Edit Content
KURUMSAL
FAALİYET ALANLARI
MEDYA

Müteselsil Sorumluluk ve Borçluluk (TBK m. 61, 62, 162 ve 163)

Müteselsil Sorumluluk Nedir ve Mevzuatımızda Nerede Düzenlenmiştir?

            Zincirleme bir şekilde bütün borçluların alacaklıya karşı borcun ifasından sorumlu tutulmasına müteselsil sorumluluk (taleplerin yarışması) denilmektedir. Müteselsil sorumluluk, müteselsil borçluluğu da kapsayan geniş bir kavramdır. Hukukumuzda müteselsil sorumluluk konusunda “taleplerin yarışması ilkesi” benimsenmiştir. Bu ilkeye göre zarar bir kez tazmin edilir fakat zarar görenin zararı tazmin edilinceye kadar, zarar verenlerin tamamı bundan sorumludur. Buna göre zarar gören istediği sorumluya ya da sorumluların tamamına dava açabilir. Zararın tamamı karşılanırsa sorumluluğun tamamı, bir kısmı karşılanırsa karşılanan kısmı sona erer. Bu nedenle taleplerin yarışması ilkesi borcu sona erdirici niteliktedir ve zarar görenin sebepsiz zenginleşmesini de önler.  Başka bir ifade ile müteselsil sorumlulukta tek zarar ve tek tazminat ilkesi geçerlidir.

Müteselsil sorumluluk 6098 sayılı TBK’nın 61 ve 62. maddelerinde düzenlenmiştir. Madde metinleri aşağıdaki şekildedir.

           “Müteselsil sorumluluk

          a. Dış ilişkide

          MADDE 61- Birden çok kişi birlikte bir zarara sebebiyet verdikleri veya aynı zarardan çeşitli sebeplerden dolayı sorumlu oldukları takdirde, haklarında müteselsil sorumluluğa ilişkin hükümler uygulanır.

          b. İç ilişkide

          MADDE 62- Tazminatın aynı zarardan sorumlu müteselsil borçlular arasında paylaştırılmasında, bütün durum ve koşullar, özellikle onlardan her birine yüklenebilecek kusurun ağırlığı ve yarattıkları tehlikenin yoğunluğu göz önünde tutulur. Tazminatın kendi payına düşeninden fazlasını ödeyen kişi, bu fazla ödemesi için, diğer müteselsil sorumlulara karşı rücu hakkına sahip ve zarar görenin haklarına halef olur.”

            Kural olarak müteselsil sorumluluk iki ilişkiyi beraberinde getirir. Bu ilişkilerden birisi zarar verenle zarar gören arasındaki ilişki, diğer bir anlatımla dış ilişki (TBK’nın 61. maddesi); ikincisi ise zarar verenler arasındaki ilişki, diğer bir anlatımla iç ilişkidir TBK’nın 62. maddesi).

            Teselsülün dış ilişkideki hükümleri borçlulardan birinin gerek tek taraflı olarak, gerekse alacaklı ile birlikte yaptığı işlemlerin ya da yine borçlulardan birine ait hukukî bir durumun diğer borçlularla alacaklı arasındaki ilişkiye olan etkilerinden ibarettir. Borçlulardan biri bakımından gerçekleşen bazı hukukî durumlar veya yalnızca borçlu tarafından yapılan bazı işlemler, diğer borçlulara mutlak surette sirayet eder. Öyle ki, söz konusu hukukî durum diğer borçlular içinde tamamen gerçekleşmiş veya bir borçlunun yaptığı işlem, sanki diğer borçlular tarafından yapılmış sayılır. Bu sirayet eden durumlardan biri zamanaşımının kesilmesi durumudur. Zirâ, borçlulardan birine karşı kesilen zamanaşımı diğerlerine karşı da kesilmiş olur. (YHGK 28/06/2022 T, 2021/902 E-2022/1049 K)

            Teselsülde iç ilişki, rücu ilişkisidir. Yani tazminat borcunun ortaya çıkmasına neden olan sorumluların birbirleri ile olan ilişkisidir. Rücu ilişkisinden doğan hak ise rücu hakkıdır. İç ilişkide sorumluluk, müteselsil sorumluluk olarak kabul edilmez. Burada herkes kendi kusur oranı doğrultusunda sorumlu olur. Bu sorumluluk dağılırken kişilerin yarattığı tehlike ile kusurun ağırlığı önem taşır. Ödemeyi yapan sorumlu, eğer kendisinin ödemesi gereken miktardan daha fazlasını ödemek zorunda kalır ise yaptığı fazla ödeme için, diğer müteselsil sorumlulara karşı rücu hakkına sahiptir ve zarar görenin haklarına halef olur ve buradaki rücuda teselsül değil, pay esası geçerlidir. Rücu hakkı özü itibariyle bir alacak hakkıdır. Bu alacak hakkı, dış ilişkideki asıl borç ilişkisinden bağımsız, rücu edilen ile rücu eden arasındaki hukukî ilişkiden doğan yeni bir haktır. ( YHGK 27/09/2022 T, 2021/299 E- 2022/1166 K)

Zincirleme sorumluluk ilişkisinde teselsülün kaynağı sorumluluğu da tayin etmektedir. Zincirleme şekilde sorumluluk belirli hallere münhasır olarak kanundan ya da hukuki ilişkide belirlenen sorumluluktan doğabilir.

Müteselsil Borçluluk Nedir ve Mevzuatımızda Nerede Düzenlenmiştir?

            Alacaklının istediği borçludan borcun tamamının ifasını talep edebildiği, her bir borçlunun da alacaklıya karşı borcun tamamından sorumlu olduğu yani müteselsil sorumluluğun bulunduğu borç ilişkisine müteselsil borçluluk denir. Müteselsil sorumluluk hallerinden olan müteselsil borçluluk 6098 sayılı TBK’nın 162 ve 163. maddelerinde düzenlenmiştir. Madde metinleri aşağıdaki şekildedir.

“ A. Müteselsil borçluluk

          I. Doğuşu

          MADDE 162- Birden çok borçludan her biri, alacaklıya karşı borcun tamamından sorumlu olmayı kabul ettiğini bildirirse, müteselsil borçluluk doğar.         

          Böyle bir bildirim yoksa, müteselsil borçluluk ancak kanunda öngörülen hâllerde doğar.

          II. Dış ilişki

          1. Hükümleri

          a. Borçluların sorumluluğu

          MADDE 163- Alacaklı, borcun tamamının veya bir kısmının ifasını, dilerse borçluların hepsinden, dilerse yalnız birinden isteyebilir. Borçluların sorumluluğu, borcun tamamı ödeninceye kadar devam eder.”

          Müteselsil borçluluk, alacaklının istediği borçludan borcun tamamının ifasını talep edebildiği, her bir borçlunun da alacaklıya karşı borcun tamamından sorumlu olduğu bir borç ilişkisini tanımlamaktadır. Bir alacaklı ile birden çok borçlu arasında mevcut olan ve borç ifa edilene kadar borçluların borcun tamamından sorumlu olduğu borç ilişkisidir. Borç, bir kere ifa edilmekle son bulur.

          Müteselsil borcun kaynağı olarak hukuki işlemler ve kanun hükmünün gerekli kıldığı haller kabul edilmiştir (TBK. m. 162). Buna göre birden çok borçlu, alacaklıya karşı borcun tamamından sorumlu olduğunu bildirirse aralarında müteselsil borç doğar (TBK. m. 162/I). Bunun dışında ancak kanunda öngörülen haller bu tür borcu doğurur (TBK. m. 162/II). Görüldüğü üzere müteselsil borç, birden çok borçlunun bulunduğu her borç ilişkisinde kendiliğinden doğmamaktadır.

          Müteselsil borcun, alacaklı ile borçlular arasındaki ilişki (dış ilişki) ve borçluların kendi aralarındaki ilişki (iç ilişki) olmak üzere iki yönü vardır. Bunlardan önce dış ilişki ortaya çıkar ve onun sonuçlarına göre iç ilişki şekillenir.

Müteselsil Sorumluluk Şartları Nelerdir?

TBK 61. maddesine göre müteselsil sorumluluk ya aynı sebebe ya da değişik sebeplere dayanabilir.

I- Birden çok kişinin aynı zarara birlikte sebep olmalarından (aynı sebepten) doğan müteselsil sorumluluk:

Birden çok kişinin aynı zarara birlikte sebep olmalarından doğan zarar aynı sebebe dayanan zarardır. Müteselsil sorumluluğu doğuran “aynı sebep” veya “birlikte sebep” kusur olabileceği gibi sözleşme veya kanundan olabilir. Başka bir ifade ile birden çok kişinin aynı zarara birlikte sebep olmalarından doğan müteselsil sorumluluktan bahsedebilmek için birden çok kişinin aynı zarara birlikte sebep olmaları ve doğan zararın ya da borcun aynı sebebe dayanması gerekir. Müteselsil sorumluluğu doğuran “aynı sebep” veya “birlikte sebep” kusur olabileceği gibi sözleşme veya kanun da olabilir. Yargıtay 17. Hukuk Dairesi’nin 19/04/2016 tarih ve 2014/10654 E.,  2016/4964 K. Sayılı kararı bu konuyu aşağıdaki şekilde açıklamıştır;

“a. Kusur sorumluluğuna dayanan tazminat yükümlülüğü:

Birden çok kişinin ortak kusur yada bağımsız kusurlarından dolayı sorumlu olması durumunda kusur sebebine dayalı sorumluluk bahsedebiliriz.

Birden çok kişi aralarında önceden veya en geç olay sırasında anlaşarak bilerek isteyerek ya da en azından birbirlerini davranışından haberdar olarak haksız bir fiille zarara sebep oldukları takdirde, ortak kusur sorumluluğu söz konusu olur. Ortak kusur şartının varlığı, birden çok zarar verenlerde birlikte davranma iradesini bulunmasına bağlıdır. Bu kasta veya ihmale dayanabilir. Birden çok kişinin ortak kusur sorumluluğunun doğması için üç şartın bir arada bulunması gerekir.Bunlar;

aa. zarara birlikte sebep olma,

bb. ortak kusur,

cc. tek zarar şartlarıdır.

Birden çok kişinin bağımsız kusur sorumluluğuna dayanan tazminat yükümlülüğüne gelince, burada zarar verenlerin her biri kusurlu davranışıyla sebep olmakla birlikte aralarında bilinçli bir işbirliği ve birbirlerinin davranışlarından haberleri yoktur. Bunun en güzel örneği trafik kazasından doğan kusur sorumluluğudur. Örneğin otomobilin sürücüsünün araçlarını dikkatsiz ve tedbirsiz bir şekilde sürerken çarpışmaları ve bu arada bir yaya zarar vermeleri halinde, her iki araç sürücüsü de kusurlu olmakla birlikte birbirinden haberdar olmadıkları için kusurları birbirinden bağımsızdır.

b. Kusursuz sorumluluğa dayanan tazminat yükümlülüğü

Birden çok zarar veren, aynı veya değişik türden kusursuz sorumluluk haline göre tazminat yükümlüsü olabilir. Aracı işletenin sorumluğu, adam çalıştıranın sorumluluğu, bina malikinin sorumluluğu gibi.

c. Sözleşme sorumluluğuna dayanan tazminat yükümlülüğü

Taraflar arasında yapılan bir sözleşme ile tarafların müteselsil sorumlu olacaklarını kararlaştırmışlarsa bu sözleşmeye aykırılıkta sözleşmeden dolayı müteselsil sorumluluk doğabileceği gibi kanundan kaynaklanan nedenlerle yapılan sözleşmelerde müteselsil sorumluluk sözleşmeden doğabilir. Sigorta şirketlerinin trafik kazasından kaynaklanan sorumluluğu buna en güzel örnek teşkil eder. Birden fazla aracın karıştığı trafik kazasında zarara sebebiyet veren araçların zorunlu mali sorumluluk sigorta poliçesinden dolayı poliçe limitleri ile sorumlu olmaları gibi.”

II- Birden çok kişinin aynı zarardan çeşitli sebeplerden dolayı sorumlu olması nedeniyle müteselsil sorumluluk:

Birden çok kişinin aynı zarardan çeşitli sebeplerden dolayı sorumluluğu söz konusu olabilir. Aynı zararı doğuran çeşitli sebepler kusur sorumluluğu (haksız fiil), sözleşme veya kusursuz sorumluluk (kanun) olabilir. Bu suretle birden çok zarar verenden biri aynı zararı haksız fiil, diğeri sözleşme, bir başkası da özen veya tehlike sorumluluğuna göre tazmin zorundadır. Örneğin bir işletmenin şoförü tarafından kullanılan motorlu araç yolculardan birine zarar vermişse aracın işleteni Karayolları Trafik Kanunu madde 85 gereğince tehlike sorumluluğuna (kusursuz sorumluluk) göre, aracı kullanan şoför Türk Borçlar Kanunu madde 49 uyarınca kusursorumluluğuna (haksız fiile), sigortacı ise sözleşme (poliçe) ilişkisine göre gerçekleşen zararı tazmin etmek zorundadır. (Y 17. HD 25/06/2018 T, 2015/11641 E.,  2018/6314 K.)

          Müteselsil sorumluluk, hem maddi zararın hem de manevi zararın tazmininde geçerlidir. Birden çok kişinin haksız fiilde bulunması halinde müteselsilen sorumlu olacaklarını öngören TBK m. 61 vd. hükmü de, kanunen düzenlenmiş müteselsil borçluluk durumlarından birisini ifade etmektedir.

          Kanundan doğan sorumluluk hallerine örnek olarak haksız fiil sorumluluğu, mirasçıların miras bırakanın borçlarına ilişkin sorumlulukları, aile birliğinde eşlerin üçüncü kişilere karşı sorumluluğu ve araç işletenin sorumluluğu sayılabilir.

          Müteselsil sorumluluktan söz edebilmek için birlikte sorumlu tutulmaya dair bir sözleşme ilişkisi ya da ticari bir sorumluluk, bir haksız fiil yahut da kanundan kaynaklanan bir sorumluluk söz konusu olmalıdır.

Müteselsil Sorumluluk Hangi Durumlarda Uygulanır?

        Müteselsil sorumluluğun söz konusu olabilmesi için tarafların iradeleri ile bunu kararlaştırmış olmaları veya kanununun ön gördüğü müteselsil sorumluluk hallerinin söz konusu olması gerekir.

          Hukuki işlemden doğan müteselsil borçlarda kural kısmi sorumluluktur. Birden fazla borçlu aynı borçtan birlikte sorumlu olduklarını kabul etmedikçe aralarında kısmi sorumluluk bulunur.

          Zincirleme bir şekilde bütün borçluların borcun tamamından sorumlu olması borcun kaynağı olan fiil veya duruma bağlıdır ve bu kapsamda kişilerin borcun ne kadarından ve ne oranda sorumlu tutulacakları belirlenmesi gereken temel sorundur. TBK’da yer alan zincirleme sorumluluğa dair hükümlerin alacaklının en kısa sürede hakkına ulaşmasının sağlamaya dönük olduğu da görülmektedir.

Uygulamada en çok karşılaşılan kanundan kaynaklanan müteselsil sorumluluk hali olarak Karayolları Trafit Kanunu’nun 88. maddesi gösterilebilir. Karayolları Trafik Kanunu’nun 88. maddesinde “Bir motorlu aracın katıldığı bir kazada, bir üçüncü kişinin uğradığı zarardan dolayı, birden fazla kişi tazminatla yükümlü bulunuyorsa, bunlar müteselsil olarak sorumlu tutulur” düzenlemesine yer verilmiş olup; motorlu araçların işletilmesi neticesi üçüncü kişinin zarar görmesi durumunda o aracın işleteni, aracın sürücüsü ve varsa teşebbüs sahibinin müştereken ve müteselsilen sorumlu olduğu; ayrıca, birden fazla kişinin zararı tazmin ile yükümlü olması durumunda, zarar görene karşı müteselsil sorumlu oldukları belirtilmiştir. Bu haliyle Karayolları Trafik Kanunu, trafik kazaları neticesi doğacak zarar sorumluluğunda müteselsillik esasını benimsemiştir. (Y17.HD 14/01/2019 T, 2016/4586 E., 2019/35 K.)

Gene uygulamada karşılaşılan ve kanundan kaynaklanan bir diğer yaygın müteselsil sorumluluk hali de asıl işveren ve alt işverenin, alt işveren işçilerine karşı sözleşmeden doğan yükümlülüklere ilişkin sorumluluğudur. 5457 sayılı İş Kanununun 2/5. maddesine göre bir işverenden, işyerinde yürüttüğü mal veya hizmet üretimine ilişkin yardımcı işlerinde veya asıl işin bir bölümünde işletmenin ve işin gereği ile teknolojik nedenlerle uzmanlık gerektiren işlerde iş alan ve bu iş için görevlendirdiği işçilerini sadece bu işyerinde aldığı işte çalıştıran diğer işveren ile iş aldığı işveren arasında kurulan ilişkiye asıl işveren-alt işveren ilişkisi denir. Bu ilişkide asıl işveren, alt işverenin işçilerine karşı o işyeri ile ilgili olarak bu Kanundan, iş sözleşmesinden veya alt işverenin taraf olduğu toplu iş sözleşmesinden doğan yükümlülüklerinden alt işveren ile birlikte sorumludur. Asıl işveren ve alt işverenin sorumluluğu konusunda da müteselsil sorumluluk esası benimsenmiştir.

Müteselsil Sorumlulukta Borçluların Hak ve Yükümlülükleri Nelerdir?

Türk Borçlar kanunun müteselsil borçluluk ve dış ilişki de borçluların sorumluluğu başlıklı 163/1. maddesi “Alacaklı, borcun tamamının veya bir kısmının ifasını, dilerse borçluların hepsinden, dilerse yalnız birinden isteyebilir.” Diyerek, zarar görenin, zarar verenlere karşı talep hakkını düzenlemiştir. Buna göre zarar gören tazminatın tamamını dilediği takdirde zarar verenlerin tamamından talep edebileceği gibi, bir kısmından veya sadece birinden de talep edebilir. Bu madde ile yasa koyucu zarar görene, tazminatın tamamının zarar verenlerden yalnız birine karşı ileri sürebilmesi imkanı sağlamıştır. Bu şekilde zarar gören tazminat davasını en sağlam ispat araçlarına sahip olduğu zarar verene karşı açabileceği gibi böyle bir davayı tazminatı ödeme gücü en fazla olan zarar verene karşı da açabilecektir. Böylece zarar gören zarar verenlerden her birini ayrı ayrı dava edeceği, yerde tamamı aleyhine açacağı bir tek dava ile de kolayca sonuca ulaşabilecektir. Zarar verenlerden biri tazminatın tamamını ödediği takdirde ise borç ortadan kalkacak ve dolayısıyla zarar gören bu halde artık diğer zarar verenlerden tazminat talep edemeyecektir.

         Borçluların sorumluluğu, borcun tamamı ödeninceye yani zarar tamamen tazmin edilinceye kadar devam eder. Zararın tazminiyle ilgili borçluların kendi aralarında yapmış oldukları anlaşmalar ise alacaklıyı bağlamaz.

         Borçlulardan her biri borcu ifa etmiş olmakla birlikte, iç ilişki kapsamında borçtan sorumlu olduğundan, payına düşen borçtan fazlasını ifa etmiş ise diğer borçlulara rücu etmeye hak kazanır. TBK m. 167’de bu konu düzenlenmiştir. Kişi ortaya çıkan zarar veya var olan borç ilişkisi bakımından kusuruna göre verdiği zarardan veya gerçekleşen hukuki ilişkiye dair esasen kendisine yüklenen borcu ifa etmekten sorumludur. Ancak bu borçlular arasındaki bir iç ilişkidir ve alacaklı bakımından hukuki bir değeri bulunmamaktadır.

          Tazminatın ödenmesi bakımından rücu istemi, tazminatın tamamının ödendiği ve birlikte sorumlu kişinin öğrenildiği tarihten başlayarak iki yılın ve her hâlde tazminatın tamamının ödendiği tarihten başlayarak on yılın geçmesiyle zamanaşımına uğrar. Tazminatın ödenmesi kendisinden istenilen kişi, durumu birlikte sorumlu olduğu kişilere bildirmek zorundadır (TBK m. 73).

Müteselsil Sorumluluk Konusunda Yargıtay Uygulamaları

            Zarar verenlerin her biri zarar görenin uğramış olduğu zarar nedeniyle doğan tazminatın tamamından sorumlu olup, bu sorumluluk borcun ödenmesine kadar devam eder

6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun (TBK) 49 uncu maddesinde, kusurlu ve hukuka aykırı bir fiille başkasına zarar verenin bu zararı gidermekle yükümlü olduğu belirtilmiştir.

Diğer taraftan Türk hukukuna hâkim olan ilke, taleplerin yarışması ilkesidir. Birden çok kişinin aynı zarardan sorumluluğuna, “Müteselsil sorumluluk” adı verilmektedir. Doktrinde buna “taleplerin yarışması” da denilmektedir (Eren, s.833).

Müteselsil sorumluluk birden çok kişinin aynı zarardan, yükümlülerden her birinin zarar görene karşı, diğer yükümlüler tarafından zararın tamamını tazmin edinceye kadar sorumlu olmasıdır (Kırca, Ç.: Müteselsil Sorumlulukta Borçlar Kanunu Tasarısı ile Getirilen Değişiklikler, Prof. Dr. Fikret Eren’e Armağan, … 2006, s.644).

Müteselsil sorumluluk, hem maddi zararın hem de manevi zararın tazmininde söz konusu olur. Birden çok kişinin bir zarardan sorumlu olması için bu zararın tek ve aynı zarar olması gerekir. Bölünemeyen, zarar verenlerden her birine paylaştırılması mümkün olmayan zarara tek zarar denilir. Buna karşılık, zarar verenlerden her biri, bağımsız bir zarara neden olmuş veya zararın tespiti mümkün bir kısmına sebep olmuşsa, müteselsil sorumluluk değil, kısmi sorumluluk söz konusu olur. Bu taktirde zarar verenlerden her biri, sebep olduğu zararı veya kısmi zararı tazmin eder (Eren, s.833).

Müteselsil sorumluluk aynı sebebe dayanabileceği gibi değişik sebeplere de dayanabilir. Birden çok kişi aynı zarardan çeşitli sebeplerden dolayı sorumlu olabilir. Aynı zararı doğuran çeşitli sebepler, kusur sorumluluğu (haksız fiil), sözleşme ve kusursuz sorumluluk (kanun) olabilir. Bu suretle, birden çok zarar verenden biri, aynı zararı haksız fiil, diğeri sözleşme, bir başkası da özen veya tehlike sorumluluğuna göre tazmin zorundadır (Eren, s.839).

Müteselsil sorumluluk iki ilkeyi beraberinde getirir. Bu ilkelerden birisi zarar verenle zarar gören arasındaki ilişki, diğer bir anlatımla dış ilişki (BK’nın 50., TBK’nın 61. maddesi); ikincisi ise zarar verenler arasındaki ilişki, diğer bir anlatımla iç ilişkidir (BK’nın 51., TBK’nın 62. maddesi).

Zarar gören ile zarar veren arasındaki ilişkiyi düzenleyen dış ilişki müteselsil sorumluluğun ilk ilkesi olarak karşımıza çıkmaktadır. Müteselsil sorumluluk, zarar görene diğer borç ilişkilerine oranla zarar verenler karşısında daha güçlü ve ayrıcalıklı bir durum sağlar. Buna göre, zarar gören tazminatın tamamını, dilediği taktirde zarar verenlerin tamamından talep edebileceği gibi, bir kısmından veya sadece birinden de talep edebilir (Eren, s.840).

Diğer bir ifadeyle alacaklı, borçluların hepsini birden takip veya dava edebileceği gibi, bunların içinden dilediği birini veya bir kaçını da takip veya dava edebilir. İşte alacaklının, borçlulardan dilediğini ya da dilediklerini ifa istemine muhatap tutabilmesi, onun bir seçim hakkına sahip bulunduğunu gösterir. Alacaklının bu hakkı borç tamamen ödeninceye kadar devam eder (Tekinay/Akman/Burcuoğlu/Altop, s.285). Bu durumda kişilerin yarışmasından (Personenkonkurenz) bahsedilir (Antalya, G.: Borçlar Hukuku Genel Hükümler, Cilt II, İstanbul 2017, s.545).

Alacaklının, ifayı borçluların birinden istemesi ya da yalnız onu dava etmesi veya ifaya mahkûm ettirmesi, diğer borçluları borçtan kurtarmaya yetmez. Diğer borçluları ifa yükümünden kurtaran şey, ifa istemine muhatap olan borçlunun ifada bulunmasıdır; sadece mahkûm olması değildir. Kısaca, alacaklı, borçlulardan birini takip veya dava ettikten, hatta onu mahkûm ettirdikten sonra bile -ifayı tamamen elde etmedikçe- diğer borçlulara başvurmak hakkını muhafaza eder (Tekinay/Akman/Burcuoğlu/Altop, s.286).

Tazminatın tamamının zarar verenlerden yalnız birisine karşı açılan davada talep edebilmesi, zarar görene ispat ve tahsil kolaylığı sağlar. Buna göre, zarar gören tazminat davasını en sağlam ispat araçlarına sahip olduğu zarar verene karşı açabileceği gibi, böyle bir davayı, tazminatı ödeme gücü en fazla olan zarar verene karşı da açabilir. Bu sayede zarar gören zarar verenlerden her birini ayrı ayrı dava edip, sayısız zahmetlere katlanacağı yerde, tamamı aleyhine açacağı bir tek dava ile de kolayca sonuca ulaşabilir. Keza, zarar görenin, tazminat alacağının bir kısmını, bir zarar verenden, diğer kısmını da diğer zarar verenden istemesi mümkündür. Ancak, burada “tek zarar, tek tazminat ilkesi” geçerli olduğundan, tazminat ödeme

borcu, zarar verenlerden biri tarafından yerine getirildiği oranda sona erer. Zarar verenlerden biri, tazminatın tamamını ödediği taktirde, borç ortadan kalkar, dolayısıyla, zarar gören böyle bir hâlde artık diğer zarar verenlerden tazminat talep edemez (Eren, s.840).

Zarar verenlerin her biri zarar görenin uğramış olduğu zarar nedeniyle doğan tazminatın tamamından sorumlu olup, bu sorumluluk borcun ödenmesine kadar devam eder. (HGK’nın 24/06/2021 tarihli ve 2017/4-1442 E. 2021/839 K. sayılı kararı da aynı yöndedir).

Buna göre, mahkemece; bilirkişi raporu ile tespit edilen zarar tutarından, davacının da aralarında bulunduğu esnafın kusur oranınında indirim yapıldıktan sonra, geri kalan miktarın TBK’nın 61 nci ve 62 nci (BK’nun 50. ve 51.) maddeleri gereğince davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline karar verilmesi gerekirken, her bir davalının kusur oranlarına göre ayrı ayrı olarak belirlenen tazminattan sorumlu tutulması, doğru görülmemiş bozmayı gerektirmiştir. ( Y3.HD 21/12/2021 T, 2021/8082 E.,  2021/13301 K.)

            Müteselsil sorumluluk ilkesi gereği, davacı kusursuz olduğuna göre zararın tamamını isterse sorumluların tamamından isterse bir kısmından isteyebilir

Davacının maliki olduğu araç davalıların sürücü, işleteni ve trafik sigortacısı olduğu aracın kusuru ile neden olduğu kazada hasarlanmıştır. Kazada davalı sürücünün %… oranında dava dışı plakası belirlenemeyen araç sürücüsünün %75 kusurlu olduğu tespit edilmiştir. Davacı vekili dava dilekçesinde kusursuz olduğunu belirterek zararın tazminini davalılardan talep etmiş, ıslah dilekçesinde ise müşterek ve müteselsilen talep ettiğini açıklamıştır. Davacı vekilinin zararın tamamını davalılardan talep etmesi davacının müteselsil sorumluluk ilkesine dayandığının bir göstergesidir. Nitekim YHGK. ……..1983 t …-553/724 E/K belirtildiği gibi “bir davacının kendilerinin tamamen kusursuz olduğundan söz ederek zararlı sonucu meydana getiren müteselsil borç]ulardan biri aleyhine açtığı bir davada, zararın tümünü talep etmesi, örtülü olarak değil, aksine Borçlar yasasının 142. maddesinde öngörülen teselsül kuralına açık bir şekilde dayandığının en belirgin bir kanıtıdır; bu gibi durumlarda; müteselsilen sözcüğünün dava dilekçesinde kullanılmamış olması sonuca etkili değildir” şeklinde kararı bu yöndedir.

Müteselsil sorumluluk kanundan doğan bir sorumluluk türüdür. Müteselsil sorumluluk ilkesi gereği, davacı kusursuz olduğuna göre zararın tamamını isterse sorumluların tamamından isterse bir kısmından isteyebilir. Davacı vekili açıkça davalının kusuru oranında sorumlu tutulmasını istemediğine göre davada dava dışı kişinin de kusurunun bulunması davalıların müteselsil sorumluluğunu ortadan kaldırmayacağından davalıların zararın tamamından sorumlu tutulması gerekirken … 88 ve TBK 61. Maddesine aykırı olarak davalıların kusuru oranında sorumlu tutulmaları bozmayı gerektirmiştir. (Y17. HD 04/04/2017 T, 2016/9059 E., 2017/3659 K.)

İş kazasından kaynaklanan tazminat davalarında kural olan müteselsil sorumluluktur fakat müteselsil sorumluluk hükümlerinden yararlanabilmek için davacı işçi ya da onun hak sahiplerinin dava açtığı esnada müteselsil sorumluluk esasına göre talepte bulunması gerekir

İş kazasından kaynaklanan tazminat davalarında kural olan müteselsil sorumluluktur. Fakat müteselsil sorumluluk hükümlerinden yararlanabilmek için davacı işçi ya da onun hak sahiplerinin dava açtığı esnada müteselsil sorumluluk esasına göre talepte bulunması gerekir. Eğer davacı müteselsil sorumlulardan birini ya da birkaçını dava etmişse dilekçesinde açıkça müteselsil sorumluluktan söz etmese bile tüm zararın talep edildiği talep içeriğinden anlaşılabiliyorsa müteselsil sorumluluk esasına dayanıldığının kabul edilmesi gerekir.

Bunun yanında gerek eksik ve gerekse tam dayanışmalı sorumlulukta, zarar gören giderim borçlularından herhangi birine karşı hakkını ileri sürebilir. Türk Borçlar Kanunu’nun 163/2 maddesine göre borcun tamamen edasına kadar bütün borçluların mesuliyeti devam edeceğinden zarar gören kişi zararlı sonuçtan sorumlu olan bütün sorumlular aleyhinde dava açabileceği gibi, sorumlulardan her biri aleyhine ayrı ayrı da dava açabilir. Bunu önleyen bir hüküm yasalarımızda mevcut değildir. Bu duruma göre, zarara uğrayanın, dayanışmalı sorumlulardan birini ya da bir kaçını seçip onlara karşı giderim davası açarak ödetme kararı alması eğer borç ödenmemişse diğer sorumlu hakkında da zararın tümü için giderim davası açmasını engellemez. Çünkü zarar görenin (alacaklının) tatmini oranında giderim borcu sona erer. Bu durumda mahkemece önceden ödetilmesine karar verilen bu miktarı geçmemek ve tahsilde tekerrür etmemek kaydıyla tahsile karar verilmesi gerekir.

Tüm bu açıklamalar sonrasında, hesap raporunda iş kazasında kusuru bulunanların tümünün (Davalı işveren Kamil … Ltd. Şti. ve dava dışı …) kusuru dikkate alınarak hesaplama yapıldığı ve davacının hesaplanan bu zararın tamamının tahsilini talep ettiği anlaşılmakla davacı iradesinin müteselsil sorumluluk esasına göre davalı işveren şirkete yöneltildiği açıktır.

Böylelikle, davacıların maddi zararlarının tespiti için sadece davalı işverenin %50 oranındaki kusuru dahilinde maddi tazminata karar verilmesi usule ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir. ( Y21.HD 02.07.2018 T, 2016/19172 E.,  2018/5939 K.)

Davaya konu kazada davacının kusurlu olmadığı, zarar gören kusursuz 3. kişi konumunda olduğu ve talebinde kusur oranından da söz etmediğine göre zararın tümünü talep etmesi teselsül kurallarına dayandığının kanıtıdır ve davacı için tazminatın belirlenmesinde herhangi bir kusur indirimi yapılmaması gerekir

Müteselsil sorumluluk, kanundan doğan bir sorumluluk türü olup müteselsil sorumluların birinden talepte bulunan hak sahibinin, tüm ilgililer bakımından müteselsil sorumluluğa dayandığını ifade etmesine de gerek yoktur. Müteselsil sorumluluk ilkesi gereği, araçta yolcu olarak bulunan davacının kazanın oluşumunda kusurunun bulunmamasına göre, zararın tamamını, isterse sorumluların tamamından isterse bir kısmından isteyebilir. Davacı taraf, açıkça davalının kusuru oranında sorumlu tutulmasını istemediğine göre, davacının yolcu olarak bulunduğu dava dışı araç sürücüsünün de kusurunun bulunması davalının müteselsil sorumluluğunu ortadan kaldırmayacaktır.

Bu durumda mahkemece; davaya konu kazada davacının kusurlu olmadığı ve zarar gören kusursuz 3. kişi konumunda olduğu talebinde kusur oranından da söz etmediğine göre zararın tümünü talep etmesi BK.’da öngörülen teselsül kurallarına açık bir şekilde dayandığının kanıtı olduğu (HGK 24.06.1983 gün 1981/533E.-1983/724K) hususları gözetilmek suretiyle, davacı için tazminatın belirlenmesinde herhangi bir kusur indirimi yapılmaması gerekirken, yanılgılı değerlendirme ve hatalı gerekçeyle, yazılı şekilde hüküm tesisi de hatalı olmuştur. (Y17.HD 14/01/2019 T, 2016/4586 E., 2019/35 K.)

Davacı vekili açıkça davalıların kusuru oranında sorumlu tutulmasını istemediğine ve müteselsil sorumluluğa dayandığına göre tazminat belirlenirken sigortalı karşı araç sürücüsünün kusuru oranında indirim yapılamaz

Dava, trafik kazasından kaynaklanan cismani zarar sebebi ile maddi tazminat istemine ilişkindir.

Karayolları Trafik Kanunu’nun 88. maddesinde “Bir motorlu aracın katıldığı bir kazada, bir üçüncü kişinin uğradığı zarardan dolayı, birden fazla kişi tazminatla yükümlü bulunuyorsa, bunlar müteselsil olarak sorumlu tutulur” düzenlemesine yer verilmiş olup; motorlu araçların işletilmesi neticesi üçüncü kişinin zarar görmesi durumunda o aracın işleteni, aracın sürücüsü ve varsa teşebbüs sahibinin müştereken ve müteselsilen sorumlu olduğu; ayrıca, birden fazla kişinin zararı tazmin ile yükümlü olması durumunda, zarar görene karşı müteselsil sorumlu oldukları belirtilmiştir. Bu haliyle Karayolları Trafik Kanunu, trafik kazaları neticesi doğacak zarar sorumluluğunda müteselsillik esasını benimsemiştir.

Yine 6098 sayılı TBK’nun 61. maddesinde “Birden çok kişi birlikte bir zarara sebebiyet verdikleri veya aynı zarardan çeşitli sebeplerden dolayı sorumlu oldukları takdirde, haklarında müteselsil sorumluluğa ilişkin hükümler uygulanır” demekle birden çok kişinin zarardan aynı sebeple ya da çeşitli sebeplerden dolayı sorumlu olabileceği vurgulanmıştır (818 sayılı BK’nun 51. maddesinde de paralel düzenleme mevcuttur). Bu durum iki veya daha çok kişinin şahsında sorumluluğun ya da herhangi bir tazminat yükümlülüğü şartlarının gerçekleşmesi halinde söz konusu olur. İşte bu tür durumlarda sorumlular hakkında müteselsil sorumluluk hükümleri uygulanacaktır.

Müteselsil sorumluluk, kanundan doğan bir sorumluluk türü olup müteselsil sorumluların birinden talepte bulunan hak sahibinin, tüm ilgililer bakımından müteselsil sorumluluğa dayandığını ifade etmesine de gerek yoktur. Müteselsil sorumluluk ilkesi gereği, araçta yolcu olarak bulunan davacının kazanın oluşumunda kusurunun bulunmamasına göre, zararın tamamını, isterse sorumluların tamamından isterse bir kısmından isteyebilir.

Somut olayda; davacı vekili tarafından, karşı aracın ZMSS sinden müteselsilen tazminat talebinde bulunulmuş olmasına rağmen; mahkemece, sigortalı karşı araç sürücüsünün kusuru oranında indirim yapılarak davacının tazminat alacağının belirlendiği görülmektedir. Davacı vekili açıkça davalıların kusuru oranında sorumlu tutulmasını istemediğine, yolcu olan davacının kusurunun bulunmamasına, zararın tamamının davalıdan müteselsilen tahsilini talep ettiğine göre, davalı ZMSS’nin müteselsil sorumluluk gereğince zarardan sorumlu tutulması gerekirken KTK 88, B.K.142 ve TBK 61. maddelerine aykırı olarak sigortalı araç sürücüsünün kusur oranı gözetilerek karar verilmesi doğru görülmemiş bozmayı gerektirmiştir. (HGK’nın 28.12.1983 tarih 9-721/1421 E/K sayılı ilamı da bu yöndedir. (Y17.HD 03/04/2019 T, 2016/10126 E.,  2019/4053 K.)

Zarar verenlerin kusur oranları sadece kendi iç ilişkilerinde önem arz eder, zarar görenin tazminat talep hakkını etkilemez

Gerek davacının gerek davalı şirketin gerekse dava dışı 3. kişinin kusur oranları birlikte değerlendirildiğinde; meydana gelen zarar nedeniyle davacının, zararın tümünü müteselsil sorumlu durumunda bulunan davalı şirketten isteyebileceği gibi dava dışı Memduh Yalçınkaya’dan da talep etme hakkına sahip olduğu, taleplerin (sorumlulukların) yarışması ilkesine göre tazminat yükümlüsü davalı şirketin, zarar gören davacıya karşı sanki zarara tek başına sebebiyet vermiş gibi yükümlülüğünün bulunduğu, dolayısıyla zarardan sorumlu olan şirketin ve dava dışı 3. kişinin kusur oranlarının tazminat talebinde bulunan davacıyı etkilemeyeceği açıktır. Bu durumda davacı, zararın tamamını müteselsil sorumlu konumunda bulunan davalı işverenden isteyebilecektir. Unutulmamalıdır ki, zarar verenlerin kusur oranları ancak kendi iç ilişkilerinde önem arz edecektir.

Bu itibarla, davacının sadece davalı işverene karşı açtığı davanın müteselsil sorumluluk hükümlerine dayalı olduğu ve iş kazası nedeniyle davalı işverenin gerçekleştiren dava dışı sürücünün kusurundan da sorumlu olduğu gözetilerek davacının müterafik kusuru tenzil edilmek suretiyle % 60 kusur üzerinden davalı işverenin sorumluluğu tespit edilerek bu oran üzerinden maddi tazminat hesabı yapılması gerekmektedir. (YHGK 07.03.2019 T, 2015/837 E.,  2019/253 K.)

Davalıların zarara neden olan eylemi birlikte gerçekleştirdiklerinden, davalıların kusur oranlarının belirlenmesinin olayda tamamen kusursuz olan davacı yönünden herhangi bir önemi yoktur

Somut olaya bakıldığında; davalıların sürücüsü oldukları araçlarla önce birbirlerine sonra da park halinde bulunan davacı aracına çarparak hasar görmesine neden oldukları sabittir. Bu itibarla, davalıların zarara neden olan eylemi birlikte gerçekleştirdikleri, davalıların kusur oranlarının belirlenmesinin olayda tamamen kusursuz olan davacı yönünden herhangi bir önem arz etmediği, zarara neden olanların BK.’nun 50. maddesi (6098 sayılı TBK. madde 61) gereğince birlikte, zararın tamamından müteselsilen sorumlu tutulmaları gerektiği göz önünde tutulmaksızın, mahkemece kazaya hangi araç sürücüsünün kusurunun sebebiyet verdiğinin tespit edilemediği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmesi doğru görülmemiş ve kararın bozulması gerekmiştir. (Y17.HD 15.12.2014 T, 2014/21691 E.,  2014/18641 K.)

İş kazalarından kaynaklanan bedensel zararlar veya destek zararları bakımından müteselsil sorumluluk söz konusudur

Dava, iş kazası sonucu sürekli iş gücü kaybına uğrayan sigortalının maddi ve manevi zararlarının giderilmesi istemine ilişkindir.

01.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu müteselsil sorumluluğa ilişkin yeni düzenlemeler getirmiştir. Kural olarak eksik teselsülden vazgeçilmiş, tam teselsül esası kabul edilmiştir. Şüphesiz Türk Borçlar Kanununun müteselsil sorumluluğa ilişkin hükümleri, Kanunun yürürlük tarihinden sonra meydana gelecek iş kazaları bakımından söz konusu olacaktır.

6098 sayılı Kanunun 162. maddesinde müteselsil borçluluk tanımlanmıştır. Madde hükmüne göre; “Birden çok boçludan her biri, alacaklıya karşı borcun tamamından sorumlu olmayı kabul ettiğini bildirirse, müteselsil borçluluk doğar. Böyle bir bildirim yoksa, müteselsil borçluluk ancak kanunda öngörülen hallerde doğar.”

Haksız fiillerden doğan borç ilişkilerini düzenleyen 6098 sayılı Kanunun 61. maddesine göre; “Birden çok kişi, birlikte bir zarara sebebiyet verdikleri veya aynı zarardan çeşitli nedenlerle sorumlu oldukları takdirde, haklarında müteselsil sorumluluğa ilişkin hükümler uygulanır. Bu madde gereğince, iş kazalarından kaynaklanan bedensel zararlar veya destek zararları bakımından müteselsil sorumluluk söz konusu olmaktadır. Aynı Kanunun 163. madde hükmüne göre “Alacaklı, borcun tamamının veya bir kısmının ifasını, dilerse boçluların hepsinden, dilerse yalnız birinden isteyebilir. Borçluların sorumluluğu, borcun tamamı ödeninceye kadar devam eder. “

Somut olayda; 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunun yürürlük tarihinden sonra 02.05.2013 tarihinde meydana gelen iş kazası nedeniyle sigortalının seçimlik hakkını kullanarak davalı işveren aleyhine müteselsil sorumluluk esasına dayanarak maddi ve manevi tazminat isteminde bulunduğunun kabulü ile davalı işverenin 25.01.2016 tarihli hesaba ilişkin bilirkişi raporunda belirlenen 67.301,71 TL maddi tazminattan sorumluluğu yönünde karar verilmesi gerekirken yazılı gerekçe ile yukarıda belirtilen hususlar göz ardı edilerek dava dışı gerçek kişinin kusurunun bu tutardan dışlanması suretiyle sonuca gidilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir. (Y21.HD 20.03.2018 T, 2016/16440 E.,  2018/2614 K.)

Müteselsil sorumluluk gereği tüm ödemeyi yapanın diğer müteselsil sorumlulardan talep hakkı her birinin iç ilişkiden doğan sorumluluk miktarları ile sınırlıdır

Davacı vekili, dava dışı işçi …’in müvekkili idarece yapılan ihaleler sonucu yüklenici olarak işi üstlenen davalıların elemanı olarak çalıştığını, anılan işçi tarafından müvekkili aleyhine işçilik alacaklarının tahsili için dava açıldığını, iş mahkemesinde açılmış olan davanın kımen kabul edildiğini, başlatılan icra takibi üzerine 8.896,10 TL’nin icra dosyasına ödendiğini ileri sürerek, 8.896,10 TL’nin ödeme tarihinden itibaren işleyen yasal faizi ile birlikte davalılardan rücuen tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.

Davalılar, davaya cevap vermemiştir.

Mahkemece, iddia, savunma, benimsenen bilirkişi raporu ve tüm dosya kapsamına göre, davanın rücuen alacak isteğine ilişkin olup müteselsil sorumluluk halinde ödemeyi yapanın diğer sorumlulara yönelmesi durumunda iç ilişkide müteselsil sorumluluk kuralı geçerli olmayıp, müteselsil sorumluluk gereği tüm ödemeyi yapanın diğer müteselsil sorumlulardan talep hakkı her birinin iç ilişkiden doğan sorumluluk miktarları ile sınırlı olduğundan iş akdi feshedilen işçinin davalılar yanında çalıştığı döneme isabet eden işçilik hakları yönünden davacı tarafından yapılan ödemenin rücu imkanı bulunduğu gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.

Kararı, davalı … Tem. Malz. Gıda Tur. İnş. ve Sağ. Hiz. San. Tic. Ltd. Şti. vekili temyiz etmiştir.

Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle gerektirici sebeplere, delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre davalı … Tem. Malz. Gıda Tur. İnş. ve Sağ. Hiz. San. Tic. Ltd. Şti. vekilinin temyiz itirazları yerinde görülmemiştir. ( Y23. HD 30.01.2020 T, 2019/579 E.,  2020/558 K.)

Miras bırakanın dava dışı bankaya olan borcunu ödeyen  davacıya karşı müteselsil sorumluluğu bulunmayan davalıların kendi miras payına düşeni ödemesi asıldır

Somut olayda, miras bırakan …’nin dava dışı bankaya olan borcunu ödeyen davacı, yapmış olduğu ödemeyi kendisi gibi mirası kabul eden davalılardan miras payları oranında istemektedir. Dolayısı ile, davacıya karşı müteselsil sorumluluğu bulunmayan davalıların kendi miras payına düşeni ödemesi asıldır.

Kaldı ki, müteselsil sorumluluğun bulunduğu hallerde dahi, bundan yararlanacak olan davacı müteselsilen tahsil isteminde bulunmadıkça, HUMK. 74. maddesindeki taleple bağlılık kuralı uyarınca, davalılar müteselsilen sorumlu tutulamaz.

Şu durumda, davalıların davaya konu alacaktan miras payları oranında sorumlu tutulmaları gerekirken, müteselsilen sorumluluğa hükmedilmesi usul ve yasaya aykırıdır. (Y3.HD 03.10.2011 T,  2011/16085 E.,  2011/14290 K.)

’’ 2024 yılında da müteselsil sorumluluk ve borçluluk konusunda uzman avukat veya avukatlar ile çalışarak hareket edilmelidir.  Davacı ya da Davalı olduğunuz bu davalarda uzman avukattan hukuki yardım ve danışmanlık alınması faydalı olacaktır. Hukuki süreçlerin takibi ve davaların sonuçlandırılması için her zaman hukuki destek ve yardıma OR Hukuk ve Danışmanlık olarak hazırız.’’’

Bir Yanıt

  1. Merhaba,
    2013 yılında babam iş kazasında vefat etti. %50 işyeri %10 işveren %10 mülk sahibi(kaçak yapıdan dolayı) %30da babam kusurlu bulundu. 2021 yılında maddi manevi tazminat sonuçlandı fakat firma batık olduğu için hiç birşey alınamadı. 2021 yılında müteselsil sorumluluktan mülk sahibine dava açıldı fakat hala devam ediyor. 2020’den sonra gelen enflasyon ile alacağın paranın hiç bir anlamı kalmamış oluyor. 11 sene olacak ve dava devam ediyor ve edecek gibi. Ülkede kanun bile zengini korumaya yönelik sağolsun hakimlerimizden bunu 11 sene içinde anlamış olduk. Kalan çoluğun çocuğun eşin hukukda hiç bir değeri yokmuş. Şimdi bu iş yeri sahibi ve mülk sahibinin sosyal medya paylaşımlarına bakıyorumda herşey günlük güneşmiş gibi yaşıyorlar bu hukuk sistemi sayesinde. Ne desek boş malesef.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

İlginizi çekebilecek makaleler