Edit Content
KURUMSAL
FAALİYET ALANLARI
MEDYA

Sözleşmenin Kurulmasında İrade Bozukluğu Halleri

Sözleşmenin kurulmasında, tarafların iradelerini karşılıklı ve birbirine uygun olarak açıklaması yeterlidir.

Bazen sözleşme kurulurken yapılan irade açıklaması gerçek iradeyi yansıtmayabilir. Taraflar gerçek işlemi üçüncü kişilerden gizlemek amacıyla gerçek iradelerinden farklı bir iradeyi dış dünyaya yansıtabilirler. Burada muvazaalı işlem söz konusudur.

Bazen de, irade açıklamasının gerçek iradeyi yansıtmaması bir tarafın diğer tarafın durumundan yararlanmak suretiyle ortaya çıkabilir. Bu durumda irade bozukluğundan söz edilir. İrade bozuklukları TBK’nun 30-39.maddelerinde düzenlenmiş olup yanılma, aldatma ve korkutma olarak üçe ayrılır.

Yanılma (Hata)

Yanılma (Hata), bir kimsenin olayları yanlış algılaması, bunları yanlış değerlendirmesi, beklenti ve tahminlerinin isabetsiz olmasıdır.

Sözleşme kurulurken esaslı yanılmaya (hataya) düşen taraf sözleşme ile bağlı olmaz (TBK m 30/1). Yanılma nedeniyle sözleşme ile bağlı olmamak için;

1-Yanılmanın varlığı gerekir.

2-Yanılmanın esaslı olması gerekir.

Kanunda belirtilen yanılma halleri;

1-Açıklamada yanılma,

2- Saikte yanılma ve

3- İletmede yanılma olarak düzenlenmiştir.

Açıklamada Yanılma

TBK’nun 31.maddesinde açıklamada yanılma niteliğinde esaslı yanılma halleri belirtilmiştir. Buna göre;

  1. Yanılan, kurulmasını istediği sözleşmeden başka bir sözleşme için iradesini açıklamışsa.
  2. Yanılan, istediğinden başka bir konu için iradesini açıklamışsa.
  3. Yanılan, sözleşme yapma iradesini, gerçekte sözleşme yapmak istediği kişiden başkasına açıklamışsa.
  4. Yanılan, sözleşmeyi yaparken belirli nitelikleri olan bir kişiyi dikkate almasına karşın başka bir kişi için iradesini açıklamışsa.
  5. Yanılan, gerçekte üstlenmek istediğinden önemli ölçüde fazla bir edim için veya gerçekte istediğinden önemli ölçüde az bir karşı edim için iradesini açıklamışsa.

Basit hesap yanlışlıkları sözleşmenin geçerliliğini etkilemez; bunların düzeltilmesi ile yetinilir.

Saikte Yanılma

Saikte yanılma ise, kural olarak esaslı yanılma niteliğinde irade bozukluğu değildir. TBK’nun 32.maddesinde saikte yanılmanın, esaslı yanılma sayılamayacağı belirtilmiş, ancak bunun istisnası ve uygulanma koşulu da belirtilmiştir. Buna göre; yanılanın yanıldığı saiki sözleşmenin temeli sayması ve bunun da iş ilişkilerinde geçerli dürüstlük kurallarına uygun olması halinde yanılma esaslı sayılır. Ancak bu durumun karşı tarafça bilinebilir olması gerekir.

İletmede Yanılma

Yanılma bazen irade beyanını ileten aracının, gerçek irade beyanını yanlış iletmiş olmasından kaynaklanabilir. TBK’nun 33.maddesinde; “Sözleşmenin kurulmasına yönelik iradenin haberci veya çevirmen gibi bir aracı ya da bir araç tarafından yanlış iletilmiş olması hâlinde de yanılma hükümleri uygulanır.” denilmiştir. Buradaki yanılma, açıklamada yanılmadır.

Yanılma nedeniyle irade bozukluğunu ileri sürme yönünden kanunda özel bir dürüstlük kuralı getirilmiştir. Yanılan, yanıldığını dürüstlük kurallarına aykırı olarak ileri süremez (TBK m.34/1). Özellikle diğer tarafın, sözleşmenin yanılanın kasdettiği anlamda kurulmasına razı olduğunu bildirmesi durumunda, sözleşme bu anlamda kurulmuş sayılır (TBK m.34/2).

Yanılan, yanılmasında kusurlu ise, sözleşmenin hükümsüzlüğünden doğan zararı (menfi) gidermekle yükümlüdür. Ancak, diğer taraf yanılmayı biliyor veya bilmesi gerekiyorsa, tazminat istenemez (TBK m. 35/1). Hâkim, hakkaniyetin gerektirdiği durumlarda, ifadan beklenen yararı aşmamak kaydıyla, daha fazla tazminata (müsbet) hükmedebilir (TBK m.35/2). Bu madde uyarınca tazminat istenmesi sözleşmenin hükümsüz kılınması şartına bağlıdır. Sözleşmenin onanmış sayılması halinde tazminat isteme hakkı aldatma ve korkutma için öngörülmüştür.

Yanılma sebebiyle sözleşme yapan taraf yanılmayı öğrendiği andan itibaren bir yıl içinde sözleşme ile bağlı olmadığını bildirmez veya verdiği şeyi geri istemezse sözleşmeyi onamış sayılır (TBK m.39/1). Buradaki süre hak düşürücü süre niteliğindedir.

Aldatma (Hile)

Aldatma, bir kimseyi bir irade beyanında bulunmaya, özellikle sözleşme yapmaya sevk etmek için onda kasten yanlış bir kanaat uyandırma veya esasen mevcut olan yanlış kanaati koruma ya da sürdürme fiilidir.

Kişi kendisinden kaynaklanan nedenlerle yanıldığı halde, aldatmada karşı tarafın veya üçüncü kişinin davranışıyla yanılma söz konusudur. Bu nedenle aldatmada yanılmadan değil, yanıltılmadan söz etmek gerekir.

Taraflardan biri, diğerinin aldatması sonucu bir sözleşme yapmışsa, yanılması esaslı olmasa bile, sözleşmeyle bağlı değildir (TBK m 36/1). Üçüncü bir kişinin aldatması sonucu bir sözleşme yapan taraf, sözleşmenin yapıldığı sırada karşı tarafın aldatmayı bilmesi veya bilecek durumda olması hâlinde, sözleşmeyle bağlı değildir (TBK m 36/2).

Aldatma sebebiyle sözleşme yapan taraf, aldatmayı öğrendiği andan başlayarak bir yıl içinde sözleşme ile bağlı olmadığını bildirmez veya verdiği şeyi geri istemezse, sözleşmeyi onamış sayılır. Aldatmadan dolayı bağlayıcılığı olmayan bir sözleşmenin onanmış sayılması, tazminat hakkını ortadan kaldırmaz. Buradaki tazminat kusur sorumluluğuna dayalı olup, doğmuş olan menfi zaralar yanında oluşan müspet zararların da istenebilmesini mümkün kılmaktadır. Buradaki süre de hak düşürücü süre niteliğindedir.

Korkutma (İkrah)

Korkutma, bir kimsenin diğer tarafı sözleşme yapmaya sevk etmek amacıyla bilerek onda korku yaratması veya mevcut bir korkudan yararlanmasıdır.

Buradaki korkutma, korkutanın kendisinden gelebilecek nedenler ileri sürerek korkuya yol açmasıyla ilgilidir. Tehdit etme, gözdağı verme şeklindeki eylemler sonucu diğer tarafı sözleşme yapmaya zorlamak şeklinde ortaya çıkar.

Bu şekilde yapılan sözleşme; kanunun emredici hükümlerine, ahlaka, kamu düzenine, kişilik haklarına aykırı veya konusu imkânsız olan sözleşmeler kesin olarak hükümsüzdür (TBK m.27/1). Sözleşmenin içerdiği hükümlerden bir kısmının hükümsüz olması, diğerlerinin geçerliliğini etkilemez. Ancak, bu hükümler olmaksızın sözleşmenin yapılmayacağı açıkça anlaşılırsa, sözleşmenin tamamı kesin olarak hükümsüz olur (TBK m. 27/2).

TBK’nun 27.maddesi kapsamında bir hükümsüzlük yoksa korkutma hükümlerine gidilmelidir.

Taraflardan biri, diğerinin veya üçüncü bir kişinin korkutması sonucu bir sözleşme yapmışsa, sözleşmeyle bağlı değildir (TBK m 37/1). Korkutan bir üçüncü kişi olup da diğer taraf korkutmayı bilmiyorsa veya bilecek durumda değilse, sözleşmeyle bağlı kalmak istemeyen korkutulan, hakkaniyet gerektiriyorsa, diğer tarafa tazminat ödemekle yükümlüdür (TBK m 37/2).

Korkutmanın varlığını kabul için kanun bazı koşullar aramıştır. Korkutulan, içinde bulunduğu durum bakımından kendisinin veya yakınlarından birinin kişilik haklarına ya da malvarlığına yönelik ağır ve yakın bir zarar tehlikesinin doğduğuna inanmakta haklı ise, korkutma gerçekleşmiş sayılır (TBK m 38/1). Bir hakkın veya kanundan doğan bir yetkinin kullanılacağı korkutmasıyla sözleşme yapıldığında, bu hakkı veya yetkiyi kullanacağını açıklayanın, diğer tarafın zor durumda kalmasından aşırı bir menfaat sağlamış olması hâlinde, korkutmanın varlığı kabul edilir (TBK m 38/2).

Korkutulma sonucunda sözleşme yapan taraf, korkutmanın etkisinin ortadan kalktığı andan başlayarak bir yıl içinde sözleşme ile bağlı olmadığını bildirmez veya verdiği şeyi geri istemezse, sözleşmeyi onamış sayılır (TBK m 39/1). Korkutmadan dolayı bağlayıcılığı olmayan bir sözleşmenin onanmış sayılması, tazminat (menfi ve müspet) hakkını ortadan kaldırmaz (TBK m 39/2). Buradaki süre da hak düşürücü süre niteliğindedir.

Konuyla ilgili emsal Yargıtay kararına buradan ulaşabilirsiniz.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

İlginizi çekebilecek makaleler