İsim ve Soyisim Değişikliği Davası Nedir?
İsim ve soyisim toplum içinde kişiyi diğerlerinden ayırt etmeyi sağlayan, toplumsal ilişkilerde onu belirleyen bir tanıtım ve işarettir. Gerçek kişileri özad ve soyadları belirler. Özad aynı aileden olan yani aynı soyada sahip kişileri birbirinden ayırmaya yararken; soyad aynı aileden gelen bireyleri diğer ailelerden gelen bireylerden ayırmayı sağlar. Biz bu makalemizde özad için isim ifadesini kullanacağız.
Kural olarak hukukumuzda ad ve soyadın değişmezliği ilkesi geçerlidir ancak 4721 sayılı TMK’nın 27. maddesine göre haklı bir neden varsa isim veya soyisim değiştirilebilir. Madde metni aşağıdaki şekildedir;
“Adın değiştirilmesi
Madde 27- Adın değiştirilmesi, ancak haklı sebeplere dayanılarak hâkimden istenebilir. (Değişik ikinci fıkra:14/11/2024-7532/12 md.) Adın değiştirildiği nüfus siciline kayıt ve Basın İlan Kurumunun ilan portalında ilan olunur. Bu ilanda; hükmü veren mahkeme, kararın verildiği tarih, dosyanın esas ve karar numarası ile adının değiştirilmesine karar verilen kişinin nüfusa kayıtlı olduğu yer, doğum tarihi, ana ve baba adı, önceki adı ve soyadı, mahkeme kararıyla verilen yeni adı ve soyadı yer alır. Ad değişmekle kişisel durum değişmez. Adın değiştirilmesinden zarar gören kimse, bunu öğrendiği günden başlayarak bir yıl içinde değiştirme kararının kaldırılmasını dava edebilir.”
İsim ve soyisim değişikliği kişiye sıkı sıkıya bağlı haklardandır ve avukata verilecek vekaletnamede bu davayı açmak için özel yetki şarttır. İsim ve soyisim değişikliği davasında kişi ya adını tamamen değiştirmekte ya da adına yeni bir ad ilave etmektedir. Bir de adın kayıtlara yanlış geçmesi halinde açılan nüfus kaydının düzeltilmesi davası vardır ve bu iki davayı karıştırmamak gerekir. Bu konu aşağıda ayrıntılı olarak ele alınacaktır.
İsim ve Soyisim Değişikliği Davası Nasıl Açılır?
İsim ve soyisim değişikliği davası nüfus müdürlüğüne yöneltilir ancak özünde çekişmesiz yargı işidir. Yetkili ve görevli mahkeme davacının ikametgahının bulunduğu yer asliye hukuk mahkemesidir. Dava dilekçesinin yetkili ve görevli asliye hukuk mahkemesine verilmesi ve maktu harcın ikmali ile dava açılmış olur.
İsim ve Soyisim Değişikliği İçin Hangi Belgeler Gereklidir?
İsim ve soyisim değişikliği davasında dilekçeye nüfus kayıtları eklenir. Bunun dışında eklenmesi gereken özel bir belge yoktur ancak kişinin adının resmi işlemlerde karışıklığa neden olduğuna dair iddialar ve buna ilişkin kayıtlar mevcutsa bunlar da dilekçeye delil olarak eklenebilir.
İsim ve soyisim değişikliği davalarında genellikle tanık deliline başvurulur zira davacının ismi veya soyismi ile ilgili yaşadığı sıkıntılar ve sair iddiaları tanık delili ile ispatlanabilir. Bu nedenle belgeden ziyade tanık delili bu davalarda önem arz eder. Bu davada hakim gerekirse kolluk araştırmasına da başvurarak kişinin sosyal çevresinde hangi adla tanındığını araştırabilir.
İsim ve Soyisim Değişikliği Davasında Haklı Sebep Nedir?
İsim ve soyisim değişikliği davasında davacının ismini ya da soyismini değiştirmekte haklı bir gerekçesinin bulunması gerekir. Bu haklı gerçekçe geniş kapsamlıdır. İsim ve soyismin gülünç olması, karmaşık ve alışılmışın dışında olması, davacının çevresinde nüfusta kayıtlı ismi ile değil de yeni almak istediği isim ile tanınması gibi bir çok neden haklı gerekçe sayılabilir. Tüm bunlar tanık beyanları dahil her türlü delille ispatlanabilir.
İsim ve Soyisim Değişikliği Davası Süreci Nasıl İşler?
İsim ve soyisim davaları çekişmesiz yargı işlerinden olup basit yargılama usulüne tabidir. Dava dilekçesi mahkemeye verildikten sonra mahkeme tensip zaptını hazırlayarak ön inceleme duruşma gününü verir ve taraflara tebliği eder. Ön inceleme duruşmasında bütün evraklar gelmişse ve eksiklik yoksa tahkikata geçilerek tanıklar dinlenir ve karar verilir. Eksiklik var ise giderilmesi için duruşma ertelenebilir.
Bu dava maktu harca ve maktu vekalet ücretine tabidir.
İsim ve Soyisim Değişkiliği Kararı İlan Olunur Mu?
14/11/2024 tarihli ve 7532 sayılı yasanın 12. maddesi ile TMK m. 27/2 fıkrasında yapılan değişiklik ile adın değiştirilmesi kararının ilanı uygulaması getirilmiştir. Buna göre adın değiştirildiği hem nüfus siciline kayıt edilir ve hem de Basın İlan Kurumunun ilan portalında ilan olunur. Bu ilanda; hükmü veren mahkeme, kararın verildiği tarih, dosyanın esas ve karar numarası ile adının değiştirilmesine karar verilen kişinin nüfusa kayıtlı olduğu yer, doğum tarihi, ana ve baba adı, önceki adı ve soyadı, mahkeme kararıyla verilen yeni adı ve soyadı yer alır.
İsim ve Soyismin Değiştirilmesine İtiraz Edilebilir mi?
İsmin ya da soyismin değiştirilmesinden zarar gören kimse, bunu öğrendiği günden başlayarak bir yıl içinde değiştirme kararının kaldırılmasını dava edebilir. Bu dava ilk kararı veren mahkemede açılmalıdır.
İsim ve Soyisim Değişikliği Davası Ne Kadar Sürer ve Hangi Yasa yoluna Tabidir?
İsim ve soyisim davaları çekişmesiz yargı işlerinden olup basit yargılama usulüne tabidir. Bu nedenle yazılı yargılama usulüne ve çekişmeli yargı işlerine göre daha kısa bir yargılama süreci söz konusudur.
İsim ve soyisim değişikliği davalarında genellikle tanık dinlenir. Bu nedenle bu davalar yerel mahkemede ortalama en az iki celse sürebilir. Bu halde yerel mahkemedeki süreç mahkemenin iş yoğunluğuna göre değişmekle birlikte ortalama 5-6 ay kadar sürebilir.
Bu davalar sonucu yerel mahkemece verilen kararlar istinaf yasa yoluna tabidir. İstinaf yasa yoluna yargılamada yer alanlar ile yargılamada yer almasa da hukuki yararı olan ilgililer de başvurabilir. İstinaf süreci de ortalama 1-2 yıl kadar sürebilmektedir. İstinaf üzerine verilen karar kesindir yani bu davalarda temyiz yasa yolu yoktur.
İsim ve Soyismin Değiştirilmesi Davası ile İsmin ve Soyismin Düzeltilmesi Davası Aynı Mıdır?
5490 sayılı Nüfus Hizmetleri Kanununun 36. maddesinde isim ve soyisim düzeltilmesi davası düzenlenmiştir. Madde metni aşağıdaki şekildedir;
“Nüfus davaları
MADDE 36- (1) Mahkeme kararı ile yapılan kayıt düzeltmelerinde aşağıdaki usûllere uyulur:
- a) Nüfus kayıtlarına ilişkin düzeltme davaları, düzeltmeyi isteyen şahıslar ile ilgili resmî dairenin göstereceği lüzum üzerine Cumhuriyet savcıları tarafından yerleşim yeri adresinin bulunduğu yerdeki görevli asliye hukuk mahkemesinde açılır. Kayıt düzeltme davaları (…)10 nüfus müdürü veya görevlendireceği nüfus memuru huzuru ile görülür ve karara bağlanır.
- b) (Değişik: 19/10/2017-7039/9 md.) Haklı sebeplerin bulunması hâlinde aynı konuya ilişkin düzeltme yapılması hâkimden istenebilir. Ad değişikliği hâlinde, nüfus müdürlüğü bu kişinin çocuklarının baba veya ana adına ilişkin kaydı, soyadı değişikliğinde ise eşin ve ergin olmayan çocukların soyadını da düzeltir.
- c) Tespit davaları, kaydın iptali veya düzeltilmesi için açılacak davalara karine teşkil eder. (2) Kişilerin başkasına ait kaydı kullandıklarına ilişkin başvurular Bakanlıkça incelenip sonuçlandırılır.”
Görüldüğü üzere isim ve soyisim değiştirilmesi davası TMK’da düzenlendiği halde isim ve soyisim düzeltilmesi davası farklı ve özel bir kanun olan Nüfus Hizmetleri Kanununda düzenlenmiştir.
TMK’nın 27. maddesine göre açılan isim veya soyisim değişikliği davaları bir ismin ya da soyadının tamamen değiştirilmesi talebine ilişkin iken; 5460 sayılı Nüfus Hizmetleri Kanununun 36. maddesine göre açılan isim veya soyisim düzeltilmesi davaları ise, var olan isim ya da soyisimde kayıt esnasında gerçekleştirilen maddi hatanın düzeltilmesi talebine ilişkin davalardır. Bu nedenle isim ve soyisim değişikliği davasını kişi kendisi açarken, isim veya soyisim düzeltilmesi davasını kişi kendisi açabileceği gibi ilgili resmî dairenin göstereceği lüzum üzerine Cumhuriyet savcıları da açabilecektir. Ancak her iki dava da kamu düzeni ile ilgilidir.
İSİM VE SOYİSİM DEĞİŞİKLİĞİ DAVALARI İLE İLGİLİ YARGITAY UYGULAMALARI
İsim değişikliğine ilişkin davalar 5490 sayılı Nüfus Hizmetleri Kanunu’nun 36. maddesinde düzenlenen nüfus davalarından olup, anılan madde uyarınca uyuşmazlığın çözümünde asliye hukuk mahkemesi görevlidir
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki belgeler okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Davacı “Etem” olan adına “Oğuz” isminin de eklenmesini istemiştir.
Yerel mahkemece isim tashihi isteyenin aile, arkadaş ve çevresi tarafından “Oğuz” ismi ile anıldığı ve bu isimle hitap edildiği, günlük hayatında “Oğuz” ön adını kullandığı için bu durumun karışıklığa yol açtığı, nüfusa sehven Oğuz isminin Etem şeklinde yazıldığı, haklı sebebin ispat edilmiş olduğu kanaatiyle davacının nüfus kaydındaki “Etem” olan ön adının “Etem Oğuz” olarak tashih ve tesciline karar verilmiştir.
Davalı idare temsilcisinin temyizi üzerine karar, Özel Dairece yukarıda başlık bölümünde açıklanan gerekçelerle bozulmuştur.
Mahkemece davacının talebinin 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu(HMK)’nun 382/2-a.2 maddesi gereğince “isim değişikliği” olduğu gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.
Direnme kararı davalı idare temsilcisi tarafından temyiz edilmiştir.
Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık, somut olay bakımından “Etem” olan ismin yanına “Oğuz” isminin de eklenmesi istemi ile açılan eldeki davada Sulh Hukuk Mahkemesinin mi yoksa Asliye Hukuk Mahkemesinin mi görevli olduğu noktasında toplanmaktadır.
Uyuşmazlığın çözümünde öncelikle işin esası ile ilgili yasal düzenlemelerin üzerinde durulması gerekmektedir.
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) “Çekişmesiz yargı işleri” başlıklı 382. maddenin ikinci fıkrasının a-2’nci bendinde “ad ve soyadının değiştirilmesi” davaları çekişmesiz yargı işlerinden sayılmıştır.
HMK’nın 383. maddesine göre çekişmesiz yargı işlerinde görevli mahkeme, aksine bir düzenleme bulunmadığı sürece sulh hukuk mahkemesidir.
5490 sayılı Nüfus Hizmetleri Kanunu’nun 36. maddesinin birinci fıkrasının (a) bendinde; “Nüfus kayıtlarına ilişkin düzeltme davaları, düzeltmeyi isteyen şahıslar ile ilgili resmî dairenin göstereceği lüzum üzerine Cumhuriyet savcıları tarafından yerleşim yeri adresinin bulunduğu yerdeki görevli asliye hukuk mahkemesinde açılır” düzenlemesi yer almaktadır.
Nüfus kayıtlarına ilişkin her türlü düzeltme ve tespit davalarında görevli mahkeme anılan 5490 sayılı Nüfus Hizmetleri Kanunu’nun 36. maddesinin 1/a bendine göre asliye hukuk mahkemesidir.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 03.11.2010 gün ve 2010/18-563 E., 2010/554 K. sayılı kararında da belirtildiği üzere Nüfus Hizmetleri Kanunu’nun 36. maddesinde herhangi bir ayrım yapılmadan kayıt düzeltme davaları düzenlenmiş olup, madde uyarınca ad ve soyadı değişikliği davaları da nüfus davalarının bir türüdür.
Buna göre isim değişikliğine ilişkin davalar 5490 sayılı Nüfus Hizmetleri Kanunu’nun 36. maddesinde düzenlenen nüfus davalarından olup, anılan madde uyarınca uyuşmazlığın çözümünde asliye hukuk mahkemesi görevlidir. (YHGK 21.02.2018 T, 2017/1919 E., 2018/318 K.)
Evlilik birliği içinde doğan çocuğun, doğumla kazandığı “aile soyadının” annenin bekarlık soyadı ile değiştirilmesinin talep edildiği dava aile hukukuna dayanmakta olup, böyle bir uyuşmazlığın aile mahkemesinde çözümlenmesi gerekir
Taraflar arasındaki “soyadı değişikliği” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda;. Asliye Hukuk Mahkemesince davanın kabulüne dair verilen 22.01.2014 gün ve 2013/466 E. 2014/29 K. sayılı kararın incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 18. Hukuk Dairesinin 30.09.2014 gün ve 2014/7895 E. 2014/13747 K. sayılı ilamı ile;
“…Davacı vekili dava dilekçesinde; davacının eski eşinden boşanmasının ardından küçüğün velayetinin davacı anneye verildiğini, boşanmadan dolayı annenin soyadı ile çocuğun soyadının farklı hale geldiğini ve bu durumun çocuğu ruhsal olarak rahatsız ettiğini, onun her türlü ihtiyacını karşılayan annesini de resmi işlemlerde zora soktuğunu bu sebeplerle ve dayanak olarak Anayasa Mahkemesinin 08.12.2011 tarihli 2010/119 Esas, 2011/165 Karar sayılı, 2525 sayılı Nüfus Kanununun 4.maddesinin ikinci fıkrasını Anayasa’ya aykırı bularak iptal eden kararını esas alarak haklı sebebin de oluştuğu gerekçesi ile küçük …’nın, annesi-davacının soyadı olan … şeklinde değiştirilmesini istemiş, mahkemece davanın kabulüne karar verilmiştir.
Dosya içerisindeki bilgi ve belgelerden; küçüğün babasının …, annesinin.. olduğu, …’nın velayetinin davacı olan annesi …’ye bırakıldığı anlaşılmaktadır.
2525 sayılı Soyadı Kanunu’nun 4. maddesinin ikinci fıkrasının “evliliğin feshi veya boşanma hallerinde çocuk anasına tevdi edilmiş olsa bile babasının seçtiği veya seçeceği soyadı alır” şeklindeki birinci cümlesinin Anayasa Mahkemesince iptal edilmesinden sonra bilhassa boşanmalar sebebiyle somut olayda olduğu gibi zaruri nedenlerle velayetin anneye bırakılması hallerinde velayet hakkına sahip annelerin çocuklarına kendi soyadlarını vermek amacıyla bu tür soyadı değişikliği davalarını açtıkları görülmektedir.
2525 sayılı Kanunun 4.maddesindeki düzenlemenin, Yasanın genel gerekçesinden de anlaşılacağı gibi ilk defa soyadı alınması ile ilgili olduğu ve 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 321. maddesindeki hüküm karşısında, bu kuralın günümüzde sadece bazı istinai durumlarda uygulanabilmesinin söz konusu olduğu
Anayasa Mahkemesince de kabul edilmektedir. Yüksek Mahkeme sözü edilen maddeyi Türk Medeni Kanunu’nun 335 ve 336. maddeleriyle Anayasa’nın 10. ve 41. maddelerine aykırılığı nedeniyle iptal etmiştir. Tüm bu maddeler, velayet hakkının kullanılmasında kadın ve erkeğin birbirlerine eşit oldukları ilkesini ön plana çıkarmaktadır. Eski 743 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun eşitliğe aykırı hükümleri, bu yasanın yürürlükten kaldırılmasıyla son bulmuştur.
Birleşmiş Milletler Siyasi ve Medeni Haklar Sözleşmesi hükümleri ile Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin kararlarında da çok geçerli nedenlerin varlığı dışında yalnızca cinsiyete dayalı bir farklı muamelenin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 14. maddesinde düzenlenen ayrımcılık yasağını ihlal ettiği kabul edilmektedir. Eşitlik ilkesi, Anayasa Mahkemesinin kararında da değinildiği gibi aynı konumda bulunan kadın ve erkeğin yasalar önünde eşit haklara sahip olmasını gerektirmekte, diğer bir ifadeyle kadın veya erkeğin kendi lehine bir üstünlük yarışına girmesine hukuk düzeni izin vermemektedir. Anayasa Mahkemesince iptal edilen yasa maddesi Kanunun kabul edildiği 21.06.1934 tarihinin koşullarına göre misyonunu tamamlamış bulunmaktadır. Esasen aradan geçen zaman içinde yukarıda kısmen değinilen hukuki gelişmeler karşısında iptalinden başka bir çare de kalmamıştır. Bununla birlikte Anayasa Mahkemesi, 4721 sayılı Türk Medeni Kanununun 321. maddesindeki “Çocuk, ana ve baba evli ise ailenin soyadını taşır.” hükmünün Anayasaya aykırı olmadığına karar vermiştir. Buradaki “aile” deyiminden babanın anlaşılacağı Anayasa Mahkemesince de kabul edilmiştir (Anayasa Mahkemesinin 02.07.2009 gün ve 2005/114-2009/105 sayılı kararı). Buna karşılık Türk Medeni Kanununun sözü edilen bu maddesindeki “evli değilse ananın” ibaresi Anayasanın 10 ve 41. maddelerine aykırı bulunarak baba lehine iptal edilmiştir. Bu maddenin iptalinden önce anne ve babanın sonradan evlenmesi (Türk Medeni Kanunu’nun 292. maddesi) ya da aynı Kanunu’nun 27. maddesine bağlı haklı nedenlerden dolayı soyadının değiştirilmesi halleri dışında çocuğun babanın soyadını alma imkanı bulunmamaktaydı.
Yukarıdaki açıklamalar ışığında bir çocuğa soyadı verilmesi için o çocuğun doğum tarihinde annesi ile babasının evli olup olmadığına bakmak gerekir. Doğum gününde anne ve baba evli ise çocuk babanın, diğer bir anlatımla ailenin soyadını alacaktır. Çocuğun soyadı bu surette belirlendikten sonra, onun soyadını velayet hakkına vs. nedenlere dayanarak değiştirmek Türk Medeni Kanununun 321. maddesindeki düzenleme karşısında mümkün değildir. Ancak çocuk, ergin olduktan sonra Türk Medeni Kanununun 27. maddesindeki koşulların varlığı halinde soyadını her zaman değiştirmek hakkına sahiptir. Velayet hakkı anne ve baba için normal şartlarda çocuğun ergin olmasına yani onsekiz yaşını tamamlamasına kadar devam eden geçici bir haktır. Boşanma nedeniyle velayet hakkının sırf anneye verilmiş olması çocuğun soyadının değiştirilmesi için haklı bir neden sayılmadığı gibi hukuki mevzuat da buna cevaz vermemektedir. Bir an için mevzuatın böyle bir duruma izin verdiği kabul edilse dahi sonradan gelişen sebeplerden dolayı çocuğun yararı açısından velayetin babaya yeniden verilmesi hallerinde bu kez baba, velayet hakkına dayanarak tekrar çocuğun soyadını değiştirmek isteyecektir. Madem ki velayet kimde ise çocuk onun soyadını taşıyacaktır, o halde baba bu haktan mahrum edilemez. Böyle bir uygulamanın nüfus kayıtlarının güvenilirliğini ve istikrarını zedeleyeceği ve asıl bu gibi uygulamaların çocuğun ruh hali üzerinde çok derin ve etkili travma yaratacağı açıktır. Yargı mercilerinin bu durumu ve çocuğun yüksek yararını gözeterek anne ile babanın ya da ailelerin hukuken oluşmuş statüleri değiştirmeye çalışmalarına izin vermemesi gerekir.
Somut olaya gelince; soyadının değiştirilmesi istenen …’in evlilik içinde doğduğu ve Türk Medeni Kanunu’nun 321.maddesine göre ailenin, diğer bir deyimle babanın soyadını aldığı anlaşılmıştır. Böylece bu çocuk reşit oluncaya veya baba Türk Medeni Kanunu’nun 27. maddesindeki koşulları kanıtlayarak soyadını değiştirmedikçe soyadını değiştirme konusu yasal olarak kapanmıştır. Çocuğun anne ve babasının boşanmış olması, sadece boşanma ve velayet hakkı nedeniyle anneye böyle bir dava açma hakkı bahşetmez. Davacı tarafın dilekçesinde ileri sürdüğü iddiaların ve gerekçelerin hukuki bir dayanağı bulunmadığı gibi soyadı değişikliğinin çocuğun evlilik içinde doğmakla kazandığı meşru statüye ve onun yüksek menfaatlerine zarar vereceği gerçeği karşısında mahkemece davanın reddine karar verilmesi gerekirken, kabulü doğru görülmemiştir …”
gerekçesi ile bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava, küçüğün soyadının velayeti kendisine verilen annenin soyadı olarak değiştirilmesi istemine ilişkindir.
Davacı vekili, velayeti anneye verilen küçüğün soy isminin farklı olmasının okul ve sosyal çevresinde problemler yarattığını, arkadaşlarının alay konusu yaptığını, müvekkilinin bu nedenlerle okula gitmek istemediğini beyan ederek küçüğün soyadının, annesinin soyadı ile değiştirilmesine karar verilmesini talep etmiş, davalı Nüfus idaresi davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, haklı sebebin ve anne soy ismini taşımada menfaat bulunduğu hususunun sabit olduğu gerekçesi ile davanın kabulüne karar verilmiştir.
Davalı Nüfus İdaresi temsilcisinin temyizi üzerine hüküm, Özel Dairece yukarıda gösterilen nedenlerle bozulmuştur.
Yerel Mahkemece, bozma öncesi gerekçeler genişletilerek önceki kararda direnilmiş; hükmü temyize davalı Nüfus İdaresi vekili getirmiştir.
Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; evlilik birliği içinde doğan ve boşanma ile velayeti annesine verilen, halen babasının soyadını taşıyan küçüğün soyadının, annesinin soyadı olarak değiştirilmesinin mümkün olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.
Hukuk Genel Kurulundaki görüşme sırasında işin esasının incelenmesinden önce uyuşmazlıkta evlilik birliği içerisinde doğan, anne ve babanın boşanmış olması nedeni ile velayet hakkı annede bulunan ve halen babanın soyadını taşıyan çocuğun soyadının değiştirilmesi istemli davada asliye hukuk mahkemesinin mi yoksa aile mahkemesinin mi görevli olduğu hususu ön sorun olarak incelenmiştir.
Eldeki dava ile evlilik birliği içinde doğan çocuğun, doğumla kazandığı “aile soyadının” annenin bekarlık soyadı ile değiştirilmesi talep edilmektedir ve dava velayete sahip olan anne tarafından açılmıştır. Başka bir ifade ile soyadının değiştirilmesi talep edilen ergin kişi değil, çocuktur. O halde, göreve ilişkin ön sorunun çözümü; çocuğa soyadını kazandıran pozitif hukuk normlarıyla ve çocuğun doğumla kazandığı soyadını belirleme hakkının, velayeti kullanma hakkının kapsamında bulunup bulunmadığıyla yakından ilgilidir. Ancak soyadından, öncelikle ve ilk bakışta kişinin nüfus kütüğüne yazılmış soyadı anlaşıldığına göre, bundan önce, kişisel durum sicillerinin niteliği ve bu sicillerde yapılacak düzeltmelerle ilgili hükümlere kısaca değinmekte yarar vardır.
5490 sayılı Nüfus Hizmetleri Kanunu’nun 5. maddesi uyarınca nüfus kütükleri, kişilerin kimliklerinin, yerleşim yeri adreslerinin, aile bağlarının, vatandaşlık durumlarının ve şahsi hallerinin belirlenmesi amacıyla ilçe ve aile esasına göre nüfus olaylarının tescil edildiği, daimi olarak saklanması gerekli resmi sicillerdir Aile kütüğü, özel kütük ve yedeklerinden oluşur (5490 s. NHK. m. 3/1-ş). Aile kütüklerinde de, kişinin T.C. kimlik numarası, adı, soyadı, cinsiyeti, baba ve ana adı ile soyadları, evli kadınların önceki soyadları, doğum yeri ile gün, ay ve yıl olarak doğum tarihi ve kütüğe kayıt tarihi, evlenme, boşanma, soybağının kurulması veya reddi, ölüm, vatandaşlığın kazanılması veya kaybedilmesi kişinin kayıtlı bulunduğu il, ilçe, köy, mahalle adı, cilt, aile ve birey sıra numarası, kişisel durumda meydana gelen değişiklikler veya yetkili makamlarca yapılan düzeltmeler, medeni hali, yerleşim yeri adresi gibi kişisel bilgiler yer alır (5490 s. NHK. m. 7).
4721 sayılı Türk Medeni Kanununun “Düzeltme” başlıklı 39. maddesi gereğince, mahkeme kararı olmadıkça kişisel durum sicilinin hiç bir kaydında düzeltme yapılamaz. 5490 sayılı Nüfus Hizmetleri Kanununun “Kayıt Düzeltilmesi” başlıklı 35. maddesinin 1. fıkrasında göre de; kesinleşmiş mahkeme hükmü olmadıkça nüfus kütüklerinin hiç bir kaydı düzeltilemez ve kayıtların anlamını ve taşıdığı bilgileri değiştirecek şerhler konulamaz. Mahkeme kararıyla yapılan kayıt düzeltmelerinde de, aynı Kanunun 36. maddesinde gösterilen usul uygulanır. Yine aynı Kanunun “Nüfus Davaları” başlıklı 36. maddesinde ise, nüfus kayıtlarına ilişkin düzeltme davalarının asliye hukuk mahkemelerinde görülüp karara bağlanacağı düzenlenmiştir.
Ad ve soyadının değişmezliği bütün çağdaş hukuk sistemlerinde temel ilke olarak kabul edilmiştir. Hiçbir hukuk sistemi, rastgele ve her istenildiğinde ad ve soyad değişikliği yapılmasına izin vermemiştir.
4721 sayılı Türk Medeni Kanununun “Adın değiştirilmesi” başlıklı 27. maddesi gereğince, adın değiştirilmesi ancak haklı sebeplere dayanılarak hakimden istenebilir. Adın değiştirildiği nüfus siciline kayıt ve tescil olunur. 2525 sayılı Soyadı Kanununa göre taşınması zorunlu önad ve soyadı TMK’nın 27. maddesi hükmü kapsamındadır. Kanun, bu maddede görevli mahkemeyi göstermemiştir. Ne var ki, adın haklı sebeple değiştirilmesine ilişkin dava, kişisel durum sicilindeki mevcut kaydın değiştirilmesini ve düzeltilmesini gerektirdiğinden, esas itibarıyla “nüfus kaydının düzeltilmesi” niteliğinde olduğu ve 5490 sayılı Nüfus Hizmetleri Kanununun 36. maddesine göre de, nüfus kayıtlarına ilişkin düzeltme davalarının, düzeltmeyi isteyen şahıslar ile ilgili resmi dairenin göstereceği lüzum üzerine Cumhuriyet Savcıları tarafından yerleşim yeri adresinin bulunduğu yerdeki görevli asliye hukuk mahkemesinde açılıp karara bağlanacağı açık ve tartışmasızdır. Dolayısıyla, evli kadının, kocasının soyadı olmaksızın sadece kızlık soyadını kullanma talebine (TMK. m. 187) ilişkin olanları hariç, çocuğun önadının değiştirilmesi için yasal temsilcileri tarafından açılan davalarla, ergin kişilerin ad ve soyadlarının değiştirilmesi davalarında görevli mahkemenin 5490 sayılı Nüfus Hizmetleri Kanununun 36. maddesinde yer alan hüküm gereğince asliye hukuk mahkemesi olduğunda bir duraksama bulunmamaktadır.
Çocuğun soyadına gelince;
Çocuğun hangi soyadını alacağı, TMK’nın 321. maddesinde, 5490 sayılı Nüfus Hizmetleri Kanununda, Soyadı Nizamnamesinde ve Nüfus Hizmetleri Kanununun Uygulanmasına İlişkin Yönetmelikte düzenlenmiştir.
4721 sayılı Türk Medeni Kanununun “Soyadı” başlıklı 321. maddesine göre, “Çocuk, ana ve baba evli ise ailenin, evli değilse ananın soyadını taşır. Ancak, ana önceki evliliğinden dolayı çifte soyadı taşıyorsa çocuk onun bekarlık soyadını taşır.” Bu maddede geçen “evli değilse ananın” ibaresi, Anayasa Mahkemesinin 02.07.2009 tarih 2005/114 esas, 2009/105 sayılı kararıyla, Anayasaya aykırı bulunarak iptal edilmiştir. İptal kararı, 07.10.2009 tarihli ve 27369 sayılı Resmi Gazetede yayımlanmıştır. Kararda, iptal edilen ibarenin doğuracağı hukuksal boşluğun, kamu yararını ihlal edici nitelikte olduğu görüldüğünden, kararın yürürlüğünün bir yıl ertelenmesine karar verilmiştir. Bu nedenle iptal hükmü, 07.10.2010 tarihinde yürürlüğe girmiştir. İptal hükmünün yürürlüğe girmesiyle TMK’nın 321. maddesi “Çocuk, ana ve baba evli ise ailenin soyadını taşır. Ancak, ana önceki evliliğinden dolayı çifte soyadı taşıyorsa çocuk onun bekarlık soyadını taşır” şeklini almıştır. O halde, Türk Medeni Kanununa göre çocuk, ana ve baba evli ise, ailenin soyadını alacaktır. Aile soyadı ise, babanın soyadıdır. Bu maddede yer alan düzenleme, emredici nitelikte olup, taraflarca aksi kararlaştırılamaz ve uyulması zorunludur. Aynı hüküm, Soyadı Nizamnamesinde de yer almaktadır. Nizamnamenin, 29.04.2009 tarihli 27214 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan “Soyadı Nizamnamesinde Değişiklik Yapılmasına Dair Tüzük ile değiştirilen 15. maddesine göre; “Evlilik devam ederken veya evliliğin sona ermesinden başlayarak üç yüz gün içinde doğan çocuklar babalarının soyadını taşırlar…” 23.11.2006 tarihli 26355 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak aynı tarihte yürürlüğe konulan Nüfus Hizmetleri Kanununun Uygulanmasına İlişkin Yönetmeliğin 22. maddesinin 1. fıkrasına göre de, “Evlilik içinde veya herhangi bir nedenle evliliğin sona ermesinden başlayarak üçyüz gün içinde Türk babadan olan veya Türk anadan doğan çocuklar doğumlarından başlayarak Türk vatandaşlığını kazanırlar. Bu çocuklar babanın soyadını alır ve aile kütüklerinde babalarının hanesine yazılırlar…”
Evlilik dışında veya evliliğin sona ermesinden itibaren üç yüz günden sonra doğan çocuk, anasının bekarlık soyadını alır (Soyadı Nizamnamesi m. 15/1, Nüfus Hizmetleri Kanunu Yönetmeliği m. 23/1). Evlilik dışında doğmuş çocuklar, ana ve babanın birbirleri ile evlenmesi veya babalarının tanıması ya da hakimin babalığa karar vermesi ile babanın soyadını alırlar (Soyadı Nizamnamesi m. 15/1, Nüfus Hizmetleri Kanunu Yönetmeliği m. 23/2-3-4).
Evlatlık küçük ise, evlat edinenin soyadını alır. Ergin olan evlatlık, evlat edinilme sırasında dilerse, evlat edinenin soyadını alabilir (TMK. m. 314/3, Soyadı Nizamnamesi m. 15/2).
Anası ve babası belli olmayan bulunmuş çocuklara soyadını nüfus müdürü verir (5490 s. NHK. m. 19/3).
Görüldüğü gibi, çocuk soyadını; doğumla, soybağının kurulmasıyla, evlat edinme yoluyla ve idari yolla kazanmaktadır. Çocuk evlilik birliği içerisinde doğmuş ise; ailenin, başka bir ifade ile babanın soyadını; çocuk, evlilik birliği dışında doğmuş ve babayla bir soybağı kurulmamış ise anasının soyadını; soybağı ana ve babanın sonradan evlenmesiyle veya tanıma (TMK. m.295) yahut da mahkeme kararıyla (TMK. m. 301) kurulmuş ise çocuk babasının soyadını almaktadır. Bu düzenlemelerden çıkan sonuç şudur ki; çocuğun soyadı, ana ve babasıyla soybağı ilişkisini göstermektedir. O halde, ergin olmayan çocuğun, doğumla veya kan bağına dayanan soybağının yahut da yapay soybağının (evlat edinme) kurulmasıyla kazandığı soyadının; velayet hakkına sahip olan ebeveyn ya da çocuk vesayet altında ise vasisinin talebiyle değiştirilip değiştirilemeyeceği sorunu, 4721 sayılı Türk Medeni Kanununun 321. maddesi hükmü ve soybağının hükümleri esas alınarak çözülecektir. Bu hüküm ve soybağının hüküm ve sonuçlarına ilişkin diğer düzenlemeler, TMK’nın “Aile Hukuku” başlığını taşıyan ikinci kitabında, “Hısımlık” başlıklı ikinci kısmının “Soybağının Hükümleri” başlıklı ikinci ayırımında yer almaktadır.
Bu aşamada belirtilmelidir ki 4787 sayılı Aile Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yargılama Usullerine Dair Kanunun “Aile mahkemelerinin görevleri “ başlıklı 4.maddesinin 1.fıkrası;
“1. 22.11.2001 tarihli ve 4721 sayılı Türk Medenî Kanununun Üçüncü Kısım hariç olmak üzere İkinci Kitabı ile 3.12.2001 tarihli ve 4722 sayılı Türk Medenî Kanununun Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkında Kanuna göre aile hukukundan doğan dava ve işler,…”
Hükmünü içermekte olup, sözkonusu uyuşmazlıklarda aile mahkemeleri görevlidir.
Bir uzmanlık mahkemesi olarak tasarlanan ve kendine özgü usul hükümleri taşıyan bu kanun, evvelce genel hukuk mahkemelerince bakılan aile hukukundan doğan dava ve işleri bu mahkemelerden alarak uzmanlık mahkemesine vermiştir. Bu Kanunun 7. maddesinin 3. fıkrası gereğince de; özel kanunlardaki hükümler saklı kalmak kaydıyla; bu kanunda hüküm bulunmayan konularda Türk Medeni Kanununun Aile Hukukuna ilişkin usul hükümleri ile Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu hükümleri uygulanır. Dava, ergin kişinin haklı sebeple soyadının değiştirilmesi niteliğinde değil, evlilik birliği içerisinde doğan çocuğun, doğumla kazandığı “aile soyadının” değiştirilmesi talebine ilişkin olduğuna göre, davanın çözüm yeri, aile mahkemesi kurulmuş olan yerlerde aile mahkemeleri, kurulmamış olan yerlerde ise davaya aile mahkemesi sıfatıyla bakacak olan asliye hukuk mahkemeleri görevlidir.
Öte yandan 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununa göre, mahkemelerin görevi, ancak kanunla düzenlenir. Göreve ilişkin kurallar kamu düzenindendir. (m.l) ve Mahkemenin görevli olması dava şartıdır. (m. 114/1 -c) Dava şartlarının mevcut olup olmadığı ise ileri sürülüp sürülmediğine bakılmaksızın yargılamanın her aşamasında mahkemece kendiliğinden gözetilir ( m, 115/1).
Nitekim Hukuk Genel Kurulunun 18.11.2015 tarih, 2015/18-259 E., 2015/2625 K. sayılı ilamında da aynı ilkeler benimsenmiştir.
Tüm bu açıklamaların ışığında somut olaya gelince; görülmekte olan davada, evlilik birliği içinde doğan çocuğun, doğumla kazandığı “aile soyadının” annenin bekarlık soyadı ile değiştirilmesinin talep edildiği anlaşılmaktadır. Bu durumda dava aile hukukuna dayanmakta olup, böyle bir uyuşmazlığın aile mahkemesinde çözümlenmesi gerekir.
Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında bir kısım üyeler tarafından davanın haklı sebeple soyadının değiştirilmesi niteliğinde olduğu, bu nedenle uyuşmazlığın asliye hukuk mahkemesinde çözümlenmesi gerektiği ileri sürülmüş ise de, bu görüş Kurul çoğunluğu tarafından yukarıda açıklanan gerekçelerle benimsenmemiştir.
Hal böyle olunca görevli mahkemenin aile mahkemesi olduğu gözetilerek görevsizlik kararı verilmesi gerekirken, işin esasına girilerek karar verilmiş olması isabetsizdir. (YHGK 29.01.2016 T, 2015/3257 E., 2016/117 K.)
Davacı velayeti altında bulunan kızının nüfus kaydındaki isminin düzeltilmesi talebi 5490 sayılı Kanunun 35 ve devamı maddelerinde düzenlenen nüfus kayıt düzeltilmesine ilişkin olduğu anlaşılmakla, uyuşmazlığın genel hükümlere göre asliye hukuk mahkemesinde görülüp sonuçlandırılması gerekir
Taraflar arasındaki nüfus kaydının düzeltilmesine ilişkin davada … 5.Asliye Hukuk ve … Sulh Hukuk Mahkemelerince ayrı ayrı görevsizlik kararı verilmesi nedeni ile yargı yerinin belirlenmesi için gönderilen dosya içindeki tüm belgeler incelendi, gereği düşünüldü:
Dava, nüfus kaydının düzeltilmesi istemine ilişkindir.
… 5. Asliye hukuk mahkemesince, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 382 ve devamı maddelerinde çekişmesiz yargı işlerine ilişkin olan hükümler düzenlenmiş olup; aynı yasanın 383. maddesine göre çekişmesiz yargı işlerinde görevli mahkeme, aksine bir düzenleme bulunmadığı sürece Sulh Hukuk Mahkemesidir. TMK’nın 27. maddesinde; “Adın değiştirilmesi, ancak haklı sebeplere dayanılarak hâkimden istenebilir.” hükmü yer almaktadır. Davacıların talebine konu ad değişikliği de, hukuki niteliği itibariyle TMK’nın 27. maddesinde bahsi geçen haklı nedenle ad değişikliği davasıdır ve bu dava türü HMK’nın 383/2-a-2 maddesine göre çekişmesiz yargı işlerinden sayıldığı gerekçesiyle görevsizlik kararı verilmiştir.
… Sulh hukuk mahkemesince, ad değiştirilmesi istemi, 6100 sayılı HMK’nın 382/2-a-2 de çekişmesiz yargı işi olarak düzenlenmiştir. HMK 383. maddeye göre çekişmesiz yargı işinde görevli mahkeme aksine bir düzenleme olmadığı surette Sulh Hukuk Mahkemesidir. 4721 Sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 27. maddesi uyarınca, haklı bir sebebe dayanmak kaydıyla, adın değiştirilmesi hâkimden istenebilir. Diğer yandan 5490 Sayılı Nüfus Hizmetleri Kanununun 36. maddesinin 1/a bendinde, nüfus kayıtlarına ilişkin düzeltme davalarının düzeltmeyi isteyen şahısların yerleşim yeri adresinin bulunduğu yerdeki görevli asliye hukuk mahkemesinde açılacağı hükme bağlanmıştır. Aynı Kanunun b fıkrasında ise ad ve soyada ilişkin düzenleme bulunmaktadır. Davacının talebinin çekişmesiz yargı kapsamında olmadığı, 5490 Sayılı Kanunun 36/1-a-b maddesi kapsamında olan uyuşmazlığın Asliye Hukuk Mahkemesinde görülüp, sonuçlandırılması gerektiği gerekçesiyle görevsizlik kararı verilmiştir.
5490 sayılı Nüfus Hizmetleri Kanununun 36/1-a maddesinde, nüfus kayıtlarına ilişkin düzeltme davaları düzenlenmiş ve düzeltme davalarında yetki ve görev yönünden ise düzeltmeyi isteyen şahısların yerleşim yeri adresinin bulunduğu yerdeki görevli asliye hukuk mahkemesinde açılacağı hükme bağlanmıştır. Sözkonusu fıkranın (b) bendinde ise ad ve soyada ilişkin düzenleme bulunmaktadır.
Diğer taraftan, 01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 sayılı HMK’nın 382. maddesinde, “çekişmesiz yargı işleri” düzenlenmiş, aynı maddenin ikinci fıkrasının (a) bendinde, “kişiler hukukundaki çekişmesiz yargı işleri” başlığı altında 2. alt bend olarak “ad ve soyadın değiştirilmesi”ne ilişkin taleplerin “çekişmesiz yargı işi” olduğu belirtilmiştir.
Kanunun 383. maddesinde de, çekişmesiz yargı işlerinde görevli mahkemenin sulh hukuk mahkemesi olacağı hükmüne yer verilmiş olmakla birlikte ancak aksine bir düzenleme bulunmadığı sürece bu çekişmesiz yargı işinin sulh hukuk mahkemesinde görüleceği belirtilmiştir.
Somut olayda; davacı velayeti altında bulunan kızının nüfus kaydındaki isminin “Yeter” olduğunu, ancak aile bireyleri ve arkadaşları arasında “Semanur” ismiyle tanındığını belirterek kızının “Yeter” olan isminin “Semanur” olarak değiştirilmesi talebi, 5490 sayılı Kanunun 35 ve devamı maddelerinde düzenlenen nüfus kayıt düzeltilmesine ilişkin olduğu anlaşılmakla, uyuşmazlığın genel hükümlere göre asliye hukuk mahkemesinde görülüp sonuçlandırılması gerekmektedir. ( Y5. HD 21/06/2021 T, 2021/2945 E., 2021/9107 K.)
Davacı yurt dışında olduğundan yetkiyi mahkeme Türkiye’deki son yerleşim yeri mahkemesidir
Somut olayda, davacı, nüfus kaydında “…” olan isminin “…” olarak, “…” olan soy isminin “…” olarak değiştirilmesini talep etmiştir.
5490 sayılı Nüfus Hizmetleri Kanununun 36/1-a maddesinde, nüfus kayıtlarına ilişkin düzeltme davalarının düzeltmeyi isteyen şahsın yerleşim yeri adresinin bulunduğu yerdeki görevli asliye hukuk mahkemesinde açılacağı hükme bağlanmıştır. Nüfus kayıtlarındaki düzeltime ilişkin uyuşmazlıklardaki yetki Nüfus Hizmetleri Kanununun 36/1-a maddesi uyarınca kesin yetkidir.
5718 sayılı MÖHUK’nın 41. maddesi uyarınca Türk vatandaşlarının kişi hâllerine ilişkin davaları, yabancı ülke mahkemelerinde açılmadığı veya açılamadığı takdirde Türkiye’de yer itibariyle yetkili mahkemede, bulunmaması hâlinde ilgilinin sâkin olduğu yer, Türkiye’de sâkin değilse Türkiye’deki son yerleşim yeri mahkemesinde, o da bulunmadığı takdirde …, … veya … mahkemelerinden birinde görülür.
Somut olayda davacının yurt dışına çıkmadan önceki son yerleşim yeri adresinin “… Mahallesi … Evleri …/… olduğu, kolluk araştırmasında ailesinin …’da ikamet ettiklerinin bildirildiği, ayrıca davacının vekaletname üzerindeki adresinin de … olduğu anlaşıldığından uyuşmazlığın … 1. Asliye Hukuk Mahkemesinde görülüp, sonuçlandırılması gerekmektedir.( Y5.HD 09/11/2020 T, 2020/7689 E., 2020/9560 K.)
Evlilik içinde doğan çocuğun, doğumla kazandığı “aile soyadının” velayet hakkı kapsamında değiştirilmesi davasında görevli mahkeme aile mahkemesidir.
Davacı dava dilekçesinde, eski eşi … ile 25.02.2013 tarihinde boşandıklarını, müşterek çocuk …’ın velayetinin kendisine verildiğini, çocuk …’ın “…” olan soyadının kendisinin soyadı olan “…” olarak değiştirilmesini istemiş, Mahkemece davanın reddine dair verilen karar davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 36/1. maddesine göre kişisel durum, bu amaçla tutulan resmi sicille belirlenir. Aynı Kanun’un 39. ve Nüfus Hizmetleri Kanunu’nun 35/1. maddesi uyarınca ”Kesinleşmiş Mahkeme hükmü olmadıkça nüfus kütüklerinin hiçbir kaydı düzeltilemez ve kayıtların anlamını ve taşıdığı bilgileri değiştirecek şerhler konulamaz. Ancak olayların aile kütüklerine tescili esnasında yapılan maddî hatalar nüfus müdürlüğünce dayanak belgesine uygun olarak düzeltilir.” Kişisel durumlardaki değişikliklerin nüfus kaydında belirtilmesi ve doğru olmayan kayıtların düzeltilmesi ile “nüfus kayıtlarının düzeltilmesi” anlaşılır. “Kayıt düzeltilmesi”, aile kütüğüne düşürülmüş nüfus kaydının bir kısmının “düzeltilmesi” veya “değiştirilmesi”dir. Bu dava uygulamada “nüfus kaydının düzeltilmesi davası” olarak adlandırılmaktadır. Önemle vurgulanmalıdır ki; nüfus kaydının düzeltilmesine ilişkin davalarda, resmi kayıt ve belgelere başvurulabileceği gibi, tanık dahil her türlü kanıta başvurulabilir.
5490 Sayılı Nüfus Hizmetleri Kanunu’nun 36. maddesinde nüfus kayıtlarına ilişkin düzeltme davalarının düzeltmeyi isteyen şahıslar ile ilgili resmî dairenin göstereceği lüzum üzerine Cumhuriyet Savcıları tarafından yerleşim yeri adresinin bulunduğu yerdeki görevli Asliye Hukuk Mahkemesinde açılacağı hükme bağlanmıştır.
4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 321. maddesi hükmüne göre çocuk, ana ve baba evli ise ailenin soyadını taşır. Boşanma veya ölüm üzerine velayetin annede olması soyadında herhangi bir değişikliğe neden olamaz. Aynı Yasa’nın 27. maddesi hükmüne göre haklı nedenin varlığı halinde, soyadın değiştirilmesi mümkün olup hangi hallerin haklı sebep teşkil ettiği konusunda bir yasal düzenleme bulunmadığından ve esasen bu konuda bir kıstas belirlenmesi de sözkonusu olmadığından, haklı sebebin var olup olmadığı, her bir davadaki özel koşullara göre mahkemece belirlenecektir. Yargıtay uygulamalarında, kişinin toplum içerisinde bilinip tanındığı soyadı ile anılmayı ve onu kayden de taşımayı istemesinin haklı neden teşkil edeceği kabul edilmiştir.
Soyadı Nizamnamesinin 15. maddesinde; “evlilik devam ederken veya evliliğin sona ermesinden başlayarak üç yüz gün içinde doğan çocuklar babalarının soyadını taşırlar…” ve Nüfus Hizmetleri Kanununun Uygulanmasına İlişkin Yönetmeliğin 22. maddesinde; “Evlilik içinde veya herhangi bir nedenle evliliğin sona ermesinden başlayarak üçyüz gün içinde Türk babadan olan veya Türk anadan doğan çocuklar doğumlarından başlayarak Türk vatandaşlığını kazanırlar. Bu çocuklar babanın soyadını alır ve aile kütüklerinde babalarının hanesine yazılırlar.” hükümlerine yer verilmiştir.
Anayasa Mahkemesi, 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 321. maddesindeki “Çocuk, ana ve baba evli ise ailenin soyadını taşır.” hükmünün Anayasaya aykırı olmadığına karar vermiş, buradaki “aile soyadı” deyiminden babanın soyadının anlaşılacağını belirtmiştir. (AYM, 02.07.2009, 2005/114 E. -2009/105 K.).
Velayet hakkının kapsamı Türk Medeni Kanunun 339. maddesinde düzenlenmiş olup buna göre velayetin kapsamında yer alan çocuğun adının ana ve babası tarafından konulacağı belirtilmiştir.
Somut olayda, dava dilekçesinde küçük olup velayeti annede bulunan …’ın “…” olan soyadının “…” olarak değiştirilmesi istenmiş, mahkemece davanın reddine karar verilmiştir. Evlilik birliği içinde doğan çocuğun doğumla kazandığı “…” aile soyadının velayet hakkı kapsamında annenin boşanma sonrası edindiği “…” soyadı ile değiştirilmesi talebidir ve dava velayet hakkına dayanılarak açılmıştır. Başka bir ifade ile, soyadının değiştirilmesi talep edilen … ergin kişi değil, çocuktur. Davacı annenin velayeti altındadır.
Buna göre; taraflar arasındaki uyuşmazlık, evlilik birliği içinde doğan, boşanma ilamıyla velayeti anneye verilen çocuğun, evlilik içinde doğumla kazandığı soyadının, davacı annesinin soyadı ile değiştirilmesinin mümkün olup olmadığı noktasındadır. Çocuğun soyadı TMK’nin soybağının hükümleri başlıklı beşinci ayırımda yer alan 321 ve devamı maddelerinde, velayet hakkı ve kapsamı ise, 6. ayırımda yer alan 335 ve devamı maddelerinde düzenlendiğine göre, görevli mahkemenin Asliye Hukuk Mahkemesi mi, yoksa Aile Mahkemesi mi olduğu hususunun öncelikle çözümlenmesi gerekir. Göreve ilişkin sorunun çözümü; çocuğa soyadını kazandıran pozitif hukuk normlarıyla ve çocuğun doğumla kazandığı soyadını belirleme hakkının velayet hakkının kapsamında bulunup bulunmadığıyla yakından ilgilidir.
Ancak, iş bu noktaya geldiğinde soyadını yakından ilgilendiren, şahsi durum sicillerinin niteliği ve bu sicillerde yapılacak düzeltmelerle ilgili hükümlere kısaca değinmekte yarar görülmüştür
Nüfus kütükleri, kişilerin kimliklerinin, yerleşim yeri adreslerinin, aile bağlarının, vatandaşlık durumlarının ve şahsi hallerinin belirlenmesi amacıyla ilçe ve aile esasına göre nüfus olaylarının tescil edildiği, daimi olarak saklanması gerekli resmi sicillerdir (5490 s. NHK mad. 5/1). Nüfus kütükleri; aile kütüğü, özel kütük ve yedeklerinden oluşur.
Aile kütüklerinde kişinin T.C. kimlik numarası, kişinin adı, soyadı, cinsiyeti, baba ve ana adı ile soyadları, doğum yeri ile gün, ay ve yıl olarak doğum tarihi ve kütüğe kayıt tarihi, evlenme, boşanma, soybağının kurulması veya reddi, ölüm, vatandaşlığın kazanılması veya kaybedilmesi, kişinin kayıtlı bulunduğu il, ilçe, köy, mahalle adı, cilt, aile ve birey sıra numarası, kişisel durumda meydana gelen değişikliler veya yetkili makamlarca yapılan düzeltmeler, medeni hali, yerleşim yeri adresi gibi kişisel bilgiler yer alır. (5490 s.NHK mad.7).
Ad ve soyadının değiştirilmesi ancak haklı sebeplere dayanılarak hakimden istenebilir. Adın değiştirildiği nüfus siciline kayıt ve tescil olunur. 2525 sayılı Soyadı Kanununa göre taşınması zorunlu önad ve soyadı, Türk Medeni Kanununun 27. maddesi hükmünün kapsamındadır. Kanun, bu hükümde görevli Mahkemeyi göstermemiştir.
Ne var ki; adın haklı sebeple değiştirilmesine ilişkin dava, kişisel durum sicilindeki mevcut kaydın değiştirilmesini ve düzeltilmesini gerektirdiğinden esas itibarıyla “nüfus kaydının düzeltilmesi” niteliğinde olduğu ve 5490 sayılı Nüfus Hizmetleri Kanununun 36. maddesine göre de, görevli Asliye Hukuk Mahkemesinde açılıp karara bağlanacağı açık ve tartışmasızdır.
Dolayısıyla çocuğun önadının değiştirilmesi için yasal temsilcileri tarafından açılan davalarla, ergin kişilerin ad ve soyadlarının değiştirilmesi davalarında görevli Mahkemenin 5490 sayılı Nüfus Hizmetleri Kanunu’nun 36. maddesinde yer alan hüküm gereğince Asliye Hukuk Mahkemesi olduğunda bir duraksama bulunmamaktadır.
Çocuğun hangi soyadı alacağı konusunda, yukarıda gösterildiği gibi Türk Medeni Kanununun 321. maddesinde, 5490 sayılı Nüfus Hizmetleri Kanununda, Soyadı Nizamnamesinde ve Nüfus Hizmetleri Kanunu’nun Uygulanmasına İlişkin Yönetmelikte düzenlenmeler mevcuttur.
Bu düzenlemelere göre çocuk soyadını; evlilik içinde doğmuş ise; ailenin, başka bir ifade ile babanın: evlilik dışında doğmuş, babayla bir soybağı kurulmamış ise anasının: soybağı ana ve babanın sonradan evlenmesiyle veya tanıma (TMK mad. 295) yahut da Mahkeme kararıyla (TMK mad. 301) kurulmuş ise babasının soyadını almaktadır. Bu düzenlemelerden çıkan sonuç şudur; çocuğun soyadı, ana ve babasıyla soybağı ilişkisini göstermektedir. O halde, ergin olmayan çocuğun, doğumla veya kan bağına dayanan soybağının yahut da yapay soybağının (evlat edinme) kurulmasıyla kazandığı soyadının; velayet hakkına sahip olan ebeveyn yahut çocuk vesayet altında ise vasisinin talebiyle değiştirilip değiştirilemeyeceği sorunu, Türk Medeni Kanununun 321’nci maddesi hükmü ve soybağının hükümleri esas alınarak çözülecektir. Bu hüküm ve soybağının hüküm ve sonuçlarına ilişkin diğer hükümler, Türk Medeni Kanununun “aile hukuku” başlığını taşıyan ikinci kitabında, “hısımlık” başlıklı ikinci kısmının “soybağının hükümleri” başlıklı ikinci ayırımında yer almaktadır.
4787 sayılı Aile Mahkemelerinin Kuruluş Görev ve Yargılama Usullerine Dair Kanun’un 4/1. maddesinde yer alan hükme göre; 4721 sayılı Türk Medeni Kanununun ikinci kitabından üçüncü kısım hariç olmak üzere (TMK mad. 118-395) kaynaklanan bütün aile hukukundan doğan dava ve işlerde Aile Mahkemeleri görevlidir. Bir uzmanlık Mahkemesi olarak tasarlanan ve kendine özgü usul hükümleri taşıyan bu kanun, evvelce Genel Hukuk Mahkemelerince bakılan Aile Hukukundan doğan dava ve işleri bu Mahkemelerden alarak uzmanlık Mahkemesine vermiştir.
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun görevin belirlenmesi ve niteliği başlıklı 1. maddesinde Mahkemelerin görevinin ancak kanunla düzenleneceği ve göreve ilişkin kuralların kamu düzeninden olduğu belirlendiğinden bu husus Mahkemelerce yargılamanın her aşamasında kendiliğinden gözetilmesi gerekir.
Yukarıya alınan yasal düzenlemeler ve yapılan açıklamalar dikkate alındığında Mahkemece, davanın, ergin kişinin haklı sebeple soyadının değiştirilmesi niteliğinde değil, evlilik içinde doğan çocuğun, doğumla kazandığı “aile soyadının” velayet hakkı kapsamında değiştirilmesi talebine ilişkin bulunması ve buna ilişkin değerlendirmenin Aile Mahkemesi tarafından yapılması gerektiğinden davanın görev yönünden reddine karar verilmesi gerekirken, bu isteğin esastan incelenerek reddine karar verilmesi usul ve yasaya uygun düşmediğinden bozmayı gerektirmiştir. ( Y8.HD 02.12.2019 T, 2019/6027 E., 2019/10759 K.)
Evlilik içinde doğan çocukların, doğumla kazandığı “aile soyadının” velayet hakkı kapsamında değiştirilmesi talebine ilişkin davada görevli mahkeme aile mahkemesidir
Davacı vekili dava dilekçesinde, davacının eski eşi … ile 14.06.2010 tarihinde boşandıklarını, müşterek çocuklar … ve …’nin velayetinin davacıya verildiğini ileri sürerek, çocuklar … ve …’nin “…” olan soyadının davacının soyadı olan “…” olarak değiştirilmesini istemiştir.
Mahkemece davanın kabulüne dair verilen karar, Yargıtay (Kapatılan) 18. Hukuk Dairesinin 08.05.2014 tarihli ve 2014/3347-8488 sayılı kararı ile davanın reddi gerektiğinden bahisle bozulmuş, mahkemece bozma ilamına uyularak davanın reddine karar verilmiş, bu son karar davacı vekilince temyiz edilmiştir.
4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 36/1. maddesine göre kişisel durum, bu amaçla tutulan resmi sicille belirlenir. Aynı Kanun’un 39. ve Nüfus Hizmetleri Kanunu’nun 35/1. maddesi uyarınca ”Kesinleşmiş mahkeme hükmü olmadıkça nüfus kütüklerinin hiçbir kaydı düzeltilemez ve kayıtların anlamını ve taşıdığı bilgileri değiştirecek şerhler konulamaz. Ancak olayların aile kütüklerine tescili esnasında yapılan maddî hatalar nüfus müdürlüğünce dayanak belgesine uygun olarak düzeltilir.” Kişisel durumlardaki değişikliklerin nüfus kaydında belirtilmesi ve doğru olmayan kayıtların düzeltilmesi ile “nüfus kayıtlarının düzeltilmesi” anlaşılır. “Kayıt düzeltilmesi”, aile kütüğüne düşürülmüş nüfus kaydının bir kısmının “düzeltilmesi” veya “değiştirilmesi”dir. Bu dava uygulamada “nüfus kaydının düzeltilmesi davası” olarak adlandırılmaktadır. Önemle vurgulanmalıdır ki; nüfus kaydının düzeltilmesine ilişkin davalarda, resmi kayıt ve belgelere başvurulabileceği gibi, tanık dahil her türlü kanıta başvurulabilir.
5490 Sayılı Nüfus Hizmetleri Kanunu’nun 36. maddesinde nüfus kayıtlarına ilişkin düzeltme davalarının düzeltmeyi isteyen şahıslar ile ilgili resmî dairenin göstereceği lüzum üzerine Cumhuriyet Savcıları tarafından yerleşim yeri adresinin bulunduğu yerdeki görevli asliye hukuk mahkemesinde açılacağı hükme bağlanmıştır.
4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 321. maddesi hükmüne göre çocuk, ana ve baba evli ise ailenin soyadını taşır. Boşanma veya ölüm üzerine velayetin annede olması soyadında herhangi bir değişikliğe neden olamaz. Aynı Yasa’nın 27. maddesi hükmüne göre haklı nedenin varlığı halinde, soyadın değiştirilmesi mümkün olup hangi hallerin haklı sebep teşkil ettiği konusunda bir yasal düzenleme bulunmadığından ve esasen bu konuda bir kıstas belirlenmesi de sözkonusu olmadığından, haklı sebebin var olup olmadığı, her bir davadaki özel koşullara göre mahkemece belirlenecektir. Yargıtay uygulamalarında, kişinin toplum içerisinde bilinip tanındığı soyadı ile anılmayı ve onu kayden de taşımayı istemesinin haklı neden teşkil edeceği kabul edilmiştir.
Soyadı Nizamnamesinin 15. maddesinde; “evlilik devam ederken veya evliliğin sona ermesinden başlayarak üç yüz gün içinde doğan çocuklar babalarının soyadını taşırlar…” ve Nüfus Hizmetleri Kanununun Uygulanmasına İlişkin Yönetmeliğin 22. maddesinde; “Evlilik içinde veya herhangi bir nedenle evliliğin sona ermesinden başlayarak üçyüz gün içinde Türk babadan olan veya Türk anadan doğan çocuklar doğumlarından başlayarak Türk vatandaşlığını kazanırlar. Bu çocuklar babanın soyadını alır ve aile kütüklerinde babalarının hanesine yazılırlar.” hükümlerine yer verilmiştir.
Anayasa Mahkemesi, 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 321. maddesindeki “Çocuk, ana ve baba evli ise ailenin soyadını taşır.” hükmünün Anayasaya aykırı olmadığına karar vermiş, buradaki “aile soyadı” deyiminden babanın soyadının anlaşılacağını belirtmiştir. (AYM, 02.07.2009 tarihli ve 2005/114 E. -2009/105 K.).
Velayet hakkının kapsamı Türk Medeni Kanunu’nun 339. maddesinde düzenlenmiş olup buna göre velayetin kapsamında yer alan çocuğun adının ana ve babası tarafından konulacağı belirtilmiştir.
Somut olayda, dava dilekçesinde küçük olup velayeti annede bulunan … ve …’nin “…” olan soyadının “…” olarak değiştirilmesi istenmiş, mahkemece davanın reddine karar verilmiştir. Evlilik birliği içinde doğan çocukların doğumla kazandıkları “…” aile soyadının velayet hakkı kapsamında annenin boşanma sonrası edindiği “…” soyadı ile değiştirilmesi talebidir ve dava velayet hakkına dayanılarak açılmıştır. Başka bir ifade ile, soyadlarının değiştirilmesi talep edilen … ve … ergin kişi değil, çocuktur. Her iki çocuk davacı annenin velayeti altındadır.
Buna göre; taraflar arasındaki uyuşmazlık, evlilik birliği içinde doğan, boşanma ilamıyla velayeti anneye verilen çocukların, evlilik içinde doğumla kazandıkları soyadının, davacı annenin soyadı ile değiştirilmesinin mümkün olup olmadığı noktasındadır. Çocukların soyadı TMK’nin soybağının hükümleri başlıklı beşinci ayırımda yer alan 321 ve devamı maddelerinde, velayet hakkı ve kapsamı ise, 6. ayırımda yer alan 335 ve devamı maddelerinde düzenlendiğine göre, görevli mahkemenin Asliye Hukuk Mahkemesi mi, yoksa Aile Mahkemesi mi olduğu hususunun öncelikle çözümlenmesi gerekir. Göreve ilişkin sorunun çözümü; çocuklara soyadını kazandıran pozitif hukuk normlarıyla ve çocukların doğumla kazandıkları soyadını belirleme hakkının velayet hakkının kapsamında bulunup bulunmadığıyla yakından ilgilidir.
Ancak, iş bu noktaya geldiğinde soyadını yakından ilgilendiren, şahsi durum sicillerinin niteliği ve bu sicillerde yapılacak düzeltmelerle ilgili hükümlere kısaca değinmekte yarar görülmüştür
Nüfus kütükleri, kişilerin kimliklerinin, yerleşim yeri adreslerinin, aile bağlarının, vatandaşlık durumlarının ve şahsi hallerinin belirlenmesi amacıyla ilçe ve aile esasına göre nüfus olaylarının tescil edildiği, daimi olarak saklanması gerekli resmi sicillerdir (5490 sayılı NHK madde 5/1). Nüfus kütükleri; aile kütüğü, özel kütük ve yedeklerinden oluşur.
Aile kütüklerinde kişinin T.C. Kimlik numarası, kişinin adı, soyadı, cinsiyeti, baba ve ana adı ile soyadları, doğum yeri ile gün, ay ve yıl olarak doğum tarihi ve kütüğe kayıt tarihi, evlenme, boşanma, soybağının kurulması veya reddi, ölüm, vatandaşlığın kazanılması veya kaybedilmesi, kişinin kayıtlı bulunduğu il, ilçe, köy, mahalle adı, cilt, aile ve birey sıra numarası, kişisel durumda meydana gelen değişikliler veya yetkili makamlarca yapılan düzeltmeler, medeni hali, yerleşim yeri adresi gibi kişisel bilgiler yer alır. (5490 sayılı NHK mad.7).
Ad ve soyadının değiştirilmesi ancak haklı sebeplere dayanılarak hakimden istenebilir. Adın değiştirildiği nüfus siciline kayıt ve tescil olunur. 2525 sayılı Soyadı Kanununa göre taşınması zorunlu önad ve soyadı, Türk Medeni Kanunu’nun 27. maddesi hükmünün kapsamındadır. Kanun, bu hükümde görevli mahkemeyi göstermemiştir.
Ne var ki; adın haklı sebeple değiştirilmesine ilişkin dava, kişisel durum sicilindeki mevcut kaydın değiştirilmesini ve düzeltilmesini gerektirdiğinden esas itibarıyla “nüfus kaydının düzeltilmesi” niteliğinde olduğu ve 5490 sayılı Nüfus Hizmetleri Kanunu’nun 36. maddesine göre de, görevli asliye hukuk mahkemesinde açılıp karara bağlanacağı açık ve tartışmasızdır.
Dolayısıyla çocuğun önadının değiştirilmesi için yasal temsilcileri tarafından açılan davalarla, ergin kişilerin ad ve soyadlarının değiştirilmesi davalarında görevli mahkemenin 5490 sayılı Nüfus Hizmetleri Kanunu’nun 36. maddesinde yer alan hüküm gereğince asliye hukuk mahkemesi olduğunda bir duraksama bulunmamaktadır.
Çocuğun hangi soyadı alacağı konusunda, yukarıda gösterildiği gibi Türk Medeni Kanunu’nun 321. maddesinde, 5490 sayılı Nüfus Hizmetleri Kanunu’nda, Soyadı Nizamnamesinde ve Nüfus Hizmetleri Kanunu’nun Uygulanmasına İlişkin Yönetmelikte düzenlenmeler mevcuttur.
Bu düzenlemelere göre çocuk soyadını; evlilik içinde doğmuş ise; ailenin, başka bir ifade ile babanın: evlilik dışında doğmuş, babayla bir soybağı kurulmamış ise anasının: soybağı ana ve babanın sonradan evlenmesiyle veya tanıma (TMK madde 295) yahut da mahkeme kararıyla (TMK madde 301) kurulmuş ise babasının soyadını almaktadır. Bu düzenlemelerden çıkan sonuç şudur; çocuğun soyadı, ana ve babasıyla soybağı ilişkisini göstermektedir. O halde, ergin olmayan çocuğun, doğumla veya kan bağına dayanan soybağının yahut da yapay soybağının (evlat edinme) kurulmasıyla kazandığı soyadının; velayet hakkına sahip olan ebeveyn yahut çocuk vesayet altında ise vasisinin talebiyle değiştirilip değiştirilemeyeceği sorunu, Türk Medeni Kanununun 321’nci maddesi hükmü ve soybağının hükümleri esas alınarak çözülecektir. Bu hüküm ve soybağının hüküm ve sonuçlarına ilişkin diğer hükümler, Türk Medeni Kanununun “aile hukuku” başlığını taşıyan ikinci kitabında, “hısımlık” başlıklı ikinci kısmının “soybağının hükümleri” başlıklı ikinci ayırımında yer almaktadır.
4787 sayılı Aile Mahkemelerinin Kuruluş Görev ve Yargılama Usullerine Dair Kanun’un 4/1. maddesinde yer alan hükme göre; 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun ikinci kitabından üçüncü kısım hariç olmak üzere (TMK madde 118-395) kaynaklanan bütün aile hukukundan doğan dava ve işlerde aile mahkemeleri görevlidir. Bir uzmanlık mahkemesi olarak tasarlanan ve kendine özgü usul hükümleri taşıyan bu Kanun, evvelce genel hukuk mahkemelerince bakılan aile hukukundan doğan dava ve işleri bu mahkemelerden alarak uzmanlık mahkemesine vermiştir.
Her ne kadar, Yargıtay (Kapatılan) 18. Hukuk Dairesinin 08.05.2014 tarihli ve 2014/3347-8488 sayılı bozma ilamında görev hususuna değinilmemiş ise de, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun görevin belirlenmesi ve niteliği başlıklı 1. maddesinde mahkemelerin görevinin ancak kanunla düzenleneceği ve göreve ilişkin kuralların kamu düzeninden olduğu belirlendiğinden bu husus mahkemelerce yargılamanın her aşamasında kendiliğinden gözetilmesi gerekir.
Buna göre; mahkemece, evlilik içinde doğan çocukların, doğumla kazandığı “aile soyadının” velayet hakkı kapsamında değiştirilmesi talebine ilişkin davanın, görev yönünden reddine kararı verilmesi gerekirken bu isteğin esastan incelenerek reddine karar verilmesi usul ve yasaya uygun düşmediğinden bozmayı gerektirmiştir. (Y8,HD 25.11.2019 T, 2019/5835 E., 2019/10442 K.)