Edit Content
KURUMSAL
FAALİYET ALANLARI
MEDYA

Sağlık Tazminat Davalarında Kusur(Malpraktis) – Komplikasyon Ayrımı

Sağlık tazminat davalarında kusurun tanımı, Türk Tabipleri Birliği Hekimlik Meslek Etiği Kurallarının 13. maddesinde yer almaktadır. Burada yapılan tanımda, “bilgisizliğin, deneyimsizliğin ya da ilgisizliğin neticesinde bir hastanın zarar görmesi “hekimliğin kötü uygulaması” anlamına geleceği” ifade edilmektedir.

Tıp biliminin standartlarına uygun olmayan, tecrübelere göre gerekli olan özenin gösterilmemesi nedeniyle de olaya uygun gözükmeyen her türlü hekim müdahalesi tıbbi uygulama hatası (malpraktis) olarak değerlendirilmektedir. Başka bir ifade ile bir şahsın hastalığının teşhisi (tanısı), tetkiki, tedavisi ve tedavi sonrası bakımı sırasında standart tıbbi uygulamaların yapılmaması, bilgi ve beceri eksikliği, hastaya uygun tedavi uygulanmaması; tıbbi hata olarak tanımlanabilir.

Bu noktada sağlık tazminat davalarında, hatalı tıbbi uygulama sonucu doğacak sorumluluk “kusura dayalı genel sorumluluk” tur.

Buna karşılık teşhis ve tedavi kapsamında ortaya çıkan komplikasyonlar nedeniyle sorumluluk doğmayacaktır.

Sağlık tazminat davalarında komplikasyon, tıbbi girişim sırasında öngörülmeyen, öngörülse bile önlenemeyen durum, istenmeyen sonuçtur. Ancak bunun bilgi ve beceri eksikliği sonucu olmaması gerekmektedir. Buna göre, hekimin tıbben kabul ettiği normal risk ve sapmalar çerçevesinde davranarak gerekli dikkat ve özeni göstermesine rağmen ortaya çıkan istenmeyen sonuçlardan yasal olarak sorumlu olmayacağı belirtilebilir.

Hasta tıbbi uygulama sırasında ve sonrasında kusur olmadan da oluşabilecek istenmeyen sonuçları ve komplikasyonları bilmesi önemlidir. Çünkü hastanın bunları bilmesi ve buna uygun olarak tıbbi uygulamaya onay vermesi tıbbi müdahaleyi hukuka uygun hale getirir. Hastada oluşan zararlı sonuç öngörülemiyor ve önlenemiyorsa veya öngörülebilse bile önlenemiyorsa bu durumun komplikasyon olarak kabulü gerekmektedir. Ancak burada da hastanın yeterince aydınlatılmış, onayı alınmış olması ve uygulamada kusur olmaması şarttır.

Danıştay 15. Dava Dairesi’nin 03.10.2013 tarihli ve E:2013/3754, K:2013/6698 sayılı kararı

Bu kararda İdare Mahkemesi tarafından verilen ret kararı onanmıştır. Şöyle ki:

“…Adli Tıp Bilirkişi Raporuna göre, İzmir Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesinde yapılan enjeksiyon sonrasında davacının sağ bacağında hasar meydana gelmiştir. Meydana gelen hasar enjeksiyon nöropatisi ile uyumludur. Nöropati ise enjeksiyon uygulamalarının beklenebilir komplikasyonu olarak değerlendirilmektedir. Bu nedenle olayda davalı idarenin hizmet kusuru bulunmadığından davanın reddine …” karar verilmiştir.

Yine bu aşamada, tıbbi standartlardan sapılmaması, mesleki tecrübe kurallarına riayet edilmiş olması gereklidir. Öte yandan, meydana gelen komplikasyon sonrası süreçte de uygulanan teşhis ve tedavinin de tıp kurallarına uygun olması da gerekecektir.

Danıştay 15. Dava Dairesi’nin 11.03.2015 tarih ve E:2013/4509, K:2015/1398 sayılı kararı

Bu kararda İdare Mahkemesi tarafından verilen ret kararı bozulmuştur. Şöyle ki:

“…oluşan durum komplikasyon olarak ifade edilmişse de asıl olan olası komplikasyonların önüne geçme adına ameliyatın tıbbi standartlara uygun yapılıp yapılmadığıdır. Durum böyle olunca komplikasyon-kusur ayrımı noktasında hastada meydana gelen fonksiyon bozukluğuna, hastanın opere edilmesi esnasında sebebiyet verilip verilmediği, bu noktada eksik ya da yanlış bir uygulama olup olmadığı, yahut hekimin bilgisizlik veya tecrübesizlik ile bu duruma neden olup olmayacağı tüm bilgi ve belgeler değerlendirilerek yeniden irdelenmelidir.”

Tıbbi uygulama sonucu ortaya çıkan sonucun tıbbi hata yahut komplikasyon olup olmadığının tespiti tazminat sorumluluğu bağlamında oldukça önem arz etmektedir.

Hastada bir zarar ortaya çıktığında, bunun tıbbi uygulamadan kaynaklanıp kaynaklanmadığının tespiti önemlidir. Bu nedenle kusur olup olmadığının tespiti, olay teknik ve bilimsel bilgi gerektirdiğinden adli tıp alanında uzman tıbbi bilirkişilerce yapılmaktadır.

Bu amaçla 2659 sayılı Kanunu’nun 1.maddesiyle, adalet işlerinde bilirkişilik görevi yapmak üzere Adalet Bakanlığına bağlı Adli Tıp Kurumu kurulmuştur. Anılan Kanunun 2.maddesinde, Kurumun, mahkemeler, hâkimlikler, savcılıklarca gönderilen Adli Tıpla ilgili konularda bilimsel ve teknik görüşlerini bildirmekle yükümlü olduğu belirtilmiştir.

Adli Tıp Kurumu

Adli Tıp Kurumu resmi bilirkişidir. Ancak sağlık tazminat davalarında tıbbi uygulamada hata olup olmadığı noktasında başvurulacak tek yer Adli Tıp Kurumu değildir.

Mahkemeler, hâkimlikler ve savcılıklar konunun uzmanı hekim ya da hekim heyetine yahut üniversitelerin adli tıp anabilim dallarına bilirkişi incelemesi yaptırabilmektedir. Çünkü bilirkişi incelemesinde asıl olan teknik bir konuda yargı birimlerine görüş vermek suretiyle yardımcı olmaktır.

Tıbbi uygulamalardan kaynaklandığı iddiasıyla zarar görenler tarafından açılan sağlık tazminat davaları yerel idare mahkemelerince karara bağlanmaktadır. Sonrasında temyiz incelemesi ise Danıştay 15. Dairesi tarafından yapılır. Bu tür dosyaların çözümü ise bilimsel ve teknik bilgi gerektirmektedir. Bu nedenle sağlık uygulamalarının tıbbi standartlara uygun olup olmadığı, yapılan müdahalede sağlık idaresinin hizmet kusurunun bulunup bulunmadığının tespiti için, Adalet Bakanlığına bağlı Adli Tıp Kurumu raporlarını dikkate alınmaktadır. Bu noktada Danıştay 15. Dairesi bilirkişi sıfatıyla kanunla adalet işlerinde bilirkişilik görevi yapmak üzere Adli Tıp Kurumunu resmi bilirkişi olarak görmektedir. Eğer Adli Tıp Kurumu bilirkişi raporlarında eksiklikler tespit edilirse yeniden bilirkişi raporu alınabilmektedir.

Danıştay 15. Dava Dairesi’nin 30.01.2015 tarih ve E:2014/7136, K:2015/413 sayılı kararı

Bu kararda İdare Mahkemesi tarafından verilen ret kararı bozulmuştur. Şöyle ki:

“ …bilirkişiye başvurulmasındaki amaç, hukuka uygun karar verebilmek için gerekli verilere ulaşmaktır. Bu nedenle bilirkişilerin uyuşmazlık konusunda özel ve teknik bilgiye sahip olan kişiler arasından seçilmesi gerektiği kuşkusuzdur. Dava konusu olayı çözümleme adına bilirkişi heyetinde ilgisi bakımından üroloji ve çocuk cerrahisi uzmanının bulunmaması da diğer önemli bir eksiklik olarak tespit edilmiştir.”

Sağlık tazminat davalarında tarafların gerekli idari başvuruları etkin ve süresinde yapmaları ve dava açma sürelerini kaçırmamaları önemlidir. Ayrıca dava sonunda Sağlık tazminat davalarından kaynaklı tüm tazminat haklarını da tam olarak kazanabilmesi için profesyonel hukuki yardımdan faydalanmaları gerekmektedir.

Tazminat davaları ile ilgili olarak Tazminat Hukuku başlıklı yazımızı inceleyebilirsiniz.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

İlginizi çekebilecek makaleler