Taşınmaz Rehni

Taşınmaz Rehni Nedir?

Rehin hakkı bir alacak ifa edilmediğinde, rehin hakkı sahibine hakkın konusu olan şeyi veya hakkı paraya çevirerek bedelden alacağın öncelikle elde edilmesi yetkisini veren bir haktır. Taşınmaz rehninde de rehin hakkının konusu taşınmaz maldır. Başka bir deyişle taşınmaz rehni, bir alacak ifa edilmediğinde, rehin hakkı sahibi alacaklıya, rehnin konusu olan taşınmazı paraya çevirme ve getirisinden de alacağını öncelikle tahsil etme yetkisini veren haktır. 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun ( TMK )  m. 850 uyarınca taşınmaz rehni, ancak ipotek, ipotekli borç senedi veya irat senedi şeklinde kurulabilir. Taşınmaz teminatı gösterilmesi taşınmaz rehninin önemli bir özelliğidir.

Taşınmaz rehni hakkının geçerli hale gelmesi ve teminat oluşturabilmesi için rehin sözleşmesinin tapu siciline tescil edilmesi şarttır. Tescil ile taşınmaz rehni üçüncü kişilere karşı ileri sürülebilir hale gelir. Taşınmaz rehninin tapu siciline tescil işlemi için, tarafların rehin sözleşmesi ve gerekli belgelerle birlikte tapu idaresine başvurması gerekir. Rehin sözleşmesi noter huzurunda düzenlenmiş olmalı ve sözleşmede tarafların kimlik bilgileri de bulunmalıdır. Tapu idaresi, tescil için gerekli belgelerin uygun ve eksiksiz olması halinde taşınmaz rehni hakkını tapu siciline tescil eder. Taşınmaz rehni işlemleri rehnin sıhhati açısından çok önemlidir. Rehinli gayrimenkul sicilinde rehin işlemi gözükecektir.

Taşınmaz Rehni ile İpotek Arasındaki Fark Nedir?

Taşınmaz rehini 4721 sayılı Türk Medeni Kanununun 850 ve devamı maddelerinde düzenlenmiştir. Kanunun 850. maddesinde ” taşınmaz rehni, ancak ipotek, ipotekli borç senedi veya irat senedi şeklinde kurulabilir.” başka herhangi bir şekilde kurulamayacağı açıkça ifade edilmiştir. Bu ifadeden de anlaşıldığı üzere ipotek; taşınmaz rehininin bir türüdür ve bir borcun ödenmesinin taşınmazla teminat altına alınması hukuki ilişkisine dayanır. İpotek taşınmaza taalluk eden ayni haklardandır. Birden fazla taşınmazın bir alacağın teminine tahsis edilmesi mümkündür. Bu durum toplu rehin kurulması veya rehin yükünün taşınmazlar arasında paylaşılması yoluyla sağlanabilir.

Taşınmaz Rehni Türleri Nelerdir?

1-İpotek

TMK m. 881’e göre hâlen mevcut olan veya henüz doğmamış olmakla beraber doğması kesin veya olası bulunan herhangi bir alacak, ipotekle güvence altına alınabilir. İpoteğin amacı kişisel bir alacağın teminat yani güvence altına alınması olduğu için ipotek teminat altına aldığı alacağa bağlı bir haktır. Bu nedenle ipotek borçlunun kişisel sorumluluğunu ortadan kaldırmaz ve bu sorumluluğun yanında ipotek dolayısıyla taşınmazla sorumluluk da doğar. Borçlunun ipotekli taşınmazın maliki olması şart değildir. Taşınmazın maliki üçüncü bir kişinin borcu için kendi taşınmazı üzerinde ipotek kurdurabilir ve bu halde taşınmaz maliki üçüncü kişi borçlu haline gelmez yani kişisel sorumluluğu yoktur. Fakat malikin ipotekli taşınmazın paraya çevrilmesini engelleme yetkisi vardır ve bu yetkiyi kullanarak alacaklıya borçlusu olmadığı bir borcu ödemiş olur. Bu nedenle ipotek ister borçlu ister üçüncü bir kişi tarafından ödensin, ipotek bedeli alacağı karşılamaya yetmezse, bakiye alacak için borçlunun kişisel sorumluluğu devam eder,

2- İrat Senedi

TMK m. 903’e göre irat senedi, bir taşınmaz üzerinde taşınmaz yükü şeklinde kurulmuş bir alacak hakkı meydana getirir ve irat senedinin güvencesini ancak tarım arazisi, konutlar ile üzerinde bina yapılabilecek arsalar oluşturabilir. İrat senedi, kişisel borç doğurmaz ve borcun sebebini de göstermez.

İrat senedi, taşınmazın değerinin tedavülünü mümkün kılar. Başka bir ifade ile irat senedi ile taşınmazın değeri bağımsızlaştırılmak suretiyle bir kıymetli evraka bağlanır ve tedavüle çıkarılır. İrat senedi düzenlenmesi ile soyut bir alacak doğmuş olur. Güvence altına alınmak istenen temel alacak bu senedin düzenlenmesi ile sona erer çünkü TMK m. 910 uyarınca irat senedinin yenileme etkisi vardır.

İrat senedinde borçlunun sorumluluğu yalnız taşınmaz ile sınırlıdır yani ayni sorumluluktur ve borçlunun kişisel sorumluluğu yoktur.

3- İpotekli Borç Senedi

İpotekli borç senedi TMK’nın 898. maddesinde düzenlenmiştir. Buna göre ipotekli borç senedi, taşınmaz rehniyle güvence altına alınmış kişisel bir alacak meydana getirir. İpotekli borç senedi ile rehnin kurulması için tapu idaresi tarafından taşınmaza resmen değer biçilir ve bu değeri aşan miktar için ipotekli borç senedi yoluyla rehin kurulamaz.

İpotekli borç senedi ipotek ve irat senedinin unsurlarını birlikte taşır. Zira ipotekli borç senedinde hem kişisel sorumluluk hem de taşınmaz değerinin tedavülü mümkün olduğundan ayni sorumluluk vardır.

 Alacaklı ve Borçlu Açısından Rehnin Sonuçları Nelerdir?

Taşınmaz rehni ile alacaklının alacağına güvence sağlanmış olur. Bu sayede alacaklı alacağının borçlu tarafından ödenmemesi halinde rehinli taşınmazın paraya çevrilmesini talep ederek, getirisinden de alacağını öncelikle tahsil etme hakkına sahip olur.

Borçlu da teminat olarak taşınmazını göstererek borç alarak ekonomik faaliyetlerini sürdürme imkanına sahip olur. Gene borcunu nakden ifa edemeyen borçlu rehinli taşınmazın paraya çevrilmesi ile borcunu öder, taşınmaz bedeli alacaktan yüksek ise alacağın ödenmesinden sonra kalan kısım borçluya aittir.

Rehinli Taşınmazın Satışı Mümkün müdür?

İpotekli bir taşınmazın, ipotek borcu ile birlikte bir başkasına devredilmesine bu anlamda satışına engel yoktur. İpotekli taşınmazın satılması için ipotek alacaklısının izni de gerekmez. Satışın akabinde, Tapu Müdürü TMK’nın 1019. maddesi uyarınca alacaklıya durumu bildirir. Alacaklı bir yıl içinde eski borçludan yeni bir teminat talep etmez ise, borçlu yeni maliki kabul etmiş sayılır.

Taşınmaz Rehni Nasıl Sona Erer?

Tapu siciline tescil ile doğan taşınmaz rehni tescilin terkini veya taşınmazın yok olması ile sona erer. Bunun dışında alacağın tamamen ödenmesi, alacaklının alacaktan feragat etmesi, tarafların anlaşması ve rehin işleminin iptali (hatalı yapılan rehin işlemleri için geçerli) gibi hallerde taşınmaz rehni sona erecektir.

Taşınmaz Rehni ile Teminat Altına Alınan Borç Türleri

Taşınmaz rehni türü olarak ipotek özellikle konut kredisi kullanıldığı zamanlarda sık sık gündeme gelmektedir. Konut kredisini kullanan borçlunun satın aldığı taşınmaza krediyi veren banka tarafından ipotek konulmaktadır.  Bunun dışında da bir çok borç ilişkisinde taşınmaz rehni gündeme gelebilir. Taşınmaz rehnine konu olabilecek alacaklar için yasal bir sınırlama yapılmamıştır.

TAŞINMAZ REHNİ KONUSUNDA YARGITAY UYGULAMALAR.

Takibe konu şikayetçi … …’ye ait 3031 parsel sayılı taşınmaz üzerindeki ipoteğin doğmuş ve doğacak borçlarına ilişkin olarak üst sınır ipoteği şeklinde tesis edildiği ve ipotek limitinin 110.000 TL olduğu göz önüne alındığında alacaklıya limit içinde kalan 70.000 TL ödenebilir

4721 sayılı Medeni Kanunun 855 maddesinde; “Birden çok taşınmazın aynı borç için rehnedilmesi, taşınmazların aynı malike veya borçtan müteselsilen sorumlu olan maliklere ait olmalarına bağlıdır. Aynı alacak için birden çok taşınmazın rehnedildiği diğer hallerde, her taşınmazın ne miktarı için güvence oluşturduğu rehin kurulurken belirtilir. Aksine bir anlaşma bulunmadıkça, tapu idaresi, re’sen güvenceyi taşınmazların her birine değeri oranında dağıtır.” şeklinde hüküm içerir.

Uygulama ve öğretide yer alan tanımlamaya göre; Bir tek alacak için birden fazla taşınmaz üzerinde, her biri alacağın tamamına teminat (güvence) teşkil etmek üzere (rehin yükü taşınmazlar arasında paylaşılmadan) kurulan rehine toplu rehin (kolektif rehin= müşterek rehin=birlikte rehin=Gesamtpfand) denilmektedir (Köprülü-Kaneti-Sınırlı Ayni Haklar-İstanbul 1982-1983, 2.Bası Sh. 291 vd.) .

Yasa metninde de açıkça ifade edildiği gibi bu rehin türü “üzerinde rehin kurulmak istenen taşınmazların mülkiyetinin aynı kişiye ait olması” ya da “taşınmazlar ayrı kişilerin mülkiyetinde yani taşınmazların malikleri farklı kimseler ise, bu kişilerin güvence altına alınmak istenen borçtan müteselsil olarak sorumlu bulunmaları” hallerinde kurulabilmektedir. Bu şartlar yoksa toplu rehin kurulamaz. Ne var ki bu şartlar bulunsa bile kurulacak rehinin toplu rehin olması zorunlu değildir. Kanun bu konuda bir olanak getirmiş tarafların bu halde de rehin yükünü çeşitli taşınmazlar arasında paylaştırabileceğini ifade etmiştir. Bu bakımdan rehinin toplu olduğu kuruluş sözleşmesinde belirtilmelidir. Kuruluş sözleşmesinde toplu rehin olgusunun açıkça belirtilmemiş olması, dolayısıyla da tarafların “toplu rehin” kurma yolunu seçmemiş olmaları halinde ikinci bir yol “aynı alacak için birden fazla taşınmazın rehin yükünün rehnedilecek taşınmazlar arasında paylaştırılıp, dağıtılması” dır. Bu husus yukarıda açıklanan 4721 sayılı Medeni Kanunun 855 maddesinde yer almaktadır. Burada alacak tümlüğünü korur, ancak taşınmazlardan her biri alacağın yalnız belirli bir bölümü için sorumlu olur. Bu durumda, rehinli taşınmazların her biri alacağın ancak bir bölümüyle sorumlu olduğundan alacağın tümünün karşılanabilmesi için rehinin paraya çevrilmesinde rehinli tüm taşınmazların birlikte satılması gerekir. Toplu rehinde ise amaç tek bir alacağın tamamının, birden fazla taşınmaz ile teminat altına alınması olup, birden fazla taşınmaz üzerinde kurulu rehinler arasında hukuki bağlılık vardır ve bu bağ içerisinde alacaklının alacağını tahsil etmesi asıldır. Rehinli alacaklının teminatı ne denli fazla olursa olsun temelde alacağını ancak bir kere elde edebileceğinin de unutulmaması gerekir. Böylece rehinli taşınmazlardan birisinin paraya çevrilmesi halinde rehinli alacaklı alacağını tahsil etmişse artık diğer taşınmaz üzerindeki rehinin konusu kalmayacak ve sona erecektir. Kısacası alacaklı alacağının tutarını bir kez isteyebilir; alacağı tümüyle karşılandığında, bütün taşınmazlar üzerindeki rehin hakkının sona ermesi gerekir. Her iki rehin biçiminin arasındaki en … fark da burada ortaya çıkmaktadır.

Yeri gelmişken, toplu rehinin özelliklerinin açıklanmasında da yarar vardır. Toplu rehin sahibi; alacaklı tıpkı müteselsil borçlarda olduğu gibi her rehinli taşınmazın paraya çevrilme hasılatından alacağının tümünü alabilir ve taşınmazların bir veya birkaçından alacak karşılanınca, toplu rehinin kapsamındaki diğer taşınmazlar üzerindeki rehin hakkı da maddesel olarak sona erer. Eş söyleyişle toplu rehin hak sahibine güvencenin rehinli taşınmazlar arasında bölünmesine kıyasla daha fazla güvence sağlar. Toplu rehin yalnız bir alacaklı yararına kurulabilir ve rehinin türü de rehin kapsamındaki tüm taşınmazlar için aynı olmalıdır.

Somut olayda;15/05/2015 tarihli 2827 yevmiye nolu ipotek resmi senedinin incelenmesinde; takibe konu şikayetçi … …’ye ait 3031 parsel sayılı taşınmaz üzerindeki ipoteğin doğmuş ve doğacak borçlarına ilişkin olarak üst sınır ipoteği şeklinde tesis edildiği ve ipotek limitinin 110.000 TL olduğu, 13/05/2014 tarihli 2310 yevmiye nolu ipotek resmi senedinin incelenmesinde; takibe konu şikayetçi … …’ye ait 1194 parsel sayılı taşınmaz üzerindeki ipoteğin doğmuş ve doğacak borçlarına ilişkin olarak üst sınır ipoteği şeklinde tesis edildiği ve ipotek limitinin 70.000 TL olduğu ve taşınmazlar üzerindeki toplam ipotek limitinin 180.000 TL olduğu toplu rehin olmadığı (aksine paylı rehin olduğu) görülmektedir.

Takibe konu ipotekli taşınmazların 19.10.2022 tarihinde yapılan satışlarında 1194 parsel sayılı taşınmazın 377.000,00 TL’ye ihale edildiği ve ihale bedelinin takip dosyasına gönderildiği, ipotekli malın satış bedelinden alacaklıya limit içinde kalan 70.000 TL ödeme yapılabileceği kaldı ki; asıl takip dosyası Manisa 2. İcra Dairesinin 2019/402 Esas sayılı dosyasından yapılan 28.03.2023 tarihli sıra cetvelinde sadece ipotek limiti olan 70.000 TL’nin dosya alacaklısına ödenmesine karar verildiği, dolayısıyla satışı yapılan 1194 parsel sayılı taşınmazın ihale bedeli ile dosya borcunun karşılanmadığı ve başkaca da fesih nedeni olmadığı anlaşılmıştır.

O halde mahkemece, ihalenin feshi isteminin reddi gerekirken yazılı gerekçeyle şikayetin kabulü ile ihalenin feshine karar verilmesi isabetsizdir. ( Y 12. HD 10.10.2024 T, 2024/6050 E.,  2024/8433 K.)

Hukukçu, ziraat ve makine mühendisi bir bilirkişinin de katılması ile oluşturulacak yeni bilirkişiler kurulundan yukarıda açıklanan ilkelere uygun biçimde mahcuzların (tarlanın) bütünleyici parçası olup olmama durumu belirlenmeli, mahcuzlar taşınmazın (tarlanın) bütünleyici parçası değil ise ipotek kapsamında kalmayan teferruatın müstakilen haczedilebileceği kuralı göz önünde bulundurularak sonucuna göre bir karar verilmelidir

İİK 83/c maddesinde “Taşınmaz rehni ipotek akit tablosunda sayılı bulunan eklenti, taşınmazdan ayrı olarak haczedilemez. Türk Medeni Kanun’unun 862. maddesi hükmü saklıdır.” düzenlemesine yer verilmiştir.

TMK 862. maddesi ise “Rehin, taşınmazı bütünleyici parçaları ile ve eklentileri ile yükümlü kılar. Rehnin, kuruluşu sırasında makine, otel döşeme eşyası gibi açıkça eklenti olarak gösterilen ve tapu kütüğünde beyanlar sütununa yazılan şeyleri kanuna göre bu nitelikte olamayacakları ispat edilmedikçe eklenti sayılır. Üçüncü kişilerin eklentiler üzerindeki hakları saklıdır.” hükmünü içermektedir.

İİK 83/c maddesinde düzenlenen haczedilmezlik şikayeti takip borçlusuna ve ipotek alacaklısına tanınmış bir haktır. Şayet şikayete konu hacizli mallar ipotek kapsamında ise ipotek lehtarı 3. kişinin haczedilmezlik şikayetine gelme hakkı doğar. Mahcuzlar şikayete gelen 3. kişinin ipoteği kapsamında değil ise tarafı olmadığı takipte 3. kişinin şikayet hakkı bulunmamaktadır.

Olayların hukuksal açıdan değerlendirilmesi ve nitelendirilmesi mahkeme hakimine aittir. Hakim, tarafların ileri sürdükleri maddi olay ve netice talepleri ile bağlı olup olayların hukuki nitelendirmesini kendisi yapar. Üçüncü kişinin başvurusu açıklanan bu şekliyle istihkak davası niteliğindedir. Dilekçede şikayetten söz edilmesi HMK’nun 33.maddesi uyarınca “hukuki tavsif hakime aittir” kuralını değiştirmez.

Öte yandan, 4721 sayılı TMK’nın bütünleyici parça başlıklı 684. maddesinin 2. fıkrasında bütünleyici parça şöyle tanımlanmaktadır: Yerel âdetlere göre asıl şeyin … unsuru olan ve o şey yok edilmedikçe, zarara uğratılmadıkça veya yapısı değiştirilmedikçe ondan ayrılmasına olanak bulunmayan parçadır.

Anılan hükme göre bir şeyin bütünleyici parça sayılabilmesi için üç şartın varlığı aranır: 1-Bütünleyici parça ile asıl şey arasında dıştan görülebilen maddi bir bağlılık olmalıdır (dış bağlılık), 2-Bütünleyici parça asıl şeyin varlığına dâhil olmalı bütünleyici parça ile asıl şey arasında içten, sürekli bir bağlılık bulunmalıdır (iç bağlılık), 3-Bütünleyici parça ile asıl şey arasındaki iç ve dış bağlılık yerel âdetlere göre de mevcut sayılmalıdır.

TMK’nın 684. maddesinin 1. fıkrasına göre bir şeye malik olan kimse, o şeyin bütünleyici parçalarına da malik olur. Bunun sonucu olarak da bütünleyici parça asıl şeyin hukuki kaderine tabi olur. Asıl şey üzerinde kurulan ayni haklar (ipotek gibi), onun bütünleyici parçalarını da kapsar ve bütünleyici parça üzerinde bağımsız bir ayni hak kurulamaz.

Bütünleyici parça (mütemmim cüz) yerel âdetlere göre asıl şeyin (taşınmazın) … unsuru olduğu ve o şey yok edilmedikçe, zarara uğratılmadıkça veya yapısı değiştirilmedikçe ondan ayrılmasına olanak bulunmadığı için taşınmazdan ayrı (bağımsız) olarak da haczedilemez.

Eklenti ise TMK’nın 686. maddesinin 2. fıkrasında “…asıl şey malikinin anlaşılabilen arzusuna veya yerel âdetlere göre, işletilmesi, korunması veya yarar sağlaması için asıl şeye sürekli olarak özgülenen ve kullanılmasında birleştirme, takma veya başka bir biçimde asıl şeye bağlı kılınan taşınır maldır…” şeklinde tanımlanmaktadır.

Anılan bu hükme göre bir şeyin eklenti sayılabilmesi için üç unsur gereklidir:

Birinci unsur; ancak bir taşınır mal eklenti olabilir. İkinci unsur; eklenti ile asıl şey arasında dışarıdan görülüp anlaşılabilecek bir bağlılık olmalıdır. TMK’nın 686. maddesinin 2. fıkrasında bu bağlılığın birleştirme, takma veya başka bir biçimde asıl şeye bağlı kılınma şeklinde olacağı ifade edilmiştir. Bu bağlılığın maddi bir bağlılık biçiminde olması gerekmez. Bu bağlılığın bütünleyici parçada olduğu kadar sıkı olması da gerekmez. Bu bağlılık eklentinin asıl şeyin ekonomik amacına hizmet etmesi ve bunun üçüncü kişiler tarafından anlaşılabilmesidir. Anılan maddenin 3. fıkrasında eklentinin asıl şeyden geçici olarak ayrılmakla bu niteliğini kaybetmeyeceği de belirtilmiştir. Üçüncü unsur ise; özgüleme amacıdır. Bir taşınır malın asıl şeyin eklentisi sayılabilmesi için, asıl şeyin işletilmesini, korunmasını veya ondan yararlanılmasını sağlamak üzere onun ekonomik amacına sürekli bir biçimde özgülenmiş olması gerekir. Bir malın diğer şeyin ekonomik amacına özgülendiği ya malikin açık arzusundan ya da yerel âdetlerden anlaşılmalıdır. Bir malın diğerinin ekonomik amacına özgülenmesi konusunda Tapu Sicil Tüzüğünün 53. maddesine göre tapu kütüğünün beyanlar sütununa yapılan kayıt malikin özgüleme arzusunu gösterir ve beyanlar sütununda eklenti olarak gösterilen şeylerin eklenti sayılmasına ilişkin bir karine teşkil eder (TMK m. 862/II). Ancak beyanlar sütununa yapılan kayıt eklenti için aranan diğer bütün unsurlar bulunmadıkça bir malın eklenti niteliği taşımasını sağlamayacağı gibi taşınır mal tapu kütüğünün beyanlar sütununa eklenti olarak kaydedilmese dahi yerel âdetlere göre özgüleme unsurunun ve diğer unsurların bulunması durumunda eklenti niteliğinde olur.

TMK’nın 687. maddesinde belirtilen durumlarda özgüleme amacı bulunmadığından eklenti niteliğinin olmayacağı ifade edilmiştir; “… Asıl şeye zilyet olan kimsenin sadece geçici olarak kullanması veya tüketmesi için özgülenen ya da asıl şeyin özel niteliği ile herhangi bir ilişkisi bulunmadan sadece korunmak, satılmak veya kiraya verilmek üzere onunla birleştirilen şeyler eklenti sayılmaz…”

Asıl şey rehinli olmadıkça eklenti asıl şeyden bağımsız bir hukuki varlık olarak ayrı bir ayni hak konusu oluşturabilir. Asıl şey üzerinde ayrı bir mülkiyet, eklenti üzerinde ayrı bir mülkiyet vardır. Bir başka anlatımla eklentinin haczedilmez olması eklenti olduğu taşınmazın rehinli (ipotekli) olmasına bağlıdır. Konunun açıklığa kavuşturulması için üzerinde rehin (ipotek) kurulmamış taşınmaz mülkiyetinin kapsamının da tartışılması gerekir. TMK 684. maddesinin 1. fıkrasına göre bir şeye malik olan kimse, o şeyin bütünleyici parçalarına da malik olur. Bunun sonucu olarak da bütünleyici parça asıl şeyin hukuki kaderine tabi olur. Asıl şey üzerinde kurulan ayni haklar (ipotekli gibi) onun bütünleyici parçalarını da kapsar. Buna göre taşınmaz arsa mülkiyeti, üstündeki bütünleyici parçası (mütemmim cüz) olan fabrika, otel vs..yi içine alır. Arsanın ipoteği mütemmim cüz olan bu binaları da kapsar ise de fabrika, otel vs…nin içindeki menkuller arsanın ve ipoteğinin kapsamında değildir. Arsa üzerinde ipotek olmadığı durumda, üzerindeki fabrika mütemmim cüz (bütünleyici parça) oluşturur. TMK 684/1 maddesine göre arsanın mülkiyeti kapsamındadır

Somut olaya gelince, dava konusu Tokat ili, Turhal ilçesi, Arzupınar Köyü, Şose Altı mevkii, 116 ada, 24 parsel sayılı taşınmaz, tarla niteliğindedir.

Mahkemece, Makine mühendisi, Elektrik mühendisi ve İnşaat mühendisinden oluşan üç kişilik bilirkişi kurulu tarafından alınan 11.1.2019 tarihli bilirkişi raporunda, taşınmaz üzerinde bulunan tek katlı, yan yana dört makaslı, çelik konstrüksiyon yapı tarzı inşa edilmiş, elektrik ve sıhhi tesisatı bulunan, taban kaplamaları düz beton kaplama, duvar kaplamaları ise kum sıva üzeri kireç badana kaplamalı olan “Ahır” yapısı ile, tek akımlı, çelik konstrüksiyon yapı tarzında inşa edilmiş, üstü kapalı yanları açık, tek katlı, elektrik tesisatı bulunan fakat sıhhi tesisat ile kapı ve pencere doğramaları bulunmayan “Açık Buzağı Ahırı” bulunduğu tespit edilmiş, 29/03/2021 tarihli bilirkişi raporunda ise, taşınmaz üzerinde bulunan hacze konu, çelik çatı, çelik kolonlar, trapez çatı saçları ve aparatları, içerisindeki demir çelik aksamlar, galvenizli aksamlar, (çatı trapez sac ve … olukları), buzağı kulübesi çelik çatı ve yapı elemanlarının mütemmim cüzü niteliğinde olduğu, yine haczedilen 4 adet otomatik hayvan kaşıma fırçası, bir adet Ayak tırnak bakım aracı, 1 adet gübre sıyırgı sistemi, 11 adet küçük tip 3 adet büyük tip olmak üzere toplm 14 adet şamandralı suluk, 1 adet yem karma makinesi, 1 adet araç dezenfektesi ilaç püskürtme sistemi, 1 adet 1 tonluk yakıt tankı, 1 adet 8m3 gübre taşıma tankı, 1 adet süt sağım ünitesi, 1 adet su pompası ( dalgıç pompa ve donanımından oluşan makine ve ekipmanların tesisin mütemmim cüzü olduğu tespiti yapılmıştır.

Ne var ki, anılan rapor “eklenti” niteliğinin araştırılması yönünde yeterli açıklıkta değildir. Raporda, menkullerin ana taşınmaz (tarla) zarara uğratılmadan, yapısı değiştirilmeden ve yok edilmeden ana taşınmazdan ayrılmasının ve taşınmasının neden mümkün olmadığı hususları üzerinde durulmaksızın kanunun genel ifadeleri kullanılarak mütemmim cüz oldukları sonuca varılmıştır.

Bu durumda öncelikle üçüncü kişinin talebinin istihkak davası olarak nitelendirilerek takibe konu asıl alacak miktarı ile mahcuzun miktarından hangisi az ise o değer üzerinden nispi harç alınarak ve varsa noksan harç tamamlattırılarak çekişmenin istihkak davası prosedürüne göre çözümlenerek sonucuna göre bir karar verilmesi gerekir.

Öte yandan, mahkemece yukarıda açıklanan yasa hükümleri ve kurallar doğrultusunda hukukçu, ziraat ve makine mühendisi bir bilirkişinin de katılması ile oluşturulacak yeni bilirkişiler kurulundan yukarıda açıklanan ilkelere uygun biçimde mahcuzların (tarlanın) bütünleyici parçası olup olmama durumu belirlenmeli, mahcuzlar taşınmazın (tarlanın) bütünleyici parçası değil ise ipotek kapsamında kalmayan teferruatın müstakilen haczedilebileceği kuralı göz önünde bulundurularak sonucuna göre bir karar verilmelidir. (Y 12. HD 23.10.2024 T, 2024/3756 E.,  2024/8945 K.)

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

İlginizi çekebilecek makaleler