Edit Content
KURUMSAL
FAALİYET ALANLARI
MEDYA

Ceza Hukukunda Mahsup (TCK 63) Nedir?

Mahsup, bir nevi hesap etmek ve hesaplaşıp, alınması gerekeni almak ve hak edileni belirlemek anlamlarını taşır. Ceza hukuku uygulaması bakımından mahsup, hükmedilen hapis cezası bakımından kişi hakkında uygulanan ve hürriyetini kısıtlayıcı sonuç doğuran hallerin belirlenen sonuç ceza miktarından indirilmesini ve kat’i cezanın tayinini ifade etmektedir.

          Ceza yargılaması sürecinde gözaltı ve tutukluluk gibi hallerin sebep olduğu özgürlük kısıtlamaları hükmolunacak cezanın miktarında dikkate alınması gereken bir konudur ve TCK’da bu husus Md. 63’te eski TCK hükmüne uygun olarak düzenlenmiştir.

          Öğretide mahsubun ceza hukuku ya da infaz hukukuna yönelik bir kurum olup olmadığı tartışılmakla birlikte bir hakkın korunması bakımından mahsubun yapılmasının zorunlu olduğu modern ceza yargılamasında kabul edilen bir olgudur. Bu indirimin yapılması hak ve adaletin bir gereği kabul edilmektedir.

          Yargıtay’ın bir kararına göre mahsup, suçlu olduğu henüz kesin olarak bilinmeyen kişilerin özgürlüklerinden yoksun bırakılması dolayısıyla ortaya çıkan haksızlıkları gidermek için başvurulan ve kişisel özgürlükleri anayasal düzeyde güvence altına alan, önleyici amaçlarla yoksun bırakılan özgürlüğün iadesi için kabul edilen hukuki bir kurumdur (CGK, 30.12.2003, E: 2003/8-291, K: 2003/303).”

          5237 sayılı Türk Ceza Kanunu

          Mahsup

          Madde 63- (1) Hüküm kesinleşmeden önce gerçekleşen ve şahsi hürriyeti sınırlama sonucunu doğuran bütün haller nedeniyle geçirilmiş süreler, hükmolunan hapis cezasından indirilir. Adlî para cezasına hükmedilmesi durumunda, bir gün beşyüz Türk Lirası sayılmak üzere, bu cezadan indirim yapılır.”

          Maddenin Gerekçesi;

          “Maddeyle, mahkûmun suç nedeni ile şahsî hürriyeti sınırlama sonucunu doğuran örneğin tutuklama gibi hâller nedeni ile geçirilen sürelerin mahkûmiyetten indirilmesi esası benimsenmiştir. Böylece teknik anlamda tutukluluk sayılmamakla beraber şahsî hürriyeti sınırlama sonucunu doğuran tedbirlerin tümünün de tutukluluk gibi mahkûmiyet süresine mahsup edilmesi öngörülmüştür. Bu nedenle, madde metninde hürriyeti sınırlama sonucunu doğuran bütün hâller” ibaresi kullanılmıştır. Maddede hüküm kesinleşmeden önce gerçekleşen” ibaresi yer aldığından hükümlünün mahkûm edildiği suçtan başka bir fiilden dolayı yargılama nedeniyle hürriyetinin sınırlanmış olması hâlinde de mahsubun hangi koşul ile yapılabileceği gösterilmiştir. Tasarıdaki maddenin ikinci cümlesinde yapılan değişiklikle, adli para cezasına hükmedilmesi durumunda, mahsubun bir gün karşılığı yüz Türk Lirası sayılmak suretiyle yapılacağı kabul edilmiştir”

Mahsubun Şartları Nelerdir?

          Mahsup etme işleminin yapılabilmesi için yargılama bakımından ve kişinin durumu itibariyle belirli koşulların bulunması gerekmektedir:

          a) Kişinin hürriyetinin yapılan yargılama kapsamında sınırlanmış olması

          Yakalama, gözaltına alma, tutuklama, gözlem altına alma ile yine suç sebebiyle yabancı makamlarca uygulanan hürriyeti bağlayıcı sınırlamalar (TCK Md. 16 gereğince), kanunda açıka düzenlenen ve mahsuba esas alınması gereken adli kontrol tedbirleri ile ev hapsi gibi kısıtlayıcı tedbirlerin mahsup edilmesi gerektiği kabul edilmektedir.

          b) Kişinin tutulmaya dayanak teşkil eden suçtan veya başkaca bir suçtan mahkûm edilmesi

          Mahsup, uygulanan hürriyeti kısıtlayıcı tedbirler bakımından işlenen suçtan kişi  hakkında mahkumiyet kararı verilmiş ise söz konusu olacaktır. İndirim ancak indirim yapılabilecek bir mahkumiyet varsa söz konusu olur. Ayrıca adli para cezaları bakımından da maddede mahsup öngörülmüştür.

          Mahsup kararı hüküm anında verilebileceği gibi ceza infaz edilinceye kadar da verilebilir. Kanunda belirli bir tarihe kadar mahsup etmenin yapılacağı düzenlenmiştir.

          Önemli olan Mahkemece mahsup kararının verilmiş olması olup, ceza infaz edilinceye kadar bu mahsup yapılabilecektir. İnfaz edilebilecek bir karar bakımından mahsup söz konusudur.

          c) Hürriyetin kısıtlanmasına dair tedbirlerin kişi hakkında verilen mahkûmiyet hükmünün kesinleşmesinden önce gerçekleşmesi

          Hürriyeti kısıtlayıcı sürelerle ilgili uygulamalar, hükmolunan ceza kesinleşmeden önce gerçekleşmiş olmalıdır.

          Farklı bir suçtan tutulu kalınan sürelerin yargılamanın yapıldığı ve hüküm verildiği suçun cezasından mahsup edilebileceği de uygulamada tartışılan konular arasında yer almaktadır. Kanunda geçen “bütün haller” demek suretiyle bu hallerin de kapsam içinde olduğu değerlendirilmektedir.

          d) Mahsup etmeye ilişkin karar verilmiş olması

          Kişi, talep etmeden de mahsup işlemi yapılabilir. Mahsup için ayrıca ilgilinin bir talebine ihtiyaç bulunmamaktadır. Koşulları mevcut ise hakim, ceza verilen kişinin durumunu ve önceki mahsuba esas hallerini dikkate alarak mahsup işlemini re’sen yapmak durumundadır.

          İndirimin hangi aşamada ve hangi merci tarafından yapılacağı da madde metninden kolaylıkla anlaşılmamaktadır. Edilgen bir şekilde ifade edilen metin sebebiyle uygulamada ve indirimi yapacak merciler konusunda sorunlar ortaya çıkmaktadır.

          Mahsubun uygulanması bakımından infaz aşamasında infaz birimlerince hükümde gösterilen şekilde uygulanması gerekmektedir.

          Yargıtay’ın mahsup ile ilgili iki ilkeye göre uygulamaya yön verdiğini söylemek mümkündür:

          * Bir suçtan dolayı tutulu kalınan süre başka bir suçtan dolayı verilen cezadan indirilebilir.

          * Mahsuba esas alıncak hürriyeti kısıtlayıcı hallerin ceza mahkûmiyeti kararının kesinleşmesinden önce gerçeklemiş olması, yeter ve tek koşul olup, tutulmanın gerçekleştiği suçun beraatla sonuçlanmış olması gerekmediği gibi davanın henüz sonuçlanmamış bulunması da mahsup işlemine engel oluşturmaz.

TCK 63 Nasıl Uygulanır?

Mahsup etme, hükmolunan cezanın kesinleşmesi sonrasında infaz safhasında yapılan bir yerine getirme işlemidir. Kesinleşmemiş hükümler ile ilgili, mahsup kararı verilmiş olsa dahi, mahsup işlemi yapılamaz.

          Mahsuba konu hürriyeti kısıtlayıcı süreler bakımından infaz edilme aşamasında yalnızca bir kez mahsup işlemi yapılabilir ve yanlış yapılan ya da ikinci kez yapılan mahsup etme işlemleri yeniden mahkeme kararı alınarak düzeltilir.

          Mahsup uygulaması belirlenen asıl ceza üzerinden yapılır. Asıl cezanın doğal bir sonucu olarak hükmedilen diğer tedbirler ve güvenlik tedbirleri hakkında mahsup işlemi yapılamaz.

          Yargılama sonucunda verilen kısa süreli hapis cezası TCK’nın 50.maddesi uygulanmak suretiyle adli para cezasına çevrilmişse, mahsup işlemi hükmedilecek sonuç adli para cezası üzerinden uygulanır.

Mahsuba Konu Olan Özgürlüğü Kısıtlayan Durumlar Nelerdir?

          Mahsuba konu olabilen ve özgürlüğün kısıtlandığı haller kısaca şunlardır:

          * Yakalama

          * Gözaltına alma

          * Gözlem altına alma

          * Uyuşturucu kullanma sebebiyle tedaviye tabi tutulma,

          * Adli kontrol tedbirleri

          * Ev hapsi (7331 sayılı Kanun ile yapılan değişiklik gereğince)

          (konutunu terk etmemek yükümlülüğü altında geçen her iki gün, cezanın mahsubunda bir gün olarak dikkate alınır.)

          CMK Md. 109’da yer alan düzenlemeler gereğince; bu maddenin 3 üncü fıkrasının (e) beninde düzenlenen “özellikle uyuşturucu, uyarıcı veya uçucu maddeler ile alkol bağımlılığından arınmak amacıyla, hastaneye yatmak dahil, tedavi veya muayene tedbirlerine tâbi olmak ve bunları kabul etmek” ile (j) bendinde düzenlenen “Konutunu terk etmemek.” tedbirlerinde ceza mahsup etme uygulanabilmektedir.

TCK 63 Emsal Yargıtay Kararları ve AYM İhlal Kararı

          Mahsup çoğunlukla infaza ilişkin olduğu için örnek Yargıtay kararları da az sayıdadır ve içerdiği konuya göre değişiklik söz konusudur. Ancak AYM’nin bireysel başvuru sonucunda aldığı ihlal kararları mevcuttur:

*AYM’nin Hasan GÜLBAHAR Bireysel Başvuru Kararı (Başvuru Numarası: 2014/17112)

          Karar ile başvurucunun Anayasa’nın 19. maddesinde güvence altına alınan kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE hükmolunmuştur.

          Karar, mahsup talebinin reddedilmesi nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının, müdafi yardımından yararlandırılmama, kanun yararına bozma aşamasında Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının ve Adalet Bakanlığının görüşünden haberdar edilmeme nedenleriyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.

          Karar’da yer alan tespitler şöyledir:

          “…50. Somut olayda başvurucunun koşullu salıverilmesinden sonra deneme süresi içinde işlediği ikinci suç nedeniyle başvurucu hakkındaki koşullu salıverme kararı geri alınmıştır. Geri alınan koşullu salıverme sonrasında cezanın infazı devam ederken yapılan kanun değişikliği ile başvurucunun durumundaki kişiler yönden koşullu salıvermenin geri alınamayacağı düzenlenmiştir. Mahkeme de bunun üzerine başvurucu hakkındaki koşullu salıvermenin geri alınması kararını kaldırmıştır. Koşullu salıvermenin geri alınması kararı kaldırılmasına rağmen -geri alınan bu karara dayanılarak- başvurucunun tutulduğu bu süre (koşullu salıverme tarihinden sonraki tutulduğu sürenin) bir başka suçtan aldığı cezadan mahsup edilmemiştir. Bu durum başvurucunun mahsup talep ettiği ceza bağlamında hapiste kalma süresinin uzamasına neden olacaktır. Bu sürenin bir başka suçtan verilen cezadan mahsubuna ilişkin yargı organlarının mahsuba karar verme bakımından takdir yetkilerinin bulunmadığı anlaşılmaktadır. Zira hukuk sistemimizde mahsubun mecburiliği söz konusudur. Bu durumda başvurucunun hukuk sistemince belirlenenden daha fazla bir süre hürriyetinden yoksun kalmasının Anayasa’nın 19. maddesinin ikinci fıkrası kapsamında (mahkemece verilmiş hürriyeti kısıtlayıcı cezanın infazı olarak) hukuka uygun bir tutma niteliğinde bulunduğu söylenemeyecektir.

          51. Başvurucunun hukuk sistemince belirlenenden daha fazla bir süre hürriyetinden yoksun kalmasının hukuki bir temeli bulunmadığından uzayan bu tutma süresinin kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı ile bağdaşmadığı sonucuna varılmıştır….”

* AYM’nin Ercan BUCAK Bireysel Başvuru Kararı (Başvuru Numarası: 2017/11651)

Karar ile başvurucunun Anayasa’nın 19. maddesinde güvence altına alınan kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE hükmolunmuştur.

          Karar, tutuklu kalınan sürenin koşullu salıverme tarihinden hak ederek tahliye tarihine kadar olan kısmının bir başka suçtan alınan cezadan mahsup edilmemesi nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

          Karar’da yer alan tespitler şöyledir:

          “…48. Bir kimsenin koşullu salıvermeden yararlanabileceği tarihten sonra hürriyetinden yoksun bırakılmasının çeşitli vesilelerle Yargıtay içtihatlarına konu olduğu görülmektedir. Yargıtay bir yandan kişilerin koşullu salıvermeden yararlanabileceği tarihten sonraki hürriyetinden yoksun bırakıldıkları sürenin, başka suçtan alınan cezadan mahsup edilebileceğini belirtirken (bkz. §§ 23, 24) diğer yandan bu süre dolayısıyla kişilere tazminat ödenebileceğine işaret etmektedir (bkz. §§ 25, 26). Bu itibarla hukuk sistemimizin bir kimsenin koşullu salıvermeyi hak etmesine rağmen hâlen hürriyetinden yoksun bırakılmasını, Anayasa’nın 19. maddesinin ikinci fıkrasında belirtilen Mahkemelerce verilmiş hürriyeti kısıtlayıcı cezaların ve güvenlik tedbirlerinin yerine getirilmesi” kapsamında hukuka uygun bir tutma olarak kabul etmediği görülmektedir.

          49. Öte yandan mahsuba ilişkin 5237 sayılı Kanun’un 63. maddesinde yer alan hükmün kesinleşmesinden önce gerçekleşen ve kişinin hürriyetini kısıtlayan bütün hâller nedeniyle geçirilen sürelerin hükmolunan hapis cezasından indirileceğine ilişkin düzenleme karşısında, yargı organlarına mahsuba ilişkin bir takdir yetkisinin tanınmadığı anlaşılmaktadır. İlgili yargı organları mahsuba ilişkin incelemelerinde mahsup şartlarının bulunup bulunmadığını incelemekle ve mahsup şartları oluşmuşsa mahsup kararı vermekle yükümlüdürler. Yargıtay Ceza Genel Kurulu kararında da ifade edildiği üzere mahsubun uygulanması bakımından burada önemli olan husus, mahsuba konu mahkûmiyete ait suçun, tutuklu kalınan suçtan verilen hükmün kesinleşmesinden önce işlenmesidir (bkz. § 22).

          50. Başvurucu İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesindeki dava kapsamında 2/2/1996-26/12/2002 tarihleri arasında tutuklu kalmıştır. Bu dönemdeki tutukluluğun bir kısmı anılan davada verilen mahkûmiyet kararının infazı kapsamında mahsup edilmiştir. Ayrıca tutukluluk sürecinin bir kısmında başka mahkemece verilen mahkûmiyet kararının infaz edildiği görülmektedir (bkz. § 12).

          51. Başvurucunun söz konusu davada tutuklu kaldığı diğer sürelerin, Bandırma 2. Asliye Ceza Mahkemesinin 15/12/2011 tarihli kararı ile verilen cezadan mahsup edilmesi talebi anılan Mahkemece, yalnızca hak ederek tahliye tarihi sonrasında tutuklu kalınan süre bakımından kabul edilmiştir. Koşullu salıverme ile hak ederek tahliye tarihleri arasında geçen sürenin de cezadan mahsup edilmesi gerektiğine yönelik başvurucunun itirazı, Bandırma Ağır Ceza Mahkemesince reddedilmiş; bunun gerekçesi olarak da koşullu salıvermenin mutlak bir hak olmadığı düşüncesine dayanılmıştır.

          52. Başvurucunun İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesince verilen 6 yıl 3 ay hapis cezasına ilişkin olarak 27/2/2001 tarihinde koşullu salıvermeye hak kazandığı ve anılan Mahkemenin 8/6/2010 tarihli kararı ile (geriye dönük olarak) 27/2/2001 tarihi itibarıyla koşullu olarak salıverildiği dikkate alındığında; başvurucunun koşullu salıverme sonrası hürriyetinden yoksun bırakıldığı sürenin, Anayasa’nın 19. maddesinin ikinci fıkrası kapsamında (mahkemece verilmiş hürriyeti kısıtlayıcı cezanın infazı olarak) hukuka uygun bir tutma niteliğinde bulunduğu söylenemez. Bu sürenin bir başka suçtan verilen cezadan mahsubuna ilişkin koşulların bulunması durumunda, yargı organlarının mahsuba karar verme bakımından takdir yetkilerinin bulunmadığı anlaşılmaktadır.

          53. Bandırma 2. Asliye Ceza Mahkemesinin 15/12/2011 tarihli kararı ile verilen cezaya ilişkin olarak anılan Mahkemenin 5/6/2014 tarihli kararı ile mahsup koşullarının bulunduğu belirtilmesine rağmen başvurucunun koşullu salıverme sonrası hak ederek tahliye tarihine kadar olan hürriyetinin kısıtlandığı sürenin mahsubu yoluna gidilmemiştir. Bunun sonucunda, Bandırma 2. Asliye Ceza Mahkemesinin 15/12/2011 tarihli kararı ile verilen mahkûmiyet kararının infazı kapsamında başvurucunun ceza infaz kurumunda kalacağı sürenin uzaması söz konusu olacaktır. Başvurucunun hukuk sistemince belirlenenden daha fazla bir bir süre hürriyetinden yoksun kalmasının hukuki bir temeli bulunmadığından, uzayan bu tutma süresinin kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı ile bağdaşmadığı sonucuna varılmıştır (aynı yöndeki AİHM uygulaması için bkz. § 30).”

  • 5237 sayılı TCY.nın 63.maddesi hükmüne karşın sanığın gözetim süresinin cezadan mahsup edilmemesi…” (Yargıtay 4.CD., 08.04.2009, E: 2007/10935, K: 2009/6782).
  • Sanık Mehmet Arslan’ın soruşturma sırasında bir gün süreyle gözetim altında bulunduğu halde, gözaltında kaldığı sürenin cezasından mahsup edilmemesi..” (Yargıtay 2.CD., 17.11.2009, E: 2007/10935, K: 2009/6782).

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

İlginizi çekebilecek makaleler