Edit Content
KURUMSAL
FAALİYET ALANLARI
MEDYA

Saklı Pay Nedir?

Saklı Pay Nedir?

“Saklı pay (mahfuz hisse)”, kanuni mirasçıların miras payının bir bölümüdür ve saklı pay üzerinde mirasbırakanın tasarruf hakkı yoktur. Medeni Kanunumuz bazı mirasçıların yasal miras paylarının bir kısmını saklı pay olarak kabul ederek mirasçıların miras üzerindeki miras haklarını güçlendirmiştir. Mirasbırakan ancak saklı payların dışında kalan kısım üzerinde tasarruf edebilir. Buna da “tasarruf oranı” yani tasarruf edilebilir kısım denir. Mirasbırakanın tasarrufları bakımından saklı pay sahiplerinin hakları kanun tarafından korunmuştur ve zorunlu miras paylarına “saklı pay (mahfuz hisse)”, zorunlu miras payı bulunan mirasçılara da “saklı pay sahibi (mahfuz hisseli) mirasçılar” denilmektedir.

4721 sayılı TMK’da altsoy, ana – baba ve sağ kalan eş olmak üzere üç grup saklı pay sahibi mirasçılar olarak kabul edilmişlerdir. 2007 yılında yapılan değişiklikle kardeşlerin saklı pay  sahibi mirasçı olması kanundan çıkarılmış bulunmaktadır.

Saklı pay, bu hakka sahip mirasçıya mirastan düşen asgari korunmuş miktarı ve kanun koyucu tarafından mirastan hak sahibi olmada benimsenen kanuni bir pay miktarını ifade etmektedir. Saklı pay, miras bırakanın ölümü ile birlikte uygulama alanı bulur.

Mirasçı olarak altsoyu, ana ve babası veya eşi bulunan miras bırakan, mirasının saklı paylar dışında kalan kısmında ölüme bağlı tasarrufta bulunabilir. Bu mirasçılardan hiçbiri yoksa, mirasbırakan, mirasının tamamında tasarruf edebilir.

Saklı pay sahibi mirasçılar ve saklı pay oranları 4721 sayılı TMK’nın 505 ve 506. maddelerinde düzenlenmiştir. Madde metinleri aşağıdaki şekildedir;

A. Tasarruf edilebilir kısım

  1. Kapsamı

Madde 505- (Değişik birinci fıkra: 4/5/2007-5650/1 md.) Mirasçı olarak altsoyu, ana ve babası veya eşi bulunan miras bırakan, mirasının saklı paylar dışında kalan kısmında ölüme bağlı tasarrufta bulunabilir.

 Bu mirasçılardan hiç biri yoksa, mirasbırakan mirasının tamamında tasarruf edebilir.

  1. Saklı pay

 Madde 506- Saklı pay aşağıdaki oranlardan ibarettir:

  1. Altsoy için yasal miras payının yarısı,
  2. Ana ve babadan her biri için yasal miras payının dörtte biri,
  3. (Mülga: 4/5/2007-5650/2 md.)
  4. Sağ kalan eş için, altsoy veya ana ve baba zümresiyle birlikte mirasçı olması hâlinde yasal miras payının tamamı, diğer hâllerde yasal miras payının dörtte üçü.”

Saklı pay, saklı pay sahibinin mirasbırakanın ölümü anında sağ olması şartıyla ve talebinin aktif ve ya pasif olarak yönetilmesi durumunda mirasçılara intikal edebilen bir haktır. Mirasçı saklı pay hakkını temlik edemez ve rehnedemez çünkü kişiye sıkı sıkıya bağlı bir haktır. (Miras Hukuku, Antalya/Sağlam, s.293)

Saklı Pay Oranları Nasıl Belirlenir?

Saklı pay oranları mirasçıların sıfatına ve mirasbırakan ile olan yakınlığına göre kanunda belirlenmiştir. Saklı paylı mirasçılar birinci zümrede mirasbırakanın alt soyu yani birinci zümrenin tamamı; ikin

TMK m. 506’da saklı pay oranları aşağıdaki şekilde belirlenmiştir:

* Altsoyun (çocukların) saklı payını yasal miras payının yarısı olarak belirlemiştir.

* Ana ve babadan her biri için saklı pay yasal miras payının dörtte biridir.

* Sağ kalan eşin saklı payı (mahfuz hissesi), onun tek başına mirasçı olup olmamasına göre değişir:

         ** Sağ kalan eş birinci zümre (mirasbırakanın alt soyu) ile mirasçı olursa, saklı payı yasal miras payının aynısı, yani terekenin  ¼‘üdür. (TMK.m.506/4).

          **Sağ kalan eş mirasbırakanın ana ve babasıyla birlikte mirasçı olursa, saklı payı yasal miras payının aynısı, yani terekenin  ½’sidir.

          **Sağ kalan eş üçüncü zümreyle birlikte mirasçı olabilir. Böyle bir durumda, sağ kalan eşin saklı payı yasal miras payının ¾’ü’dür.

          Birinci zümre miras bırakanın alt soyundan yani füruğundan oluşur. Bunlar miras bırakanın çocukları, torunları, torun çocukları ve devamıdır.

          İkinci zümre miras bırakanın anne -babası ve bunların altsoyu yani miras bırakanının kardeşleri, yeğenleri, bunların çocukları ve devamından oluşur.

          Üçüncü zümre ise miras bırakanın büyük anne ve babası ile bunların altsoyundan yani murisin amca, dayı, hala, teyzesi, bunların çocukları ve devamından oluşur.

Saklı Pay İhlali Durumunda Mirasçının Hakları Nelerdir?

Saklı pay aleyhine mirasbırakanın yaptığı tasarruflar hakkında tasarrufun iptali davası ve tenkis davası açılması mümkündür.

  1. Tasarrufun İptali Davası:

Murisin tasarrufları nedeniyle saklı payı ihlal edilen merasçılar tasarrufun iptali davası açabilir. Ölüme bağlı tasarrufun iptali davası TMK m. 557 ve devamında düzenlenmiştir. Madde metni aşağıdaki şekildedir;

İptal davası

  1. Sebepleri

 Madde 557- Aşağıdaki sebeplerle ölüme bağlı bir tasarrufun iptali için dava açılabilir: 1. Tasarruf mirasbırakanın tasarruf ehliyeti bulunmadığı bir sırada yapılmışsa,

  1. Tasarruf yanılma, aldatma, korkutma veya zorlama sonucunda yapılmışsa,
  2. Tasarrufun içeriği, bağlandığı koşullar veya yüklemeler hukuka veya ahlâka aykırı ise,
  3. Tasarruf kanunda öngörülen şekillere uyulmadan yapılmışsa.”

Madde metninde de belirtildiği üzere iptal davası mirasbırakının tasarruf ehliyetinin bulunmaması, hukuka ve ahlaka aykırılık; şekil eksikliği; hata, hile ve korkutma gibi nedenlere dayanılarak açılabilir.

TMK m. 558’de ise iptal davası hakkı düzenlenmiştir. Madde metni aşağıdaki şekildedir;

“II. Dava hakkı

 Madde 558- İptal davası, tasarrufun iptal edilmesinde menfaati bulunan mirasçı veya vasiyet alacaklısı tarafından açılabilir. Dava, ölüme bağlı tasarrufun tamamının veya bir kısmının iptaline ilişkin olabilir. İptal davası, ölüme bağlı tasarrufla kendilerine, eşlerine veya hısımlarına kazandırma yapılanların tasarrufun düzenlenmesine katılmalarının yol açtığı sakatlığa dayandığı takdirde tasarrufun tamamı değil, yalnız bu kazandırmalar iptal edilir.”

Madde metninden de anlaşıldığı üzere menfaati ihlal edilen saklı pay sahibi mirasçalıra bu davayı açabilirler. Davalıları, mirasbırakanın saklı paylar üzerinde tasarrufta bulunarak kendilerine kazandırma yapmış olduğu kişi ya da kişilerdir. 

İptal davasında görevli ve yetkili mahkeme, murisin son yerleşim yerinin bulunduğu yer asliye hukuk mahkemesidir.

TMK m. 559’a göre iptal davası açma hakkı, davacının tasarrufu, iptal sebebini ve kendisinin hak sahibi olduğunu öğrendiği tarihten başlayarak bir yıl ve her hâlde vasiyetnamelerde açılma tarihinin, diğer tasarruflarda mirasın geçmesi tarihinin üzerinden, iyiniyetli davalılara karşı on yıl, iyiniyetli olmayan davalılara karşı yirmi yıl geçmekle düşer. Hükümsüzlük, def”i yoluyla her zaman ileri sürülebilir.

 

  1. Tenkis Davası:

Miras bırakan, yaptığı sağlar arası ya da ölüme bağlı tasarruf veya bağışlamalar ile mirasçıların saklı paylarını da kapsayacak şekilde işlem yapmış olabilir. Bu durumda mirasçılar bu saklı pay ihlalinin giderilmesi için tenkis davası açabilirler.

Tenkis (indirim) davası, miras bırakanın saklı payları zedeleyen ölüme bağlı veya sağlar arası kazandırmaların (tebberru) yasal sınıra çekilmesini amaçlayan, öncesine etkili, yenilik doğurucu (inşai) davalardandır. Tenkis davasının dinlenebilmesi için öncelikli koşul; miras bırakanın ölüme bağlı veya sağlar arası bir kazandırma işlemi ile saklı pay sahiplerinin haklarını zedelemiş olmasıdır. (Y 7. HD 16.01.2023 T, 2022/4507 E.,  2023/211 K.)

Tenkis davası saklı paya kadar olan miras payının tamamlanması davasıdır. Tenkis davasında saklı payı ihlal edilen davacı, tasarruftan yararlanana karşı ona verilmiş olanın geri alınmasını konu edinen şahsi bir istek hakkına sahip olmaktadır ve bu istek nisbidir. (Miras Hukuku, Antalya/Sağlam, s.293)

Tenkis davası TMK’nın 560. maddesinde düzenlenmiştir. Madde metni şu şekildedir;

Madde 560- Saklı paylarının karşılığını alamayan mirasçılar, mirasbırakanın tasarruf edebileceği kısmı aşan tasarruflarının tenkisini dava edebilirler. Yasal mirasçıların paylarına ilişkin olarak tasarrufta yer alan kurallar, mirasbırakanın arzusunun başka türlü olduğu tasarruftan anlaşılmadıkça, sadece paylaştırma kuralları sayılır”

Tenkis davasının konusu, öleninin saklı payı ihlal eden tasarruflarının (bağışlarının)  bu ihlal ve tecavüz (aşma) oranında indirilmesi ve bu indirilen kısmın saklı pay sahibi mirasçıya tahsis olunmasıdır. (Miras Hukuku, İmre/Erman, s.261)

Tenkis davasında görevli ve yetkili mahkeme, murisin son yerleşim yerinin bulunduğu yer asliye hukuk mahkemesidir.

Davacılar, mirastan ıskat edilmemiş veya mirastan yoksun bırakılmamış olmak şartıyla, saklı pay hakkı ihlal edilen mirasçılardır. Davalılar ise saklı payı ihlal eden bağışlamanın lehine yapıldığı kimselerdir. Eğer tenkise konu mal üçüncü kişiye devrolunmuşsa bu halde kural olarak tenkis talebi üçüncü kişiye karşı ileri sürülemez ancak devreden kişi bu devri tenkis davasının sonuçlarından kurtulmak için gerçekleştirmişse  yani kötüniyetli ise ve üçüncü kişi de bunu biliyorsa tenkis davası üçüncü kişilere karşı da açılabilir.

Tenkis davası mirasbırakanın ölümü üzerine açılabilir. Zira saklı payın ve tasarruf edilebilir kısmın miktarı, terekenin mirasbırakanın ölümü günündeki durumuna göre hesaplanacak ve saklı paylı mirasçıların kimler olacağı yine mirasbırakanın ölümü tarihinde belli olacaktır. Bu hallerde mirasın tespiti için tereke tespit davası da ayrıca açılabilmektedir.

TMK m. 571’e göre tenkis davası açma hakkı, mirasçıların saklı paylarının zedelendiğini öğrendikleri tarihten başlayarak bir yıl ve her hâlde vasiyetnamelerde açılma tarihinin, diğer tasarruflarda mirasın açılması tarihinin üzerinden on yıl geçmekle düşer. Bir tasarrufun iptali bir öncekinin yürürlüğe girmesini sağlarsa, süreler iptal kararının kesinleşmesi tarihinde işlemeye başlar. Tenkis iddiası, def’i yoluyla her zaman ileri sürülebilir.

Saklı Pay Hakkının Kaldırılması Mümkün mü?

Mirasbırakan kanunda sayılan hallerde saklı pay hakkına müdahale edebilir ya da belirli hallerde saklı pay mirasçılarından bazılarının bu hakkının kaldırılmasını sağlayabilir.

Mirasbırakan, ölüme bağlı bir tasarrufla saklı paylı mirasçısını mirasçılıktan çıkarabilir. Bu iki hal şöyledir:

  1. Mirasçı, mirasbırakana veya mirasbırakanın yakınlarından birine karşı ağır bir suç işlemişse,
  2. Mirasçı, mirasbırakana veya mirasbırakanın ailesi üyelerine karşı aile hukukundan doğan yükümlülüklerini önemli ölçüde yerine getirmemişse.

          

Konu hakkında “Mirasçılıktan Çıkarma” başlıklı makalemizi inceleyebilirsiniz.

Saklı Pay Davası Kime Karşı Açılır?

Saklı paya ihlalin giderilmesi için açılan tenkis davasında davalı, saklı payı ihlal eden bağışlamanın lehine yapıldığı kimselerdir. Eğer tenkise konu mal üçüncü kişiye devrolunmuşsa bu halde kural olarak tenkis talebi üçüncü kişiye karşı ileri sürülemez ancak devreden kişi bu devri tenkis davasının sonuçlarından kurtulmak için gerçekleştirmişse  yani kötüniyetli ise ve üçüncü kişi de bunu biliyorsa tenkis davası üçüncü kişilere karşı da açılabilir.

Saklı paya ilişin tasarrufların iptali davasının davalıları da mirasbırakanın saklı paylar üzerinde tasarrufta bulunarak kendilerine kazandırma yapmış olduğu üçüncü kişi ya da kişilerdir. 

Tasarufun iptali davası kanunda sayılan hallerde açılabilir ve tenkis davası ise saklı paya yapılan müdahaleyi kaldırmak ve saklı payın korunması için genel olarak diğer mirasçılara karşı açılır.

Mirasçılıktan çıkarılan kimse, mirastan pay alamayacağı gibi; tenkis davası da açamaz. Mirasbırakan başka türlü tasarrufta bulunmuş olmadıkça, mirasçılıktan çıkarılan kimsenin miras payı, o kimse mirasbırakandan önce ölmüş gibi, mirasçılıktan çıkarılanın varsa altsoyuna, yoksa mirasbırakanın yasal mirasçılarına kalır. Mirasçılıktan çıkarılan kimsenin altsoyu, o kimse mirasbırakandan önce ölmüş gibi saklı payını isteyebilir.

SAKLI PAY KONUSUNDA YARGITAY UYGULAMALARI

 Murisin ölüm tarihi itibariyle 743 sayılı Türk Kanunu Medenisi hükümlerinin uygulanması gerekir ve 743 sayılı Kanun’un 513. maddesinde öngörülen 1 ve 5 yıllık sürelerin zamanaşımı süresi göz önüne alınmalıdır

1918 doğumlu muris …’ün 12.01.1987 tarihinde öldüğü, geride 27.09.1956 tarihinde ölen eşi Kadriye’den olma çocukları davacılar ….,…,…, ve dava dışı ….. ile 26.12.1956 tarihinde evlendiği eşi davalı … ile …..’den olan çocukları …. ve…..’ın mirasçı olarak kaldığı, murisin ilk eşi….. ile davalının kardeş oldukları, aşamada davacı … ve davalının ölümü üzerine mirasçıların davaya dahil oldukları; murisin arsa vasıflı 970 ada 59 parsel sayılı taşınmazını 03.04.1984 tarihinde, arsalı kargir ev vasıflı 970 ada 60 parsel sayılı taşınmazını 21.04.1986 tarihinde davalıya satış suretiyle devrettiği, her iki taşınmazın da 2007 yılında yapılan imar uygulaması sonucu 1996 ada 1, 4 ve 5 parsellere, 1996 ada 4 ve 5 parsel sayılı taşınmazların da 2015 yılında yapılan imar uygulaması ile dava konusu 2743 ada 4 ve 5 parsellere gittikleri anlaşılmıştır.

Bölge adliye mahkemelerinin nihai kararlarının bozulması 6100 sayılı Kanun’un 371. maddesinde yer alan sebeplerden birinin varlığı hâlinde mümkündür.

Temyizen incelenen karar, tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dayandıkları belgelere, uyuşmazlığa uygulanması gereken hukuk kuralları ile hukuki ilişkinin nitelendirilmesine, dava şartlarına, yargılama ve ispat kuralları ile kararda belirtilen gerekçelere; özellikle, 27.12.2019 tarihinde yapılan ön inceleme duruşmasında davanın “muris muvazasına dayalı tapu iptali ve tescil ile tenkis” talebine ilişkin olduğunun belirtildiği, murisin ölüm tarihi itibariyle 743 sayılı Türk Kanunu Medenisi hükümlerinin uygulanması gerektiği, 743 sayılı Kanun’un 513. maddesinde öngörülen 1 ve 5 yıllık sürelerin zamanaşımı süresi olduğu, davalı tarafça süresinde zamanaşımı defiinde bulunulmadığı ancak satış suretiyle gerçekleştirilen 21.04.1986 ve 03.04.1984 tarihli temliklerin saklı pay kurallarını bertaraf etmek kastıyla yapıldığının kanıtlanamadığı anlaşıldığına göre davacılar ve dahili davacılar vekili tarafından temyiz dilekçesinde ileri sürülen nedenler kararın bozulmasını gerektirecek nitelikte görülmemiştir. (Y1. HD 07.10.2024 T, 2024/4285 E.,  2024/5427 K.)

 

 

6100 sayılı Kanun’un 11 inci maddesinde mirastan doğan davalarda ölen kişinin son yerleşim yeri mahkemesi kesin yetkili mahkeme olarak düzenlenmiştir

            YARGI YERİ BELİRLENMESİNE KONU KARARLAR

İstanbul Anadolu 36. Asliye Hukuk Mahkemesinin 06.04.2023 Tarihli 2022/156 Esas 2023/126 Karar Sayılı Kararı

Ölüme bağlı tasarrufların iptali ve tenkisine ilişkin davalarda ölen kimsenin son yerleşim yerinin kesin yetkili olduğu, murisin vefatından önce Türkiye’deki son yerleşim yerinin Haydarlı Köyü Alamatlı Mevkii No:8 …/… olması nedeni ile yetkili mahkemenin Görele Asliye Hukuk Mahkemesi olduğu gerekçesi ile yetkisizlik kararı verilmiştir.

 Görele 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin 06.07.2023 Tarihli ve 2023/115 Esas, 2023/385 Karar Sayılı Kararı

Mirasa ilişkin davaların ölenin Türkiye’deki son yerleşim yeri mahkemesinde, son yerleşim yerinin Türkiye’de olmaması hâlinde terekeye dâhil malların bulunduğu yer mahkemesinde görüleceği, murisin davanın ilk açıldığı yer olan İstanbul ili, Beyoğlu ilçesinde de taşınmazının bulunduğu gerekçesi ile yetkisizlik kararı verilmiştir.

Uyuşmazlık, 4721 sayılı Türk Medenî Kanunu’nun (4721 sayılı Kanun) 560 ncı maddesi ve devamı maddeleri uyarınca vasiyetnamenin iptali, mümkün olmadığı takdirde tenkis istemine ilişkindir.

Farklı bölge adliye mahkemelerinin yargı çevresinde kalan ilk derece mahkemeleri ile bölge adliye mahkemeleri arasındaki yetki ve görev uyuşmazlıklarının giderilmesi isteminin hukuki dayanağı, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (6100 sayılı Kanun) 21 ve 22 nci maddeleri ile 5235 sayılı Adlî Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanun’un (5235 sayılı Kanun) 36 ncı maddesinin üçüncü fıkrasında yer alan düzenlemelerdir.

6100 sayılı Kanun’un “Mirastan doğan davalarda yetki” başlıklı 11 inci maddesinin birinci fıkrasının a bendi şöyledir:

“Aşağıdaki davalarda, ölen kimsenin son yerleşim yeri mahkemesi kesin yetkilidir:

  1. a) Terekenin paylaşılmasına, yapılan paylaşma sözleşmesinin geçersizliğine, ölüme bağlı tasarrufların iptali ve tenkisine, miras sebebiyle istihkaka ilişkin davalar ile mirasçılar arasında terekenin yönetiminden kaynaklanan davalar.”

 4721 sayılı Kanun’un “Tenkis Davası ” başlıklı 560 ıncı maddesinin birinci fıkrası şöyledir:

“Saklı paylarının karşılığını alamayan mirasçılar, mirasbırakanın tasarruf edebileceği kısmı aşan tasarruflarının tenkisini dava edebilirler.”

 5718 sayılı Milletlerarası Özel Hukuk ve Usul Hukuku Hakkında Kanun’un “Miras davaları” başlıklı 43 üncü maddesi şöyledir:

“Mirasa ilişkin davalar ölenin Türkiye’deki son yerleşim yeri mahkemesinde, son yerleşim yerinin Türkiye’de olmaması hâlinde terekeye dâhil malların bulunduğu yer mahkemesinde görülür.”

 6100 sayılı Kanun’un 11 inci maddesinde mirastan doğan davalarda ölen kişinin son yerleşim yeri mahkemesi kesin yetkili mahkeme olarak düzenlenmiştir.

Dosya kapsamından, birden fazla devlet vatandaşı olup aynı zamanda Türk vatandaşı olan murisin Türkiye’deki son yerleşim yeri adresinin …/… olduğu anlaşıldığından uyuşmazlığın Görele 1. Asliye Hukuk Mahkemesince çözümlenmesi gerekmektedir. ( Y 5. HD 05.02.2024 T, 2023/10479 E.,  2024/1117 K.)

 

Tenkis davasında müteveffanın ölmeden önceki yerleşim yeri mahkemesi yetkilidir

YARGI YERİ BELİRLENMESİNE KONU KARARLAR

Bakırköy 9. Asliye Hukuk Mahkemesinin 20.03.2023 Tarihli v 2023/111 Esas 2023/86 Karar Sayılı Kararı

Muris …’nun son yerleşim yeri adresinin … olduğu gerekçesiyle yetkisizlik kararı verilmiştir.

 Ankara 15. Asliye Hukuk Mahkemesinin 04.05.2023 Tarihli ve 2023/226 Esas, 2023/228 Karar Sayılı Kararı

Davacının asıl talebinin muris muvazaası sebebiyle hayvan satış işleminin iptaline ilişkin olduğu, terditli davalarda yetkinin asli talebe bakılmak suretiyle değerlendirilmesinin gerektiği, hayvan satışına ilişkin sözleşmenin muvazaa sebebiyle iptali talebi açısından öngörülen herhangi bir kesin yetki kuralının bulunmadığı ve genel yetki kurallarının geçerli olduğu gerekçesiyle yetkisizlik kararı verilmiştir.

 

Uyuşmazlık, 4721 sayılı Türk Medenî Kanunu’nun (4721 sayılı Kanun) 560 ncı maddesi ve devamı maddeleri uyarınca muvazaalı devre dair işlemin iptal edilerek terekeye dahil edilmesi veya miras pay oranında iptali ile davacı adına tescil edilmesi, mümkün olmadığı takdirde tenkisi istemine ilişkindir.

Farklı bölge adliye mahkemelerinin yargı çevresinde kalan ilk derece mahkemeleri ile bölge adliye mahkemeleri arasındaki yetki ve görev uyuşmazlıklarının giderilmesi isteminin hukuki dayanağı, 6100 sayılı Kanunu’nun 21 ve 22 nci maddeleri ile 5235 sayılı Adlî Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanun’un (5235 sayılı Kanun) 36 ncı maddesinin üçüncü fıkrasında yer alan düzenlemelerdir.

 

6100 sayılı Kanun’un “Mirastan doğan davalarda yetki” başlıklı 11 inci maddesinin birinci fıkrasının a bendi şöyledir:

“Aşağıdaki davalarda, ölen kimsenin son yerleşim yeri mahkemesi kesin yetkilidir:

  1. a) Terekenin paylaşılmasına, yapılan paylaşma sözleşmesinin geçersizliğine, ölüme bağlı tasarrufların iptali ve tenkisine, miras sebebiyle istihkaka ilişkin davalar ile mirasçılar arasında terekenin yönetiminden kaynaklanan davalar.”

 4721 sayılı Kanun’un “Tenkis Davası ” başlıklı 560 ıncı maddesinin birinci fıkrası şöyledir:

“Saklı paylarının karşılığını alamayan mirasçılar, mirasbırakanın tasarruf edebileceği kısmı aşan tasarruflarının tenkisini dava edebilirler.”

6100 sayılı Kanun’un 11 inci maddesinde mirastan doğan davalarda yetki; ölen kişinin son yerleşim yeri mahkemesi kesin yetkili mahkeme olarak düzenlenmiştir.

Dosya kapsamında yapılan incelemeye göre müteveffanın ölmeden önceki yerleşim yeri adresinin … olduğu anlaşıldığından uyuşmazlığın Ankara 15. Asliye Hukuk Mahkemesince çözümlenmesi gerekmektedir. (Y 5.HD 03.06.2024 T, 2024/3549 E.,  2024/6812 K.)

 

 

Terditli davaların ayrılması söz konusu olamayacağından temyize konu davanın vasiyetnamenin iptali ile terdiden tenkis davası olarak görülmesi gerekmektedir

Somut olayda; davacı taraf, muris tarafından düzenlenen mirasçı atamaya ve saklı paylı mirasçıyı mirastan ıskat etmeye yönelik tasarruflar içeren vasiyetnamenin iptali ile terdiden tenkis talebinde bulunmuştur. İlk Derece Mahkemesi murisin vasiyetname tanzim tarihinde fiil ehliyetinin bulunduğu, vasiyetnamenin iptaline yönelik herhangi bir neden bulunmadığı, gösterilen ıskat sebeplerinin ise davalı tarafça ispatlandığı gerekçeleriyle vasiyetnamenin iptali talebinin reddine karar verilmiş; tenkis talebi yönünden ise ana dosyadan tefrik edilirken vasiyetnamenin iptaline ilişkin bu dosya ile birleştirilmediği gerekçe gösterilerek hakkında hüküm kurulmamış, Bölge Adliye Mahkemesince de bu husus benimsenmiştir.

Dava konusu vasiyetname incelendiğinde, murisin davacıların babası olan alt soyu…’ı mirasından ıskat ettiği, eşi ile diğer alt soyu olan çocuklarını tüm terekesi yönünden mirasçı olarak atadığı anlaşılmıştır. Davacı taraf, ıskata ilişkin tasarruf içeren vasiyetnamelerde vasiyetnamenin iptaline ilişkin genel nedenlere dayanabileceği gibi ıskat nedenlerinin gerçeği yansıtmadığı gerekçesiyle özel olarak bu kısmın iptalini de talep edebilir. Vasiyetnamenin iptaline ilişkin TMK’nın 557 nci maddesinde düzenlenen iptal nedenleri bakımından davacının ehliyetsizlik, irade fesadı ve şekil eksikliği nedenlerine dayandığı ancak bu nedenler bakımından iddiasını ispatlayamadığı anlaşıldığından vasiyetnamenin mirasçı atamaya ilişkin kısmı yönünden ayakta kaldığı ve hüküm doğurmaya devam edeceği açıktır. Bu kısma ilişkin İlk Derece Mahkemesinin kararı isabetli ise de; mirasçılıktan ıskata ilişkin tasarruf yönünden hükmün doğru olduğunu söyleme imkanı bulunmamaktadır. Şöyle ki; TMK’nın 510 uncu maddesinde düzenlenen mirastan ıskat müessesesinde, muris saklı paylı mirasçı sıfatına sahip mirasçısını çıkarma hakkına sahiptir. Somut olayda, mirastan ıskat edilen…, muristen önce öldüğünden TMK’nın 580 inci maddesi uyarınca murisin mirasçısı sıfatını kazanamamıştır. Bu durumda mirastan ıskat geçersiz hale gelmiştir. Mahkemece bu husus gözetilmeden davanın reddine karar verilmesi hatalı olup, hükmün bozulmasına karar vermek gerekmiştir.

Öte yandan, davacı taraf dava dilekçesinde vasiyetnamenin iptali ile olmadığı takdirde tenkis talebinde bulunmuş, mahkemece birleştirilen birden fazla dosyanın tefrikine karar verilirken özellikle tenkis talebinin vasiyetnamenin iptali talebi ile birlikte tefrik edildiği belirtilmemişse de; terditli davaların ayrılması söz konusu olamayacağından temyize konu davanın vasiyetnamenin iptali ile terdiden tenkis davası olarak görülmesi gerekmektedir. (Y7.HD 06.06.2024 T, 2024/1917 E.,  2024/3259 K.)

 

Taşınmazın yalnızca tercih tarihindeki yapı değeri dikkate alınarak yapılan hesaplamayla hüküm kurulması hatalıdır, bilirkişilere taşınmazın tercih tarihindeki zemin ve bina değeri hesaplattırılarak sabit tenkis oranının belirlenmesi gerekir

Uyuşmazlık, tenkis istemine ilişkindir.

6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (6100 sayılı Kanun) geçici 3 üncü maddesinin ikinci fıkrası atfıyla uygulanmasına devam olunan mülga 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun (1086 sayılı Kanun) 428 inci maddesi, 438 inci maddesinin yedi, sekiz ve dokuzuncu fıkraları ile 439 uncu maddesinin ikinci fıkrası. 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 560 ıncı ve devamı maddeleri.

 Tenkis davasının konusunu, miras bırakanın saklı payları ihlâl eden tasarrufları oluşturur. Tenkise tâbi tasarruflar, sağlararası ve ölüme bağlı tasarruflar olarak ikiye ayrılmaktadır. Belirtmek gerekir ki bu ayrımın yapılması tenkis davası bakımından oldukça önemlidir. Zira miras bırakanın tasarruf nisabını aşan tüm ölüme bağlı tasarrufları tenkise tâbi iken, sağlararası tasarrufları ise sadece 4721 sayılı Kanun’un 565 inci maddesinde sayılan gruplardan birine ait olması durumunda tenkise tâbi tutulur. Ayrıca 565 inci maddenin son bendi kapsamında bir sağlararası tasarrufun tenkis edilebilmesi için tasarrufun saklı pay kurallarını etkisiz kılma amacıyla yapıldığının açık olması gerekmektedir.

 4721 sayılı Kanun’un 560 ıncı maddesine göre, “Saklı paylarının karşılığını alamayan mirasçılar, mirasbırakanın tasarruf edebileceği kısmı aşan tasarruflarının tenkisini dava edebilirler”. Buna göre tenkis davası, mirasçıların saklı paylarını elde edememiş olması hâlinde açılabilir. Saklı payın zedelenip zedelenmediği ise mirasın açıldığı tarihteki terekenin durumuna göre belirlenir.

 Tereke; miras bırakanın ölüm tarihi itibari ile sahip olduğu ve mirasçılarına intikal edebilen mal, hak, alacak ve borçların tümüdür. Miras bırakanın tasarruf özgürlüğünün belirlenebilmesi için terekenin ölüm tarihindeki değerinin tespit edilmesi ve kanunda belirtilen değerlerin eklenip çıkarılmasıyla net terekenin hesaplanması ve bu değerden saklı paylar toplamının çıkarılması gerekir.

 Tereke denildiğinde akla ilk olarak miras bırakanın ölüm tarihinde sahip olduğu ve mirasçılara intikali elverişli olan mal ve haklar gelse de; tasarruf nisabının belirlenmesinde esas alınan tereke, yalnızca aktif değerlerden ibaret değildir. Net terekenin hesaplanabilmesi için miras bırakanın mal varlığının aktifine; denkleştirmeye tâbi tasarrufları (4721 sayılı Kanun md. 669), tenkise tâbi sağlararası tasarrufları (4721 sayılı Kanun md. 508, 565) ile hayat sigortası satın alma bedeli (4721 sayılı Kanun md. 509, 567) değerlerinin terekeye eklenmesi gerekir. Buna karşılık miras bırakanın tenkise tâbi ölüme bağlı tasarrufları net terekenin hesabında terekenin aktifine eklenmez. Zira bu tasarruflar, miras açıldığı anda henüz terekeden çıkmamış olduğundan, böyle bir toplama yanlış ve yanıltıcı sonuçlar verir (… Dural, Turgut Öz, Türk Özel Hukuku-Cilt IV-Miras Hukuku, İstanbul-2019, s. 255).

 Türk Medeni Kanunu’nun 507 nci maddesinin ikinci fıkrası ile tasarruf nisabının hesaplanması için terekeden çıkarılması gereken değerler düzenleme altına alınmıştır. Hükme göre hesap yapılırken; miras bırakanın borçları, cenaze giderleri, terekenin mühürlenmesi ve yazımı giderleri, miras bırakan ile birlikte yaşayan ve onun tarafından bakılan kimselerin üç aylık geçim giderleri, terekeden indirilir.

 Miras bırakanın mevcut mal ve haklarına, yukarıda belirtilen değerlerin eklenip çıkarılması sonucunda farazi bir tereke değeri elde edilmiş olur ve ortaya çıkan bu değere tenkise esas tereke adı verilir. Belirtmek gerekir ki; tereke değerinin hesaplanmasında yapılan bu eklemeler ve çıkarmalar varsayımsaldır, yani kâğıt üzerinde yapılan bir hesap işlemidir. Gerçek anlamda terekeye fiilen bir değerin dahil olması veya terekeden çıkması söz konusu değildir.

 Tereke bu şekilde tesbit edildikten sonra mirasın açıldığı tarihteki fiyatlara göre değerlendirilmesi yapılıp parasal olarak miktarının tesbiti gerekir. Tasarrufun saklı payı ihlal edip etmediği bulunan bu rakam üzerinden hesaplanır. Ayrıca sabit tenkis oranı hesaplanırken de bu rakam esas alınır.

 Uygulamada mirasbırakanın ölüm gününe göre bulunan tenkis oranına, sabit tenkis oranı denilmektedir. Özellikle tenkis konusu kazandırma bölünemeyecek bir mal ise, tenkisin aynen yapılması mümkün değildir. Bu durumlarda tenkis, kazandırmanın parasal değerine göre hesaplanır. Burada mirasbırakanın ölüm gününe göre tenkis edilecek miktarın, taşınmazın o günkü değerine oranı esas alınarak, bu oranın aynısının karar tarihine en yakın andaki taşınmazın değerine uygulanması suretiyle ödenecek miktar tespit edilir.

 Sabit tenkis oranı hesaplanırken ayrıca 4721 sayılı TMK’nın 570 inci maddesindeki sıralamaya dikkat etmek, davalı saklı paylı mirasçılardan ise aynı Kanun’un 561 inci maddesinde yer alan saklı paydan fazla olarak alınanla sorumluluk ilkesini gözetmek, dava konusu olup olmadığına bakılmayarak önce ölüme bağlı tasarruflarla davacının saklı payını tamamlamak, sonra sağlar arası tasarrufları dikkate almak gerekir. Bu işlem sırasında dava edilmeyen kişi veya tasarrufların tenkisi gerekeceği sonucu çıkarsa davacının onlardaki hakkını dava etmemesinin davalıyı etkilemeyeceği ve birden çok kişiye yapılan kazandırma tenkise tâbi olursa 563 üncü maddede yer alan, alınanla mütenasip sorumluluk kuralı gözetilmelidir.

 Davalıya yapılan tasarrufun tenkisine sıra geldiği takdirde tasarrufun tümünün değeri ile davalıya yapılan fazla teberru arasında kurulan oranda (Sabit Tenkis Oranı) tasarrufa konu malın paylaşılmasının mümkün olup olamayacağı (TMK.564) araştırılmalıdır.

 Bu araştırma sonunda tasarrufa konu mal sabit tenkis oranında bölünebilirse bu kısımların bağımsız bölüm hâlinde taraflar adına tesciline karar verilmelidir.

 Tasarrufa konu malın sabit tenkis oranında bölünmezliği ortaya çıktığı takdirde, sözü geçen 564. maddedeki tercih hakkı gündeme gelecektir. Böyle bir durum ortaya çıkmadan davalının tercih hakkı doğmayacağından davalının tercihini kullanması söz konusu olamaz. Daha önce bir tercihten söz edilmişse de sonuç doğurmaz. O zaman davalıdan tercihi sorulmak ve dava konusu olup sabit tenkis oranına göre bölünemeyen malın, karar tarihindeki değeri belirlenmeli ve bu değerin sabit tenkis oranıyla çarpımından bulunacak naktin ödetilmesine karar verilmelidir.

 Konuya ilişkin yasal düzenlemenin yer aldığı 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun “Bölünmez Mal Vasiyetinde” Başlıklı 564 üncü maddesi şöyledir:

“Değerinde azalma meydana gelmeksizin bölünmesine olanak bulunmayan belirli bir mal vasiyeti tenkise tâbi olursa, vasiyet alacaklısı, dilerse tenkisi gereken kısmın değerini ödeyerek malın verilmesini, dilerse tasarruf edilebilir kısmın değerini karşılayan parayı isteyebilir.

 

Tasarruf konusu malın vasiyet alacaklısında kalması durumunda, malın tenkis sebebiyle vasiyet borçlusuna verilmesi gereken, aksi hâlde tasarruf oranı içinde kalan kısmının karar günündeki değerinin para olarak ödetilmesine karar verilir.

Bu kurallar, sağlar arası kazandırmaların tenkisinde de uygulanır”

Açıklanan maddede tercih hakkının kullanılmasına göre iki ihtimal öngörülmüştür; ya davacı, saklı payının dışında kalan kısmın değerini davalıya nakden öder ve tasarrufa konu malın tamamı davacı adına tescil edilir ya da davalı, davacının saklı payına denk gelen kısmın değerini davacıya nakden öder ve tasarrufa konu malın tamamı davalı adına tescili edilir. Ancak her iki ihtimalde de paylı/hisseli tescile değil tasarrufa konu malın tamamının tesciline karar verilir. Nitekim Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 2009/2-528 Esas, 2010/77 Karar sayılı ilamında da; 4721 sayılı Türk Medeni Kanunun 564 üncü maddesine göre seçme hakkının taşınmazın paylı mülkiyete dönüştürülmesi yönünde kullanılamayacağı belirtilmiştir.

Mahkemece davalı …’ye ait 159 ada 5 parsel sayılı taşınmazın yalnızca tercih tarihindeki yapı değeri dikkate alınarak yapılan hesaplamayla hüküm kurulması hatalıdır. Bilirkişilere taşınmazın tercih tarihindeki zemin ve bina değeri hesaplattırılarak sabit tenkis oranının belirlenmesi ve bundan sonra bir karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde karar verilmesi bozmayı gerektirmiştir. (Y7. HD 19.03.2024 T, 2024/711 E.,  2024/1614 K.)

 

 

Mirasbırakan 07.06.2017 tarihinde ölmüş olup, eldeki dava ise 4721 sayılı Kanun’un 571 inci maddesinde düzenlenen 1 yıllık hak düşürücü süre içerisinde 28.05.2018 tarihinde açılmıştır

4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 571 inci maddesi şöyledir;

“Tenkis davası açma hakkı, mirasçıların saklı paylarının zedelendiğini öğrendikleri tarihten başlayarak bir yıl ve her hâlde vasiyetnamelerde açılma tarihinin, diğer tasarruflarda mirasın açılması tarihinin üzerinden on yıl geçmekle düşer.

Bir tasarrufun iptali bir öncekinin yürürlüğe girmesini sağlarsa, süreler iptal kararının kesinleşmesi tarihinde işlemeye başlar.

Tenkis iddiası, def’i yoluyla her zaman ileri sürülebilir.”

 Davacılar dava dilekçesinde; miras bırakanları …’ın davacıların saklı payını bertaraf etmek suretiyle sağlığında davalılara yaptığı temliki kazandırmaların tenkisini istemişlerdir. Dosya içeriği ve toplanan delillerden; 604 ada 28 parsel sayılı taşınmazın 12.12.1993 tarihli satış akdine göre mirasbırakan …’ın adına kayıtlı 1 No.lu bağımsız bölümü …’ya, 3 No.lu bağımsız bölümü …’ye, 5 No.lu bağımsız bölümü …’ye, dava konusu edilen 1 ve 8 No.lu bağımsız bölümleri ise davalıların mirasbırakanı …’a, adına kayıtlı olan dava konusu 604 ada 28 parsel sayılı taşınmazdaki 7 No.lu bağımsız bölümü ise 14.09.2006 tarihinde savalı Mehmet … satış suretiyle temlik ettiği anlaşılmıştır.

 Davaya konu 75 parselin ise 24.10.1976 tarihli tapulama tutanağına göre, 09.01.1964 tarih ve 58 sıra No ile … oğlu … adına kayıtlı iken 1973 tarihinde haricen ve rızaen 10.000,00 TL bedelle …’a sattığı ve bu tarihten itibaren … zilyetliğinde bulunduğundan taşınmazın … adına tespitinin yapıldığı görülmektedir.

Yukarıda anlatılanlarla dava dilekçesi birlikte değerlendirildiğinde davada; mirasbırakan … adına kayıtlı iken davalıların mirasbırakanı … ile davalı … … satış suretiyle devredilen taşınmazlar hakkında, davacıların saklı payını bertaraf etmek suretiyle yapılan kazandırmaların tenkisi talep edilmiştir. Ne var ki, mirasbırakan 07.06.2017 tarihinde ölmüş olup, eldeki dava ise 4721 sayılı Kanun’un 571 inci maddesinde düzenlenen 1 yıllık hak düşürücü süre içerisinde 28.05.2018 tarihinde açılmıştır. İlk Derece Mahkemesince davanın mirasbırakan …’ın kazandırmaları hakkında tenkis istemi ile açılmış olduğu değerlendirmek suretiyle davanın hak düşürücü süre geçtiğinden bahisle usulden reddine karar verilmesi hatalı olduğu gibi Bölge Adliye Mahkemesince 743 sayılı Medeni Kanun hükümlerine göre değerlendirme yapılarak mahkeme kararı kaldırılıp davanın zamanaşımı nedeniyle reddine karar verilmesi de doğru görülmemiştir.( Y 7. HD 22.04.2024 T,  2024/489 E.,  2024/2131 K.)

 

743 sayılı Medeni Kanunun 513 üncü maddesine göre, tenkis davasında müruru zaman mirasçılar mahfuz hisselerine tecavüz edildiğini öğrendikleri günden itibaren bir sene ve her halde vasiyetnameler hakkında açıldıkları tarihten, diğer tasarruflar hakkında mirasın açılmasından itibaren beş senedir

Uyuşmazlık, muris muvazaasına dayalı tapu iptal ve tescil olmadığı takdirde tenkis istemine ilişkindir.

4722 sayılı Türk Medeni Kanununun Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkındaki Kanunun 17. maddesinde, mirasçılık ve mirasın geçişinin miras bırakanın ölüm tarihinde yürürlükte olan hükümlere göre belirleneceği öngörülmüştür. Miras bırakan 01.01.2002 tarihinden önce ölmüşse 743 sayılı Türk Kanunu Medenisi hükümlerinin, 01.01.2002 tarihinden sonra ölmüşse 4721 sayılı Türk Medeni Kanununun ilgili hükümleri uygulanır.

 743 sayılı Türk Kanunu Medenisi’nin “Müruru Zaman” başlıklı 513 üncü maddesi ise şöyledir;

“Tenkis davası, mirasçılar mahfuz hisselerine tecavüz edildiğini öğrendikleri günden itibaren bir sene ve her halde vasiyetnameler hakkında açıldıkları tarihten, diğer tasarruflar hakkında mirasın açılmasından itibaren beş sene geçmesiyle sakıt olur. Bir tasarrufun iptali bir diğerini ihya ediyorsa, müruru zaman müddetleri ancak butlan kararının suduru tarihinden itibaren cereyan eder.

Tenkis iddiası, defan her zaman dermeyan olunabilir.”

Tarafların iddia, savunma ve dayandıkları belgelere, uyuşmazlığın hukuki nitelendirilmesi ile uygulanması gereken hukuk kurallarına, dava şartlarına, yargılamaya hâkim olan ilkelere, ispat kurallarına ve temyiz olunan kararda belirtilen gerekçelere göre davacılar vekilinin temyiz itirazları yerinde görülmediğinden reddi gerekmiştir.

 Davalılar vekilinin temyiz itirazlarına gelince; davacı mirasbırakanı …’ın dava konusu edilen taşınmazlarını diğer mirasçılarından mal kaçırma amacıyla muvazaalı olarak oğullarına devrettiği gerekçesiyle 28.10.2011 tarihinde verdiği dilekçe ile muris muvazaasına dayalı tapu iptal tescil talebinde bulunmuş olup Mahkemece ilk kararda dava konusu taşınmazların kadastro tespiti tarihinden itibaren 3402 sayılı Kanun’un 12/3 üncü maddesine göre hak düşürücü sürenin geçmiş olması nedeniyle davanın reddine karar verilmiştir. Yargıtay 1. Hukuk Dairesince dava konusu 342 ada 14, 370 ada 8, 20, 35, 47, 48 ve 56 parsel sayılı taşınmazların kadastro tespitlerinin mirasbırakan Mahmut’un ölümünden sonra yapıldığı ve tespit tutanaklarının kesinleşmesinden itibaren dava tarihine kadar 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 12/3. maddesinde öngörülen 10 yıllık hak düşürücü sürenin geçtiği, anılan taşımazlar hakkında hak düşürücü süre geçtiğinden bahisle davanın reddedilmesinde isabetsizlik bulunmadığı, 26 ada 18 ve 721 ada 11 ve 12 parsel sayılı taşınmazlar bakımından ise 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 12/3. maddesinde öngörülen 10 yıllık hak düşürücü sürenin uygulamayacağı gerekçesiyle kararının bozulmasına karar verilmiştir. Mahkemece bozmaya uyarak yapılan yargılamada asıl davada muris muvazaasına dayalı tapu iptal ve tescil talebi hakkında mirasbırakanın saklı pay ihlal kastının ispatlanamadığı gerekçesiyle tapu iptal ve tescil talebinin reddine, tenkis talebinin kabulüne, birleştirilen davada ise mirasbırakanın 05.07.1967 tarihinde öldüğü, dava tarihi itibariyle 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 571 inci maddesindeki hak düşürücü sürenin geçtiği gerekçesiyle birleştirilen davanın reddine karar verilmiştir.

 Somut olayda, mirasbırakanın 05.07.1967 tarihinde öldüğü dikkate alınarak 743 sayılı Türk Kanunu Medenisi hükümlerinin uygulanması gerekmektedir. 743 sayılı Medeni Kanunun 513 üncü maddesine göre, tenkis davasında müruru zaman mirasçılar mahfuz hisselerine tecavüz edildiğini öğrendikleri günden itibaren bir sene ve her halde vasiyetnameler hakkında açıldıkları tarihten, diğer tasarruflar hakkında mirasın açılmasından itibaren beş senedir. Davalılar ise süresi içerisinde zamanaşımı def’inde bulunmuşlardır. O halde, asıl ve birleştirilen davaların 743 sayılı Türk Kanunu Medenisi’nin 513 üncü maddesi gereğince reddi gerekirken, asıl davada işin esası hakkında karar verilmesi, birleştirilen davada ise olayda uygulama yeri bulmayan 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 571 inci maddesi gereğince davanın reddine karar verilmesi hatalıdır.

 Ne var ki, birleştirilen davada verilen hüküm sonuç itibariyle doğru olduğundan bu hatanın 6100 sayılı Kanun’un geçici 3 üncü maddesinin ikinci fıkrası atfıyla uygulanmasına devam olunan mülga 1086 sayılı Kanun’un 438 inci maddesinin yedinci fıkrası hükmü uyarınca birleştirilen dava hakkındaki Mahkeme kararının gerekçesinin düzeltilerek onanmasına, asıl davada ise mirasbırakanın ölüm tarihi itibariyle dava konusunun zamanaşımına uğradığı gözetilmeksizin işin esası hakkında karar verilmesi doğru görülmemiş, asıl davadaki hükmün bozulması gerekmiştir. (Y 7. HD 13.05.2024 T, 2024/449 E.,  2024/2550 K.)

 

 

Tenkis davası açma hakkı, mirasçıların saklı paylarının zedelendiğini öğrendikleri tarihten başlayarak bir yıl ve her hâlde vasiyetnamelerde açılma tarihinin, diğer tasarruflarda mirasın açılması tarihinin üzerinden on yıl geçmekle düşer

Davacılar vekili dava dilekçesinde; müvekkillerinin murisi …’in 28.07.1997 tarih ve 04724 yevmiye No.lu vasiyetname ile; … Mahallesi, 4113 parsel sayılı taşınmaz üzerinde bulunan ev ve içinde bulunan tüm eşyalarını ölünceye kadar kendisi, öldükten sonra eşi … …’e vasiyet ettiğini, Acıpayam Sulh Hukuk Mahkemesinin 2014/1421 Esas ve 2015/21 Karar sayılı dosyası ile vasiyetnamenin açıldığını, dosyada usulü işlemin yerine getirilmeyerek müvekkillerine tebligat çıkartılmadığını ve duruşmaya davet edilmediklerini, davalı tarafça Acıpayam 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2021/85 Esas sayılı dosyası ile vasiyetnamenin tenfizi davası açılması üzerine durumdan haberdar olunduğunu, murisin bu tasarrufları sonucu müvekkillerinin saklı payına tecavüz edildiğini belirterek ihlal edilen saklı payları oranında davalıya bırakılan taşınmazın müvekkillerinin adına tesciline, aksi takdirde bedelinin ödenmesine karar verilmesini talep etmiştir.

 Davalı vekili cevap dilekçesinde; hak düşürücü süre nedeniyle davanın reddine karar verilmesi gerektiğini, ayrıca murisin dava konusu taşınmaz dışında başka taşınmazları da bulunduğundan davacıların saklı paylarının ihlal edilmediğini savunarak davanın reddini istemiştir.

İlk Derece Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile; vasiyetnamenin açılması için noterlikçe teslim edildiği Acıpayam Sulh Hukuk Mahkemesi tarafından açılıp okunarak davacılara 2015 yılının muhtelif tarihlerinde ayrı ayrı usulüne uygun şekilde gerekçeli kararın tebliğ edildiği, vasiyetname içeriğinin de gerekçeli karara derç edildiği, bunun yanında davacılar murisi … … ile mirasçı …’in vasiyetnamenin geçerliliğine dair itiraz ettiği, dolayısıyla davacıların vasiyetnameyi ve buna bağlı olarak saklı payının zedelendiğini 2015 yılının muhtelif günlerinde açılıp okunan vasiyetnamenin tebliği ile öğrendiği, vasiyetnameyi duruşmasız açıp okuyan Sulh Hukuk Mahkemesinde yargılamanın usule uygun sürdürülüp sürdürülmemesinin yasanın aradığı “saklı payının zedelendiğini öğrenme” kriterini etkilemediği, davanın 20.10.2021 yılında TMK’nın 559 ve 571 inci maddelerinde öngörülen bir yıllık hak düşürücü sürenin dolmuş olduğu tarihte açıldığı anlaşılmakla dava şartı yokluğundan davanın hak düşürücü süre nedeniyle reddine karar verilmiştir.

 2015/21 Karar sayılı dosyası ile vasiyetnamenin açıldığını; ancak vasiyetin açılması dosyasında müvekkillerine tebligat gönderilmeyerek duruşmaya davet edilmediklerini, miras bırakılan … … ile müvekkillerinden … muris … vefat ettikten sonra 10 yıldan fazla davaya konu taşınmazda birlikte yaşadıklarını, davaya konu taşınmaz ile ilgili olarak herhangi bir sorunun o esnada bulunmadığı için müvekkillerinin davalı tarafın açmış olduğu vasiyetnamenin tenfizi dosyası ile vasiyetnameden haberdar olduğunu ileri sürerek İlk Derece Mahkemesi kararının kaldırılmasına, davanın kabulüne karar verilmesini talep etmiştir.

 Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile davacı mirasçılara vasiyetnamenin açılıp okunması kararı ile birlikte vasiyetnamenin tebliğ edildiği 2015 tarihi ile iş bu davanın açıldığı 20.10.2021 tarihi arasında TMK’nın 559 uncu maddesinde öngörülen bir yıllık hak düşürücü sürenin dolmuş olduğu anlaşıldığından, aynı sonuca varan İlk Derece Mahkemesi kararına karşı davacılar vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.

Uyuşmazlık, tenkis istemine ilişkindir.

4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 571 inci maddesi şöyledir;

“Tenkis davası açma hakkı, mirasçıların saklı paylarının zedelendiğini öğrendikleri tarihten başlayarak bir yıl ve her hâlde vasiyetnamelerde açılma tarihinin, diğer tasarruflarda mirasın açılması tarihinin üzerinden on yıl geçmekle düşer.

Bir tasarrufun iptali bir öncekinin yürürlüğe girmesini sağlarsa, süreler iptal kararının kesinleşmesi tarihinde işlemeye başlar.

Tenkis iddiası, def’i yoluyla her zaman ileri sürülebilir.”

Temyizen incelenen karar, tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dayandıkları belgelere, uyuşmazlığa uygulanması gereken hukuk kuralları ile hukuki ilişkinin nitelendirilmesine, dava şartlarına, yargılama ve ispat kuralları ile kararda belirtilen gerekçelere göre usul ve kanuna uygun olup, temyiz dilekçesinde ileri sürülen nedenler kararın bozulmasını gerektirecek nitelikte görülmemiştir. ( Y 7. HD 04.04.2024 T, 2024/321 E.,  2024/1975 K.)

 

 

Muris muvazaasına dayalı davalarda mirasçılar tarafından miras payı oranında tescil istenebileceği gibi saklı pay oranında tescil istenmesi de mümkün olup, ‘’ çoğun içinde az da vardır ‘’ ilkesi gereğince mahkeme tarafların talep sonuçları ile bağlıdır

Asıl ve birleştirilen 2001/7 esas sayılı davalar; tenkis, birleştirilen 2004/359 esas sayılı dava; muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ile saklı payları oranında tescil, mümkün olmazsa tenkis, birleştirilen 2012/732 esas sayılı dava ise; vasiyetnamenin tenfizi istemine ilişkindir.Davacı … asıl davada; mirasbırakanı …’in 24.01.2000 tarihinde öldüğünü, sağlığında 06.05.1999 tarihinde düzenlediği resmi vasiyetname ile, saklı payını ihlal edecek şekilde davalılar yararına kazandırmada bulunduğunu, bu nedenle vasiyetname ile yapılan temliklerin tenkisi ile adına tesciline karar verilmesini, mümkün olmazsa hesaplanacak tenkis bedelinin yasal faizi ile davalılardan tahsiline karar verilmesini istemiş, aleyhine açılan davaların reddini savunmuştur.Davacılar … ve arkadaşları 2001/7 esas sayılı davada; mirasbırakan Mücevher’in yaptığı vasiyetname ile saklı paylarını ihlal ettiğini ileri sürerek tenkise karar verilmesini istemişler, 2004/359 esas sayılı davada ise; mirasbırakanın ölüme bağlı tasarrufu yanında bir kısım taşınmazlarını da muvazaalı olarak davalılara devrettiğini, kendilerinden mal kaçırmak amacıyla bu işlemlerin yapıldığını ileri sürerek, saklı payları oranında iptal ve tescile, mümkün olmazsa tenkise hükmedilmesini talep etmişler, aleyhlerine açılan davaların reddini savunmuşlardır.Davacı … açtığı 2012/732 esas sayılı davada, … 2. Noterliği’nin 06.05.1999 tarih ve 6061 yev no’lu vasiyetnamesinin tenfizini istemiş, aleyhine açılan davaların reddini savunmuştur.Davalı …, mirasbırakan tarafından tasarruf nisabının aşılmadığını bildirip, davanın reddi gerektiğini bildirmiştir.Mahkemece, yapılan yargılama sonunda asıl dava ile birleştirilen 2001/7 esas sayılı davanın kabulüne, birleştirilen 2004/359 esas sayılı davanın ise reddine ilişkin olarak verilen karar, Yargıtay 16. Hukuk Dairesi tarafından özetle; denetime elverişli tenkis hesaplaması yapılarak sonuca gidilmesi gerektiğinden bahisle bozulmuş, bozma ilamına uyularak yapılan yargılama neticesinde asıl ve birleştirilen 2001/7 esas ile 2004/359 esas sayılı davaların reddine, birleştirilen vasiyetnamenin tenfizi istemli davanın ise kabulüne karar verilmiştir.Hemen belirtilmelidir ki, birleştirilen 2004/359 esas sayılı davada, mirasbırakanın mirastan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olarak temlikler yaptığı iddia edilerek saklı pay oranında iptal ve tescil istenmiştir. Muris muvazaasına dayalı davalarda mirasçılar tarafından miras payı oranında tescil istenebileceği gibi saklı pay oranında tescil istenmesi de mümkün olup, ‘’ çoğun içinde az da vardır ‘’ ilkesi gereğince mahkeme tarafların talep sonuçları ile bağlıdır.Eldeki davada, mirasbırakan oğlu …’i mirasından ıskat etmiştir. Ne var ki, mirasbırakanın ölüm tarihi gözetildiğinde uygulanacak olan 743 sayılı Medeni Yasa’nın 458. maddesi uyarınca … mirasçıları olan … ve kardeşlerinin mahfuz hisselerini isteme olanakları bulunduğundan muris muvazaasına dayalı saklı payları oranında iptal ve tescil talepleri dinlenmeli, bu isteğin reddi halinde terditli talep olan tenkis yönünden bir inceleme yapılmalıdır.O halde, tenkis istemli davaları da etkileyeceği gözetilerek birleştirilen 2004/359 esas sayılı davada muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı iptal ve saklı payları oranında tescil isteği yönünden inceleme yapılarak hasıl olacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde karar verilmesi doğru değildir.Kabule göre de; hükme esas alınan tenkis raporu doğru değildir. Şöyle ki,

Aktif tereke ile net tereke kavramları karıştırılarak sadece mirasbırakanın kazandırma dışı terekesi net tereke olarak tespit edilmiştir.

Saklı paylı davalı mirasçının saklı payına kadar tenkise karar verilebileceği yanlış biçimde değerlendirilerek, kazandırma yapılan miktardan tespit edilen saklı pay çıkarılarak artan miktarların toplanması ile bulunan bu değerin mirasbırakanın tasarruf nisabı içerisinde kaldığı şeklindeki yorum ile saklı paylara el atılmadığı şeklinde karar verilmesi isabetsizdir.

… mirasçılarına yapılan bir kazandırma olmamasına rağmen ( sadece …’e bir parça taşınmaz vasiyet edildiği ) yanılgılı değerlendirme ile saklı paylarının ihlal edilip edilmediği noktasında hesaplama yapılmamıştır.

 Bir kısım taşınmazların değerlerinin ayrı ayrı gösterilmediği, denetime elverişli şekilde hangi bilirkişi raporuna üstünlük tanındığı ( inşaat + ziraat ) açıklanmadan sonuca gidildiği anlaşılmıştır.Taraf, mahkeme ve Yargıtay denetimine elverişli şekilde yeniden tenkis hesaplaması konusunda bilirkişi raporu aldırılarak sonuca gidilmesi gerektiği açıktır. (Y1.HD 25.06.2019 T, 2019/2259 E.,  2019/4079 K.)

 

 

Sabit tenkis oranının usulüne uygun olarak hesap edilmesinden sonra dava konusu taşınmazların TMK 564. maddesine göre sabit tenkis oranına göre bölünebilir olup olmadığının tespit edilmesi gerekir

Somut uyuşmazlıkta; Mahkemece her ne kadar Yargıtay 1. Hukuk Dairesinin bozma ilamına uyulmuş ise de bozma gereği yerine getirilmemiştir. Nitekim Mahkemece tenkis alacağına yönelik 03.02.2020 tarihli bilirkişi raporu alınmış ise de bu rapora göre değerlendirme yapılmadığı gibi hükümde tenkis alacağının bilirkişi raporunun neden değerlendirmeye alınmadığına ilişkin somut bir gerekçeye yer verilmemiştir. Ayrıca Mahkemece dava konusu edilen taşınmazların bölünemez olup olmadığına yönelik araştırma yapılmadan hüküm kurulması, dolayısıyla TMK 564’ün uygulanabilirliğinin tespit edilmediği anlaşılmaktadır.

 Diğer yandan Mahkemece alınan 03.02.2020 tarihli bilirkişi raporunun da hüküm kurmaya elverişli olduğu da söylenemez. Nitekim 03.02.2020 tarihli bilirkişi raporunda yapılan hesapta sabit tenkis oranının her bir davalı yönünden ayrı ayrı olmak üzere davacının saklı payının davalıya yapılan kazandırma tutarından saklı payını çıkartılarak bulunacak değerinin oranlanması gerekirken, davacının saklı payının net terekeye oranlaması suretiyle hesap yapılması doğru değildir.

 Mahkemece yapılması gereken iş murisin net terekesini belirlemek amacıyla usulüne uygun araştırma yapılmalı, terekenin pasifini oluşturacak olan kalemlerin tespiti amacıyla cenaze ve iaşe giderleri tespit edilmeli, murisin adına kayıtlı aktif malvarlığı şüpheye yer bırakmayacak şekilde tespit edildikten sonra net terekenin murisin ölüm tarihindeki değerler ile kazandırmaya tabi taşınmazların ölüm tarihindeki değerleri üzerinden davacı … mirasçıları yönünden saklı payın tespit edilmesi gerekir. Ayrıca, birden çok kişiye yapılan kazandırma tenkise tabi olduğun için TMK 563. maddede yer alan, alınanla mütenasip sorumluluk kuralı da gözetilmelidir. Öte yandan davacılardan … vekilinin 14.04.2022 havale tarihli dilekçesinde davadan ve temyizden feragat ettiğinden bu husus dikkate alınarak saklı pay hesabı yapılmalıdır.

 Davacı … mirasçılarının saklı payı hesap edildikten her bir davalı yönünden ayrı ayrı olmak üzere sabit tenkis oranı hesaplanmalıdır. Sabit tenkis oranı bulunurken davacıların saklı payı, davalıya yapılan kazandırma tutarından davalının saklı payının çıkarılması suretiyle bulunacak miktara oranlanmalıdır. Sabit tenkis oranının usulüne uygun olarak hesap edilmesinden sonra dava konusu taşınmazların TMK 564. Maddesine göre sabit tenkis oranına göre bölünebilir olup olmadığının tespit edilmesi gerekir. Dava konusu taşınmazın bölünebilir olduğunun tespiti halinde davalının tercih hakkı gündeme gelecektir. Taşınmazın bölünemez olduğunun tespiti halinde ise süratle TMK 564/2. Fıkrasına uygun olarak dava konusu taşınmazın karar tarihine en yakın olacak değerinin tespit edilerek, belirlenecek miktarın sabit tenkis oranına çarpılması suretiyle bulunacak değer tenkis alacağını oluşturacaktır.

 Yukarıda izah edilen şekilde tenkis alacağı hesaplanması gerekirken eksik araştırma ve yanılgılı değerlendirmeyle tenkis alacağına hükmedilmesi doğru görülmemiş bu sebeple hüküm bozulmuştur. (Y7. HD 16.01.2023 T, 2022/4507 E.  ,  2023/211 K.)

Bir Yanıt

  1. Merhaba sayın avukat, benim annem vefat etti babam ikinci evliliğini yaptı sonrasında bir ev aldılar tapu da üvey anne üzerinde, babam vefat ettiğinde payımız ne olur , olabilir mi kardeşim ve benim ?ikinci evlilikten çocuk yok yada bizi men edebilir mi

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

İlginizi çekebilecek makaleler