Edit Content
KURUMSAL
FAALİYET ALANLARI
MEDYA

Boşanma Davası Türleri

Hukukumuzda boşanmanın sebeplerine ve yargılama sürecinde taraflar arasında uzlaşma ve anlaşma var olup olmamasına göre boşanma davaları “çekişmeli” ve “anlaşmalı” olmak üzere ikiye ayrılmaktadır. Bahse konu isimlendirme belirli koşulların varlığı halinde ortaya çıkan ve boşanmanın gerekçesini oluşturan durumlara göre belirlenmektedir. Boşanma sebeplerinin belirleyici olduğu ve bir tarafın diğerinin rızasını almadan açtığı boşanma davaları çekişmeli iken, sebeplerin geri planda kaldığı ve kişilerin anlaşmaya vararak boşanmanın gerçekleştiği davalar anlaşmalı boşanmadır.

          I.1. Çekişmeli Boşanma Davaları

          Çekişme, dava konusunda taraflar arasında uzlaşmanın olmamasıdır. 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nda yer alan boşanma sebeplerinden birisine dayalı olarak açılan boşanma davalarıdır. Çekişmeli boşanma, eşler arasında anlaşma olmaksızın TMK’da sayılan genel ve özel boşanma sebeplerine bağlı olarak ve eşlerden birinin kusuruna dayalı olarak gerçekleşen boşanmalardır.

          Çekişmeli boşanma davasının hangi genel ve özel sebeplere bağlı olarak açılabileceği aşağıda açıklanmıştır.

          I.2. Anlaşmalı Boşanma Davaları

          “4721 sayılı Türk Medeni Kanunu

          VI. Evlilik birliğinin sarsılması

Madde 166- Evlilik birliği, ortak hayatı sürdürmeleri kendilerinden beklenmeyecek derecede temelinden sarsılmış olursa, eşlerden her biri boşanma davası açabilir.

Yukarıdaki fıkrada belirtilen hâllerde, davacının kusuru daha ağır ise, davalının açılan davaya itiraz hakkı vardır. Bununla beraber bu itiraz, hakkın kötüye kullanılması niteliğinde ise ve evlilik birliğinin devamında davalı ve çocuklar bakımından korunmaya değer bir yarar kalmamışsa boşanmaya karar verilebilir.

Evlilik en az bir yıl sürmüş ise, eşlerin birlikte başvurması ya da bir eşin diğerinin davasını kabul etmesi hâlinde, evlilik birliği temelinden sarsılmış sayılır. Bu hâlde boşanma kararı verilebilmesi için, hâkimin tarafları bizzat dinleyerek iradelerinin serbestçe açıklandığına kanaat getirmesi ve boşanmanın malî sonuçları ile çocukların durumu hususunda taraflarca kabul edilecek düzenlemeyi uygun bulması şarttır. Hâkim, tarafların ve çocukların menfaatlerini göz önünde tutarak bu anlaşmada gerekli gördüğü değişiklikleri yapabilir. Bu değişikliklerin taraflarca da kabulü hâlinde boşanmaya hükmolunur. Bu hâlde tarafların ikrarlarının hâkimi bağlamayacağı hükmü uygulanmaz.

Boşanma sebeplerinden herhangi biriyle açılmış bulunan davanın reddine karar verilmesi ve bu kararın kesinleştiği tarihten başlayarak üç yıl geçmesi hâlinde, her ne sebeple olursa olsun ortak hayat yeniden kurulamamışsa evlilik birliği temelden sarsılmış sayılır ve eşlerden birinin istemi üzerine boşanmaya karar verilir.”

          Kanunda sayılan belirli koşulların varlığı halinde mahkeme kararıyla gerçekleşen bir boşanma şeklidir. Kanunda sayılan üç koşul var olmalıdır:

          a) Dava tarihi itibariyle evlilik, en az bir yıldır devam ediyor olmalıdır.

          b) Taraflar arasında karşılıklı ve birbirine uygun bir şekilde boşanma iradesi söz konusu olmalıdır. Eşlerin birlikte mahkemeye başvurması ya da açılmış bir boşanma davasını diğer eşin kabul etmesi ile bu durum söz konusu olur. Yapılacak ilk duruşmada taraflar hakimce dinlenir ve boşanma iradesinin her iki taraf tarafından özgürce verildiği konusunda kanıya varmış olmalıdır.

          c) Boşanma yönündeki her iki tarafın iradesi ve boşanmaya ilişkin varılan anlaşma mahkemece uygun bulunmalıdır. Anlaşmanın içeriğinde yer alan boşanmanın mali sonuçları, maddi ve manevi tazminat talepleri, mal paylaşımı, nafaka ödemesi ve çocukların velayeti konusunda da anlaşma söz konusu olmalı ve bu hakimce onaylanmalıdır.

          Anlaşma tereddüte mahal vermeyecek ve çekişmeli boşanmaya sebep olmayacak nitelikte olmalıdır. Tazminat istemi hakkını saklı tutacak şekilde bir anlaşmalı boşanma yapılamaz.

II. ÇEKİŞMELİ BOŞANMA SEBEPLERİ

II. 1. ZİNA SEBEBİYLE BOŞANMA DAVASI

          Cinsel sadakate aykırılığı ifade eden zina, mutlak ve kanunda düzenlenen bir boşanma sebebidir. Zina, evlilik dışı cinsel birlikteliği ifade eder ve hukukumuza TCK’da suç olarak düzenlenmemiştir. Zina sadece özel bir boşanma sebebidir.

          “4721 sayılı Türk Medeni Kanunu

          I. Zina

          Madde 161- Eşlerden biri zina ederse, diğer eş boşanma davası açabilir.

          Davaya hakkı olan eşin boşanma sebebini öğrenmesinden başlayarak altı ay ve her hâlde zina eyleminin üzerinden beş yıl geçmekle dava hakkı düşer.

          Affeden tarafın dava hakkı yoktur.”

          Koşulları

          a) Zinanın gerçekleştiği tarihte eşler arasında resmi nikahla yapılmış ve hukuken geçerli bir evlilik söz konusu olmalıdır.

          b) Zina olarak kabul edilebilecek cinsel sadakate aykırı eylem boşanma davası açılan eş tarafından yapılmış olmalıdır. Zina, kadın veya erkeğin evlilik birliği devam ederken isteyerek başka bir kadın veya erkekle cinsel ilişki kurmasıdır. Zina, hem erkek hem de kadın için geçerli olan ve tek bir sefer gerçekleşmesi yeterli bir boşanma sebebi teşkil eden bir fiildir. Zina yapılan kişinin evli veya bekar ya da hayat kadını gibi bir kişi olması önem arz etmez. Önemli olan cinsel sadakate aykırı zina eyleminin bir kusur olarak davası eş tarafından işlenmiş olmasıdır.

          c) Zina yapan eş, cinsel eylemi isteyerek ve kendi iradesi ile gerçekleştirmiş olmalıdır.

          d) Zina yapan eşi diğer eş affetmemiş olmalıdır. TMK Md. 161/3 gereğince affeden eşin dava hakkı yoktur. Affetme örtülü veya açık bir irade beyanı ile olabilir. Zinayı bilen ve öğrenen eşin hiçbir şey olmamış gibi evliliğini devam ettirmesi zımni bir aftır.

          Zina Sayılan Fiiller

          Zina, cinsel tatmin amacıyla erkekle kadının doğal veya anal yoldan birleşmiş olmalarını ya da cinsel tatmin amacıyla duhul olmasa dahi sevişmenin gerçekleşmiş olmasını ifade eder.

          Kadın ve erkeğin evli olmadan birleşme amaçlı olmasa dahi cinsel tatmin için yaptıkları cinsel eylemlerin de zina kabul edilmesi gerektiği düşünülmektedir.

          Zina Sayılmayan Fiiller

          Teşebbüs aşamasında kalan ve henüz gerçekleşmemiş olan “zina girişimlerini” bir boşanma sebebi olarak “zina” başlığı altında kabul etmek mümkün değildir.

          Flört etmek, cinsel tatmin amacıyla öpüşmek, koklaşmak, karşılıklı cinsel yazışmalar ve gönderimler yapmak, birlikte seyahat etmek, el ele kamuya açık alanda dolaşmak gibi eylemler zinanın varlığına dair karine teşkil etse de eylem olarak “zina” olarak kabul edilmeyen iki cins arasındaki cinsel davranışlardır.

          Aynı cinsten kişilerin cinsel tatmine yönelik davranışlarının da literatürde zina olarak kabul edilmemesi gerektiği ifade edilmektedir. Bu davranışlar haysiyetsiz hayat sürme kapsamında incelenmesi gereken cinsel olgulardır. Diğer yandan hayvanla cinsel tatmin sağlamak ya da kişinin kendisini tatmine yönelik eylemleri (vibratör kullanmak, cinsel oyuncaklar vb.) de zina kabul edilmemektedir.

          Zinanın Varlığını Gösteren Olgular

          Zina kesin olarak cinsel birlikteliğin gerçekleştiği ile ortaya konulabilir ya da bu yönde kanıtlar var olmalıdır. Yargıtay, kuvvetli emarelerin varlığını zinanın ispatında yeterli kabul etmiştir. Belirli olgular zinaya dair haller kabul edilir:

          * Başkasıyla birlikte yaşama ve aynı konutu paylaşma,

          * Başka bir kadın veya erkekle eşin uygunsuz fotoğraflarının varlığı ve aralarında cinsel mahremiyet kalmamış olması,

          * Otelde birlikte aynı odada kalmak, birlikte seyahat etmek/tatile gitmek ve kişiyi sosyal ortamlarda eş olarak tanıtmak,

          * Müşterek konuta kadın veya erkeğin, eşinin rızası dışında ve makul bir gerekçe olmadan karşı cinsi alması,

          *Evden çıkıp giderek karşı cinse ait birinin evinde konaklamak.

          Zina Sebebiyle Boşanma Davasının Açılması

          Zina sebebine dayalı açılan davada kusurlu olan ve zina eden eş Davalı iken Davacı davayı ikame eden eştir. Dava, eşlerden birinin yerleşim yerinde veya davadan önce son defa altı aydan beri birlikte oturdukları yerdeki Aile Mahkemesinde açılmalıdır.

          Açılan boşanma davası maktu vekalet ücretine tabidir ve yine maddi ve manevi tazminat talebine bağlı olmaksızın maktu harç ödenir.

          Kararlar

          *“…Medeni Kanunun 129. maddesi ile zina eylemindeki eşlerin biri birine karşı sadakat mükellefiyetlerini bozan ahlaki yapı, boşanma sebebi kabul edilmiştir. Boşanma nedeni olarak ceza hukuku çerçevesinde tamamlanmış bir zinanın varlığı ve kanıtlanması amaçlamamıştır. Büyük bir gizlilik içinde oluşması doğal olan zina fiilinin tam bir görgüye dayanarak kanıtlanması pek nadir olmaktadır. Zina olayının varlığı bazı ipuçları, tavır ve davranışlardan çıkarılacak karinelerle kabul edilmelidir. Bu itibarla, zina için gerekli ortama girilmiş ancak elde olmayan nedenlerle eylemin tamamlanamamış olması, bir başka anlatımla eylemin eksik kalkışma derecesinde kalması da zina sebebiyle boşanma için yeterlidir…” (Y2.HD, 20.09.1976 T., 5323/6399 E.K., Ersöz, s. 52, dn.238)

          *“…Dava, münhasıran Türk Medeni Kanununun 161. maddesine dayanan zina hukuki sebebine dayalı boşanma talebidir. Buna göre, dava hakkı olan eşin boşanma sebebini öğrenmesinden başlayarak altı ay ve her halde zina eyleminin üzerinden beş yıl geçmekle dava hakkı düşer (TMK.md.161/2). Davacı kocanın, eşinin bir başka erkekle zina ettiğini Çanakkale Ağır Ceza Mahkemesinin 2009/304 esas, 2010/134 karar sayılı dosyasının 15.09.2009 tarihli duruşmasında öğrendiği, zina nedeniyle boşanma davasını 01.04.2010 tarihinde açtığı, bu durumda davanın yasada öngölen altı aylık hak düşürücü süre içerisinde açılmadığı anlaşılmaktadır. Taraflar arasında boşanma davasına münhasıran zina sebebine (TMK.m.161) dayalı olarak açıldığı konusunda bir çekişme de bulunmamaktadır. Durum böyley- ken, davanın hak düşürücü süre nedeniyle reddi gerekirken, yazılı olduğu şekilde boşanma kararı verilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirmiştir.” (Y2.HD, 23/10/2014 T., 2014/19822 E, 2014/20613 K.)

          *“…Davacı kadın tarafından zina (TMK m. 161) hukuki sebebine dayanılarak boşanma isteminde bulunulmuş, mahkemece tarafların zina nedeniyle boşanmalarına karar verilmiştir. Zina olayının mevcut sayılabilmesi için en önemli koşul, “cinsel ilişkinin” varlığının kesin veya güçlü karineyle kanıtlanmış olmasıdır. Davalı erkeğin bir başka kadınla cinsel ilişkiye girdiği kesin veya güçlü karineyle kanıtlanmış değildir. Mahkemenin de kabulünde olduğu üzere davalı erkeğin başka bir kadınla evden çıkarken ve sokakta yürürken görüldüğü anlaşılmakla beraber, evlilik sırasında, bir başka kadınla cinsel birleşmenin gerçekleştiği dosya kapsamı ve tanık beyanlarından anlaşılamamaktadır. Bu nedenle davalı erkeğin bu davranışları zina değil, “güven sarsıcı davranış” niteliğinde olup; Türk Medeni Kanununun 166/1-2. maddesi gereğince boşanmayı gerektiren kusurlu davranıştır. Bu durumda, zina hukuki sebebine dayanılarak açılmış boşanma davasının reddi gerekirken, yazılı gerekçe ile kabulü doğru bulunmamış ve bozmayı gerektirmiştir.” (Y2.HD, 09/04/2018 T., 2016/15989 E., 2018/4730 K.)

          * …Yapılan soruşturma ve toplanan delillerden; davalı-karşı davacı (kadın)’ın 16.07.2010 günü ortak konuta erkek aldığı, bu şahsın banyoda yarı çıplak vaziyette gizlenmiş halde bulunduğu anlaşılmaktadır. Bu vakıa mahkemece de sabit kabul edilmiştir. Kadının, yalnızken bir başka erkeği ortak konuta alması ve bu şahsın yarı çıplak vaziyette gizlenirken yakalanması zinanın varlığına delalet eder. Bu bakımdan zina kanıtlanmıştır. Davacı-karşı davalı kocanın boşanma davasının zina sebebiyle kabulü gerekirken, bu yön nazara alınmadan yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiştir.” (Y2.HD, 25/06/2013 T., 2012/16833 E., 2013/17864 K.)

          II. 2. HAYATA KAST, PEK KÖTÜ VE ONUR KIRICI DAVRANIŞ SEBEBİYLE BOŞANMA DAVASI

          “4721 sayılı Türk Medeni Kanunu

          II. Hayata kast, pek kötü veya onur kırıcı davranış

          Madde 162- Eşlerden her biri diğeri tarafından hayatına kastedilmesi veya kendisine pek kötü davranılması ya da ağır derecede onur kırıcı bir davranışta bulunulması sebebiyle boşanma davası açabilir.

          Davaya hakkı olan eşin boşanma sebebini öğrenmesinden başlayarak altı ay ve her hâlde bu sebebin doğumunun üzerinden beş yıl geçmekle dava hakkı düşer.

          Affeden tarafın dava hakkı yoktur.”

          Koşulları

          Kusura dayalı, mutlak anlamda boşanma sebebi teşkil eden ve özel nitelikte bir boşanma sebebidir. Üç ayrı sebep söz konusu olup bunlar ayrı ayrı incelenmelidir:

          a)Hayata Kast

          Hayata kast eylemleri bir boşanma sebebi olarak kanunda öngörülmüştür. Öldürmeye yönelik ciddi nitelikte ihmali ve icraî eylemlerin bu kapsamda olduğu kabul edilmektedir.

          Kasten bu eylemlerin yapılması gerekir, taksirle işlenebilen ve dikkatsizlik tedbirsizlik suretiyle ya da özen yükümlülüğüne aykırı surette yapılan fiiller boşanma sebebi teşkil edemez.

          Bu eylemlerin bizzat eşe karşı icra edilmiş olması gerekir. Başkasına yapılan eylemlerden bu sonuca varmak mümkün değildir. Kadına yönelik tehdit ederek bıçak doğrultmak ve üzerine yürüyerek darbetmek hayta kast anlamına gelir.

          b) Pek Kötü Davranış

          Eşin vücut bütünlüğüne ve sağlığına yönelik her türlü saldırı bu kapsamdadır.

          Eve kapatma, fiziki şiddet uygulama, dövme, aç bırakma, makul olmayan cinsel isteklerde bulunmak ve buna zorlamak gibi eylemlerin bu kapsamda olduğu görülmektedir.Tek eylemler dahi kanunun aradığı boşanma sebebi gerçekleşmiş olur.

          c) Onur Kırıcı Davranış

          Eşler birbirlerinin onur ve saygınlığına özen göstermek ve buna uygun davranmakla yükümlüdürler ve evlilik birliği de bunu gerekli kılar. Eşini küçük düşüren, ona değer vermeyen ve onur kırıcı olan her saldırının bu kapsamda boşanma sebebi olarak değerlendirilmesi gerekir. Bu nitelikte eylemlerin belirli bir yoğunlukta ve derecede olması ve dava açılması bakımından sıklığı, içeriği ve ağırlığı gibi kıstaslar yönüyle değerlendirilmesi gereklidir.

          Eşe karşı var olmayan ve gerçek dışı bir zina iddiası, sosyal ortamlarda hakaret etmek ve aşağılayıcı beyanlarda bulunmak, eşinin evlendiğinde bakire olmadığına dair algı oluşturmak ve şayia yaymak gibi eylemlerin hepsi onur kırıcı nitelikte fiillerdir.

          Eşini aldatmak onur kırıcı bir boşanma sebebi kabul edilemez.

          Hak Düşürücü Süre ve Affetme

          Boşanma sebebinin var olduğunun öğrenilmesinden itibaren dava açmaya hakkı olan kusursuz eş, altı ay içerisinde davayı açmalıdır. Her halde sebebin doğumunun üzerinden beş yıl geçmekle kişinin dava hakkı ortadan kalkar.

          Olay gerçekleştikten sonra sebebi teşkil eden eylem, kusursuz eş tarafından zımnen veya açık bir şekilde affedilmiş ise artık bu sebebe dayalı olarak boşanma davası açılamaz.           Affetme, sadece affetmeden önceki eylemleri dava etmeyi ortadan kaldırır ve sonradan işlenen eylemlere etkili olmaz. Affetme için açık bir irade beyanı ve somut eylemler ile bunu davranışlar ile gösterme gerekir.

          Ceza davasında yapılan şikayetten vazgeçme, bu eylem sebebiyle açılacak olan boşanma davası bakımından affetme olarak kabul edilemez.

          II.3. KÜÇÜK DÜŞÜRÜCÜ SUÇ İŞLEME VE HAYSİYETSİZ HAYAT SÜRME SEBEBİYLE BOŞANMA DAVASI

          “4721 sayılı Türk Medeni Kanunu

          III. Suç işleme ve haysiyetsiz hayat sürme

Madde 163- Eşlerden biri küçük düşürücü bir suç işler veya haysiyetsiz bir hayat sürer ve bu sebeplerden ötürü onunla birlikte yaşaması diğer eşten beklenemezse, bu eş her zaman boşanma davası açabilir.”

          Koşulları

          Eşlerden birisinin küçük düşürücü suç işlemesi ve haysiyetsiz yaşam sürmesi halinde bundan olumsuz etkilenerek toplum nezdinde küçük düşen, utanç duyan ve başkalarının aşağılamasına maruz kalan diğer eşin bu sebeple boşanma davası açmasına imkan sağlanmıştır. Cinsel istismar faili olan eşe karşı diğer eşin bu sebeple boşanma davası açması söz konusudur. Özel bir boşanma sebebidir.

          II.3. A. Küçük Düşürücü Suç İşleme

          a) Eş Belirli Suçları işlemiş Olmalıdır

          Yüz kızartıcı olan ve toplumda aşağılayıcı nitelikte görülen suçlar bu kapsamdadır.                    Bu kapsamda yer alan suçların hırsızlık, dolandırıcılık, fuhuş, cinsel saldırı/istismar/taciz, hileli iflas, müstehcenlik, alenen hayasızca hareket, ihaleye fesat karıştırma, uyuşturucu madde ticareti, evrakta sahtecilik, iftira, suç üstlenme, suç uydurma, yalan tanıklık olduğu kabul edilmektedir.

          Trafik güvenliğini tehlikeye sokma ve mala zarar verme gibi suçlar ile taksirle işlenen suçlar  bu kapsamda değildir.

          b) Suç Kasten İşlenmiş Olmalıdır

          İşlenen suç kasten işlenmiş olmalı ve cezai sorumluluk bakımından taksir söz konusu olmamalıdır.

          c) Suç, Evlilik Gerçekleştikten Sonra İşlenmelidir

          Evlilikten önce işlenen ve diğer eşin sonradan bilgi sahibi olduğu ve onun hayatı bakımından birlikte yaşamanın çekilmez hale gelmesi söz konusu olmayacağından boşanmaya konu olacak küçük düşürücü suç eş tarafından evlilik sonrasında işlenmelidir.                        Kişinin evlenmeden önce işlediği suç bilinerek evlenmeye rıza gösterilmiş ise evlenme sonrasında bu sebeple boşanma davası açılamaz.

          d)Küçük Düşürücü Suçun bir kez işlenmiş olması boşanma için yeterlidir

          e)Eşin İşlediği Suç Sebebiyle Ceza Almış Olması gerekli değildir

          Suçun işlenmiş olması yeterlidir. Bu konuda müştekinin şikayetinden vazgeçmiş olası da etkili değildir ve suçun işlenmesi boşanma davası sebebi olarak kabulüne olanak verir.

          e)Dava açılmasında bir Süre öngörülmemiştir

          Kanunda küçük düşürücü suçun eş tarafından işlenmesi sebebiyle boşanma davası açılmasında bir süre sınırlaması öngörülmemiştir ve evlilik süresince her zaman diğer eş bu davayı açabilir.

          f) İşlenen suç sebebiyle birlikte yaşamanın diğer eşten beklenemez olması söz konusu olmalıdır.

          II.3.B. Haysiyetsiz Hayat Sürme

          Toplumun genel anlayış ve değer yargıları itibariyle kişinin yaşamının genel kabul ve normlara aykırı olması ve tasvip edilmemesi haysiyetsiz hayat sürmeyi ifade eder. Yaşam şekli bakımından sürekli sarhoşluk hali ve ayyaşlık, kumarbazlık, genel kadın olarak çalışmak, randevu evi ve genelev işletmek, fuhşa aracılık etmek vb. haller haysiyetsiz hayat sürmenin bir kanıtını oluşturur. Yaşam tarzı olarak haysiyetsiz kabul edilecek hallerin süreklilik teşkil etmesi ve bu hallerin evlilik sırasında var olması gerekir.

          Haysiyetsiz hayat sürme bir eşin kusuruyla gerçekleşen ve eyleme dayanan ve iradi olan bir yaşam şeklidir. Kanunda bu hal söz konusu olmalı ve bu sebeple de birlikte yaşam sürdürmek diğer eş bakımından beklenemez olmalıdır.

          Davanın İspatı

          İspat yükü iddiada bulunan davacı diğer eşe aittir. Tanık beyanları, görüntü kayıtları, yazışmalar vb.delil olarak değerlendirilebilir. Küçük düşürücü suç işleme bakımından adli kayıtlar doğrudan delildir. Yine haysiyetsiz hayat sürme bakımından kolluk işlemlerine konu olan eylemlere dair tutulan tutanaklar ve uygulanan idari yaptırımlara dair kayıtlar (fuhuş yapmaktan ve kumar oynamaktan kesilen cezalar, sarhoşluktan yapılan işlemler vb.) da elde edilmesi halinde haysiyetsiz hayat sürmeye delil teşkil edebilir.

          Davanın Açılması

          İddia sebebiyle boşanma davasını açan eş Davacı ve aleyhine boşanma davası açılan eş ise davalıdır.

          Dava, eşlerden birinin yerleşim yerinde veya davadan önce son defa altı aydan beri birlikte oturdukları yerdeki Aile Mahkemesinde açılmalıdır.

          Emsal Yargıtay Kararları ve Yerel Mahkeme Karar Örnekleri 

          * “…Davacı kadın, kocasının adam öldürme suçu nedeniyle mahkum olduğunu beyanla Türk Medeni Kanununun 163.maddesi uyarınca boşanma talebinde bulunmuştur. Toplanan delillerden; davalı kocanın 27.09.2003 tarihinde, eşinin ilişkisi olduğu yönündeki tanık beyanlarının tahrikiyle kasten adam öldürdüğü, aynı gün nezarete alındığı, tutuklu şekilde yargılanarak Balıkesir Ağır Ceza Mahkemesinin 2003/377 esas sayılı dava dosyasıyla 10 yıl ağır hapis cezasıyla cezalandırıldığı, eşlerin suç işlendiği tarihten itibaren de ayrı yaşamaya başladıkları ve evlilik birliğinin bir daha kurulmadığı anlaşılmaktadır. Türk Medeni Kanununun 163.maddesi uyarınca kocanın adam öldürmesi davacı kadını küçük düşürücü bir suç olduğu, bu nedenle birlikte yaşamanın kadından beklenemeyeceği, bu durumdaki eş tarafından her zaman boşanma davası açabileceği, davacı kadının eşini affettiğine dair de herhangi bir delil bulunmadığı göz öne alınarak boşanma davasının kabulü ne karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde hüküm kurulması doğru olmamıştır.” (Y2.HD, 10/06/2010 T., 2009/10161 E., 2010/11493 K.)

          * “…Dava, Türk Medeni Kanununun 163. maddesinde yer alan küçük düşürücü suç işleme sebebine dayalı boşanma davasıdır. Küçük düşürücü suç işlemenin Türk Medeni Kanununun 163. maddesi hükmüne göre boşanma sebebi olabilmesi için suç teşkil eden eylemin evlendikten sonra işlenmiş olması gerekir. Yapılan soruşturma ve toplanan delillerden tarafların, davalının işlediği suç tarihinden sonra evlendikleri anlaşılmaktadır. Bu halde; Türk Medeni Kanununun 163. maddesindeki boşanma kararı verilebilmesi için gerekli “işlenen suç nedeniyle diğer eş için birlikte yaşamanın beklenemez hale gelmesi” koşulu gerçekleşmediğinden mahkemece davacının davasının reddine karar vermek gerekirken; kabulüne karar verilmesi doğru görülmemiş, bozmayı gerektirmiştir.” (Y2.HD, 23/02/2016 T., 2015/13025 E., 2016/3369 K.)

          * “…Davalının, on iki yaşında bir kız çocuğuna cinsel tacizde bulunduğu, suçu sabit görülerek bundan dolayı ceza aldığı yapılan soruşturma ve toplanan delillerden anlaşılmaktadır. Mahkemece, “davalının bu suçu bir kere işlemiş olmasının tek başına boşanmaya neden olmayacağı vicdani kanaatine varıldığı, bu durumun evliliği diğer eş bakımından çekilmez hale getirdiğinin ispatlanması gerektiği, bu yolda delil getirilmediği” gerekçesiyle dava reddedilmiştir. Dava Türk Medeni Kanununun 163’üncü maddesinde yer alan “küçük düşürücü suç işleme” sebebine dayanılarak açılmıştır. İşlenen suçun niteliğine göre davacının dava açması karşısında onunla birlikte yaşaması kendisinden beklenemeyeceği açık ve tartışmasızdır. Boşanma sebebi gerçekleşmiştir. Davanın kabulü gerekirken, isteğin reddi doğru görülmemiştir.” (Y2.HD, 19/03/2015 T., 2014/20560 E., 2015/4947 K.)

          * “…Dava, davalının küçük düşürücü suç işlemesi sebebiyle boşanmaya ilişkindir. Yürürlükten kaldırılan Türk Kanunu Medenisindeki düzenlemeden (md.131) farklı olarak, 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu, küçük düşürücü suç işlemeyi mutlak boşanma sebebi olmaktan çıkarmış, bu sebepten ötürü suç işleyenle birlikte yaşaması davacı eşten beklenmeyecek derecede evliliğin çekilmez hale gelmiş olmasını da aramıştır (md.163). O halde, küçük düşürücü suç işlenmesi tek başına boşanma kararı verilmesi için yeterli olmayıp, bu sebeple onunla birlikte yaşaması diğer eşten beklenemez derecede çekilmez hale gelmiş olması koşulu da gerçekleşmiş olmalıdır. Davalı, bu yönde tanık bildirdiğine göre, davalının 10.7.2009 tarihli dilekçesinde bildirdiği tanıklar, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 253. ve devamı maddelerinde gösterilen usul çerçevesinde dinlenmeden eksik inceleme ile hüküm kurulması doğru görülmemiştir.” (Y2.HD, 21/10/2010 T., 2009/16080 E., 2010/17409 K.)

          * “…Davacı-davalı kocanın boşanma davası münhasıran “haysiyetsiz hayat sürme” sebebine (TMK md. 163) dayanmaktadır. Haysiyetsiz hayatın varlığından söz edilebilmesi ve bu sebeple boşanma kararı verilebilmesi için, başkalarıyla ilişkinin bir yaşam tarzı olarak benimsenmiş ve bu şekilde yaşamanın devamlılık göstermesi gerekir. Davalı-davacı kadının bir başka erkekle cep telefonu ile konuştuğu ve mesajlaştığı toplanan delillerle ve dinlenen tanık beyanlarıyla anlaşılmaktadır. Gerçekleşen bu eylem koca bakımından, eşiyle birlikte yaşamayı çekilmez hale getirirse de haysiyetsiz yaşam olarak kabul edilemez. Öyleyse davanın reddi gerekirken, yetersiz gerekçe ile Türk Medeni Kanunu’nun 163. maddesindeki boşanma sebebi sabit kabul edilerek yazılı şekilde hüküm kurulması doğru bulunmamıştır.” (Y2.HD, 28/12/2011 T., 2011/1829 E., 2011/23825 K.)

          II.4. TERK SEBEBİYLE BOŞANMA DAVASI

          “4721 sayılı Türk Medeni Kanunu

          IV. Terk

          Madde 164- Eşlerden biri, evlilik birliğinden doğan yükümlülüklerini yerine getirmemek maksadıyla diğerini terk ettiği veya haklı bir sebep olmadan ortak konuta dönmediği takdirde ayrılık, en az altı ay sürmüş ve bu durum devam etmekte ve istem üzerine hâkim veya noter tarafından yapılan ihtar sonuçsuz kalmış ise; terk edilen eş, boşanma davası açabilir. Diğerini ortak konutu terk etmeye zorlayan veya haklı bir sebep olmaksızın ortak konuta dönmesini engelleyen eş de terk etmiş sayılır.

Davaya hakkı olan eşin istemi üzerine hâkim veya noter, esası incelemeden yapacağı ihtarda terk eden eşe iki ay içinde ortak konuta dönmesi gerektiği ve dönmemesi hâlinde doğacak sonuçlar hakkında uyarıda bulunur. Bu ihtar gerektiğinde ilân yoluyla yapılır. Ancak, boşanma davası açmak için belirli sürenin dördüncü ayı bitmedikçe ihtar isteminde bulunulamaz ve ihtardan sonra iki ay geçmedikçe dava açılamaz.”

          Koşulları

          Kusura dayalı ve mutlak bir boşanma sebebi olan terk, uygulamada gerçek anlamda terk ve varsayıma dayalı terk olmak üzere iki şekilde vücut bulmaktadır. Bu kapsamda terk söz konusu olabilmesi için bazı koşullar var olmalıdır:

          a)Terk eylemi gerçek olmalıdır.

          Eşler, kanunen birlikte yaşama yükümlülüğü altındadır. Terk ise birlikte yaşamanın ihlali anlamına geldiğinden kanunda özel bir boşanma sebebi olarak düzenlenmiştir. Terk, ev içinde olmamayı ve müşterek konuttan fiilen ayrılmayı ifade eder. Konut içerisinde kalıp diğer eşle konuşmamak, dargın durmak, cinsel ilişki kurmamak gibi eylemler terk olarak kabul edilmemektedir. Terk edilen konut, müşterek konut olma vasfını taşımalı ve aile olarak yaşam sürdürmek bakımından birlikte alınan bir kararla belirlenmiş olmalıdır.

          Varsayıma dayalı terk eyleminde ise bir eşin, diğer eşi müşterek konutu terk etmeye zorlaması ve haklı bir sebep olmaksızın müşterek konuta dönmesini engellemesi söz konusu olup, eve dönemeyen eş değil dönmeye engel olan eş ya da diğer eşi konutu terk etmeye zorlayan eş terk bakımından asli kusurlu olacaktır.

          b) İradi olarak eş kasten konutu terk etmelidir.

          Kişinin hastalık, hapis cezası, askerlik, memuriyet görevi vb. sebeplerle konutu terk etmek zorunda olması bir terk kabul edilemez. Bu konuda eşe iradi ve kusur yönüyle bir sorumluluk yüklenemez.

          c)Eşlerin ayrılmasında hukuka uygunluk söz konusu olmamalıdır.

          Terk eden eşin ayrı yaşamasında hukuka uygunluk söz konusu olmamalıdır. Boşanma davası açılması da terki haklı kılan bir sebeptir.

          Ayrıca TMK Md. 170/3 kapsamında ortak yaşamın yeniden kurulması için mahkemece 1 yıl ile 3 yıl arasında bir süre boyunca belirlenecek sürede ayrılığa karar verilmişse hukuka uygunluk vaki olacaktır.

          Bunun yanında eşler arasında ceza davası bulunması da ayrı yaşamayı haklı kılabilir. 6284 sayılı Kanun kapsamında eşlerden birisi hakkında tedbir kararı alınmış ise bu sebeple terk haklı olabilir. Şiddet gören kadına evini terk bir kusur olarak yüklenemez. Tehdit etme halinde de eve dönmeme haklı bir sebebe dayanmış olacaktır.

          d) Terk sebebiyle terk eden eşe çekilen ihtara uymamada haklı bir sebep bulunmamalıdır.

          Terk sebebiyle açılan boşanma davasında davalı olan eş, terk etmekte haklı olduğunu değil, müşterek konuta dönmemekte haklı olduğunu kanıtlamalıdır. İhtar ile yapılan davete uymamada haklı olunduğu ispatlanmalıdır.

          e)Gönderilen İhtar Samimi Olmalıdır

          Samimiyet ancak her somut olayın unsurlarına göre belirlenir. İhtar çekilerek terk eden eşin konuta dönmesini isteme bakımından bazı koşullar söz konusu olmalıdır:

          *İhtarda kullanılan sözler ve tabirler ihtarın niteliğini belirlemede önemlidir. İhtarın samimi ve kanunun aradığı nitelikte olup olmadığı ancak içeriğinden anlaşılabilecektir.

          *İhtar tebliğ edildikten sonra uzun bir süre geçtikten sonra dava açılmış ise ihtarın yine samimi olmadığı kabul edilmektedir.

          *İhtar çeken eş karşı cinsten biriyle yaşamaya devam etmekte ise ihtar samimi kabul edilmeyecektir.

          *Eşin hastalığıyla ilgilenmeyerek eşin ailesinin yanına dönmesine sebep olan ihtar çeken eşin samimi olmadığı kabul edilmektedir.

          *İhtar çekip dava dilekçesinde evililik birliğinin temelinden sarsıldığını ileri sürmek de ihtarın samimi olmadığını gösterir.

          *Fiili ayrılık döneminde ihtar çeken eşin evlenmek amacıyla başka kişilerle görüşme yapması da ihtarın samimi olmadığını gösterir.

          *Terk eden eşin hastalık ve ameliyatı sonrasında arayıp sormamak da ihtar bakımından samimiyete bir kanıt teşkil eder.

          * Terk eden eşin hastalığı veya başka bir engeli sebebiyle konuta dönemeyeceğini bildiği halde ihtar göndermek de samimi değildir.

          *İhtar gönderilmesine rağmen konutun kilidini değiştirmek de ihtarı göndermede samimi olunmadığını gösterir.

          f) İhtar usulüne uygun gönderilmelidir.

          En az 6 aydır konutu terk etmiş olan, terk hali halen devam eden ve haklı bir sebep olmadan konuta dönmediği açık olan eşe hakim veya mahkeme kanalıyla gönderilen ihtar sonuçsuz kalmış ise terk sebebiyle boşanma davası açılabilir. İhtarın belirli nitelikleri haiz olması gerekir:

          *Terk tarihi net olarak belirlenmeli ve terk eyleminden itibaren 4 aylık bir sürenin geçmesi gereklidir. Terk etme tarihi ile ihtar gönderme tarihi arasında 4 ay mutlaka bulunmalıdır.

          *4 aylık süre geçmesi Mahkemece re’sen dikkate alınır.

          *4 aylık süre kesintisiz olmalıdır ve kötü niyetli yapılan geri dönüşler süreyi kesmez. Kişi terk süresini kesmek için ve boşanma davasına konu olmasını ve sebebini teşkil etmesini engellemek için dönüş yapmışsa bu dönüş dürüstlük ilkesine de aykırı olacağından hukuki sonuç doğuramaz.

          *Konuta dönme başka bir amaca binaen yapılmışsa ve evlilik birlikteliğini sağlamak için değilse 4 aylık süre bu geçici dönmeler sonucunda işlemeye devam eder ve bu süre kesilmez.

          g)Yetkili merci eliyle terk ihtarı gönderilmelidir

          *Terk ihtarı hakim veya noter vasıtasıyla gönderilmelidir. Bu ihtarın yasal şeklidir. Gerektiğinde bu ihtar ilan yoluyla yapılır. Noterde hazırlanarak gönderilen ihtar da düzenleme şeklinde olmalı ve başka bir yerde hazırlanan ihtarın onaylanması şeklinde gönderilmemelidir.

          *İhtar talebi yapılan mahkeme derhal ihtarın yapılmasına karar verir. Terke dayalı açılan boşanma davasında ihtar dava şartıdır ve usule uygun ihtar gönderilmeden dava açılamaz.

          *İhtar içeriği belirli nitelikleri taşımalıdır:

                    i.İhtarda davet edilen konutun açık adresi ve terk eden eşin nereye geleceği gösterilmelidir.

                    ii. İhtarda bulunulan eş konuta kolaylıkla girebilmelidir ve ihtar onun bakımından icra edilebilir olmalıdır. Konutun anahtarı kişide mevcut değilse nereden edinilebileceği gönderilen ihtarda gösterilmelidir. Bu konuda karmaşa ve tereddüt söz konusu olmamalıdır.

                    iii.İhtarın içeriğinde dönme bakımından davalı eşe bir yükümlülük getirilmemeli ve kısıtlama öngörülmemelidir. Şu tarihe kadar gibi kısıtlayıcı tabirler kullanılmamalıdır.

                    iv. Gönderilen ihtarda terk eden eşin 2 ay içerisinde dönmesi ihtar edilmelidir. Bu kanunda öngörülen ve Makemece re’sen dikkate alınacak kamu düzeninden olan bir süredir. Dönüş süresini içermeyen ve ucu açık olan ihtar geçerli değildir. 2 aydan daha kısa dönüş süresi verilemez ve kanundaki bu süre gün olarak da 60 gün şeklinde belirlenemez.

                    v. İhtarda buna uyulmamasının sonuçları belirtilmelidir. Bunun yasal sonucu da bir hak olarak boşanma davası açılacak olmasıdır.

                    vi. İhtarla birlikte yol masrafının karşılanması da ihtarda belirtilmelidir. Yol gideri gönderilmeyen ya da yetersiz olan ihtar geçerli olmaz. Müşterek çocuğun terk eden eşle birlikte geri dönüş ve asgari nitelikte konaklama masrafı da ihtarda bulunan eş tarafından gönderilmiş olmalıdır. Bu masraflar konutta ödemeli olarak gönderilmelidir. Konutta ödemeli gönderme ihtarın geçerli olmasında aranan bir koşuldur. Yol gideri ihtar tebliğ edildikten sonra gönderilmiş ve teslim alınmışsa, 2 aylık sürenin başlangıcı teslim edilme zamanıdır. Yol giderini terk eden eş almaktan imtina etmiş olsa dahi ihtar usule uygun yapılmış olur. Kişiden kaynaklanan bir sebeple adreste bulunmama gibi bir hal sebebiyle yol gideri teslim edilemezse ihtar usule uygun yapılmamış sayılır.

          h)İhtarla Terk Edilen Eşin Davet Edildiği Konut da Hazır Durumda Olmalıdır

          Davetin yapıldığı konutun da bazı nitelikleri taşıması ve ihtarla davet edilme tarihinde hazır ve evililik birlikteliğinin devamı bakımından uygun konumda olması gereklidir:

          *İhtar tarihinden 4 ay öncesinde davete konu konut hazır edilmiş olmalıdır.

          *Ev içerisine yerleşmeye ve girmeye hazır nitelikte olmalıdır.

          *Ev döşeli, yerleşmeye uygun ve hayatı devam ettirmek bakımından yiyecek malzemesini havi olmalıdır. Eşya bulunmayan evin davete uygun olmayacağı açıktır.

          *Olağan yaşamın devamı bakımından elektrik, doğalgaz ve su gibi gerekli ihtiyaçları karşılamaya uygun bir konumda olmalıdır.

          * Konut maddi anlamda başka bir konutla iç içe olmamalı fiziken bağımsız ve evliliğin münhasıran devamına uygun nitelikte olmalıdır.

          * Konut manevi açıdan da eşlerin aile bireylerinin denetim ve konaklamasından azade olmalı ve fiziki bağımsızlık ilişkiler yönüyle ve diğer manada da sağlanmış olmalıdır.

          *Konut, eşlerin birlikte seçtiği veya Hakim tarafından belirlenen ve evlilik birliğinin devamının sağlanacağı konusunda tartışma bulunmayan bir konut olmalıdır.

          * Konut ihtar çeken eşin de yaşadığı ve onun ikamet etmediği bir konut olmamalıdır.

          i) İhtarın tebliğinden itibaren 2 Ay beklenmiş olmalıdır

          İhtar tebliğ edildikten sonra 2 ay geçmedikçe terk sebebiyle boşanma davası açılamaz.

          2 Aylık süre kanunda öngörülen süre olup, 2 ay geçmesi ve ihtarı gönderen eş tarafından bu sürenin beklenmesi gerekir.

          Terk eden ve kendisine ihtar gönderilen eş, 2 aylık süre içerisinde herhangi bir zamanda ancak 2 aylık süre dolmadan konuta geri dönebilir. Eşin dönmemesi halinde terk sebebiyle diğer eş dava açma hakkına sahip olur.

          İhtar, Terk Eden Eşe Usule Uygun Şekilde Tebliğ Edilmelidir

          İhtar öncelikle tebligat usullerine göre tebliğ edilmeli, terk eden eşin adresi bilinmiyorsa ilanen tebligat yapılmalıdır.

          Tebligata dair mazbatada tebliği kimin yaptığı ve görevlinin adı ile tebliğ zamanı mutlak surette yer almalıdır. Tebligattaki eksiklik ileri sürülmemişse ihtarın geçerliliği devam edecektir.

          Usulüne uygun yapılan ihtar gönderme, tebligat ve sonrasında yasal süreler beklenip terk sebebiyle boşanma davası açılması halinde bunun Mahkemece kabulüne karar verilmesi gerekmektedir.

          Davanın Açılması

          Gerçek terkte, Davacı terk edilen eş, Davalı ise terk eden ve kendisine ihtar gönderilen eştir.

          Varsayıma dayalı terk halinde ise terk eden eş, diğer eşi terke zorlayan ya da diğer eşin haklı bir sebep olmaksızın konuta dönmesini engelleyen eştir. Eşini evden kovan ve içeri almayan eşin terk sebebiyle Davacı olma hakkı bulunmamaktadır. Terke zorlayan eş ancak davalı olabilir açılacak boşanma davası bakımından.

          Dava, eşlerden birinin yerleşim yerinde veya davadan önce son defa altı aydan beri birlikte oturdukları yerdeki Aile Mahkemesinde açılmalıdır.

          Terk sebebiyle boşanma davasında diğer sebeplere de dayanılamaz. Münhasıran terke dayalı olarak bu dava açılabilir. Ayrıca dava terk ihtarı üzerinden makul bir süre ve dürüstlük ilkesi çerçevesinde olağan bir süre geçtikten sonra açılmalıdır. Genel boşanma sebebi olan evlilik birliğinin temelinden sarsılması sebebine terk ile birlikte dava açılmasında dayanmak mümkün değildir.

          Emsal Yargıtay Kararları ve Yerel Mahkeme Karar Örnekleri 

          * “…Terk sebebiyle boşanma davasının reddedilebilmesi için usule uygun ihtara rağmen ortak konuta dönmemekteki haklılığın sabit olması gerekir. Yapılan yargılama ve toplanan delillerden davalı kadının 18.06.2014 tarihinde evden ayrıldığı davacı erkek tarafından, davalı kadına usulüne uygun olarak gönderilen terk ihtarının 13.11.2014 tarihinde tebliğ edildiği davalı kadının ihtara cevap vermediği gibi, iki aylık süre içerisinde ortak konuta haklı bir sebep olmadığı halde dönmediği anlaşılmaktadır. Türk Medeni Kanununun 164 maddesi koşulları oluşmuştur. O halde davanın kabulü gerekirken yazılı şekilde reddi doğru olmayıp bozmayı gerektirmiştir.” (Y2.HD, 03/10/2017 T., 2017/4268 E., 2017/10483 K.)

          * “…Mahkemece, tarafların eşit kusurlu oldukları gerekçesiyle davacı-karşı davalı kadının evlilik birliğinin sarsılması (TMK m. 166/1) hukuki sebebine dayalı davası ile davalı-karşı davacı erkeğin terk (TMK m. 164) hukuki sebebine dayalı boşanma davasının kabulü ile tarafların boşanmalarına karar verilmiş ise de; mahkemece taraflara yüklenen ve gerçekleşen kusurlu davranışları yanında, davacı-karşı davalı kadının ayrıca ortak konutu haklı sebep olmaksızın terk ettiği ve ihtara rağmen dönmediği de anlaşılmaktadır. Gerçekleşen bu duruma göre, boşanmaya sebep olan olaylarda davacı-karşı davalı kadının davalı-karşı davacı erkeğe oranla “daha fazla” kusurlu olduğunun kabulü gerekirken, tarafların eşit kusurlu kabul edilmesi doğru görülmeyip, bozmayı gerektirmiştir.” (Y2.HD, 25/10/2018 T., 2017/5749 E., 2018/11934 K.)

          *“…Davacı erkek tarafından açılan boşanma davasında mahkemece tarafların boşanmalarına hükmedilmiş, hüküm davalı kadının temyizi üzerine Dairemizin 30.09.2015 tarih 2015/17090 esas ve 2016/16829 karar sayılı ilamı ile onanmasına karar verilmiştir. Davalı kadın tarafından karar düzeltme talebinde bulunulmuştur. Dairemizce yapılan karar düzeltme incelemesi neticesinde; davacı erkek tarafından terk hukuki sebebine dayalı ( TMK m. 164) boşanma davası açılmıştır. Mahkemece; kısa kararda ve kısa karara uygun olarak düzenlenen gerekçeli kararın hüküm fıkrasında, tarafların Türk Medeni Kanunu’nun 166. maddesi uyarınca boşanmalarına karar verildiği halde, kararın gerekçesinde; davacının Türk Medeni Kanununun 164. maddesine uygun olarak terk ihtarında bulunduğu, davalının usulüne uygun ihtara rağmen ortak konuta dönmediği bu nedenle davacının terk nedeni ile boşanma isteminin kabulüne karar verildiği belirtilmiştir. Gerçekleşen bu durum, hükmün gerekçesi ile hüküm fıkrası arasında çelişkiye sebebiyet vermiştir. Gerekçe ile hüküm arasında oluşan çelişki tek başına bozma sebebi oluşturduğundan, dava ile ilgili yeniden hüküm kurulmak üzere hükmün bozulması gerekmiştir. Ne var ki, bu husus ilk inceleme sırasında gözden kaçırıldığından, davalının karar düzeltme isteğinin kabulü ile Dairemizin 30.09.2015 tarih ve 2015/17090 esas, 2016/16829 karar sayılı onama ilamının kaldırılmasına, hükmün yukarıda gösterilen sebeple bozulmasına karar vermek gerekmiştir.” (Y2.HD, 16/02/2017 T., 2016/11897 E., 2017/1596 K.)

          * “Dava, evlilik birliğinin temelinden sarsılması sebebine (TMK.m.166/1) dayanılarak tarihinde kadın tarafından açılmıştır. Bu dava görülmekte iken davalı (koca) tarafından, Türk Medeni Kanununun 164’ncü maddesine dayanılarak açılan boşanma davası sonucunda “kadının usulüne uygun ihtar tebliğine rağmen haklı bir sebep olmaksızın ortak konuta dönmediği” kabul edilerek tarafların terk sebebiyle boşanmalarına karar verilmiş, bu karar 03.07.2013 tarihinde kesinleşmiştir. Kesinleşen bu karar, kusur bakımından davacı (kadın) aleyhine bu davada artık “kesin delil” teşkil eder. Başka bir ifade ile boşanmada, ihtar tebliğine rağmen ortak konuta dönmeyen, dönmemekte haklı bir sebebi bulunmayan kadın kusurludur. Boşanmaya sebep olan olaylarda kusurlu olan eş yararına da maddi ve manevi tazminata hükmedilemez. Bu yön nazara alınmadan davacı (kadın) yararına maddi ve manevi tazminata hükmedilmesi doğru bulunmamıştır.” (Y2.HD, 20/10/2014 T., 2014/18699 E., 2014/20308 K.)

          * “Mahkemece; koca tarafından açılan terk (TMK.m.164) sebebine dayanan boşanma davası kabul edilerek tarafların bu sebeple boşanmalarına karar verilmiştir. Bu halde, kadının evlilik birliğinden doğan yükümlülüklerini yerine getirmemek maksadıyla eşini terk ettiği ve usulüne uygun ihtar tebliğine rağmen haklı bir sebep olmaksızın ortak konuta dönmediği kabul edilmiş demektir. Bu durumda boşanmaya sebep olan terkte davalı-davacı (kadın) kusurludur. Boşanma sebebiyle manevi tazminata hükmedilebilmesi için tazminat talep eden tarafın boşanmaya sebep olan olaylarda kusursuz veya az kusurlu olması ise zorunludur. (TMK.m.174/2) Davalı-davacı (kadın), kabul edilen boşanma sebebiyle kusurlu olduğuna göre, lehine manevi tazminata hükmedilemez. Bu husus nazara alınmadan kadın yararına manevi tazminata hükmedilmesi doğru bulunmamıştır.” (Y2.HD, 25/09/2014 T., 2014/7479 E., 2014/18599 K.)

          II.5. AKIL HASTALIĞI SEBEBİYLE BOŞANMA DAVASI

          “4721 sayılı Türk Medeni Kanunu

          V. Akıl hastalığı

          Madde 165- Eşlerden biri akıl hastası olup da bu yüzden ortak hayat diğer eş için çekilmez hâle gelirse, hastalığın geçmesine olanak bulunmadığı resmî sağlık kurulu raporuyla tespit edilmek koşuluyla bu eş boşanma davası açabilir.”

          Özel bir boşanma sebebi olarak kabul edilen akıl hastalığı, kusura dayalı bir boşanma davası niteliğinde değildir. Akıl hastalığının bir boşanma davası açılmasında sebep kabul edilmesi belirli koşullara tabidir:

          Koşulları

          a)Akıl hastalığının varlığı resmi bir raporla belirlenmiş olmalıdır. Akıl hastalığı evlenmeden sonra meydana gelmiş olmalıdır.

          b) Akıl hastalığına ilişkin rapor, bir Sağlık Kurulu tespitiyle belirlenmiş olmalıdır. Heyette psikiyatr, tıbbi uzman olarak mutlaka bulunmalıdır. Rapor net olarak hastalığın varlığını ortaya koymalı ve akıl hastalığı konusunda raporda çelişki ve tereddüt söz konusu olmamalıdır.

          c) Akıl hastalığı süreklilik taşımalı ve hasta eşin iyileşmesi söz konusu olmamalıdır. Şizofreni, paranoya gibi tıbben geçmesi söz konusu olmayan rahatsızlıkların akıl hastalığı olduğu kabul edilmektedir. Bu durumun da Sağlık Raporu’nda bu yönüyle ortaya konulması gerekir.

          d) Ortak hayatın diğer eş için çekilmez hale gelmesi söz konusu olmalıdır. Akıl hastalığının, nisbi bir boşanma sebebi olarak tek başına yeterli kabul edilmesi ve bu durumun diğer eş bakımından ortak hayatı çekilmez kılacak bir etken olarak işlev görmesi gerekir. Eşe ve çocuklara saldırma, darbetme gibi ortak hayatın sürdürülmesine engel olan durumlar buna örnektir. Bu durum her türlü kanıtla ispatlanabilir.

          Davanın Açılması

          Akıl hastası olmayan eş davacı ve akıl hastası olan eş ise davalıdır.

          Davalı eş böyle bir davada, davanın açılmasında vasi ile temsili gereken kişi konumundadır ve resmî sağlık kurulu raporuyla eşin akıl hastası olduğunun belirlenmesiyle vesayet makamı sulh hukuk hakimliğine bildirimde bulunmalı ve Davalı olan akıl hastası eşe vasi atanması beklenilmelidir. Dava bu durumda vasiye yönetilmelidir.

          Dava, terditli olarak açılabilir. Dava öncelikle evliliğin iptali, bunun mümkün olmaması halinde akıl hastalığı, bunun da kabul edilmemesi halinde evlilik birliğinin temelinden sarsılması sebebiyle açılmalıdır.

Dava, eşlerden birinin yerleşim yerinde veya davadan önce son defa altı aydan beri birlikte oturdukları yerdeki Aile Mahkemesinde açılmalıdır.

          Emsal Yargıtay Kararları         

          * “…Davacı kadın evlilik birliğinin temelinden sarsılması (TMK.md. 166/1) hukuki sebebine dayalı olarak açtığı boşanma davasını 15.12.2011 tarihli dilekçesiyle ıslah ederek akıl hastalığı (TMK.md. 165) sebebiyle boşanmaya karar verilmesini talep etmiş ve mahkemece de bu sebeple boşanmaya karar verilmiş ise de; mahkemece Konya Numune Hastanesinden alınan 24.2.2012 gün ve 962 sayılı sağlık kurulu raporunun Türk Medeni Kanununun l65. maddesi kapsamı karşısında yetersiz olup hüküm vermeye elverişli olmadığı gibi sağlık kurulunda psikiyatri uzmanının da bulunmadığı anlaşılmaktadır. O halde mahkemece davalıda mevcut olduğu belirlenen hastalığın, ortak hayatı diğer eş için çekilmez hale getirip getirmediği ve hastalığın geçmesine olanak bulunup bulunmadığına dair psikiyatri uzmanının da katılacağı resmi sağlık kurulundan yeniden rapor alınarak oluşacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken eksik inceleme ile boşanmaya karar verilmesi doğru olmayıp bozmayı gerektirmiştir.” (Y2.HD, 24/01/2013 T., 2012/14898 E., 2013/1794 K.)

          * “…Dava, Türk Medeni Kanununun 165. maddesine dayanan akıl hastalığı sebebi ile boşanma istemine ilişkindir. Mahkemece, taraflar arasında daha önce … Asliye Hukuk Mahkemesinin 2004/900 esas sayılı dosyası ile açılan şiddetli geçimsizliğe ilişkin davanın yargılaması sırasında aldırılan 17.02.2010 tarihli ve davalıya “psikoz” teşhisi konulan rapora itibar edilerek dava reddedilmiştir. Davalıda mevcut olduğu belirlenen hastalığının ortak hayatı diğer eş için çekilmez hale getirip getirmediği ve hastalığının geçmesine olanak bulunup bulunmadığı resmi sağlık kurulu raporu ile tespit edilmeden, yetersiz bilirkişi raporu ile yetinilerek davanın reddine karar verilmesi doğru olmayıp, bozmayı gerektirmiştir.” (Y2.HD, 18/01/2016 T., 2015/26518 E., 2016/782 K.)

          * “…Dava, Türk Medeni Kanununun 165. maddesi uyarınca akıl hastalığı hukuki sebebine dayalı olarak açılmıştır. Akıl hastalığı nedeniyle boşanma kararı verilebilmesi için, akıl hastalığının ortak hayatı diğer eş için çekilmez hale getirmesi ve hastalığın geçmesine olanak bulunmadığının resmi sağlık kurulu raporuyla tespit edilmesi şarttır (TMK md. 165). Mahkemece vesayetin değiştirilmesi dosyasında yer alan davalı (koca)’nın psikiyatrik bozukluğu olduğu belirtilen … Askeri Hastanesince düzenlenen sağlık kurulu raporuyla yetinilmiş, Türk Medeni Kanununun 165. maddesinde belirtilen hususları içeren bir rapor alınmamıştır. Söz konusu 26.08.1999 tarihli raporda davalı (koca)’nın akıl hastalığının geçmesine olanak bulunmadığı yönünde herhangi bir açıklama bulunmamaktadır. O halde, mahkemece davalı (koca)’nın vesayet altına alınmasına karar verilen … Sulh Hukuk Mahkemesinin 1998/42 esas, 1998/65 sayılı vesayet dosyası da getirtilip dosya içerisine alınarak, davalı (koca) hakkında tam teşekküllü devlet hastanesi veya üniversite hastanesinden Türk Medeni Kanununun 165. maddesi gereğince sağlık kurulu raporu alınarak, davalı (koca)’nın akıl hastası olup olmadığı, mevcut bir hastalık varsa bu hastalığın diğer eş yönden çekilmezlik unsuru taşıyıp taşımadığı ve hastalığın geçmesine olanak bulunup bulunmadığı konusunca sağlık kurulundan rapor alınarak, sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken eksik incelemeyle karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirmiştir.” (Y2.HD, 12/11/2014 T., 2014/23261 E., 2014/23257 K.)

          * “…Dava, akıl hastalığı nedeniyle boşanmaya ilişkindir. Türk Medeni Kanununun 165. maddesi uyarınca, eşlerden biri akıl hastası olup da bu yüzden ortak hayat diğer eş için çekilmez hale gelirse, hastalığın geçmesine olanak bulunmadığı resmi sağlık kurulu raporu ile tespit edilmek koşuluyla bu eş boşanma davası açabilir. …Hastanesinden alınan resmi sağlık kurulu raporunda davalının hastalığının iyileşmesine olanak bulunup bulunmadığı ile ilgilidir. Davalının akıl hastalığının diğer eş için çekilmez hale geldiğinin ayrıca kanıtlanması gerekir. Davacı vekilinin bu konuda tanık veya başka bir delil göstermemiş olması karşısında, çekilmezlik hali kanıtlanamamıştır. Davanın reddine karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde kabulü usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirmiştir.” (Y2.HD, 04/04/2016 T., 2016/3039 E., 2016/6752 K.)

          * “…Dava, akıl hastalığı sebebiyle boşanma (TMK md. 165) isteğine ilişkindir. Mahkemece; “davalının şizofren olduğu” kabul edilmiş, “bu hastalığın ortak hayatı davacı eş için çekilmez hale getirdiği kanıtlanamadığı” gerekçesiyle dava reddedilmiştir. Davalının “şizofren” tanısıyla ilki 15.06.2012 ile 02.08.2012 tarihleri, İkincisi 09.11.2012ile 23.12.2012 tarihleri arasında olmak üzere iki kez ruh sağlığı ve hastalıkları hastanesinde yatırılarak tedaviye alındığı, 18.01.2013 tarihli resmi sağlık kurulu raporunda “şizofreni” tanısı konulduğu, medeni hakları kullanamayacağı ve başkalarının bakımına muhtaç olduğu bildirilmiştir. Bu rapora dayanılarak davalı vesayet altına alınmıştır. Dosyaya alınan, tedavisiyle ilgili evraklarda, öz bakımının azaldığı, duygulanımının künt, dikkatinin azaldığı, iç görüsünün bulunmadığına ilişkin tespitler yer almaktadır. Davalının hastalığının geçmesine tıbben olanak bulunup bulunmadığı raporda belirtilmemiştir. Bu haliylç rapor hüküm kurmaya yeterli değildir. O halde, mahkemece davalının hastalığının geçmesine olanak bulunup bulunmadığının resmi sağlık kurulu raporu ile tespiti, bunun sonucuna ve dosyada mevcut tedavi evraklarında tespit edilen bulgulara göre hastalığın ortak hayatı davacı eş için çekilmez hale getirip getirmeyeceğinin değerlendirilmesi gerekir. Hastalığın geçmesine olanak bulunup bulunmadığı tıbben belirlenmeden salt tanık beyanlarıyla çekilmezlik olgusu saptanamaz. Açıklanan hususlar nazara alınmadan eksik inceleme ile hüküm kurulması doğru bulunmamıştır.” (Y2.HD, 05/03/2014 T., 2013/22120 E., 2014/4922 K.)

          II.6. EVLİLİK BİRLİĞİNİN TEMELİNDEN SARSILMASI SEBEBİYLE BOŞANMA

          “4721 sayılı Türk Medeni Kanunu

          VI. Evlilik birliğinin sarsılması

Madde 166- Evlilik birliği, ortak hayatı sürdürmeleri kendilerinden beklenmeyecek derecede temelinden sarsılmış olursa, eşlerden her biri boşanma davası açabilir.

Yukarıdaki fıkrada belirtilen hâllerde, davacının kusuru daha ağır ise, davalının açılan davaya itiraz hakkı vardır. Bununla beraber bu itiraz, hakkın kötüye kullanılması niteliğinde ise ve evlilik birliğinin devamında davalı ve çocuklar bakımından korunmaya değer bir yarar kalmamışsa boşanmaya karar verilebilir.

Evlilik en az bir yıl sürmüş ise, eşlerin birlikte başvurması ya da bir eşin diğerinin davasını kabul etmesi hâlinde, evlilik birliği temelinden sarsılmış sayılır. Bu hâlde boşanma kararı verilebilmesi için, hâkimin tarafları bizzat dinleyerek iradelerinin serbestçe açıklandığına kanaat getirmesi ve boşanmanın malî sonuçları ile çocukların durumu hususunda taraflarca kabul edilecek düzenlemeyi uygun bulması şarttır. Hâkim, tarafların ve çocukların menfaatlerini göz önünde tutarak bu anlaşmada gerekli gördüğü değişiklikleri yapabilir. Bu değişikliklerin taraflarca da kabulü hâlinde boşanmaya hükmolunur. Bu hâlde tarafların ikrarlarının hâkimi bağlamayacağı hükmü uygulanmaz.

Boşanma sebeplerinden herhangi biriyle açılmış bulunan davanın reddine karar verilmesi ve bu kararın kesinleştiği tarihten başlayarak üç yıl geçmesi hâlinde, her ne sebeple olursa olsun ortak hayat yeniden kurulamamışsa evlilik birliği temelden sarsılmış sayılır ve eşlerden birinin istemi üzerine boşanmaya karar verilir.”

          4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nda evlilik birliğinin temelinden sarsılmasına genel bir boşanma sebebi olarak yer verilmiştir. Bu sebepler tek bir olguya dayanmayan ve birden çok olay ve anlaşmazlığın evlilik birliğini zedelemesine dayanır. Kanun hükmü bu sebeple açılan davada ortak yaşamın çekilmez hale gelmesini de bir koşul olarak aramıştır. Eski kanunda şiddetli geçimsizlik hali olarak düzenlenen bu hal, evlilik birliğini sarsacak derecede ise boşanma söz konusu olabilecektir.

          Koşulları

          A.Evlilik Birliğini Temelinden Sarsacak Olaylar

          a) Hakaret Etmek

          Hakaret, birbirine nazik davranmak ve iyi geçinmek yükümlülüğü altında olan eşlerin  ilişkisini zedeleyen ve sürekli yapılması ile evliliği temelinden sarsan bir olgudur. Karşılıklı hakaret durumunda tarafların eşit kusurlu oldukları kabul edilmelidir. Hakaret eylemleri soyut ve zamanı belirsiz olmamalıdır. Hakaret, hukukumuzda sövme ve küfretme gibi eylemleri de içeren geniş bir çerçeveye sahiptir. Ancak nelerin ve hangi söylemlerin hakaret teşkil edeceği yargı kararlarına göre belirlenecektir. Cezai anlamda sorumluluk doğuran hakaret ile boşanma sebebi olan hakaret eylemleri de birbirinden ayrılabilmektedir.

          Eşin ailesine yapılan hakaretler de boşanma sebebidir. Bütün aile bireyleri bu kapsamda değerlendirilecektir. Hakaret eylemi hukuka uygun deliller ile ispat edilmelidir. İspat edilemeyen hakaret iddiası kusura sebep olamaz. Hakaretin yapıldığı konusunda tereddüt söz konusu olmamalıdır. Boşanma davasında hakaret vakıasına dayanılmalıdır. Gıyapta yapılan hakaret de ispatlanması halinde geçerli ve kabul edilebilir bir delildir.

          Affedilmiş olan ve hoşgörü ile karşılanan hakaret eylemleri boşanma gerekçesi kabul edilemez. Ceza davası konusu olan hakaret eylemi delil olarak mahkemeye sunulmalı ya da mahkemece ilgili soruşturma/kovuşturma dosyanın getirilmesi sağlanmalıdır.

          b) Tehdit Etmek

          Tehdit, eş veya ailesine yönelik olmalıdır. Tehdit, kişinin hayatına, vücut veya cinsel dokunulmazlığına yönelik bir saldırı gerçekleştireceğinden bahisle korkutmak ve zarar vereceği yönünde kaygıya neden olmaktır.

          Aynı zamanda TCK Md. 106 kapsamında bir suç olan tehdit, doğrudan ve tartışmasız bir şekilde ispatı halinde boşanma sebebidir.

          c) Aşağılayıcı ve Küçük Düşürücü Sözler Sarf Etmek

          Hakarete göre daha geniş kapsamlı ve çerçevesi kavramsal olarak daha fazla kusur içeren söylemleri ifade eder. Eşe beddua etmek, aşağılamak, sen kimsin demek, adam yerine koymamak, kadını para ila aldığını söylemek, kadının eş ve anne olmayı haketmediğini söylemek, cahil olarak nitelemek, eşe beğenmiyorsan annenin/babanın evine git demek, eşe bunamışsın/yaşlısın demek, rencide etmek, eşi başkalarıyla kıyaslamak ve aşağılamak, mahcup etmek, eşinin kendisine kayık görmemek, sürekli eşi eleştirmek ve onu beğenmemek, toplum içinde ve sosyal ortamlarda eşini aşağılamak ve küçümsemek, giyim tarzıyla alay etmek, senden eş olmaz demek, dini duygularıyla eşin alay etmek, mesleği ve fiziki görünümüyle alay etmek, eşinin para kazanmaması sebebiyle aşağılamak, yanıma yakışmıyorsun demek, eşinin sevmediğini söylemek bu eylemlerden bazılarıdır.

          d)  Eşin Fiziksel Özellikleriyle Alay Etmek ve Ailesini Aşağılamak

          Eşin fiziki görünümü ya da evlilik süresince değişen fiziki görünümüyle alay edilmemelidir. Yine eşin ailesine yönelik kullanılan aşağılayıcı ve olumsuz nitelemeler de boşanma sebebi teşkil edecektir.

          e) Fiziksel Şiddette Bulunmak

          Şiddet, 6284 sayılı Kanun ile değişik sınıflara ayrılmış olup, her türlü şiddet boşanma sebebi teşkil edecektir.

          Fiziksel şiddet, eş ve ailesine ya da bu kişilerin vücut bütünlüğü ile eşya ve mallarına yönelik olabilir.

          Süreklilik teşkil eden ve evden zorunlu ayrılmayı gerektiren şiddet boşanma sebebidir. Kayınvalide şiddeti de aynı şekilde temel bir boşanma sebebidir. Evden kovmak, eşe bağırmak ve üstüne yürümek de şiddettir. Eşe para vermemek de şiddettir. Şiddet olgusu her maddi olayın niteliğine göre çok geniş bir kavramsal çerçevede değerlendirmektedir.

          f) Sadakat Yükümlülüğüne Aykırı Davranmak

          Sadakat, evliliğin temel rüknü, eşlerin kanuni ve ahlaki yükümlülüğüdür. Sadakat nişanlılıktan itibaren önem arz eden ve nikah kıyılmasıyla tam manasıyla temel bir sorumluluk doğuran ve boşanma bakımından ona aykırı davranılması kusur kabul edilen bir hali ifade eder.

          Sadakat, her türlü hukuka uygun delille ispat edilebilir. Kadın veya erkeğin, eşlerine sadakatsizlik olarak kabul edilebilecek her eylemi bu kapsamda incelenmelidir. Başkasıyla hayat sürmek, aynı evi paylaşmak, sosyal ortamlarda birlikte eş gibi zaman geçirmek vb. birçok eylem sadakate aykırılık kabul edilmektedir.

          g) Evlilik Birliğine İlişkin Görevleri İhmal Etmek

          Evlilik birliğinin sağlıklı devamı bakımından bu birliği teşkil eden iki eşin de kendilerine düşen sorumlulukları eksiksiz bir şekilde yerine getirmeleri ve birlik içindeki rollerine uygun davranmaları gerekir. Yapılması gereken görevlerin fiilen icra edilmemesi ya da ihmali evlilik birliğinin temelinden sarsılmasına sebep olabilir ve bu da bir boşanma gerekçesi teşkil eder.

          Eve ve eşine ilgisiz davranmak, alkol alıp evin geçimini gözetmemek, kazancını başka yerlere sarfetmek ve çarçur etmek, çocuğuyla ilgilenmemek, evin zaruri ihtiyaçlarını dikkate almamak ve bunlar için gerekli tedbirleri almamak, aile bireylerinini tedavileriyle ilgilenmemek, ailesinin ev içine müdahalesine göz yummak, uzun süre eve gelmemek ve aile bireyleriyle irtibat kurmamak, eşinden ayrı yerde yatmak, eşinden hamileliğini gilemek, temizlik kurallarına uymamak gibi fiiller bu kapsamda değerlendirilebilmektedir.

          h) Birlikte Yaşamın Gereklerine Uymamak

          Birlikte yaşam, aynı evi paylaşmak ve sosyal bir aile ortamında zaman geçirmeyi ve eş olmanın gereklerine uygun davranmayı zorunlu kılar. Aile ve evlilik birliği rollerin sosyal beklenti ve ailevi taleplere göre şekillenmesi ve aile olmanın bir sonucudur.

          Birliğin sağlıklı ve kanuna uygun bir şekilde devamı bakımından eşiyle bir arada olmaktan kaçınmak, iletişim kurmamak, bilerek ve isteyerek başka bir yerde yaşamayı tercih etmek, kendisine düşen görevleri ifa etmekten kaçınmak ve bahaneler uydurmak gibi bir dizi eylem bu kapsamdadır.

          g) Güveni Sarsan Davranışlar Sergilemek

          Güveni sarsıcı davranışlar, evlilik ile oluşan karşılıklı güven ve itimadı ortadan kaldıran olguları ifade eder ve boşanmanın temel bir sebebidir. Gece geç saatlere kadar başka kadınlarla eğlenceler yapmak, eski nişanlıyla görüşmek, kuşkuya sebep olacak şekilde telefon görüşmeleri yapmak, olağan olmayan şekilde sık sık belirli erkekle veya kadınlarla görüşmek ve telefonla konuşma, cinsel ilişki kurmak için girişimlerde bulunmak, eşiyle cinsel ilişkiden kaçınmak, karı koca hayatı yaşamamak ve bunu ifade etmek bu eylemlere örnek teşkil eder.

          h) Evliliği Temelinden Sarsan Diğer Bazı Eylemler

  • Mali Yönden Ortak Hayatı Sıkıntıya Sokacak Eylemlerde Bulunma    
  • Aile Birliği Dışındaki Hayatında Aile Birliğine Zarar Verecek Eylemler Yapmak       
  • Cinsel Yaşamda Kabul Edilmeyecek Eylemlerde   ve İstemlerde Bulunmak        
  • Ortak Konutla/Yaşanılan Yerle İlgili Tutum ve Davranışlar       
  • Duygusal Yönden Tahribat Oluşturacak Eylemlerde Bulunmak    
  • İntihara Teşebbüs Etmek       
  • Eşinin Ailesiyle İlişkilerine Yönelik Yapılan Eylemler
  • Asılsız Şikayetlerde Bulunmak
  • Asılsız İsnatlarda Bulunma ve Eşi Hakkında Dedikodu Yayma  
  • Eşini ve Çocuklarını Evden Göndermek     
  • Eşinin Önceki Evliliğinden Olan Çocuklara Karşı Olumsuz Davranmak      
  • Eşinin Yaşam Şekline Müdahale Niteliğindeki Eylemler 
  • Çocuk Sahibi Olmak İstememek      
  • Aşırı kıskançlık göstermek              
  • Eşinin Ailesiyle İlişkilerine Müdahale Etmek       
  • Aile Sırlarını İfşa Etmek        
  • Eve Misafir Gelmesini İstememek, Gelenlere Rencide Edici Şekilde Davranmak      
  • Eşi için Muska Yaptırmak ve Muska İşleriyle Uğraşarak Eşini Huzursuz Etmek
  • Kadını Ailesine Göndermek  
  • Eşinin Ailesini Arayarak Gelip Kızlarım Almalarını Söylemek  
  • Eşi İstememesine Rağmen Eve Erkek Arkadaşlarını Getirmek ve Eşinin İradesine Saygı Göstermemek
  • Dinen Boşandığını İfade Etmek                 
  • Cinsel İçerikli Sitelere Üye Olup Vakit Geçirmek           
  • Eşinin Bilgisi Dışında Çocuğu Aldırmak (Kürtaj Yaptırmak)     

          B. Evlilik Birliğini temelinden Sarsan Eylemler Sebebiyle Ortak Hayatın Sürdürülmesinin Beklenemez Olması

          Yukarıda sayılan olumsuz eylemlerin evlilik birliğini temelinden sarsması sebebiyle diğer eş bakımından ortak hayat çekilmez hale gelmiş olmalıdır. Davalı eşe dair ileri sürülen eylemlerin Davacı eş bakımından ortak hayatın devamı bakımından çekilmez hale gelmesi hakimce davacı eş yönüyle değerlendirilecektir.

          Ortak hayatın kalmaması ve ortak hayatın devamı bakımından davalı eşin bir kaygı ve sorumluluk alamaması halinde davacı eş bakımından ortak bir yaşam ve evliliğin devamından da söz edilemeyecektir Bu olguyu hakim somut olaylar bakımından davacı eş yönüyle subjektif bir bakış açısıyla objektif olarak her iki eş açısından değerlendirecektir.

          C. Davalı Eşin Davacı Eşin Daha Ağır Kusurlu Olduğu İtirazının İleri Sürülmesi

          İtirazın Kapsamı

          Bu kapsamda açılan davalarda, sadece Davalı eşin kusuruna dayalı bir boşanma davası söz konusu değildir. Burda sadece kusura dayanılmaz. Eşler karşılıklı kusursuz olabilirler. Anlaşarak evlenen eşlerin evlilik birliği içerisinde zamanla mizaç ve karakter uyumsuzlukları, yaşam tarzlarında ve anlayışlarında farklılıklar, yetişme şekilleri ve aile yapıları bakımından biribirinden farklı oldukları ortaya çıkabilir ve yukarıda sayılan kusur halleriyle birlikte evlilik birliğinin temelinden sarsılması söz konusu olabilir. Sadece kusura dayanılmayabilir boşanma istemi bakımından.

          İtirazın Kabul Edilme Şartları

          * Davacı eş diğerine göre daha fazla kusurlu olmalıdır.

          * Davalı eşin itirazı bir hakkın kötüye kullanılması niteliğine olmamalıdır. Davalı eşin kusuru açık ve sabit iken davaya yapılan itiraz bir hakkın kötüye kullanılması anlamına gelecektir.

          * Evlilik birliğinin devamı bakımından itirazın kabulü için davalı eş ve çocuklar varsa onlar bakımından korunmaya değer bir yarar söz konusu olmalıdır. Hakim, korunmaya değer yararın varlığını ve evliliğin devamındaki gerekliliği değerlendirecektir.     

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

İlginizi çekebilecek makaleler