Şüpheden Sanık Yararlanır İlkesi Nedir?
Ceza muhakemesinin amacı, somut olayda maddi gerçeğe ulaşarak adaleti sağlamak, suçu işlediği sabit olan faili cezalandırmak, kamu düzeninin bozulmasını önlemek ve bozulan kamu düzenini yeniden tesis etmektir. Bu nedenle ceza muhakemesinin en önemli ve evrensel nitelikteki ilkelerinden biri de öğreti ve uygulamada; “suçsuzluk” ya da “masumiyet karinesi” olarak adlandırılan kuralın bir uzantısı olan ve Latincede; “in dubio pro reo” olarak ifade edilen “şüpheden sanık yararlanır” ilkesidir. Bu ilkenin özü, ceza davasında sanığın mahkûmiyetine karar verilebilmesi bakımından göz önünde bulundurulması gereken herhangi bir soruna ilişkin şüphenin, mutlaka sanık yararına değerlendirilmesidir.
Bu İlke Hangi Durumlarda Uygulanır?
Oldukça geniş bir uygulama alanı bulunan bu kural, dava konusu suçun işlenip işlenmediği, işlenmişse sanık tarafından işlenip işlenmediği veya gerçekleştirilme biçimi konusunda bir şüphe belirmesi hâllerinde geçerlidir. Sanığın bir suçtan cezalandırılmasına karar verilebilmesinin temel şartı, suçun hiçbir şüpheye mahal bırakmayacak kesinlikte ispat edilebilmesidir. Gerçekleşme şekli şüpheli veya tam olarak aydınlatılamamış olaylar ve iddialar sanığın aleyhine yorumlanarak mahkûmiyet hükmü kurulamaz. Ceza mahkûmiyeti; toplanan delillerin bir kısmına dayanılıp, diğer kısmı göz ardı edilerek ulaşılan kanaate ya da herhangi bir ihtimale değil, kesin ve açık bir ispata dayanmalı, bu ispat, hiçbir şüphe ya da başka türlü oluşa imkân vermemelidir. Yüksek de olsa bir ihtimale dayanılarak sanığı cezalandırmak, ceza muhakemesinin en önemli amacı olan gerçeğe ulaşmadan hüküm vermek anlamına gelecektir.
Delil Yetersizliğinde Sanığın Lehine Nasıl Bir Karar Verilir?
Şüpheden sanık yararlanır ilkesinin doğal sonucu olarak delil yetersizliği halinde sanığın beraatine karar verilir. Zira delil yetersizliği halinde sucun sübut bulması söz konusu olamaz. Bu beraat kararı 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 223/2-e maddesi uyarınca yüklenen suçun sanık tarafından işlendiğinin sabit olmaması nedeniyle verilen beraat kararıdır.
Mahkeme, Kesin Kanıt Yoksa Nasıl Bir Yol İzler?
Sanığın suçu işlediğine dair kesin bir kanıt bulunmaması halinde şüpheden sanık yararlanır ilkesi gereğince mahkeme sanığın atılı suçu işlediği sabit olmadığından beraatine karar verecektir. Zira mahkumiyet için kesin deliller gerekir. Yoğun şüphe bile sanık lehine değerlendirilecek ve beraat kararı verilecektir.
Şüpheyle Mahkumiyet Verilmesi Hukuken Mümkün Müdür?
Şüpheyle mahkumiyet kararı verilmesi hukuken mümkün değildir. Mahkumiyet kararı ancak suçun sübut bulması yani sanığın atılı suçu işlediğinin hiçbir kuşkuya yer vermeyecek şeklide kanıtlandığı hallerde mümkündür. Ceza yargılamasında şüphe ancak ağırlık derecesine göre ceza soruşturmasının başlaması ve iddianame düzenlenmesi için etken olabilirken, şüphe üzerine mahkumiyet kararı verilmesi hukuka aykırılık teşkil eder. Şüphe ne kadar kuvvetli olursa olsun mahkumiyet kararı verilmesi için yeterli değildir, mahkumiyet kararı için sübut şartı yani suçun hiçbir şüpheye mahal bırakmayacak kesinlikte ispat edilebilmesi aranır.
Yargıtay İçtihatlarında Bu İlke Nasıl Yorumlanmaktadır?
Yargıtay, sanığın bir suçtan cezalandırılmasına karar verilebilmesinin temel şartının, suçun hiçbir şüpheye mahal bırakmayacak kesinlikte ispat edilebilmesi olduğu görüşündedir. Bu anlamda Yargıtay’ın uygulaması, sanığın üzerine atılı suçu işlediğine yönelik her türlü şüpheden uzak inandırıcı delil bulunmaması halinde beraatine karar verilmesi gerektiği yönündedir.
ŞÜPHEDEN SANIK YARARLANIR İLKESİ İLE İLGİLİ YARGITAY UYGULAMALARI
Sanığın üzerine atılı suçu işlediğine yönelik her türlü şüpheden uzak inandırıcı delil bulunmaması nedeniyle sanığın atılı suçtan beraatine karar verilmelidir
Yargıtay Ceza Genel Kurulu yerleşik içtihatlarında sanığa ceza verilmesi için şüpheye yer vermeyecek şekilde eylemi gerçekleştirdiğinin ispatı gerekecektir. Bu ispat için öncelikle suçun işlenip işlenmediği sonra bir olayın kanuni unsurlarının belirlendiği şekilde işlenip işlenmediği ve son olarak da sabit olan bu suçun sanık tarafından işlenip işlenmediğinin tartışılması ve kesin olarak ispatı gerekir. Tüm aşamalarda da şüpheden sanık yararlanır kuralının uygulanması gerekir.
Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 2017/6-1147 Esas, 2018/519 Karar sayılı ilâmlarında “… Amacı, somut olayda maddi gerçeğe ulaşarak adaleti sağlamak, suçu işlediği sabit olan faili cezalandırmak, kamu düzeninin bozulmasını önlemek ve bozulan kamu düzenini yeniden tesis etmek olan ceza muhakemesinin en önemli ve evrensel nitelikteki ilkelerinden biri de öğreti ve uygulamada; “suçsuzluk” ya da “masumiyet karinesi” olarak adlandırılan kuralın bir uzantısı olan ve Latincede; “in dubio pro reo” olarak ifade edilen “şüpheden sanık yararlanır” ilkesidir. Bu ilkenin özü, ceza davasında sanığın mahkûmiyetine karar verilebilmesi bakımından göz önünde bulundurulması gereken herhangi bir soruna ilişkin şüphenin, mutlaka sanık yararına değerlendirilmesidir. Oldukça geniş bir uygulama alanı bulunan bu kural, dava konusu suçun işlenip işlenmediği, işlenmişse sanık tarafından işlenip işlenmediği veya gerçekleştirilme biçimi konusunda bir şüphe belirmesi hâlinde de geçerlidir. Sanığın bir suçtan cezalandırılmasına karar verilebilmesinin temel şartı, suçun hiçbir şüpheye mahal bırakmayacak kesinlikte ispat edilebilmesidir. Gerçekleşme şekli şüpheli veya tam olarak aydınlatılamamış olaylar ve iddialar sanığın aleyhine yorumlanarak mahkûmiyet hükmü kurulamaz. Ceza mahkûmiyeti; toplanan delillerin bir kısmına dayanılıp, diğer kısmı göz ardı edilerek ulaşılan kanaate ya da herhangi bir ihtimale değil, kesin ve açık bir ispata dayanmalı, bu ispat, hiçbir şüphe ya da başka türlü oluşa imkân vermemelidir. Yüksek de olsa bir ihtimale dayanılarak sanığı cezalandırmak, ceza muhakemesinin en önemli amacı olan gerçeğe ulaşmadan hüküm vermek anlamına gelecektir…” şeklinde içtihatta bulunarak bu husus işaret etmişlerdir.
Yine Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 2018/6-110 Esas, 465 Karar, 2016/6-1157 Esas, 2017/239 Karar sayılı ilâmlarında da aynı hususlar teyit edilmektedir.Yani olayın oluşuna ilişkin şüpheli durum varsa burda da şüpheden sanık yararlanır kuralının uygulanması gerekecektir.
Hırsızlık, yağma, cinsel istismar gibi çoğu zaman ani gelişen veya suç işlemek için sanıkların önceden plan yaptıkları ve sonrasında yakalanmama adına delil bırakmamaya yönelik tedbirler almalarına göre, bu tür suçlarda yan delil bulmada sıkıntılar olduğu açıktır. Çoğu zaman bu tür suçlarda elimizdeki tek delil sadece müştekilerin beyanından ibaret kalmaktadır.
Bu zorlayıcı nedenlerden dolayı aralarında husumet olmayan, çoğu zaman hiç tanımadığı ve iftira atması için neden bulunmayan müşteki beyanı sübutun ve sanığın eylemi gerçekleştirdiğinin kabulünde yeterli kabul edilmektedir.
Ceza yargısına hakim olan en temel ilke olan masumiyet ve şüpheden sanık yararlanır kuralları ceza adaleti bakımından başkaca hiçbir delil olmayan ve bulunma ihtimali olmayan hususlarda sanık aleyhine, müşteki lehine esnetilebilmektedir. Bu belli zorluklar nedeniyle bir nebze kabul edilebilir. Ancak başka türlü delil toplama imkanı olan olaylarda veya akla, mantığa veya olaya uymayan, kendi içerisinde tutarsız veya sürekli değişen ya da itilaflı başka bir konuda müşteki ya da yakınlarına açıkça yarar sağladığı, müştekiyi gerçekten sanık olmaktan çıkarıp müşteki haline sokabilecek, yani haksız durum yaratacağı aşikar olan soyut beyanların tek doğru kabul edilerek cezalandırma yoluna gidilmesi, masumiyet, silahların eşitliği ve şüpheden sanık yararlanır kurallarına açıkça aykırılık teşkil edeceği açıktır.
Bu nedenle ispatı zor olan olaylarda akla, mantığa ve dosyadaki olaylara uyumlu denetlenebilir müşteki beyanına itibar olabilir ise de akla, mantığa, fenne ve dosyadaki olaylara uymayan hele de başka türlü ispat imkanı varken sadece müşteki beyanıyla yetinilmesi halinde bu beyanın suçun aydınlatılmasına yönelik değil başka bir olayı örtme, iftira atma veya intikam alma gibi bir amaca yönelik olduğu şüphesi doğuranlara bu şüphe giderilmeden itibar edilmesi büyük haksızlık oluşturacak ve yargılama konusunda tüm yetkiyi … olmadığı halde sadece taraf olması gereken görünüşteki müştekiye devredecektir.
Oluş ve dosya içeriğine göre, sanığın aşamalarda suçlamaları kabul etmediği, aşamalarda değişiklik gösteren mağdur beyanları, mağdurun sanık ve diğer iki şahsı görmesi üzerine üç saat boyunca evdekilerin uyumasını bekleyip müştekinin de evde olmadığını bildiği bir sırada çiftliğe gitmesinin ve ailesine ait çiftlikten suça konu ineğin alınmasından sonra sessiz kalarak kolluğa başvurmamasının hayatın olağan akışına aykırı olması, mağdurun olay öncesine ait dönemde sanığın kendisine tehditte bulunduğuna dair bir anlatım ve iddiasının bulunmaması, sanığın üzerine atılı suçu işlediğine yönelik her türlü şüpheden uzak inandırıcı delil bulunmaması nedeniyle sanığın atılı suçtan beraati yerine yazılı şekilde mahkûmiyet kararı verilmesi bozma nedenidir. ( Y 6. HD 21.11.2024 T, 2023/1238 E., 2024/12664 K.)
Şüpheden sanık yararlanır ilkesi gereği hırsızlık ve konut dokunulmazlığını bozma suçlarının sanık lehine gündüz sayılan zaman dilimi içerisinde işlendiğinin kabul edilmesi gerekir
Müşteki … soruşturma aşamasında kollukça alınan ifadesinde suçun saat 19:30-23:00 sıralarında işlendiğini ifade etmesi, sanığın savunmasında eylemi saat 19:00-20:30 saatleri arasında gerçekleştirdiğini belirtmesi karşısında; UYAP’tan alınan güneşin doğuş ve batış çizelgesine göre yaz saati uygulaması da dikkate alındığında, suç tarihinde güneşin batış saatinin 19.46 olduğu, gece vaktinin saat 20.46’da başladığının anlaşılması karşısında, şüpheden sanık yararlanır ilkesi gereği hırsızlık ve konut dokunulmazlığını bozma suçlarının sanık lehine gündüz sayılan zaman dilimi içerisinde işlendiğinin kabul edilmesi gerektiği gözetilmeden, hırsızlık ve konut dokunulmazlığını bozma suçlarının gece vakti işlendiğine ilişkin kanıtlar denetime olanak verecek biçimde karar yerinde gösterilip tartışılmadan, hırsızlık suçundan hükmolunan cezanın TCK’nın 143/1. maddesiyle artırılması ve konut dokunulmazlığını bozma suçundan aynı Kanun’un 116/1. maddesi yerine 116/4. maddesinin uygulanması bozma nedenidir. ( Y 2. CD 14/12/2016 T, 2014/29273 E., 2016/16938 K.)
“Şüpheden sanık yararlanır” ilkesi gereğince suçun konusunu oluşturan ve ele geçirilemeyen senetlerin özel belge niteliğinde sayılması gerekir
01.06.2005 tarihinde yürürlüğe giren 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nda belgeyi yok etmek, bozmak veya gizlemek suçunun konusunun resmi evrak olması halinde 205. özel evrak olması durumunda ise 208. maddesinin uygulanması gerekmesine nazaran, resmi belge ile özel belgenin gerek sahtecilik gerek bozmak, yok etmek veya gizlemek suçları açısından ayrı ayrı düzenlendiği cihetle, suça konu yırtıldığı iddia olunan senetlerin ele geçirilememiş olması ve parçalarının bir araya getirtilip TTK’nun 688. maddesinde sayılan yasal unsurları taşıyıp taşımadığının saptanamaması karşısında; “şüpheden sanık yararlanır” ilkesi gereğince suçun konusunu oluşturan senetlerin özel belge niteliğinde sayılması gerektiği cihetle, sanığın 5237 sayılı TCK’nun 208. maddesine göre cezalandırılması gerektiği gözetilmeden yazılı şekilde karar verilmesi bozma nedenidir. ( Y 11. CD 29.04.2015 T, 2013/10009 E., 2015/25819 K.)
Katılanın soyut beyanları dışında sanığın cezalandırılmasını gerektirecek kesin ve açık bir delil bulunmadığı, şüpheden sanık yararlanır ilkesi gereğince, sanık hakkında yağma ve kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçlarından beraat hükmü kurulması gerekir Somut olayda, katılanın, sanığın katılanın hürriyetini tahdit ederek ve darp ederek, zorla senet imzalatıldığını iddia ettiği, bu iddiasının tanık beyanlarıyla desteklenmediği, katılana ait adli muayene raporunun beyanlarıyla örtüşmediği, olayın yaşandığı esnada katılanın telefonun kendisinde bulunduğu ve çeşitli aramalar yaptığı, bu durumun hayatın olağan akışına aykırı olduğu, katılanın soyut beyanları dışında sanığın cezalandırılmasını gerektirecek kesin ve açık bir delil bulunmadığı, şüpheden sanık yararlanır ilkesi gereğince, sanık hakkında yağma ve kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçlarından beraat hükmü kurulması gerektiği gözetilmeden, yazılı biçimde yağmadan ve kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçlarından mahkumiyet hükmü kurulması bozmayı gerektirmiştir. ( Y 6. CD 09.10.2024 T, 2023/17072 E., 2024/10357 K.)