Edit Content
KURUMSAL
FAALİYET ALANLARI
MEDYA

TCK Madde 309 – Anayasayı İhlal Suçu

5237 sayılı Türk Ceza Kanunu

          Anayasayı ihlal

          Madde 309- (1) Cebir ve şiddet kullanarak, Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının öngördüğü düzeni ortadan kaldırmaya veya bu düzen yerine başka bir düzen getirmeye veya bu düzenin fiilen uygulanmasını önlemeye teşebbüs edenler ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası ile cezalandırılırlar.

          (2) Bu suçun işlenmesi sırasında başka suçların işlenmesi halinde, ayrıca bu suçlardan dolayı ilgili hükümlere göre cezaya hükmolunur.

          (3) Bu maddede tanımlanan suçların işlenmesi dolayısıyla tüzel kişiler hakkında bunlara özgü güvenlik tedbirlerine hükmolunur.”

          Anayasal düzeni korumayı amaçlayan bu suçta fiil; cebir ve şiddet kullanarak, Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının öngördüğü düzeni ortadan kaldırmaya veya bu düzen yerine başka bir düzen getirmeye veya bu düzenin fiilen uygulanmasını önlemeye teşebbüs etmektir”.

          İşlenen eylemler, netice gerçekleşmese dahi suçun oluşumuna doğrudan sebebiyet verir. Amaçlanan neticenin gerçekleşmesi gerekli değildir. Bu suç, TCK’da “Anayasal Düzene ve Bu Düzenin İşleyişine Karşı Suçlar” bölüm başlığı altında düzenlenmiştir.

          Kastla işlenen bir suç olup, bilerek ve isteyerek amaçlanan neticeye erişmek için işlenmiş olmalıdır.

          Anayasayı ihlal suçu serbest hareketli bir suçtur. Suçu, amaca yönelik tek bir hareketle işlemek mümkün olduğu gibi aralarında amaçsal ve zamansal birlik bulunan birden fazla hareketle de işlemek söz konusu olabilir.

          Suç elverişli hareketlerle ve icrai olarak işenmelidir. Metinde yer alan “cebir ve şiddet” ifadesiyle kastedilen maddi ve manevi cebirdir. Doktrinde cebrin niteliğine dair tartışma vardır      

          Suç siyasi bir suç ve TMK kapsamında olan bir terör suçudur.

          Suçun değişik şekillerde işlenmesi mümkündür:

          * Anayasasının öngördüğü düzeni ortadan kaldırmaya çalışmak/kalkışmak,

          * Anayasal düzen yerine başka bir düzen getirmeye teşebbüs etmek,

          * Anayasal düzenin fiilen uygulanmasını önlemeye teşebbüs etmek.

          Teşebbüs dahi suça vücut verdiğinden suça teşebbüs mümkün değildir.

TCK Madde 309 Gerekçesi

          “Anayasanın Başlangıç Kısmında aynen Millet iradesinin mutlak üstünlüğü; egemenliğin kayıtsız şartsız Türk Milletine ait olduğu ve bunu millet adına kullanmaya yetkili kılınan hiç bir kişi ve kuruluşun, bu Anayasada gösterilen hürriyetçi demokrasi ve bunun icaplarıyla belirlenmiş hukuk dışına çıkamayacağı; Hiç bir faaliyetin Türk millî menfaatlerinin, Türk varlığının, Devleti ve ülkesiyle bölünmezliği esasının, Türklüğün tarihi ve manevî değerlerini, Atatürk milliyetçiliği, ilke ve inkılapları ve medeniyetçiliğinin karşısında korunma göremeyeceği ve lâiklik ilkesinin gereği olarak kutsal din duygularının Devlet işlerine ve politikaya kesinlikle karıştırılamayacağı;” şeklindeki ifade ile siyasal iktidarın kuruluş ve işleyişine egemen olması gereken ilkeler gösterilmiş bulunmaktadır.

Siyasal iktidarın kuruluşu ve işleyişine egemen olan bu ilkeleri içeren kuralların bütünü, Anayasal düzeni teşkil etmektedir. Bu madde ile korunmak istenen hukukî yarar, Anayasa düzenine egemen olan ilkelerdir.

          Madde ile korunmak istenen hukukî yararın niteliği dikkate alınarak, Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının öngördüğü düzen” ibaresi kullanılmış, böylece korunmak istenen hukukî yarara açıklık getirilmiştir.

          Maddede tanımlanan suçun oluşabilmesi için, cebir veya tehdit kullanarak Anayasal düzenin değiştirilmesine teşebbüs edilmesi gerekir. Bu nedenle, cebir ve tehdit bu suçun unsurunu oluşturmaktadır. Cebir ve tehdit kavramlarının hukukî anlam ve içeriği, bilinen bir husustur. Bu nedenle, Anayasal düzenin değiştirilmesine yönelik teşebbüsün ancak cebir veya tehdit kullanılarak, yani bireylerin iradeleri zorlanmak suretiyle ifsat edilerek gerçekleştirilmesi gerekir. 765 sayılı Türk Ceza Kanununun 146 ncı maddesinin kaynağını oluşturan 1889 İtalyan Ceza Kanununun 118 inci maddesi, 146 ncı maddede olduğu gibi, cebir (Violentemente”) unsurunu taşımaktaydı. Ancak, 1930 faşist İtalyan Ceza Kanununun aynı konuyu düzenleyen 283 üncü maddesinde, suç tanımından cebir unsuru çıkarılmıştı. Faşizmin etkisiyle kaleme alınan bu 283 üncü madde, bilahare 11.11.1947 tarihinde yeniden değiştirilerek; suç tanımında tekrar cebir unsuruna yer verilmiştir.

          Maddede, maddî unsur olarak teşebbüs edenler” ibaresi kullanılmış olduğundan, Anayasanın öngördüğü düzeni ortadan kaldırmaya veya bu düzen üzerine başka bir düzen getirmeye veya bu düzenin fiilen uygulanmasını önlemeye teşebbüs edilmesi, cezalandırma için yeterlidir. Suç hem idare edenler hem de idare edilenler tarafından işlenebileceğinden teşebbüste aranılacak elverişlilik, suçun işleniş biçimi ve özellikle suçun bir tehlike suçu olduğu dikkate alınarak, kullanılan cebir veya tehdidin neticeyi elde etmeye elverişli olup olmadığının hâkim tarafından takdir edilmesi gerekir.”

Anayasayı İhlal Suçu İşlemenin Cezası Nedir?

          Suçun cezası ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasıdır.

          3713 sayılı Kanun’un ilgili maddesi gereğince suç hakkında yarısı oranında artırım uygulanır.

          Suçun işlenmesi sırasında başka suçların işlenmesi halinde, ayrıca bu suçlardan dolayı ilgili hükümlere göre cezaya hükmolunur.

TCK 309 (Anayasayı İhlal Suçu) Emsal Yargıtay Kararları

* Yargıtay 3. Ceza Dairesi, Esas : 2021/3597 Karar : 2022/1600 Karar T. :31.03.2022

…Delillerin tartışılmasında hazır bulunan taraflardan kimin hangi sıra ile söz alacağı, cevap haklarını nasıl kullanacakları ve duruşmanın en son kimin sözü ile bitirileceği CMK’nın “Delillerin tartışılması başlıklı” 216. maddesinde:

“1) Ortaya konulan delillerle ilgili tartışmada söz, sırasıyla katılana veya vekiline, Cumhuriyet savcısına, sanığa ve müdafiine veya kanuni temsilcisine verilir.

2) Cumhuriyet savcısı, katılan veya vekili, sanığın, müdafiinin veya kanuni temsilcisinin açıklamalarına; sanık ve müdafii ya da kanuni temsilcisi de Cumhuriyet savcısının ve katılanın veya vekilinin açıklamalarına cevap verebilir.

3) Hükümden önce son söz, hazır bulunan sanığa verilir” şeklinde düzenlenmiştir.

Buna göre delillerin tartışılmasında ilk önce söz katılana veya vekiline, daha sonra Cumhuriyet savcısına ve en son olarak da sanığa ve müdafiine veya kanunî temsilcisine verilir. Görüldüğü üzere kanun koyucu, önce iddia, daha sonra da savunma makamını teşkil edenlerin söz alıp görüşlerini açıklaması gerektiğini kabul etmiştir. Cumhuriyet savcısı, katılan veya vekili, sanığın, müdafiinin veya kanuni temsilcisinin açıklamalarına; sanık ve müdafii ya da kanuni temsilcisi de Cumhuriyet savcısının ve katılanın veya vekilinin açıklamalarına cevap verebilir.

5271 sayılı CMK’nın 216. maddesinin birinci fıkrasındaki delillerin tartışılmasındaki söz sırasına ilişkin kural ile üçüncü fıkrasındaki hükümden önce son sözün hazır bulunan sanığa ait olduğu kuralı nitelikleri ve kurala aykırılığın hukuki sonuçları itibari ile birbirinden farklıdır

Delillerin tartışılmasındaki söz sırasına ilişkin kural gerek son oturumda gerekse ara oturumlarda uygulanması gereken genel bir kural iken, son sözün hazır bulunan sanığa ait olduğu kuralı delillerin tartışılması aşamasının tamamlanmasından sonra son oturumda sanığa tanınan bir haktır. Sanığın son söz hakkını kullanmasından sonra tekrar duruşmaya geri dönülmez ve artık hüküm kurulur.

Delillerin tartışılması sırasında sanık ister duruşmada hazır bulunsun isterse bulunmasın son sözün sanık müdafiine verilmesi gereklidir. Kanun koyucu söz sırasında sanık müdafiini sanıktan sonra saymıştır. Hükümden önce son söz hakkı ise Kanunun açık ifadesinden de anlaşıldığı üzere sadece hazır bulunan sanığa aittir. Sanığın hükümden önceki son söz hakkı tıpkı ifade ve sorgu gibi şahsi bir haktır ve sanığın bizzat kendisi tarafından kullanılmalıdır. Sanık müdafii için nasıl ki temsilcisi denilerek sanığın yerine sorgulanamaz ve ifadesi alınamaz ise, sanığın hazır olduğu oturumda da son söz hakkını kullanamaz.

İnceleme konusu somut olayda; hükmün açıklandığı 21.05.2018 tarihli oturumda, hazır bulunan sanıklara son sözlerinin sorulmasından sonra Cumhuriyet savcısının tekrar söz alarak bir kısım taleplerde bulunduğu anlaşılmış olmakla, bu talepler yönden sanıklara ve müdafilerine savunmaları sorulup akabinde hazır bulunan sanıklara son sözleri verilmesi gerekirken bu yargılama kurallarına uyulmadan yazılı şekilde hüküm kurulması suretiyle CMK’nın 216. maddesine aykırı davranılması,

b) Sanık E. M. D. hakkında Cumhurbaşkanına suikast suçundan kurulan mahkumiyet hükmü yönden;

İlk Derece Mahkemesince sanık hakkında verilen mahkumiyet hükmünün gerekçesinde “…TCK’nın 309/1. maddesi hükümlerine tevfikan Anayasayı İhlal” suçundan cezalandırılmasına karar vermek gerekmiş ancak iddianame ve ek iddianame ile isnat olunan diğer suçlar yönünden delil yetersizliği nedeniyle beraatine karar verilmiştir.” denilmesine rağmen, hüküm kısmında sanık hakkında Cumhurbaşkanına suikast suçundan da mahkumiyet hükmü kurularak hüküm ile gerekçe arasında çelişki oluşturulmak suretiyle CMK’nın 232/6. maddesine aykırı davranılması,

c) Sanıklar A. K. ve U. G. hakkında silahlı terör örgütüne üye olma suçundan kurulan mahkumiyet hükümleri yönünden;

Sanıklar ve müdafilerinin sair temyiz itirazlarının reddine, ancak;

Anayasanın 138/1. maddesi hükmü, TCK’nın 61. maddesinde düzenlenen cezanın belirlenmesi ve bireyselleştirilmesine ilişkin ölçütlerle 3/1. maddesinde düzenlenen orantılılık ilkesi çerçevesinde, suçun işleniş biçimi, işlenmesinde kullanılan araçlar, işlendiği zaman ve yer, konusunun önem ve değeri, meydana getirdiği tehlike ile sanıkların kasta dayalı kusurunun ağırlığı, güttüğü amaç ve saik de göz önünde bulundurularak; hukuka, vicdana, dosya kapsamına uygun alt sınırdan makul düzeyde uzaklaşarak bir cezaya hükmedilmesi gerekirken, sanıklar hakkında teşdidin derecesinde yanılgıya düşülerek fazla ceza tayini,

d) Sanıklar H. B., B. K. ve M. A. hakkında Anayasayı ihlal suçundan kurulan mahkumiyet hükümleri yönden;

Kaklıç Hava Meydan Komutanlığı 125. Filo’da pilot olan sanıklar H. B. ve B. K. ile uçak teknisyeni olan M. A.’in 15 Temmuz 2016 günü saat 22:35’de Kol Komutanı Binbaşı sanık N. K.’in çağırması üzerine üsse gelmeleri, gece boyunca ülke genelindeki darbe girişiminden haberdar olmalarına rağmen sanıklar M. B. K. ve sanık N. K.’in verilecek emri yerine getirmek üzere beklemede kalmaları yönündeki emirlerine uyarak beklemede kalmaları, Eskişehir Birleştirilmiş Hava Harekat Merkezi tarafından Genelkurmay Başkanlığının Türkiye Hava Sahasının tüm uçuşlara kapatıldığı yolundaki emrinin Çiğli 2. Ana Jet Üs Komutanlığına ve Kaklıç Hava Meydan Komutanlığına iletilmiş olmasına rağmen sanık M. B. K.’ın “Çiğli 2. Ana Jet Üssü’ne gitmelerini buradan alınacak ekibi nereye isterlerse oraya götürmeleri” yönündeki emrine istinaden 16 Temmuz 2016 günü saat 04:00-04:30 sıralarında emri yerine getirmek üzere uçak başı yapmaları, ancak bundan kısa bir süre önce Eskişehir’de bulunan Eskişehir Birleştirilmiş Hava Harekat Merkezinin Kaklıç Kule görevlisine meydandan uçuşa izin verilmemesi yönündeki emri gereğince bir kısım personel tarafından piste araç çekilmesi nedeniyle uçuşu gerçekleştiremeden dönmeleri şeklindeki eylemlerinde;

İcra hareketlerinden önce örgütsel organizasyon içinde yer alarak darbe girişiminden haberdar oldukları ve suç işleme kararı ile iradesine katıldıkları kanıtlanamayan sanıklar hakkında, teşebbüs aşamasına ulaşan bir eylemlerinden bahsetme imkanı bulunmadığından, eylemlerinin işlenmekte olan amaç suç yönünden hazırlık hareketi niteliğinde kaldığının kabulünde zorunluluk bulunmakla, sanıkların eylemlerine uyan ve bu suçun hazırlık hareketini suç sayarak yaptırıma bağlayan TCK’nın 314/2. maddesinde düzenlenen terör örgütüne üye olmak suçundan cezalandırılmaları gerekirken, yazılı olduğu şekilde suç vasfında yanılgıya düşülerek Anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs etme suçuna iştirak etmekten mahkumiyetlerine karar verilmesi,

e) Sanık N. B. hakkında Anayasayı ihlal suçundan kurulan mahkumiyet hükmü yönden;

ByLock kullanıcısı olduğu tespit edilen ve başka dosya şüphelilerinin beyanlarına göre de silahlı terör örgütü üyesi olduğu hususunda tereddüt bulunmayan ve olay tarihinde Batı Grup Komutanı Tuğgeneral Y. Ç.’un emir astsubayı olarak görev yapan sanığın, Y. Ç.’un çağırması üzerine olay günü saat 21:17 de karargaha geçerek Y. Ç.’un komutan odasını açması, Y. Ç. ile birlikte Amfibi Tugay Komutanı H. İ. Y.’ın makamına geçmeleri, daha sonra seyre çıkacak olan Y. Ç.’un kişisel eşyalarını TCG Bodrum Gemisine götürmesi, seyre çıkacak gemide bulunan üsteğmen A. A.a Allah utandırmasın” demesi, sanık Y. Ç.’un 23:42 sıralarında seyre çıkması üzerine onun emri ile karargaha dönerek gece boyunca karargahta bulunması ve binbaşı tanık M. K.’nun talimatı üzerine Y. Ç.’u arayarak gelen mesajları bildirmesi şeklindeki eyleminde;

Sanığın eyleminin amaç suç yönünden etkisi bulunmayan hazırlık hareketi niteliğinde kaldığının kabulünde zorunluluk bulunmakla, darbenin gerçekleşmesine yönelik icrai bir hareketi bulunmayan sanığın eylemine uyan TCK’nın 314/2. maddesinde düzenlenen terör örgütüne üye olmak suçundan TCK’nın 61. maddedeki kriterler de gözetilerek teşdiden ve üst sınıra yakın cezalandırılması cihetine gidilmesi gerekirken, delillerin değerlendirilmesinde ve suç vasfında yanılgıya düşülerek yazılı şekilde Anayasayı ortadan kaldırmaya teşebbüs etme suçuna iştirak etmekten mahkumiyetine karar verilmesi,

f) Sanık N. Ü. hakkında Anayasayı ihlal suçundan kurulan mahkumiyet hükmü yönden;

Yukarıda oluş kısmında ayrıntısı açıklandığı üzere “Sıkıyönetim Direktifi” konulu emirler ekinde bulunan görevlendirme listesinde sanığın görevine devam edeceğinin belirtilmiş olması, 15.07.2016 tarihinde görevli olduğu Tugay Komutanlığına geldiğinde personel çağrı planını uygulamış olması, cuntacılar tarafından gönderilen Sıkıyönetim Direktifi” konulu emirleri Sıkıyönetim Kanunu ile birlikte inceledikten sonra Darbe Kalkışması planlayıcıları ve iştirakçileri tarafından emir ve komutaları altındaki birlikleri kışlalarından çıkarmak gayesi ile tüm yurt çapında kullandıkları mizansen gibi sanığın da Kolluk Kuvvetlerini Toplumsal Olaylarda Destekleme (KOKDOT) planı doğrultusunda hazırlık yapılmasını emretmiş olması, sanığın kendisini arayarak davranış hal tarzını belirlemeye çalışan Yarbay tanık D. K.’a tüm personeli birliğe çağırması emrini verdiği gibi İzmir ve Manisa bölgesi tüm emir ve komuta yetkisini Sıkıyönetim Komutanlığına devreden Sıkıyönetim Direktifi” konulu mesaj emrine gönderme yaparak mesaj emrine göre bundan sonra emirleri İzmir’den almaları gerektiği yolunda açıklama yapmış olması, Yarbay tanık D. K.’a ve bilahare kendisini arayan Albay tanık A.Ö.’ye Sıkıyonetim Direktifi” konulu emirlerin illegal olduğu yolunda herhangi bir açıklama yapmamış ve bu emirlere uyulmayacağı yolunda herhangi bir emir vermemiş olması, Ege Ordu Kurmay Başkanı olan ve sözde Sıkıyönetim Direktifi” konulu emirler ekindeki atama listelerine göre İzmir ve Manisa illeri Sıkıyönetim Komutanı olan Tümgeneral sanık M. H.’in kendisini arayarak Bergama’daki Tank Tabur Görev Kuvvetinin İzmir’e intikali emrini vermiş olmasına rağmen bunu Ege Ordu Komutanına bildirmemiş olması, sanık her ne kadar Ege Ordu Komutanlığı tarafından saat 03:20 sularında tüm bağlı birliklere gönderilen ve emir komuta zinciri dışında askeri disipline aykırı olarak gercekleştirilen eylemlere iştirak edilmemesini, buna karşı gelenlerin askeri isyan suçundan askeri savcılığa sevk edileceğini bildiren mesaj emrini astlarına iletmiş ise de o saate kadar mezkur biçimde ki açıklamalarıyla Darbe Kalkışmasına iştirak iradesi içerisinde hareket ettiği” gerekçesi ile sanığın mahkumiyetine karar verilmiş ise de;

Sanık savunmaları ve bu savunmayı doğrulayan tanık beyanları ve tüm dosya kapsamına göre; olay tarihinde Edremit’te konuşlu 19. Motorlu Piyade Tugayı Komutanı olarak görev yapan sanığın saat 22:07 sularında Tugay Nöbetçi Amiri Binbaşı Kadir Bayraktar tarafından arandığı ve kendisine tugaya gelen harekat yıldırım öncelikli mesaj bilgisinin iletildiği, sanığın hemen Genelkurmay Başkanlığı ile Kara Kuvvetleri Komutanlığını ve eski Genelkurmay Başkanı Emekli Orgeneral N. Ö.’i telefonla aradığı ve kamuoyuna yansımaya başlayan olaylarla ilgili görüştüğü, yaptığı bu görüşmeler sonrasında komutanı olduğu tugaya gitmeye karar verdiği, saat 23:00 sıralarında da 1. Amiri olan Ege Ordusu Komutanı Orgeneral A. R.’in sanığı aradığı, “Tugayı’na sahip çık, benim emirlerime göre hareket edeceksiniz, emniyet tedbirlerini arttırın, emrim olmadan herhangi bir birlik hareketi olmasın” şeklinde emir verdiği, sanığın saat 23:27’de 19. Motorlu Piyade Tugay Komutanlığı Karargahına intikal ettiği, sanığın olay günü görevli olduğu tugay komutanlığında geldiğinde bahsi geçen Sıkıyönetim Direktifi konulu emri ve eklerini Kurmay Başkanı M. T.ile birlikte inceledikten sonra tabur komutanlarının çağrılması talimatını verdiği, gelen tabur komutanlarıyla yaptığı toplantıda Ege Ordusu Komutanının emrinde olduklarını söz konusu girişimin emir komuta silsilesi içerisinde yapılmadığını ifade ederek gerekli emniyet tedbirlerinin, birliklerin silahlıklarının anahtarlarının toplanması, araçlarının anahtarlarının toplanması, birlik komutanlıklarında durması yönünde talimatlar verdiği, ilerleyen saatlerde aldığı tedbirler konusunda Ege Ordu Komutanına bilgi verdiği, Ege Ordu Komutanlığından gelen özetle emir komuta zinciri dışındaki bu eyleme iştirak edenlere müsemma gösterilmeyeceği, gelişen olayların ivedilikle Ege Ordu Harekat Merkezine bildirileceği şeklindeki mesaja istinaden Tugay mesaj emrini hazırladığı ve Tugayın bütün birim ve birliklerine yayınladığı, Ege Ordusu Kurmay Başkanı sanık M. H.’in tankların çıkarılarak İzmir’e intikal ettirilmesi konusundaki emrini uygulamadığı hususları hep birlikte değerlendirildiğinde,

Örgütsel bağı kesin olarak ortaya konamayan, icra hareketlerinden önce örgütsel organizasyon içinde yer alarak darbe girişiminden haberdar olduğu ve suç işleme kararı ile iradesine katıldığı kanıtlanamayan sanık hakkında CMK’nın 223/2-e maddesi gereğince beraat kararı verilmesi gerekirken, delillerin takdirinde hataya düşülerek yazılı şekilde mahkumiyetine dair karar verilmesi,

Kanuna aykırı, sanık müdafileri ile sanıklar A. G., A. K., A. B., A. Ö.., A. K., B. E., C. Ö., D. A. V., E. K., E. M. D., E. T., E. Y., E. K., E. K., E. B., F. S., F. K., H. B., H. İ. Y., H. D., H. C., İ. E. Ö., İ. F. B., İ. H., İ. E., İ. S., K. C., K. E., L. C., M. K., M. K., M. Y., M. B., M. Ş., M. T., O. S., O. D., Ö. K., R. K., R. G., R. M., S. K., S. A., S. K., Ş. K., T. Ç., U. G., Y. A. ve Y. Ç.’un temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükümlerin bu sebeplerden dolayı BOZULMASINA, bozma nedenine göre sanık N. Ü.nün tahliyesine, başka suçtan hükümlü veya tutuklu bulunmadığı takdirde derhal salıverilmesinin sağlanması için ilgili yer Cumhuriyet Başsavcılığına müzekkere yazılmasına, bozma nedeni, tutuklulukta geçirilen süre ve mevcut delil durumu dikkate alınarak diğer sanıklar ve müdafilerinin tahliye taleplerinin REDDİNE, 28.02.2019 tarihinde yürürlüğe giren 20.02.2019 tarih ve 7165 sayılı Kanunun 8. maddesiyle değişik 5271 sayılı Kanunun 304/1. maddesi uyarınca dosyanın İzmir 20. Ağır Ceza Mahkemesine, kararın bir örneğinin bilgi için İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 18. Ceza Dairesine gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, …”

*Yagıtay 3. Ceza Dairesi, Esas : 2021/523 Karar : 2022/821 Karar T. :22.02.2022

…A) Hukuki Açıklamalar;

Ayrıntıları Dairenin 22.03.2019 tarih ve 2018/7103 Esas 2019/1953 Karar sayılı kararında açıklandığı üzere;

5237 sayılı TCKnın 309. maddesinde düzenlenen Anayasayı ihlal suçunun maddi unsuru/tipik eylem, cebir ve şiddet kullanarak, Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının öngördüğü düzeni ortadan kaldırmaya veya bu düzen yerine başka bir düzen getirmeye veya bu düzenin fiilen uygulanmasını önlemeye elverişli vasıtalarla teşebbüs etmektir.

Suçun bu amaçla kurulmuş bir örgüt faaliyeti kapsamında işlenmesi, korunan amaçlara matuf fiillerin elverişliliğinin değerlendirilmesi bakımından önem taşımakta ise de bu husus suçun unsuru değildir.

Suç, Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının öngördüğü düzeni ortadan kaldırmak, bu düzen yerine başka bir düzen getirmek veya bu düzenin fiilen uygulanmasını önlemek amacına matuf doğrudan genel kast ile işlenebilen bir suçtur. Suç tanımında belirtilen amaçları gerçekleştirmeye yönelik bir fiil işlenmesi hususunda iştirak iradeleri bulunan sanıklar hakkında Türk Ceza Kanununun 309. maddesinde düzenlenen Anayasayı ihlal suçu yönden iştirakin her şeklinin uygulanması mümkündür.

Suça iştirakten söz edebilmek için amaca yönelik bir fiil işleme hususunda iştirak iradelerini ortaya koyan kişilerin hepsinin bu amaçla kurulmuş bir örgütün üyesi olması da gerekmez.

15 Temmuz 2016 günü, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin Anayasal düzeninin değiştirilmesi amacıyla, Türk Silahlı Kuvvetlerine sızmış FETÖ/PDY silahlı terör örgütü mensubu olan ve/veya bu örgütsel faaliyeti destekleyen 8.000’in üzerinde askeri personel tarafından savaş uçakları dahil 35 uçağın, 3 geminin, 37 helikopterin, 74’ü tank olmak üzere 246 zırhlı aracın ve 4.000’e yakın hafif silahın kullanılarak; Cumhurbaşkanına suikasta teşebbüs edilmiş, TBMM ve … Külliyesi başta olmak üzere birçok stratejik merkez bombalanmış, Başbakanın konvoyuna silahlı saldırı gerçekleştirilmiş, kalkışmaya karşı koyan güvenlik görevlileri ile sokaklara çıkan sivillere devletin silahlı kuvvetlerine ait bu uçak, helikopter, tank ve silahlarla saldırılarak 4’ü asker, 63′ü polis ve 183’ü sivil olmak üzere toplam 250’den fazla kişi şehit edilmiş, 23′ü asker, 154’ü polis ve 2.558’i sivil olmak üzere toplam 2.735 kişi de yaralanmıştır.

Somut darbe teşebbüsü, TCK’nın 309. maddesinde sayılan amaçlara matuf zarar tehlikesi doğuran vahim eylemler vasfını aşarak, Anayasal düzeni doğrudan ortadan kaldırma neticesine yönelmiş, örgütün ülke genelindeki organik bütünlüğünden ve etkinliğinden istifade edilerek planlanıp uygulanmış, neticesi ve başarısı eş zamanlı, senkron ize hareketlere bağlı hukuki anlamda tek bir fiil olarak ortaya çıkmıştır. Bu nedenle örgütsel koordinasyon veya iştirak iradesi gereğince ve iş bölümü doğrultusunda bulundukları mahal ve konumlarına uygun, amaca hizmet eden ve katkı sunan icrai harekette bulunanların, icra aşamasına geçerek amaç suç yönünden somutlaştığında ve elverişliliğinde tartışma bulunmayan bu fiil üzerinde müşterek hâkimiyet kurdukları gözetilerek TCK’nın 37. maddesi kapsamında “doğrudan fail” olduklarının kabulünde zorunluluk vardır.

Mensup olduğu örgütle kurduğu bağ nedeniyle örgütsel faaliyet kapsamında işlenen Anayasayı ihlal suçuna ilişkin planlama, hazırlık ve icra organizasyonundan haberdar olmak suretiyle darbeye teşebbüs suçunu sevk ve idare edenler tarafından verilen emirleri/görevleri kabullenerek ülke çapındaki icra hareketleriyle illi bir değer taşıyan icra hareketlerini gerçekleştirenlerin ya da görev paylaşımı bağlamında henüz sırası gelmemiş icra hareketleri için gerekli hazırlıkları yapanların bu suç yönden müşterek fail olarak sorumlu tutulmaları gerekmektedir.

Doğrudan kanuni tanımda öngörülen cebir ve şiddet içeren icrai hareket niteliğinde olmayan, somut zarar tehlikesinin gerçekleşmesini sağlayacak biçimde -faillerle birlikte- fiil üzerinde müşterek hâkimiyet kurmalarını temin edecek fonksiyonel bir mahiyet taşımayan, suç organizasyonu içinde bir iş bölümünün gereği olarak görevlendirilmeleri nedeniyle ika edildiği kanıtlanamayan ancak suçun icrasına başlanmasından sonra katılma iradesini açıkça ortaya koyan, zaman, nitelik ve yakın zarar tehlikesine yaptığı katkı itibariyle bütün olarak darbenin icrasını kolaylaştırmaya yönelen hareketleri gerçekleştiren sanıkların eylemlerinin, 5237 sayılı TCKnın 309/1 ve 39/2-c maddeleri kapsamında Anayasayı ihlale teşebbüs suçuna yardım etmek suçunu oluşturacağı gözetilmeli, hukuki durumları buna göre tespit edilmelidir.

TCK’nın 309. maddesinde düzenlenen suç bir somut tehlike suçu olduğundan suçun oluşması için ayrıca bir neticenin gerçekleşmesi aranmamaktadır. Bu itibarla sanığın amaca matuf eylemi ve/veya işlediği elverişli araç suç ile suçun konusu üzerinde meydana gelen somut tehlike arasında illiyet bağının bulunması gerekli ve yeterlidir. Suça teşebbüsün kabulü için aranan elverişli vasıtalarla cebri eylemlere başlanıp başlanmadığı araştırılırken ve vasıtanın elverişliliği takdir edilirken tek tek yapılan eylemlerle amaçlanan hedefler arasında doğrudan doğruya bağ kurmak yoluna gidilemez. Ancak her halükarda ülke genelinde gerçekleştirilmek istenen amaca matuf cebri/icrai fiilin, sanığın bulunduğu mahalde/sorumluluk sahasında da doğrudan doğruya ya da araç suçlar yönünden icrasına başlanması aranmalıdır. Sanığın bu icrai fiile yine icrai bir hareketle katılması mümkün olduğu gibi garantörlük yükümlülüğünü ihmal etmek suretiyle de iştirak edebileceği görülmektedir.

B) Somut Olay:

1-Olay tarihinde, sanık …in albay rütbesiyle Silahlı Kuvvetler Bando Okullar Komutanı olarak; sanık …un yarbay rütbesiyle Silahlı Kuvvetler Bando Okullar Komutanlığında MYO Öğc. Tabur Komutanı ve aynı zamanda Öğc. ve Kurslar Komutan Vekili olarak; sanık …’ın yüzbaşı rütbesiyle Silahlı Kuvvetler Bando Okullar Komutanlığında İstihbarat ve İKK Şube Müdürü olarak; sanık …’ın Kıdemli Üstçavuş rütbesiyle Silahlı Kuvvetler Bando Okullar Komutanlığında Bando Lisesi 1. Bölük Astsubayı olarak; sanık …’ın yüzbaşı rütbesiyle Silahlı Kuvvetler Bando Okullar Komutanlığında Bando Lisesi 2. Bölük Komutanı olarak; sanık …in üsteğmen rütbesiyle Silahlı Kuvvetler Bando Okullar Komutanlığında Hazırlama Okulu 3. Öğc. Bölük Komutanı olarak; sanık …in albay rütbesiyle Silahlı Kuvvetler Bando Okullar Komutanlığında Öğretim Başkanı olarak ve sanık …un yarbay rütbesiyle Silahlı Kuvvetler Bando Okullar Komutanlığında MYO Tabur Komutanı olarak görev yaptıkları,

11.07.2016 günü, 16.07.2016 tarihinde icra edilecek olan Bando Lisesi Mezuniyet Töreninde üst düzey katılım nedeniyle okul nizamiyesi ile Askeri Yüksek İdare Mahkemesi arasında kalan yolda emniyet, güvenlik ve trafikle ilgili tedbirlerin alınması, tören alanına giriş kapısında gelen misafirlerin kontrol edilmesi için erkek ve kadın polis görevlendirilmesi, tören mahallinde bomba araması yaptırılması maksadıyla 4. Kolordu Komutanlığı, Ankara Merkez Komutanlığı ve Ankara İl Jandama Komutanlığına mesaj çekildiği, 14/07/2016 günü, Bando Okulları Komutanlığı emrinde görevli subay, astsubay, askeri öğrenciler ile erbaş ve erlere 15/07/2016 tarihinde atış görevlerinin planlandığı gerekçesiyle Kara Harp Okulundan 3.000 adet 7,62 mm G-3 piyade tüfeği fişeği isteğinin yapıldığı; ancak atışın yapılacağı alandan sorumlu olan 28.Mknz.P.Tuğ. Komutanlığı ile koordine edilmediği, Hrk.Eğt.Ş.Md.P.Bnb. … tarafından iade edildiği, 14/07/2016 tarihinde Loj.Des Komutanlığı İKM.Asb.Vek. Dz.P.Kd. Bçvş. … tarafından Kara Harp Okulu Atış Payı Mühimmat Mal Sorumlusundan 2.000 adet G-3 piyade tüfeği fişeğinin teslim alındığı, aynı tarihte Loj. Des. Kh. BL. Komutanliğindan 105 adet G-3 piyade tüfeği şarjörü ile teslim alınan 200 adet G-3 piyade tüfeği fişeğinin nizameye nöbetçi Asb.Bçvş. …’a teslim edildiği, …’ın da nöbet ile birlikte bu mühimmat ve şarjörleri …’a teslim ettiği, 15/07/2016 günü ve …’in olay tarihinde EDOK Okullar Komutanı … ile Bando Okullar Komutanlığında görüşme yaptığı, 15 Temmuz 2016 günü saat 21.30 sularında sanıklar … ve … ile dosyası tefrik edilen sanıklar …, …, … ve …’in okula gelmeleri konusunda gerekli çağrıyı yapmaları için sanıklar …, …, …, …, …’a emir verdiği, bu emir üzerine sanıklar … ve … ile dosyası tefrik edilen sanıklar …, …, … ve …’in Bando Okul Komutanlığına geldikleri, sanık …’ın erbaş ve er rütbesindeki tüm askerlerin gayrisiz şekilde, silahlı ve mühimmatlı olarak ictimaya çıkarılmaları ve kışladaki sadece kendisinin belirlediği rütbelilere dağıtılmak üzere 12 adet silah ve mühimmat tedarik edilmesi talimatı verdiği, sanık …’in sanıkların silahlanması, silahlara fişek basılması, hücum yeleği ve kompozit başlık giymeleri ve karargah önünde iki araç bekletilmesi konusunda talimat verdiği, bu emir doğrultusunda, sanıklar …, …, …, …, … ve … ile dosyası tefrik edilen sanıklar …, …, …, …, …in silahlandıkları ayrıca sanık …’in de kendisine silah gönderilmesini istediği ve silahın kendisine ulaştırıldığının, yerel mahkemenin kabulünden ve dosya kapsamından anlaşıldığı olayda;

Örgütle irtibatlı oldukları yapılan yargılama sonucunda anlaşılan sanıklar …, …, …, …, … ve … ile örgütsel bağı kesin olarak ortaya konulamayan sanık …’ın icra hareketlerinden önce örgütsel organizasyon içinde yer alarak darbe girişiminden haberdar olduğunun, suç işleme karar ve iradesine katıldığının da kanıtlanamamış olmasına, FETÖ/PDY silahlı terör örgütünün yönetimi tarafından planlanan genel darbe planı çerçevesinde ülke çapında gerçekleştirilen Anayasal düzeni ihlal suçunun icra hareketlerine katkı sunmakla birlikte, sunduğu katkı tek başına vahamet arz etmeyen, hakkında TCK’nın 24/1-4 ve 30. maddelerinin tatbik şartları da bulunmayan sanıkların eylemlerinin; elverişli nitelikteki icra hareketlerine katkı sunmakla birlikte, sundukları katkının tek başına vahamet arz etmemesi de nazara alındığında, işlenmesi sırasında yardımda bulunarak icrasını kolaylaştırmak (TCK madde 39/2-c) suretiyle Anayasayı ihlal suçuna yardım etmek kapsamında kaldığı anlaşılmakla;

Dosyada mevcut diğer delillerin atılı suçun sübutu için yeterli olduğu görülmekle, sanık …un örgüt mahrem imamları ile ankesörlü hatlardan görüşme yaptığına dair istinaf aşamasında dosyaya gelen HTS Analiz Tutanağının; sanık …’ın askeri lisede ve Kara Harp Okulunda öğrenim gördüğü dönemlerde örgütün mahrem imamları ile örgütsel toplantılara katıldığına dair yargılama aşamasında, istinaf ve temyiz aşamalarında gelen şüpheliler …, …, … ve …nın ifadelerinin; sanık …’ın örgüt mahrem imamı tarafından düzenlenen örgütsel toplantılara katıldığına dair istinaf aşamasında dosyaya gelen şüpheli …’ün ifadesinin ve sanığa ait dijital materyallere ilişkin düzenlenen dijital materyal inceleme raporunun; sanık …in örgüt mahrem imamları ile ankesörlü hatlardan görüşme yaptığına dair temyiz aşamasında dosyaya gelen HTS Analiz Tutanağının; sanık …e ait dijital materyallere ilişkin düzenlenen dijital materyal inceleme raporunun ve sanık …un örgüt mahrem imamları ile sabit hatlardan görüşme yaptığına dair temyiz aşamasında dosyaya gelen HTS Analiz Tutanağının duruşmada okunmadan karar verilmesi; eylemlerinin niteliği, konum ve etkinlik dereceleri de gözetilerek TCK’nın 39/2-c. maddesi uyarınca kusurlu hareketleri ile orantılı, hakkaniyete uygun bir ceza tertip edilmesi gerektiği gözetilmeden sanıklar hakkında hatalı değerlendirme ile doğrudan fail olarak mahkumiyet hükmü kurulması,

2-Kabul ve uygulamaya göre:

Sanıklara silahlı terör örgütüne üye olma suçundan verilen temel cezanın 3713 sayılı Kanunun 5/1. maddesi ile artırılması sırasında artırım oranının doğru uygulanmasına karşın uygulanan kanun maddesinin fıkra belirtilmeksizin aynı Kanunun 5. maddesi olarak gösterilmesi,

Sonuç: Kanuna aykırı, sanıklar …, …, …, …, …, … ve sanıklar müdafiilerinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükümlerin bu sebeplerden dolayı BOZULMASINA, bozma nedeni, tutuklulukta geçirilen süre ve mevcut delil durumu dikkate alınarak tahliye taleplerinin reddi ile sanıkların tutukluluk hallerinin devamına, 28.02.2019 tarihinde yürürlüğe giren 20.02.2019 tarih ve 7165 sayılı Kanunun 8. maddesiyle değişik 5271 sayılı Kanunun 304. maddesi uyarınca dosyanın Ankara 20. Ağır Ceza Mahkemesine, kararın bir örneğinin bilgi için Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 20. Ceza Dairesine gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE,…”

  • Yargıtay 3. Ceza Dairesi, Esas : 2021/2755 Karar : 2022/210 Karar T.:24.01.2022

…I-HUKUKİ AÇIKLAMALAR:

Ayrıntıları, Dairemizin 22.03.2019 tarih ve 2018/7103 E. 2019/1953 Karar sayılı kararında açıklandığı üzere;

5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 309. maddesinde düzenlenen Anayasayı ihlal suçunun maddi unsuru/tipik eylem, cebir ve şiddet kullanarak, Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının öngördüğü düzeni ortadan kaldırmaya veya bu düzen yerine başka bir düzen getirmeye veya bu düzenin fiilen uygulanmasını önlemeye elverişli vasıtalarla teşebbüs etmektir. Suçun bu amaçla kurulmuş bir örgüt faaliyeti kapsamında işlenmesi, korunan amaçlara matuf fiillerin elverişliliğinin değerlendirilmesi bakımından önem taşımakta ise de bu husus suçun unsuru değildir.

Suç, Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının öngördüğü düzeni ortadan kaldırmak, bu düzen yerine başka bir düzen getirmek veya bu düzenin fiilen uygulanmasını önlemek amacına matuf doğrudan genel kast ile işlenebilen bir suçtur. Suç tanımında belirtilen amaçları gerçekleştirmeye yönelik bir fiil işlenmesi hususunda iştirak iradeleri bulunan sanıklar hakkında Türk Ceza Kanununun 309. maddesinde düzenlenen Anayasayı ihlal suçu yönden iştirakin her şeklinin uygulanması mümkündür.

Suça iştirakten söz edebilmek için amaca yönelik bir fiil işleme hususunda iştirak iradelerini ortaya koyan kişilerin hepsinin bu amaçla kurulmuş bir örgütün üyesi olması da gerekmez.

15 Temmuz 2016 günü, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin Anayasal düzeninin değiştirilmesi amacıyla, Türk Silahlı Kuvvetlerine sızmış FETÖ/PDY silahlı terör örgütü mensubu olan ve/veya bu örgütsel faaliyeti destekleyen 8.000’in üzerinde askeri personel tarafından savaş uçakları dahil 35 uçağın, 3 geminin, 37 helikopterin, 74’ü tank olmak üzere 246 zırhlı aracın ve 4.000’e yakın hafif silahın kullanılarak; Cumhurbaşkanına suikasta teşebbüs edilmiş, TBMM ve Cumhurbaşkanlığı Külliyesi başta olmak üzere birçok stratejik merkez bombalanmış, Başbakanın konvoyuna silahlı saldırı gerçekleştirilmiş, kalkışmaya karşı koyan güvenlik görevlileri ile sokaklara çıkan sivillere devletin silahlı kuvvetlerine ait bu uçak, helikopter, tank ve silahlarla saldırılarak 4’ü asker, 63′ü polis ve 183’ü sivil olmak üzere toplam 250’den fazla kişi şehit edilmiş, 23′ü asker, 154’ü polis ve 2.558’i sivil olmak üzere toplam 2.735 kişi de yaralanmıştır.

Somut darbe teşebbüsü, TCK’nın 309. maddesinde sayılan amaçlara matuf zarar tehlikesi doğuran vahim eylemler vasfını aşarak, Anayasal düzeni doğrudan ortadan kaldırma neticesine yönelmiş, örgütün ülke genelindeki organik bütünlüğünden ve etkinliğinden istifade edilerek planlanıp uygulanmış, neticesi ve başarısı eş zamanlı, senkronize hareketlere bağlı hukuki anlamda tek bir fiil olarak ortaya çıkmıştır. Bu nedenle örgütsel koordinasyon veya iştirak iradesi gereğince ve iş bölümü doğrultusunda bulundukları mahal ve konumlarına uygun, amaca hizmet eden ve katkı sunan icrai harekette bulunanların, icra aşamasına geçerek amaç suç yönünden somutlaştığında ve elverişliliğinde tartışma bulunmayan bu fiil üzerinde müşterek hâkimiyet kurdukları gözetilerek TCK’nın 37. maddesi kapsamında “doğrudan fail” olduklarının kabulünde zorunluluk vardır.

Mensup olduğu örgütle kurduğu bağ nedeniyle örgütsel faaliyet kapsamında işlenen Anayasayı ihlal suçuna ilişkin planlama, hazırlık ve icra organizasyonundan haberdar olmak suretiyle darbeye teşebbüs suçunu sevk ve idare edenler tarafından verilen emirleri/görevleri kabullenerek ülke çapındaki icra hareketleriyle illi bir değer taşıyan icra hareketlerini gerçekleştirenlerin ya da görev paylaşımı bağlamında henüz sırası gelmemiş icra hareketleri için gerekli hazırlıkları yapanların bu suç yönden müşterek fail olarak sorumlu tutulmaları gerekmektedir.

Doğrudan kanuni tanımda öngörülen cebir ve şiddet içeren icrai hareket niteliğinde olmayan, somut zarar tehlikesinin gerçekleşmesini sağlayacak biçimde -faillerle birlikte- fiil üzerinde müşterek hâkimiyet kurmalarını temin edecek fonksiyonel bir mahiyet taşımayan, suç organizasyonu içinde bir iş bölümünün gereği olarak görevlendirilmeleri nedeniyle ika edildiği kanıtlanamayan ancak suçun icrasına başlanmasından sonra katılma iradesini açıkça ortaya koyan, zaman, nitelik ve yakın zarar tehlikesine yaptığı katkı itibariyle bütün olarak darbenin icrasını kolaylaştırmaya yönelen hareketleri gerçekleştiren sanıkların eylemlerinin, 5237 sayılı TCKnın 309/1 ve 39/2-c maddeleri kapsamında Anayasayı ihlale teşebbüs suçuna yardım etmek suçunu oluşturacağı gözetilmeli, hukuki durumları buna göre tespit edilmelidir.

TCK’nın 309. maddesinde düzenlenen suç bir somut tehlike suçu olduğundan suçun oluşması için ayrıca bir neticenin gerçekleşmesi aranmamaktadır. Bu itibarla, sanığın amaca matuf eylemi ve/veya işlediği elverişli araç suç ile suçun konusu üzerinde meydana gelen somut tehlike arasında illiyet bağının bulunması gerekli ve yeterlidir. Suça teşebbüsün kabulü için aranan elverişli vasıtalarla cebri eylemlere başlanıp başlanmadığı araştırılırken ve vasıtanın elverişliliği takdir edilirken tek tek yapılan eylemlerle amaçlanan hedefler arasında doğrudan doğruya bağ kurmak yoluna gidilemez. Ancak her halükarda ülke genelinde gerçekleştirilmek istenen amaca matuf cebri/icrai fiilin, sanığın bulunduğu mahalde/sorumluluk sahasında da doğrudan doğruya ya da araç suçlar yönünden icrasına başlanması aranmalıdır. Sanığın bu icrai fiile yine icrai bir hareketle katılması mümkün olduğu gibi garantörlük yükümlülüğünü ihmal etmek suretiyle de iştirak edebileceği görülmektedir.

Konusu suç teşkil eden emir hiçbir surette yerine getirilemez. Aksi takdirde, yerine getiren ile emri veren sorumlu olur (1982 Anayasasının 137/2. maddesi, 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 24/3. maddesi). Askeri hizmete müteallik hususlarda verilen emir bir suç teşkil ederse bu suçun işlenmesinden emri veren mesuldür. Ancak, amirin emrinin adli ve askeri bir suç maksadını ihtiva eden bir fiile müteallik olduğu kendisince malum ise, maduna da faili müşterek cezası verilir (1632 sayılı Askeri Ceza Kanunu 41/3-B).

II-DOSYA KAPSAMI İTİBARIYLA GERÇEKLEŞTİRİLEN EYLEM VE FAALİYETLER:

Sanığın kullanımında olan hattı üzerinden FETÖ/PDY silahlı terör örgütü mensuplarına müzahir ….. programını kullandığı, hakkında tanık K6’in “Atıf kod adlı örgüt üyesi vasıtasıyla tanıdığı sanığın Bingöl ili Kiğı ilçesinde görev yaptığı dönemde kendi sorumluluğundaki örgüt mensubu asker şahıslardan olduğunu, ilçeden gidip gelmesi zor olduğu için sanıkla iki yıl içinde 5-6 kez görüşebildiğini, sanığın her görüşmede 200 TL civarında himmet verdiğini, mali zorluk içinde olduğu için düzenli himmet veremediğini” beyan ettiği, yine tanık ….’ın “kendisini örgütle 1990’lı yıllarda ilk tanıştıran kişinin Konya’da komşusu olan ve o tarihte askeri okulda okuyan sanık olduğunu” ifade ettiği, Elazığ 8. Kolordu Komutanlığı Askeri Savcılığı tarafından beyanının alınması için 01.07.2016 tarihinde çağrılan sanığın müracaat etmemesi sebebiyle günsüz olarak hazır edilmesinin istenildiği, Kiğı Jandarma Komando Alayı’nda görevli iken geçici olarak Tunceli Jandarma Bölge Komutanlığı emrinde görevli olduğu, olay tarihinde Jandarma Bakım Binbaşı rütbesinde olan sanık ….’ın, Elazığ 8. Kolordu Komutanlığı Askeri Savcılığı’nda ifadesini verdikten sonra 15.07.2016 günü saat 15.35’de Elazığ İl Jandarma Komutanlığı Kışlası’na gelerek Jandarma İstihbarat Binbaşı ….’nun odasına gittiği, aynı gün saat 18.44’de nizamiyeden çıkış yaptıkları, …. ile birlikte bir müddet vakit geçiren sanığın darbe teşebbüsünden haberdar olduktan sonra kendisini aracını almak üzere lojmana bırakmasını söyleyen ….’nu lojmana bırakıp, yanından ayrıldıktan sonra görev yeri ya da herhangi bir görevi olmamasına rağmen tekrar Elazığ İl Jandarma Komutanlığı Kışlası’na dönerek saat 22.53’te nizamiyeden Kışla’ya giriş yaptığı, Alay Komutanı makamına gelen sanığın burada görevli tanık ….’e, ….’nun makamında bulunup bulunmadığını sorduğu, bulunmadığı cevabını alması üzerine kendisine geçilmesi yasak olmasının söylenmesine rağmen Muhabere Merkezinin içerisinden geçerek komuta katındaki yere geldiği, hiçbir şey söylemeden haberci odasındaki sekreter koltuğuna oturduğu ve kim olduğunu soran görevlilere kendisini tanıtarak “bu saatten sonra benim emirlerim olacak, rahat olun, bana ve kendinize bir çay getirin” diyerek açık olan televizyon kanallarını izlemeye başladığı, darbe kalkışmasına yönelik haberleri duyduğunda “bu kalkışma değil, sıkıyönetim ilan edildi” dediği, odada sadece ….’in kalmasını istediğini belirterek diğer personeli dışarı çıkardığı, telefonları önüne doğru topladığı, telefon çaldığında açmaya yeltendiği, ancak makam odasında bulunan komutanın telefonu açması üzerine açamadığı ve ….’e arayanın kim olduğunu sorduğu, kalkışma haberlerini izlemek amacıyla televizyondan yabancı haber kanallarını aradığı, odada bulunduğu sırada hareketli ve tedirgin davranışlar sergilediği, Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığının 2016/22858 soruşturma sayılı dosyasında K5 isimli şahıs hakkında yapılan soruşturmada, bu şahıstan ele geçen dijital eşyaların incelenmesi neticesinde alınan bilirkişi raporlarında belirtildiği ve sanık tarafından da ikrar edildiği üzere sanığın asker şahıslardan ve devrelerinden oluşan …. grubunda darbe teşebbüsünün gerçekleştiği 15.07.2016 tarihinde saat 23:18’de “OOlum adam rejim değiştirecek geç bile kaldılar, tüm asker TSK yönetime el koydu”, saat 23:30’da “Aga asker yönetime el koydu, sıkıyönetim ilan edildi, sokağa çıkmayın, talimatlara uyun, karşı gelmeyin”, saat 23:30, 23:31 ve 23:46’da “vur emri verildi. Senin topal … yedi bilo:)), bu kadar açıklama yeter, boşa çıkınca, Genelkurmay sitesinden takip et, edebildiğin kadar, emirlere uyun”, saat 23.44’de “magazin sırası değil tolga. Emirlere uy, karşı gelme”, saat 23.48’de “olum … taban tahtani, sana gelmez, yeni atamalar var, çağıran olursa gidersin, sen kurallara uy, çoru çocuğuna sahip çık, karşı gelme”, saat 23.51’de “olum, vur emri verildi. Kurallara uyun diyorum”, “sen belli kurallara uy o zaman. Komutanın değişti”, “Trt çekiyorsa senin için yayın yaptiiyrum” şeklinde yazışmalarda bulunduğu ve sinkaflı küfürler ettiği, galiz sözler söylediği dosya kapsamındaki bilgi ve belgelerden tespit edilmiştir.

III-SANIĞIN EYLEMLERİ VE HUKUKİ DURUMUNUN DEĞERLENDİRİLMESİ

A-SANIĞIN EYLEMLERİ:

Yukarıda ayrıntılı şekilde açıklandığı üzere; sanığın herhangi bir yetki ve görevi olmadığı halde darbe teşebbüsü saatlerinde Elazığ İl Jandarma Komutanlığı’na giderek içerisindeki komuta katında hiçbir şey söylemeden haberci odasındaki sekreter koltuğuna oturduğu, kim olduğunu soran görevlilere kendisini tanıttıktan sonra “bu saatten sonra benim emirlerim olacak”, “bu kalkışma değil, sıkıyönetim ilan edildi” şeklinde sözler söylediği, televizyon kanallarını dolaşarak kalkışmaya dair yabancı haber kanallarını aradığı, odada sadece ….’in kalmasını sağladıktan sonra telefonları önüne doğru toplayarak telefon çaldığında açmaya yeltendiği, ancak makam odasında bulunan komutanın telefonu açması üzerine sanığın önündeki telefonu açamadığı, bu sırada devreleriyle birlikte bulunduğu …. grubundan darbe yapıldığını, yönetime elkonulduğunu ve sıkıyönetim ilan edildiğini belirterek emirlere ve kurallara uyulmasını ve karşı gelinmemesini mesaj olarak yazdığı anlaşılmakla,

B-SANIĞIN HUKUKİ DURUMU:

FETÖ/PDY silahlı terör örgütü üyesi olan sanığın, 15.07.2016 tarihinde gerçekleştirilen darbe teşebbüsü sırasında zarar tehlikesi bakımından illi değer taşıdığı açıkça sabit olan eylemleriyle darbeye teşebbüse elverişli nitelikteki icra hareketlerine katkı sağlayıp, işlenmesi sırasında yardımda bulunarak darbeye teşebbüsünün icrasını kolaylaştırmak suretiyle Anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs etmeye yardım suçunu işlediğini kabul eden Bölge Adliye Mahkemesinin, sanığın silahlı terör örgütüne üye olma suçundan cezalandırılmasına karar veren İlk Derece Mahkemesi hükmünü ortadan kaldırarak, sanığın Anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs etmeye yardım suçundan cezalandırılmasına, eylemlerinin bir bütün halinde Anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs etmeye yardım suçunu oluşturması sebebiyle silahlı terör örgütüne üye olma, Türkiye Büyük Millet Meclisini Ortadan Kaldırmaya veya Görevini Yapmasını Engellemeye Teşebbüs Etme ile Türkiye Cumhuriyeti Hükümetini Ortadan Kaldırmaya veya Görevini Yapmasını Engellemeye Teşebbüs Etme suçlarından verilen ceza verilmesine yer olmadığına dair kararda bir isabetsizlik bulunmamakla;

Yargılama sürecindeki usuli işlemlerin kanuna uygun olarak yapıldığı, hükme esas alınan tüm delillerin hukuka uygun olarak elde edildiğinin belirlendiği, aşamalarda ileri sürülen iddia ve savunmaların temyiz denetimini sağlayacak biçimde eksiksiz sergilendiği, özleri değiştirmeksizin tartışıldığı, vicdani kanının kesin, tutarlı ve çelişmeyen verilere dayandırıldığı, sanığın suçun icrasına başlanmasından sonra darbe girişimine katılma iradesini açıkça ortaya koyan eylemleri, zaman, nitelik ve yakın zarar tehlikesine yaptığı katkı itibariyle bir bütün olarak darbenin icrasını kolaylaştırmaya yönelik olduğundan, kovuşturma sonuçlarına uygun şekilde suçun vasfının tayin edildiği, incelenen dosya kapsamına göre Anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs etmeye yardım suçunun sübutunun kabul edildiği ve bu kapsamda sanığın savunmalarının inandırıcı gerekçelerle reddedildiği anlaşılmakla, sanık müdafii ile katılan T.C. Cumhurbaşkanlığı vekilinin temyiz dilekçelerinde ileri sürdükleri nedenler yerinde görülmediğinden, CMKnın 302/1. maddesi gereğince temyiz davalarının esastan reddiyle ceza verilmesine yer olmadığına dair kararın ve mahkumiyet hükmünün ONANMASINA, 28.02.2019 tarihinde yürürlüğe giren 20.02.2019 tarih ve 7165 sayılı Kanunun 8. maddesiyle değişik 5271 sayılı Kanunun 304. maddesi gereğince dosyanın Elazığ 2. Ağır Ceza Mahkemesine, kararın bir örneğinin bilgi için Gaziantep Bölge Adliye Mahkemesi 18. Ceza Dairesine gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE,…”

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

İlginizi çekebilecek makaleler