla işlem yaptığını varsayabilirler (TMK m. 342/2).
Çocuğun korunması ve üstün yararının gözetilmesi bakımından boşanma sonrasında ortaya çıkan gereklilikleri ve anneden velayetin alınmasına dair ahlaki yönüyle zorunlulukları TMK’nın kendisine tanıdığı yetkiler çerçevesinde Mahkeme veya hakim değerlendirebilecektir.
Velayetin, anne veya babadan hangisine bırakılması halinde, çocuğun daha iyi eğitim ve öğretim alacağı, sağlıklı ve güvenli bir ortamda yetişeceğini mahkeme/hakim değerlendirmek durumundadır.
Çocuğun sağlığını ve ahlakını etkilemediği sürece, velayetin zina yapan anneye verilmesinde zina eyleminin dahi bir engel olmayacağı doktrinde kabul görmektedir.
Zira eşlerden birinin, kanunda sayılan boşanma sebeplerinden birisini gerçekleştirerek evlilik birliği içerisinde diğer eşe karşı yasal yükümlülüklerini ihlal etmiş ve bu sebeple boşanmaya karar verilmiş olması, çocuğa karşı ebeveynlik görevlerini de tam manasıyla ve yasal yükümlülükleri yönüyle yerine getirmeyeceğine dair bu eş bakımından bir kusur hali olarak değerlendirilemez.
Anneye Hangi Hallerde Velayet Verilmez?
Velayetin anneye verilmemesi çok istisnai hallerde ve çocuğun menfaati bakımından söz konusu olabilecek bir durum olarak kabul edilmelidir. Buna göre anneye velayet verilemeyecek veya verilen velayetin geri alınacağı bazı halleri sıralamak mümkündür;
*Anne velayeti almaktan kaçınmışsa,
* Annenin akıl hastalığı ve akıl zayıflığı mevcutsa,
*Anne çocuğa yasal yükümlülüklerini yerine getirmekte bireysel olarak ihmal ve kusurlu ise,
* Annenin çocuğa karşı şiddet kullanması ve şiddete meyilli olduğuna dair tespitler ve adli raporlar mevcutsa,
*Anne reşit değilse,
çocuğun üstün yararı ve korunması bakımından anneye velayetin verilmesi mümkün olmayacaktır.
Bunun dışında velayetin anneye verilmesi bakımından ahlaksızca ve hayasızca yaşam sürme gibi hallerin objektif bir değerlendirmeye imkan vermediği açıktır. Bu konular kesin olarak delillendirilmeli ve velayet bakımından çocuğa etkisi dikkate alınmalıdır.
Yine uyuşturucu madde kullanma da çocuk bakımından hakimce kesin tespitlere dayalı olarak velayet bakımından değerlendirilecektir.
Anneye Verilen Velayet Hangi Durumlarda Geri Alınır?
Velayetin kaldırılması konusunda TMK m. 348’in birinci ve ikinci fıkrasında aşağıdaki şekilde düzenleme yapılmıştır:
“Çocuğun korunmasına ilişkin diğer önlemlerden sonuç alınamaz ya da bu önlemlerin yetersiz olacağı önceden anlaşılırsa, hâkim aşağıdaki hâllerde velâyetin kaldırılmasına karar verir:
- (Değişik: 1/7/2005-5378/38 m.) Ana ve babanın deneyimsizliği, hastalığı, başka bir yerde bulunması veya benzeri sebeplerden biriyle velayet görevini gereği gibi yerine getirememesi.
- Ana ve babanın çocuğa yeterli ilgiyi göstermemesi veya ona karşı yükümlülüklerini ağır biçimde savsaklaması. Velâyet ana ve babanın her ikisinden kaldırılırsa çocuğa bir vasi atanır.”
Ayrıca TMK m. 351’de “durumun değişmesi” başlığı altında “Durumun değişmesi hâlinde, çocuğun korunmasına ilişkin önlemlerin yeni koşullara uydurulması gerekir. Velâyetin kaldırılmasını gerektiren sebep ortadan kalkmışsa hâkim, re’sen ya da ana veya babanın istemi üzerine velâyeti geri verir.” şeklinde velayete ilişkin hakimin karar almasına imkan tanınmıştır.
Yargıtay, idrak çağında olan ve davalı anne ile yaşayan çocukların beyanları dikkate alınmadan ve alıştıkları ortamdan uzaklaştırılacak olmaları düşünülmeden velayetin davalı anneden alınmasını bozma sebebi olarak değerlendirmiştir (Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin 08.12.2010 tarih ve 2009/17764 E. 2010/20585 K. sayılı kararı).
Anne velayet hakkını kötüye kullanmışsa bu durumda velayet geri alınabilir,
Yukarıda “Anneye Hangi Hallerde Velayet Verilmez?” başlığı altında yaptığımız açıklamalarda belirtilen durumların sonradan gerçekleşmesi halinde de anneye verilen velayet geri alınabilir.
Geliri Olmayan Bir Anneye Velayet Verilir Mi?
Belirli bir yaşa kadar çocuğun anne bakımı ve gözetimi altında olması gerektiği hukukumuzda ve Yargıtay uygulamasında kabul gören bir durumdur ve kişinin maddi gelir durumu velayetin verilmesinde diğer etkenlere göre daha geri planda kalan bir vasıftır.
Çocuğun gelişimi ve bakımı yönüyle buna uygun bir gelir düzeyine velayet sahibi ebeveynin sahip olması gerektiği kabul görmektedir. Ancak velayetin verilmesinde annenin elinde olmayan sebeplerle ya da ekonomik koşulların bir sonucu olarak düzenli maddi gelirden yoksun olması sebebiyle kendisine velayetin verilmeyeceği konusunda olumlu bir değerlendirme yapmak mümkün değildir.
Velayet, anneyle çocuğun duygusal bağı ve gelişimi ve aile olmanın gerekleri ile ilgili olup, pedagojik ve psikolojik açıdan anne çocuk bağı güçlüyse maddi durumu kötü olan ve gelirden yoksun bulunan anneye sadece bu sebeple velayetin verilmemesi gerektiği iddia edilemez.
Velayet kendisine verilen annenin ekonomik durumu bakımından yoksulluğa düşmesi söz konusu ise hakim yoksulluk nafakası ve iştirak nafakası ödenmesi konusunda erkeğe yükümlülük getirerek bu sorunu çözebilecektir.
Kanun hükümleri dairesinde velayetin sadece maddi geliri bulunmaması sebebiyle anneye verilmeyeceğini söylemek mümkün değildir. Mahkeme bu durumda gereken tedbirleri alabilecek ve Anayasa’da karşılığını bulan sosyal devlet işlevi uygulama alanı bulabilecektir.
Annenin Suç Geçmişi Velayet Kararını Nasıl Etkiler?
Annenin “suç geçmişi/sabıka durumu” bakımından da mahkeme, velayet görevini yerine getirip getiremediği yönüyle anneyle ilgili velayet konusunda bir değerlendirme yapacaktır. Suç işlemek tek başına velayeti anneden almaya sebep olacak bir hal olarak TMK’da düzenlenmemiştir. Kriminal yatkınlık anne olmaya engel olmadığı gibi geçmişte suç işlemek de tek başına velayeti almaya engel teşkil edemez. Annenin durumu bir bütün olarak yaşam şekli ile birlikte velayet yönüyle değerlendirmek ve özellikle çocukla ilişkisi ve yakınlığı bu bakımdan dikkate alınmak durumundadır.
Ayrıca işlenen suçun annelik vazifesini ifa etmek ve yasal yükümlülükleri yerine getirmek bakımından velayete bir engel teşkil edip etmediği incelenmesi gereken bir konudur.
5237 sayılı TCK’da düzenlenen bazı suçların işlenmesi halinde (uyuşturucu satma, kullanma, müstehcenlik, fuhuş vb.) hakim annenin geçmiş durumunu dikkate alarak çocuğun gelişimi ve yetişmesi bakımından değerlendirme yapacak ancak bu gibi hallerde vicdani kanıya varırsa velayet bakımından anne aleyhine bir karar alabilecektir.
VELAYETİN ANNEYE VERİLMEMESİ İLE İLGİLİ YARGITAY UYGULAMALARI
Raporda velayetin babaya verilmesinin çocukların yararına uygun olacağının belirtildiği, çocukların baba yanında kalmasının bedeni, fikri, ahlaki gelişimlerine engel olacağı yönünde bir delil de bulunmadığı halde velayet babaya verilir
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile 6100 sayılı Kanun’un 166 ncı maddesinin birinci fıkrası gereğince davalar arasında bağlantı bulunması durumunda, davaların birleştirilmesine karar verileceği, dördüncü fıkrası gereğince davaların aynı veya birbirine benzer sebeplerden doğması ya da biri hakkında verilecek hükmün diğerini etkileyecek nitelikte bulunması durumunda bağlantının var sayılacağı, boşanma davalarında tarafların kusurlarının belirlenmesi, boşanmanın eki niteliğinde bulunan ve 4721 sayılı Kanun’un 174 üncü maddesinin birinci ve ikinci fıkrasında belirtilen maddi ve manevi tazminat ile 175 … maddesinde belirtilen yoksulluk nafakası gibi taleplerin isabetli değerlendirilerek … karar verilebilmesi, bu davaların birlikte görülmesi ve delillerin birlikle değerlendirilmesiyle mümkün olacağından İlk Derece Mahkemesince verilen birleştirme kararının isabetli olduğu; erkeğin asıl davasında 4721 sayılı Kanun’un 166 ncı maddesinin birinci fıkra koşulları gerçekleştiğinden asıl davanın 4721 sayılı Kanun’un 166 ncı maddesinin birinci fıkrası gereğince kabulünün isabetli olduğu; asıl olanın tanıkların doğruyu söylediğinin kabulü olduğu, tanıkların akrabalık ilişkisinin onların beyanlarını değerden düşürmeyeceği; ortak çocuk Semaur’un yargılama sırasında ergin olduğu, bu çocuk yönünden velayet talebinin konusunun kalmadığı, İlk Derece Mahkemesince Semanur’a yönelik velayet düzenlemesi konusunda karar verilmesine yer olmadığına karar verilmesinin isabetli olduğu; İlk Derece Mahkemesince alınan sosyal inceleme raporundan, müşterek çocuklar Salih … ve Samet …’ın velayetlerinin babaya verilmesini istedikleri, raporda da velayetin babaya verilmesinin çocukların yararına uygun olacağının belirtildiği, çocukların baba yanında kalmasının bedeni, fikri, ahlaki gelişimlerine engel olacağı yönünde bir delil de bulunmadığı anlaşılmakla, müşterek çocuklar Salih … ve Samet …’ın … yararı da gözetilerek velayetlerinin babaya verilmesi gerektiği, İlk Derece Mahkemesince bu hususta verilen karar ve velayeti kendisine verilmeyen çocuklar ile anne arasında kişisel ilişki tesisi isabetli ise de müşterek çocuk Salih … istinaf incelemesi sırasında ergin olduğundan, bu müşterek çocuk yönünden velayet ve kişisel ilişki taleplerinin konusuz kaldığı; kusur durumu dikkate alındığında İlk Derece Mahkemesince kadının yoksulluk nafakası talebinin reddine karar verilmesinin isabetli olduğu yine, kusur durumu dikkate alınarak kadının maddi ve manevi tazminat talebinin reddine karar verilmesinin isabetli olduğu; toplanan delillerden boşanmaya sebep olan olaylarda maddi tazminat isteyen davacı- davalı erkeğin az kusurlu olduğu, boşanma sonucu bu eşin en azından diğerinin maddi desteğini yitirdiği bu olayların erkeğin kişilik haklarına saldırı teşkil ettiği, davalı erkek yararına manevi ve maddi tazminata hükmedilmesinin … , tazminat miktarının isabetli olduğu gerekçesi ile 6100 sayılı Kanun’un 353 üncü maddesinin 353 üncü maddesinin (1) … fıkrasının (b) bendinin (1) … alt bendi gereğince kadın vekilinin istinaf başvurusunun erkeğin asıl ve birleşen davanın kabulü, yoksulluk nafakası, tazminat talepleri, velâyet, erkek yararına hükmedilen tazminatlar ve miktarları esastan reddine karar verilmiştir. Davacı-davalı erkeğin birleşen davasının terditli dava olup, öncelikle zina hukuki sebebi ile boşanma talep edildiği, kadının zina olgusu gerçekleştiği, birleşen davada zina hukuki sebebi ile tarafların boşanmalarına karar verilmesinin isabetli olduğu; terditli davalarda asli talep kabul edilmediği taktirde fer’î talep incelenebileceği, birleşen davada asli talep olan zina hukuksal sebebine dayalı boşanma talebinin kabul edildiği bu nedenle fer’î talebininin incelenmesinin mümkün olmadığı, fer’î talep olan haysiyetsiz hayat sürme ve evlilik birliğinin sarsılması hukuki sebeplerinde de boşanmaya karar verilmesinin … olmadığı; İlk Derece Mahkemesince kadının kabul edilen ve gerçekleşen kusurlu davranışlarına karşılık erkeğin de eşine karşı fiziksel şiddet uyguladığı, boşanmaya sebebiyet veren olaylarda erkeğin az, kadının ise ağır kusurlu olduğu, erkek de kusurlu olup, kendisi de boşanma davası açtığına göre, erkeğin, kadının boşanma davasına itirazı hakkın kötüye kullanılması niteliğinde olduğu, 4721 sayılı Kanun’un 166 ncı maddesinin ikinci fıkrasında yer alan şartların kadının davası yönünden gerçekleştiği; 4721 sayılı Kanun’un 185 … maddesinin üçüncü fıkrası ve 186 ncı maddesinin üçüncü fıkrası uyarınca, tarafların ekonomik ve sosyal durumları da gözetilerek asıl dava tarihinden geçerli olmak üzere kadın yararına uygun miktarda tedbir nafakasına hükmedilmesi gerektiği, boşanma ve ayrılık davalarında geçici tedbir nafakası değerlendirilirken kural olarak kusur durumu ölçü olarak değerlendirilemeyeceği ve kural olarak tedbir nafakası boşanma hükmünün kesinleştiği tarihine kadar devam edeceği, tarafların sosyal ve ekonomik durumu dikkate alındığında İlk Derece Mahkemesince kadın yararına asıl dava tarihinden boşanma hükmü kesinleşinceye kadar tedbir nafakasına hükmedilmesi gerekirken 14.11.2019 tarihine kadar tedbir nafakasına hükmedilmesi, yine tedbir nafakası yönünden hüküm ile gerekçe arasında çelişki yaratılması … olmadığı gerekçesi ile kadın vekilinin kadının davasının reddi, kusur belirlemesi, erkeğin birleşen davanın terditli olarak açılmasına rağmen fer’î niteliğinde talep edilen haysiyetsiz hayat sürme hukuksal sebebi ve evlilik birliğinin temelinden sarsılması hukuksal sebebi ile tedbir nafakasının süresi ve müşterek çocuk Salih …’ın velayeti ve kişisel ilişkisine yönünden 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (6100 sayılı Kanun) birinci fıkrasının (b) bendinin (2) … alt bendi gereğince kadının istinaf başvurusunun kabulü ile yeniden esas hakkında hüküm kurmak suretiyle hükmün tamamının kaldırılarak yerine erkeğin asıl davasının 4721 sayılı Kanun’un 166 ncı maddesinin birinci fıkrası gereğince, birleşen davasının 4721 sayılı Kanun’un 161 … maddesi gereğince, kadının 4721 sayılı Kanun’un 166 ncı maddesinin ikinci fıkrası gereğince kabulüne tarafların boşanmalarına, velayetin babaya verilmesine, anne ile kişisel ilişki kurulmasına, erkek yararına 5.000,00 TL maddi ve 10.000,00 TL manevi tazminata, kadın yararına dava tarihinden itibaren aylık 250,00 TL tedbir nafakasına, kadının yoksulluk nafakası ile tazminat taleplerinin reddine ,ortak çocuk Salih …’ın inceleme tarihi itibariyle ergin olduğu anlaşıldığından velayeti hakkında karar verilmesine yer olmadığına karar verilmiştir.
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı-davacı kadın vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
Davalı-davacı vekili temyiz başvuru dilekçesinde özetle; birleştirme kararının usul ve yasaya aykırı olduğunu, birleşen davanın açılması, iddia ve savunmanın genişletilmesi ve değiştirilmesi yasağına aykırı olduğunu, zina sebebine dayalı olarak açılan davanın kanıtlanamadığını, çocukların beyanlarının esas alınmasının usul ve yasaya aykırı olduğunu, erkeğin manevi ve fiziksel şiddet uyguladığını, kadın yararına yoksulluk nafakasına hükmedilmemesinin ve tazminat taleplerinin reddinin usul ve yasaya aykırı olduğunu, delillerini zamanında ibraz edilmediğini bu nedenle itibar edilmesinin hatalı olduğunu ileri sürerek birleştirme kararı verilmesi, kabul edilen asıl ve birleşen dava ve fer’îleri ile reddedilen kendi taleplerinin reddinin hatalı olduğunu, hukuka aykırı delillerin hükme esas alınmasının hatalı olduğunu ileri sürerek Bölge Adliye Mahkemesi kararının bozulmasına karar verilmesini talep etmiştir.
Bölge adliye mahkemelerinin nihai kararlarının bozulması 6100 sayılı Kanun’un 371 … maddesinde yer alan sebeplerden birinin varlığı hâlinde mümkündür.
Temyizen incelenen karar, tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dayandıkları belgelere, uyuşmazlığa uygulanması gereken hukuk kuralları ile hukuki ilişkinin nitelendirilmesine, dava şartlarına, yargılama ve ispat kuralları ile kararda belirtilen gerekçelere göre usul ve kanuna uygun olup davalı- davacı kadın vekilinin temyiz dilekçesinde ileri sürülen nedenler kararın bozulmasını gerektirecek nitelikte görülmemiştir. (Y2.HD 11.05.2023 T, 2022/11265 E., 2023/2358 K.)
Çocuğun velayetinin dosya kapsamında alınan uzman raporu ve tanık beyanları doğrultusunda,babaya verilmesi gerekmektedir
Velâyet düzenlenirken göz önünde bulundurulması gereken temel ilke, “Çocuğun üstün yararı”dır (Birleşmiş Milletler Çocuk Haklarına Dair Sözleşme m. 3; Çocuk Haklarının Kullanılmasına İlişkin Avrupa Sözleşmesi m. 1; TMK m. 339/1, 343/1, 346/1; Çocuk Koruma Kanunu m. 4/b). Çocuğun üstün yararı belirlenirken, onun bedensel, zihinsel, ruhsal, ahlâki ve toplumsal gelişiminin sağlanması amacının gözetilmesi gereklidir. Ana ve babanın yararları, ahlaki değer yargıları, sosyal konumları gibi durumları çocuğun üstün yararını etkilemediği ölçüde göz önünde tutulur. Velayet düzenlemesi kamu düzenine ilişkin olup, resen araştırma ilkesi geçerlidir. Bu nedenle yargılama sırasında meydana gelen gelişmelerin bile göz önünde tutulması gerekir. Tarafların davayı kabulü de tek başına hukuki sonuç doğurmaz.
Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesinin 12 inci ve Çocuk Haklarının Kullanılmasına İlişkin Avrupa Sözleşmesinin 3 ve 6 ıncı maddeleri idrak çağındaki çocukların kendilerini ilgilendiren konularda görüşünün alınması ve görüşlerine gereken önemin verilmesini öngörmektedir. Çocukların üstün yararı gerektirdiği takdirde, görüşlerinin aksine karar verilmesi mümkündür.
Dosya kapsamındaki bilgi ve belgelerden, ortak çocuk …”ın henüz 15 aylıkken, anneye bağlı bebeklik döneminde, davalı- davacı kadın tarafından,davacı- davalı erkeğin annesinin kapısının önüne bırakılarak terk edildiği,çocuğun uzunca bir süre baba ve ailesi tarafından bakıldığı, dosya kapsamında alınan SİR raporunda,davalı-davacı kadının müşterek çocuk ile birlikte yaşamak istediği, ancak buna tam hazır olmadığı, müşterek çocuğun 15 aylık olduktan sonraki dönemden itibaren babası ve onun ailesi ile birlikte yaşadığı, çocuğun bakım ve sorumluluğunun baba ve ailesi tarafından üstlenildiği, davalı-davacı kadının çocuğu hakkında yeteri kadar farkındalık sahibi olmadığı, çocuğu arayıp sormadığı, müşterek çocuğun bakım ve sorumluluğunu babaannenin üstlendiği, babaannenin çocuğun bakım ve sorumluluğunu aksatabilecek fiziksel engelinin olmadığı, çocuğun yıldır erkeğin ailesi tarafından bakıldığı, çocuğun annesini tanımadığı, çocuğun alıştığı, sosyal bir ortamının olduğu belirtilerek, çocuğun velayetinin babaya verilmesi yönünde görüş belirtilmiştir. Somut olayda çocuğun velayetinin dosya kapsamında alınan uzman raporu ve tanık beyanları doğrultusunda,babaya verilmesi gerekmektedir.
Bu itibarla, bölge adliye mahkemesi tarafından dosyadaki uzman raporu, dinlenilen tanık beyanlarına itibar edilmeyerek, müşterek çocuğun velayetinin davalı-davacı anneye verilmesi şeklinde hüküm tesisi usul ve kanuna aykırı olup, bozmayı gerektirmiştir. (Y 2. HD 25.11.2021 T, 2021/7775 E., 2021/8823 K.)
İdrak çağındaki ortak çocukların mahkemece veya istinabe suretiyle bilgilendirilerek, velayet hakkındaki tercihinin kendisinden sorulması gerekir
Toplanan delillerden, tarafların yabancı mahkemede anlaşmalı boşandıkları, yabancı mahkeme ilamının 26.11.2013 tarihinde kesinleşen karar ile tanımasına hükmedildiği anlaşılmaktadır. Bu sebeple davacı-davalı kadın maddi, manevi tazminat ve yoksulluk nafakası talep etme hakkını kaybetmiştir. O halde, mahkemece davacı-davalı kadının bu taleplerinin reddine karar verilmesi gerekirken kabulü hatalı olmuştur.
3-Mahkemece, kadının velayete yönelik isteği hakkında, yabancı mahkemede çocukların velayetinin babaya verilmesi hükmünün tenfiz edildiği ve tenfiz kararının kesinleştiği belirtilerek konusuz kaldığından karar verilmesine yer olmadığına dair karar verilmiştir. Velayet düzenlemesinde; çocukla ana ve baba yararının çatışması halinde, çocuğun yararına üstünlük tanınması gereklidir. Çocuğun yararı ise; çocuğun bedensel, fikri ve ahlaki bakımdan en iyi şekilde gelişebilmesi ve böyle bir gelişmenin gerçekleştirilmesi için, çocuğa sosyal, ekonomik ve kültürel koşulların sağlanmış olmasıdır.
Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesinin 12. ve Çocuk Haklarının Kullanılmasına İlişkin Avrupa Sözleşmesinin 3. ve 6. maddeleri idrak çağındaki çocukların kendilerini ilgilendiren konularda görüşünün alınması ve görüşlerine gereken önemin verilmesini öngörmektedir. Çocukların üstün yararı gerektirdiği takdirde, görüşlerinin aksine karar verilmesi mümkündür. Velayet kamu düzenine ilişkin olup, re’sen araştırma ilkesi geçerlidir. Bu nedenle yargılama sırasında meydana gelen gelişmelerin bile göz önünde tutulması gerekir. Somut olayda; velayete konu çocuklardan Deniz 2002 ve … 2008 doğumlu olup idrak çağındadırlar.
Bu bakımdan ortak çocukların mahkemece veya istinabe suretiyle bilgilendirilerek, velayet
hakkındaki tercihinin kendisinden sorulması tüm deliller birlikte değerlendirilip sonucu uyarınca karar verilmesi gerekirken, velayet konusunda yazılı şekilde eksik inceleme ile hüküm kurulması usul ve yasaya aykırıdır.( Y2.HD 03.05.2018 T, 2016/17073 E., 2018/6023 K.)
Evlilik dışı doğan ve annenin yaşının küçük olması nedeni ile velayet altında bulunmayan küçüğün TMK.337/2 maddesi uyarınca kendisini tanıyan babasının velayeti altına konulup konulmayacağına aile mahkemesi karar vermelidir
… Nüfus Müdürlüğü 13.01.2015 tarihli dilekçe ile ; anne babası evli olmayan babası tarafından tanınan 18 yaşından küçük olan …’in TMK’nun 404.maddesi uyarınca vesayet altına alınması isteğinde bulunmuştur.
… 1.Sulh Hukuk Mahkemesi; “…Kısıtlı adayının annesinin hayatta olduğu, babası tarafından da tanındığı, velayetin babaya verilip verilmeyeceğinin takdirinin Aile Mahkemesi sıfatıyla Asliye Hukuk Mahkemesine ait bulunduğu ….” gerekçesiyle görevsizlik kararı vermiştir.
… 2.Asliye Hukuk Mahkemesi (Aile Mahkemesi Sıfatıyla) ise “..Kısıtlı adayının annesinin 10.11.1998 doğumlu olduğu, 18 yaşından küçük olduğundan velayet hakkını kullanmadığı, babası …’in küçük …’ı tanımış ise de tanıma ile velayetin kendiliğinden babaya geçmeyeceği, vesayet makamı tarafından babanın velayeti talep edip etmeyeceği konusunda görüşü alınarak talep etmesi durumunda velayetin kendisine verilmesi yönünde dava açma hakkının tanınması , açılacak velayet davasının sonucuna göre işlem yapılması gerektiğinden küçüğün menfaati, usul ekonomisi sebebiyle davaya bakma görevinin Sulh Hukuk Mahkemesine ait bulunduğu …..” gerekçesiyle görevsizlik kararı vermiştir.
Dosya kapsamından; kısıtlı adayının 19.06.2014, annesinin 10.11.1998 doğumlu oldukları, anne ve babanın evli olmadıkları, kısıtlı adayının babası tarafından tanındığı anlaşılmaktadır.
Somut olayda, öncelikle tartışılıp değerlendirilecek konu, evlilik dışı doğan ve annenin yaşının küçük olması nedeni ile velayet altında bulunmayan küçüğün TMK.337/2 maddesi uyarınca kendisini tanıyan babasının velayeti altına konulup konulmayacağına yönelik olacaktır. Velayet hususunun değerlendirilmesi aile mahkemesinin görevinde olduğundan, mahkeme velayetin babaya verilmesi hususunu değerlendirecek ve sonucuna göre karar verecektir. Velayetin babaya verilmesinde sakınca bulunan hallerin saptanması halinde ise aile mahkemesi çocuğun vesayet altına alınması konusunda sulh hukuk mahkemesine ihbarda bulunacaktır. Bu durumda uyuşmazlığın, aile mahkemesinde görülüp, çözümlenmesi gerekmektedir. (Y 20. HD 13/10/2016 T, 2016/4718 E., 2016/8953 K.)
3 Responses
ben 14 yaşındayım iki kardeşim var…annem ile babam 2 sene önce ayrıldı, annem babamı aldattı, ama tek değil.. babamın dediğine göre baya bi aldatmış…anlaşmalı boşandıkları için mahkeme hiç bir şekilde bize bir şey sormadı… babam da kalıyoruz ama hiç mutlu değiliz.. 4 aydır kardeşlerime bakıyorum ve çok yoruldum… annem yakında dava açabilir.. açarsa bizi alabilecek mi veya tek beni alabilecek mi onu araştırıyorum.. mahkemeye kendi isteğimi söyleme gibi bir şeyim varmış yani yaşım ona yetiyormuş.. ama annemin de bahaneleri var benim için.. öncelikle ben ortaokula hiç gitmedim, kuran kursuna gittim.. annem de senin eğitimini söylersem zaten direkt alırım diyor.. babama görede asla anneme gidemezmişim, sana izin verniyorum boşuna öyle hayaller kurma diyor.. brn babamı da sevmiyorum.. her şeyden kısıtlıyor. onu yapma, bunu giyme, hayır oraya gidemezsin.. evet bir babanın bunu yapması hali haline doğru ama benim ki aşırı kısıtlayıcı.. bir ara para bile vermiyordu.. git kumbarandan al diyordu.. keman kursuna
Merhabalar Anneniz aile mahkemelerinde açacağı velayetin değiştirilmesi davası ile velayetinizin annenize verilmesi mümkün. Bu konu ile ilgili dava açma hakkı olan annenizdir. Annenizin bu hususta öncelikle karar vermesi gerekir.
ben 14 yaşındayım iki kardeşim var…annem ile babam 2 sene önce ayrıldı, annem babamı aldattı, ama tek değil.. babamın dediğine göre baya bir aldatmış…anlaşmalı boşandıkları için mahkeme hiç bir şekilde bize bir şey sormadı… babam da kalıyoruz ama hiç mutlu değiliz.. 4 aydır kardeşlerime bakıyorum ve çok yoruldum… annem yakında dava açabilir.. açarsa bizi alabilecek mi veya tek beni alabilecek mi onu araştırıyorum.. mahkemeye kendi isteğimi söyleme gibi bir şeyim varmış yani yaşım ona yetiyormuş.. ama annemin de bahaneleri var benim için.. öncelikle ben ortaokula hiç gitmedim, kuran kursuna gittim.. annem de senin eğitimini söylersem zaten direkt alırım diyor.. babama göre de asla anneme gidemezmişim, sana izin vermiyorum boşuna öyle hayaller kurma diyor.. ben babamı da sevmiyorum.. her şeyden kısıtlıyor. onu yapma, bunu giyme, hayır oraya gidemezsin.. evet bir babanın bunu yapması hali haline doğru ama benim ki aşırı kısıtlayıcı.. bir ara para bile vermiyordu.. git kumbarandan al diyordu.. keman kursuna