İhtiyati Tedbir Nedir?
İhtiyati tedbir, kesin hükme kadar devam eden, yargılama süresince, tarafların hukuki durumunda meydana gelebilecek zararlara karşı öngörülen, geçici nitelikte, geniş ya da sınırlı olabilen bir hukuki koruma aracıdır.
İhtiyati tedbir 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 389 ve devamı maddelerinde düzenlenmiştir. HMK m. 389. madde metni aşağıdaki şekildedir;
“Madde 389- (1) Mevcut durumda meydana gelebilecek bir değişme nedeniyle hakkın elde edilmesinin önemli ölçüde zorlaşacağından ya da tamamen imkânsız hâle geleceğinden veya gecikme sebebiyle bir sakıncanın yahut ciddi bir zararın doğacağından endişe edilmesi hâllerinde, uyuşmazlık konusu hakkında ihtiyati tedbir kararı verilebilir.
(2) Birinci fıkra hükmü niteliğine uygun düştüğü ölçüde çekişmesiz yargı işlerinde de uygulanır.”
Madde metninden de anlaşıldığı üzere ihtiyati tedbir, mevcut durumda meydana gelebilecek bir değişme nedeniyle hakkın elde edilmesinin önemli ölçüde zorlaşacağından ya da tamamen imkânsız hâle geleceğinden veya gecikme sebebiyle bir sakıncanın yahut ciddi bir zararın doğacağından endişe edilmesi hâllerinde başvurulması gereken bir koruyucu düzenlemedir.
Ancak koruyucu işlevinin suiistimal edilmesi de her zaman mümkündür. Bu sebeple ihtiyati tedbiri suistimal edenler için kanunda bazı yaptırımlar da öngörülmüştür.
İhtiyati tedbir, uyuşmazlığın henüz çözülmediği ilk aşamada alınan ve uyuşmazlık konusu hakkın korunması veya ortaya çıkabilecek zararın önlenmesi amacıyla mahkeme tarafından konulan, geçicilik arz eden ve Kanunda belirlenmiş olan merci tarafından yerine getirilen bir hukuki koruma aracıdır.
İhtiyati tedbirler davacının, davayı kazanması halinde dava konusu mal veya hakka kavuşmasını güvence altına almak amacıyla davadan önce veya yargılama sırasında verilen tedbirlerdir.
Davanın esasını çözümleyecek şekilde yani davanın esasına temas edecek ve doğrudan asıl davanın sonucunu öne çekebilecek nitelikte ihtiyati tedbir kararı verilemez.
İhtiyati Tedbir Nasıl ve Hangi Mahkemeden Talep Edilir?
İhtiyati tedbir talebinin nasıl ve nereden yapılacağı HMK’nın 390. maddesinde düzenlenmiştir. Madde metni aşağıdaki şekildedir;
İhtiyati tedbir talebi
Madde 390- (1) İhtiyati tedbir, dava açılmadan önce, esas hakkında görevli ve yetkili olan mahkemeden; dava açıldıktan sonra ise ancak asıl davanın görüldüğü mahkemeden talep edilir.
(2) Talep edenin haklarının derhâl korunmasında zorunluluk bulunan hâllerde, hâkim karşı tarafı dinlemeden de tedbire karar verebilir.
(3) Tedbir talep eden taraf, dilekçesinde dayandığı ihtiyati tedbir sebebini ve türünü açıkça belirtmek ve davanın esası yönünden kendisinin haklılığını yaklaşık olarak ispat etmek zorundadır.
Madde metninde de belirtildiği üzere ihtiyati tedbir davadan önce esas hakkındaki davayı görmeye görevli ve yetkili mahkemeden, dava açıldıktan sonra ise davanın görüldüğü mahkemeden istenmelidir. Mahkeme talep edenin haklarının derhâl korunmasında zorunluluk bulunan hâllerde karşı tarafı dinlemeden yani dosya üzerinden karar verebilir. İhtiyati tedbir talep eden taraf talebinde tedbir sebebini ve türünü açıkça belirtmelidir. Bunun yanında davanın esası yönünden haklı olduğunu da yaklaşık olarak ispat etmek zorundadır.
İhtiyati Tedbir Talebinde Bulunma Şartları Nelerdir?
Kanun’a göre bir konuda ihtiyati tedbir kararı verilebilmesi için öncelikle talep olması şarttır. Mahkeme, tasarruf ilkesi gereğince ilgili kişinin talebi üzerine harekete geçebilir.
Talebin kabul edilebilmesi için Kanunun 389. maddesinde belirtilmiş olan ihtiyati tedbir sebebinin de bulunması gerekir. Mahkeme tarafından ihtiyati tedbir kararı verilebilmesi için, talepte bulunan kişinin (veya tarafın) gerçekleştireceği bir yaklaşık ispat faaliyeti sonucunda hâkimin yaklaşık bir kanaate ulaşmış olması gerekir (HMK m. 390/3)
İhtiyati tedbir kararı verilmesi bakımından koşulları şöyle sıralamak mümkündür:
*İhtiyati tedbir kararı mahkemece kendiliğinden verilemez, öncelikle talep bulunmalıdır.
* İhtiyati tedbir talebini içeren sebepler talepte açıkça gösterilmiş olmalıdır. Öncelikle talep eden bakımından bir hakkın varlığı söz konusu olmalıdır.
*Var olduğu iddia olunan hakkın meydana gelebilecek koşullardaki değişme sebebiyle elde edilmesi önemli ölçüde zorlaşmalı ve imkansız hale gelmeli veya gecikme sebebiyle bir sakıncanın ya da zararın doğacağına dair karine veya deliller yaklaşık olarak ispat edecek şekilde mahkemeye sunulmalıdır.
*Hakkın, tedbir kararı verilmemesi halinde neden elde edilemeyeceğine dair sebepler talepte gösterilmiş olmalıdır.
*Talep edenin hakkına ulaşması bakımından mahkeme ihtiyati tedbir kararı verilmesinde hakkın sahipleri bakımından bir gereklilik var olduğuna kani olmalıdır.
*Kanunda genel olarak düzenlenen bu konuda mahkemelerin dosya içeriği yönüyle tarafların uyuşmazlık bakımından konumlarını, mülkiyet ve alacak ilişkisinin genel çerçevesini ve sunulan delillerin ne oranda talebin haklılığını gösterdiğini ve talep edenin gerçekten hakkına ulaşması bakımından kanunda sıralanan sakınca veya zorlukların sonradan söz konusu olup olmayacağını değerlendirmesi gereklidir.
İhtiyati Tedbirde Yaklaşık İspat Nedir?
Madde gerekçesine göre yaklaşık ispat durumunda hâkim o iddianın ağırlıklı ihtimal olarak doğru olduğunu kabul etmekle birlikte, zayıf bir ihtimal de olsa, aksinin mümkün olduğu ihtimalini göz ardı etmez. Bu sebepledir ki, genelde geçici hukukî korumalara özelde ihtiyatî tedbire ve ihtiyatî hacze karar verilirken, haksız olma ihtimali de dikkate alınarak talepte bulunandan teminat alınması öngörülmüştür. Geçici hukukî korumalarda, bazen karşı tarafın dinlenmemesi, tüm delillerin ayrıntılı bir biçimde incelenmesine yeterli zamanın olmaması gibi sebeplerle, yaklaşık ispat yeterli görülmüştür. Burada hem tam ispatın aranmadığı belirtilmiş hem de basit bir iddianın yeterli olmadığı vurgulanmak istenmiştir.
İhtiyati Tedbirde Teminat Gösterilmesi Zorunlu mudur?
İhtiyati tedbir talep edenin teminat göstermesi ile ilgili hususlar HMK’nın 392. Maddesinde düzenlenmiştir. Madde metni aşağıdaki şekildedir;
“Madde 392- (1) İhtiyati tedbir talep eden, haksız çıktığı takdirde karşı tarafın ve üçüncü kişilerin bu yüzden uğrayacakları muhtemel zararlara karşılık teminat göstermek zorundadır. Talep, resmî belgeye, başkaca kesin bir delile dayanıyor yahut durum ve koşullar gerektiriyorsa, mahkeme gerekçesini açıkça belirtmek şartıyla teminat alınmamasına da karar verebilir. Adli yardımdan yararlanan kimsenin teminat göstermesi gerekmez.
(2) Asıl davaya ilişkin hükmün kesinleşmesinden veya ihtiyati tedbir kararının kalkmasından itibaren bir ay içinde tazminat davasının açılmaması üzerine teminat iade edilir.”
İhtiyatî tedbir kararı verilirken, ihtiyatî tedbirin niteliği gereği tam bir inceleme yapılmadan yaklaşık ispatla yetinilerek karar verildiğinden talep edenin sonuçta davada haksız çıkma ihtimali de bulunmaktadır. Bundan başka tedbirin uygulanması sonucu, karşı tarafın ya da üçüncü kişilerin zarar görmesi her zaman imkân dahilindedir. Nitekim bu ihtimalleri gözeten kanun koyucu tedbir kararı verilirken talepte bulunandan teminat alınmasını öngörmüştür.
İhtiyati Tedbir Kararının İçeriği Nasıldır?
HMK m. 391’de tedbir kararında nasıl bir hüküm kurulacağı açıklanmıştır. Madde metni aşağıdaki şekildedir;
“MADDE 391- (1) Mahkeme, tedbire konu olan mal veya hakkın muhafaza altına alınması veya bir yediemine tevdii ya da bir şeyin yapılması veya yapılmaması gibi, sakıncayı ortadan kaldıracak veya zararı engelleyecek her türlü tedbire karar verebilir.
(2) İhtiyati tedbir kararında;
- a) İhtiyati tedbir talep edenin, varsa kanuni temsilcisi ve vekilinin ve karşı tarafın adı, soyadı ve yerleşim yeri ile talep edenin Türkiye Cumhuriyeti kimlik numarası,
- b) Tedbirin, açık ve somut olarak hangi sebebe ve delillere dayandığı,
- c) Tereddüde yer vermeyecek şekilde, neyin üzerinde ve ne tür bir tedbire karar verildiği,
ç) Talepte bulunanın, ne tutarda ve ne türde bir teminat göstereceği, yazılır.
(3) (Değişik:22/7/2020-7251/40 md.) İhtiyati tedbir talebinin reddi kararı gerekçeli olarak verilir ve bu karara karşı kanun yoluna başvurulabilir. Yüzüne karşı aleyhine ihtiyati tedbir kararı verilen taraf da kanun yoluna başvurabilir. Bu başvurular öncelikle incelenir ve kesin olarak karara bağlanır.”
Mahkemelerce verilebilecek ihtiyati tedbir kararlarının nelerden ibaret olduğu Kanunda sınırlı şekilde sayılmamıştır. Mahkeme, dava konusu şeyin niteliğine uygun düşecek bir ihtiyati tedbire karar verilebilecektir.
İhtiyati Tedbir ile İhtiyati Haciz Arasındaki Farklar Nelerdir?
2004 sayılı İcra ve İflas Kanunun 257 vd. maddelerinde düzenlenmiş olan ihtiyati haciz, ihtiyati tedbirin özel bir türü olmakla birlikte bağımsız bir hukuki koruma yoldur.
İhtiyati haczi ihtiyati tedbirden ayıran en önemli fark, konusu “rehinle temin edilmemiş ve vadesi gelmiş bir para borcunun alacaklısı, borçlunun yedinde veya üçüncü şahısta olan taşınır ve taşınmaz mallarını ve alacaklarıyla diğer haklarını ihtiyaten haczettirebilir” (İİK m. 257) denilmek suretiyle ortaya konulmuştur.
İhtiyati haciz sadece para (veya teminat) alacakları bakımından söz konusu olabilir. Para alacakları bakımından özel bir yol olarak ihtiyati haciz getirildiği için, bu şekilde bir alacağını güvence altına almak isteyen bir kişinin ihtiyati tedbir yoluna başvurmaması gerektiği uygulamada kabul edilmektedir.
İhtiyati haciz belirli hallerde sınırlı olarak uygulanabilirken ihtiyati tedbirin uygulanması bakımından konu sınırlaması mevcut değildir ve kanunda genel bir koruma yolu olarak kabul edilmiştir. Dava edilmeye ve yerine getirilmeye müsait olan her konuda ihtiyati tedbir kararı alınması kural olarak mümkündür
Her iki yolda da kararın kabul yönünde olması halinde ilgili taraf, Kanunun belirttiği süre içerisinde (HMK m. 393’e göre bir hafta, İİK m. 261’e göre on gün) kararı uygulayacak olan mercie başvurarak kararın uygulanmasını talep etmek ve yine belirlenmiş olan süre içerisinde ihtiyati tedbir veya ihtiyati haczi tamamlayan işlemlerin yapılmasını sağlamak zorundadır. Yerine getirme bakımından ihtiyati hacizde icra dairesi; ihtiyati tedbirde ise hem icra dairesi hem de yazı işleri müdürü görevlendirilebilir.
İİK’nun 264/I hükmüne göre, “dava açılmadan veya icra takibine başlanmadan evvel ihtiyati haciz yaptırmış olan alacaklı; haczin tatbikinden, haciz gıyabında yapılmışsa haciz tutanağının kendisine tebliğinden itibaren yedi gün içinde ya takip talebinde (Haciz veya iflas) bulunmaya veya dava açmaya mecburdur”.
HMK’nun 397/1 maddesine göre “ihtiyati tedbir kararı dava açılmasından önce verilmişse, tedbir talep eden, bu kararın uygulanmasını talep ettiği tarihten itibaren iki hafta içinde esas hakkındaki davasını açmak ve dava açtığına ilişkin evrakı, kararı uygulayan memura ibrazla dosyaya koydurtmak ve karşılığında bir belge almak zorundadır”.
Tamamlayıcı işlemler bakımından ihtiyati hacizde sürenin başlaması için haczin gerçekleştirilmiş olması gerekirken, ihtiyati tedbirde talebin yapılmış olması yeterlidir. Her iki yolda da söz konusu zorunluluğa uyulmaması halinde tedbir veya haczin kalkması söz konusu olur.
İhtiyati tedbir kararı, teminat, ifa veya düzenleme amacına yönelik olarak konulabilir. İhtiyati haciz ise sadece teminat amaçlı olarak konulabilir.
Diğer bir fark ise, ihtiyati haczi icra dairesinin yerine getirecek olması, ihtiyati tedbirin uygulanmasında ise mahkemenin kararında belirtmiş olması halinde, icra dairesi yerine, (mahkeme) yazı işleri müdürünün görevlendirilmiş olabilmesidir.
İhtiyati Tedbir Kararının Uygulama Süreci Nasıldır?
İhtiyati tedbir, dava görülürken verilmiş olsa bile, tedbir koyduran taraf kararın verilmesinden itibaren bir hafta içinde, kararın içeriğine göre mahkeme veya icra dairesine başvurarak, tedbirin uygulanmasını talep etmek zorundadır. İhtiyati tedbirin nasıl uygulanacağı HMK’nın 393. maddesinde düzenlenmiştir. Madde metni aşağıdaki şekildedir;
“MADDE 393- (1) İhtiyati tedbir kararının uygulanması, bu kararın, tedbir isteyen tarafa tefhim veya tebliğinden itibaren bir hafta içinde talep edilmek zorundadır. Aksi hâlde, kanuni süre içinde dava açılmış olsa dahi, tedbir kararı kendiliğinden kalkar.
(2) Tedbir kararının uygulanması, kararı veren mahkemenin yargı çevresinde bulunan veya tedbir konusu mal ya da hakkın bulunduğu yer icra dairesinden talep edilir. Mahkeme, kararında belirtmek suretiyle, tedbirin uygulanmasında, yazı işleri müdürünü de görevlendirebilir.
(3) İhtiyati tedbir kararının uygulanması için, gerekirse zor kullanılabilir. Zor kullanmak hususunda, bütün kolluk kuvvetleri ve köylerde muhtarlar, uygulamayı gerçekleştirecek memurun yazılı başvurusu üzerine, kendisine yardım etmek ve emirlerine uymakla yükümlüdürler.
(4) İhtiyati tedbiri uygulayan memur, bir tutanak düzenler. Bu tutanakta, tedbir konusu ve bulunduğu yer gösterilir; tedbir konusu ile ilgili her türlü iddia bu tutanağa geçirilir. Tedbiri uygulayan memur, bu tutanağın bir örneğini tedbir sırasında hazır bulunmayan taraflara ve duruma göre üçüncü kişiye tebliğ eder. (5) İhtiyati tedbir kararları hakkında kanun yoluna başvurulması hâlinde, tedbire ilişkin dosya ve delillerin sadece örnekleri ilgili mahkemeye gönderilir.”
Kararın alınmasıyla talep eden 1 hafta içerisinde tedbirin uygulanmasını istemelidir. Uygulama icra dairesi ya da yazı işleri müdürünce yapılabilir ve kanun her ikisine de imkan tanımıştır. İhtiyati tedbir kararı gerekli olursa cebren icra edilir. Bu konuda kolluk da zor kullanmaya yetkilidir.
İhtiyati Tedbir Kararına İtiraz Edilebilir mi?
Kanunda, verilen ihtiyati tedbir kararına itiraz edilmesi düzenlenmiştir. İtiraz hakkı yalnızca yokluğunda aleyhine ihtiyati tedbir kararı verilen tarafa tanınmıştır. HMK m. 394/2 uyarınca aleyhine ihtiyati tedbir kararı verilen taraf, ihtiyati tedbir şartlarına, mahkemenin yetkisine ve teminata ilişkin olarak, kararı veren mahkemeye itiraz edebilir.
Alınan ihtiyati tedbir kararı ile üçüncü kişilerin haklarına da halel gelmekteyse, ilgili kişiler de ihtiyati tedbir şartlarına ve teminata ilişkin olarak kararı veren mahkemeye itiraz edebilirler.
HMK m. 394/4 uyarınca itiraz eden taraf itiraz sebeplerini açıkça dilekçesinde göstermek zorundadır.
HMK m. 394/4 uyarınca tedbir kararına itiraz üzerine mahkemece bir karar verilmeden önce kural olarak duruşma açılmalı, bu duruşmaya ilgililer davet edilmelidir. Bu davet yapılmaksızın dosya üzerinden ihtiyati tedbir kararına karşı itirazın değerlendirilmesi mümkün değildir. Ancak bu hükmün uygulanmaması halinde yaptırımı mahkeme bakımından kanunda düzenlenmemiştir.
Aleyhine ihtiyati tedbir kararı verilen veya uygulanan taraf, mahkemece kabul edilecek şekilde teminat gösterirse, mahkeme duruma göre tedbirin değiştirilmesine veya kaldırılmasına karar verebileceği gibi takdir yetkisini kullanıp gösterilen teminatı uygun görmeyerek bu talebi reddedebilir. Bu hususta verilen kararlara karşı itiraz edilebilir.
6100 sayılı yeni HMK döneminde kanun koyucu -HMK m. 391/3 ve m. 394/5 uyarınca- tedbir talepleri ile ilgili yerel mahkemelerce verilmiş olan kabul veya ret kararlarına karşı kanun yoluna başvurulabileceğini hüküm altına almıştır. HMK m. 391/3 ve m. 394/5 uyarınca ihtiyati tedbir talebinin reddi kararları, ihtiyati tedbir talebinin yüze karşı kabulü kararları veya ihtiyati tedbir talebinin kabulüne karşı itiraz üzerine verilen kararlar kanunun açık hükmü gereği istinaf kanun yolu denetimine tabidir.
“6100 sayılı HMK
İhtiyati tedbir kararına karşı itiraz
MADDE 394- (1) Karşı taraf dinlenmeden verilmiş olan ihtiyati tedbir kararlarına itiraz edilebilir. Aksine karar verilmedikçe, itiraz icrayı durdurmaz.
(2) İhtiyati tedbirin uygulanması sırasında karşı taraf hazır bulunuyorsa, tedbirin uygulanmasından itibaren; hazır bulunmuyorsa tedbirin uygulanmasına ilişkin tutanağın tebliğinden itibaren bir hafta içinde, ihtiyati tedbirin şartlarına, mahkemenin yetkisine ve teminata ilişkin olarak, kararı veren mahkemeye itiraz edebilir. (Ek cümle:22/7/2020-7251/42 md.) Esas hakkında dava açıldıktan sonra, itiraz hakkında, bu davaya bakan mahkemece karar verilir.
(3) İhtiyati tedbir kararının uygulanması sebebiyle menfaati açıkça ihlal edilen üçüncü kişiler de ihtiyati tedbiri öğrenmelerinden itibaren bir hafta içinde ihtiyati tedbirin şartlarına ve teminata itiraz edebilirler.
(4) İtiraz dilekçeyle yapılır. İtiraz eden, itiraz sebeplerini açıkça göstermek ve itirazının dayanağı olan tüm delilleri dilekçesine eklemek zorundadır. Mahkeme, ilgilileri dinlemek üzere davet eder; gelmedikleri takdirde dosya üzerinden inceleme yaparak kararını verir. İtiraz üzerine mahkeme, tedbir kararını değiştirebilir veya kaldırabilir.
(5) İtiraz hakkında verilen karara karşı, kanun yoluna başvurulabilir. Bu başvuru öncelikle incelenir ve kesin olarak karara bağlanır. Kanun yoluna başvurulmuş olması, tedbirin uygulanmasını durdurmaz.”
İhtiyati Tedbir Kararının Kaldırılması Mümkün müdür?
Ayrıca şartları oluşmadan verilen tedbir kararlarının itiraz üzerine ya da itirazın reddine dair yapılan kanun yolu başvurusu ile kaldırılması da mümkündür.
Tedbirin alınmasına esas alınan koşulların yokluğu söz konusu ise ve bu talep hakkın suiistimal edilmesi suretiyle alınmış ise tedbirin kaldırılması da bir gereklilik haline gelir. Bunu itiraz halinde mahkeme yeniden değerlendirecektir.
Kanun koyucu, tedbir talebinin kabulüne karşı başka bir hukuki çare daha öngörmüştür. İhtiyati tedbir talebinin kabulü üzerine durum ve koşulların değiştiğinden bahisle tedbirin değiştirilmesi veya kaldırılması da talep edilebilir.
İHTİYATİ TEDBİR İTİRAZ İLE İLGİLİ YARGITAY UYGULAMALARI
Davanın esasına temas edecek ve doğrudan asıl davanın sonucunu öne çekebilecek nitelikte ihtiyati tedbir kararı verilemez
Bölge Adliye Mahkemesinin … tarih ve sayısı belirtilen kararıyla; davacıya görev süresini bitirecek kadar uzun süreli disiplin cezası verilmesinin üyelikten çıkarma niteliğinde olacağı ve somut olayda bu kararın Olağan ya da Olağanüstü Genel Kurul toplantısında görüşülmediği, bu nedenle İlk Derece Mahkemesince davanın kabulüne dair hüküm tesisinin isabetli bulunduğu, davalı vekilinin tanık dinletme talebinin reddine dair ara kararın usul ve yasaya uygun olduğu, somut olayda ihtiyati tedbir kararı verilmesi konusunda gerekli şartların oluşmadığı ve işin esasına temas edecek ve doğrudan asıl davanın sonucunu öne çekebilecek nitelikte ihtiyati tedbir kararı verilemeyeceği, ihtiyati tedbir talebinin reddine karar verilmesinin yerinde olduğu gerekçe gösterilerek tarafların istinaf başvurularının ayrı ayrı esas yönünden reddine karar verilmesi usul ve yasaya uygundur. ( Y9. HD 09.09.2024 T, 2024/9410 E., 2024/10972 K.)
Taşınmazların tapu kaydına “davalıdır” şerhi işlenmesine dair verilen ara kararlar 6100 sayılı Kanun’un 389 uncu ve devamı maddeleri uyarınca hukuki anlamda ihtiyati tedbir kararı niteliğinde olmadığından istinafa tabi değildir
Davacının, davayı kazanması halinde dava konusu mal veya hakka kavuşmasını güvence altına almak amacıyla davadan önce veya yargılama sırasında verilen tedbirlere ihtiyati tedbir denilmektedir. 6100 sayılı Kanun’un “Geçici Hukuki Korumalar” başlığı altında 389 uncu ve devamı maddelerinde ihtiyati tedbir, ihtiyati tedbirin şartları, ihtiyati tedbir kararı, teminat gösterilmesi, uygulanması ve diğer hususlar düzenlenmiştir.
6100 sayılı Kanun’un 389 uncu maddesinde, mevcut durumda meydana gelebilecek bir değişme nedeniyle hakkın elde edilmesinin önemli ölçüde zorlaşacağından ya da tamamen imkânsız hâle geleceğinden veya gecikme sebebiyle bir sakıncanın yahut ciddi bir zararın doğacağından endişe edilmesi hâllerinde, uyuşmazlık konusu hakkında ihtiyati tedbir kararı verilebileceği, 391 inci maddesinde ise Mahkemenin, tedbire konu olan mal veya hakkın muhafaza altına alınması veya bir yediemine tevdii ya da bir şeyin yapılması veya yapılmaması gibi sakıncayı ortadan kaldıracak veya zararı engelleyecek her türlü tedbire karar verebileceği düzenlenmiştir. Mahkemelerce verilebilecek ihtiyati tedbir kararlarının nelerden ibaret olduğu Kanunda sınırlı şekilde sayılmamıştır. Mahkeme, dava konusu şeyin niteliğine uygun düşecek bir ihtiyati tedbire karar verilebilecektir.
Dava konusu taşınmazların başkasına devrini önlemek bakımından ihtiyati tedbir kararı verilebilmektedir. Söz konusu ihtiyati tedbir kararı tapu kütüğüne şerh verilir. Şerhler, şahsi hakların kuvvetlendirilmesi, malikin bazı tasarruf yetkilerinin sınırlandırılması, çekişmeli bir hakkın korunması, bir tescil işleminin geçici olarak tapuya yazılması için gerçekleştirilen tapu işlemidir. Tapu Sicili Tüzüğü’nün 46 ncı ve devamı maddelerinde şerhler düzenlenmiştir. Eşya hukukunda tapu kütüğüne yapılan diğer kayıtlar gibi şerhler bakımından da sınırlı sayılı ilkesi benimsenmiştir. Kanunlarda belirtilen haller dışında tapu kütüğüne şerh verilemez. 4721 sayılı sayılı Kanun’un 1010 uncu maddesinde taşınmazların tasarruf yetkisinin kısıtlanmasına dair şerhler ve 1011 inci maddesinde ise geçici tescil şerhleri düzenlenmiştir. Tapu kaydına yazılan şerhler taşınmazın ayni hak durumunda bir değişiklik yaratmazlar. Şerhler ilgili oldukları hususu aleni hale getirirler. Bu nedenle de tapuda işlem yapanlar şerh edilen hususu bilmediklerini ileri süremezler. Çekişme konusu yapılan hususun, sonradan hak iktisap eden üçüncü kişilere karşı ileri sürülmesini sağlar.
Taşınmazların tapu kaydına konulan “Davalıdır ” şerhi ise Kanunda açıkça düzenlenmiş ya da tanımlanmış değildir. Ancak uygulamada sıklıkla taşınmazların tapu kaydına “davalıdır” şerhinin işlenmesine şeklinde ara kararlar kurulduğu ve bu ara kararlar kurulurken taşınmaz üzerindeki tasarruf yetkisinin kısıtlanmadığı ve genellikle de teminat alınmadan karar verildiği görülmektedir. Yargıtay ve Bölge Adliyelerinin uygulamalarına bakıldığında “davalıdır” şerhinin tasarruf yetkisini kısıtlamadığı, tapu sicilini işlem yapmaya kapatmadığı görülmektedir (Yargıtay 1. Hukuk Dairesinin 24.05.2012 tarihli 2012/6976 E., 2012/6023 K. sayılı ve 29.02.2012 tarihli 2012/2886 E., 2012/2157 K. sayılı kararları). Bir taşınmazın tapu kaydına konulan “davalıdır” şerhi, malikin ya da şeklen malik görünen kişinin taşınmaz üzerindeki tasarruf yetkisini hiçbir şekilde kısıtlamayıp, mülkiyetten doğan haklarını kullanmasına engel olmayacaktır. Söz konusu taşınmazla ilgili olarak bir uyuşmalık bulunduğunu, bir davanın derdest olduğunu gösterecektir. Ve derdest davanın sonunda davacının davasında haklı çıkması halinde, haklarının üçüncü kişilere karşı ileri sürülebilmesini sağlayacaktır. “Davalıdır” şerhi sadece üçüncü kişilerin iyi niyetini ortadan kaldıran bir işlev görecektir (Yargıtay 1. Hukuk Dairesinin 03.12.2012 tarihli 2012/6608 E., 2012/14332 K. sayılı kararı).
Tüm bu anlatılanlar ışığında taşınmazların tapu kaydına “davalıdır” şerhi işlenmesine dair verilen ara kararların 6100 sayılı Kanun’un 389 uncu ve devamı maddeleri uyarınca hukuki anlamda ihtiyati tedbir kararı niteliğinde olmadığının kabulü gerekir (Yargıtay 12. Hukuk Dairesinin 05.07.2017 tarihli 2016/28553 E., 2017/10126 K. sayılı kararı). Buradan hareketle taşınmazların tapu kaydına “davalıdır” şerhinin işlenmesine dair mahkeme kararları 6100 sayılı Kanun’un 341 inci maddesinde öngörülen nihai kararlardan olmadığından istinaf yoluna tabi değildirler. Açıklanan gerekçelerle Bölge Adliye Mahkemeleri arasındaki uyuşmazlığın bu şekilde giderilmesine karar vermek gerekmiştir. ( Y11.HD 19.02.2024 T, 2023/6403 E., 2024/1231 K.)
Dosya kapsamında davanın esası bakımından haklılığın yaklaşık ispata elverişli olacak şekilde ortaya koyacak deliller bulunmadığından davacının ihtiyati tedbir talebinin reddi gerekir
Bölge Adliye Mahkemesinin tarih ve sayısı belirtilen kararı ile somut olayda davacı yan davalı şirkette meydana gelen hukuka aykırı olayların tespiti ile şirkete kayyım atanmasını ve davacı tarafından davalı …’a verilen vekaletname ile …’ın sahip olduğu yetkilerin kaldırılmasını talep ettiği, tespit davaları bir hukuki ilişkinin var olup olmadığının belirlenmesine yönelik olarak açılan davalar olup görülmekte olan veya açılacak bir davada iddia veya savunma olarak ileri sürülebilecek konular için bağımsız bir tespit davası açmakta hukuki yararın bulunmadığı, Yargıtay’ın kararlı uygulamasına göre de, eda davası açmak mümkün ise, tespit davası açılamayacağı, şirket yönetim kurulu üyesi olan davalıların yönetim yetkilerinin kötüye kullanılması suretiyle şirketi zarara uğrattıkları iddia edilmiş olup, davalıların tüm usulsüz ve hukuksuz davranışlarının Mahkeme eliyle tespitinin istendiği, şirkete zarar verdikleri iddia olunan yönetim kurulu üyelerine karşı sorumluluk davası açma olanağı varken, sorumluluk davasına kaynak olabilecek usulsüzlüklerin tespitini istemekte davacı ortağın hukuki yaranının bulunmadığı, yine davalı şahısların davalı … ekonomik olarak zarara uğrattığı ve şirketin feshini sağladığının tespiti istemlerinin yönetim ve denetim kurulu üyeleri hakkında açılacak şahsi sorumluluk davası içinde değerlendirilmesi gereken bir husus olduğundan davacı vekilinin bu yöne ilişkin istinaf itirazları yerinde görülmediği, davacı vekilinin davalı şirkete “acilen” kayyım atanması talebinin, dava dilekçesindeki açıklamalar gözetildiğinde ihtiyati tedbir mahiyetinde olup, dosya kapsamında davanın esası bakımından haklılığın yaklaşık ispata elverişli olacak şekilde ortaya koyacak delillerin bulunmadığından ilk derece mahkemesince davacının ihtiyati tedbir talebinin reddine karar verilmesinde bir isabetsizliğin bulunmadığı, davacı tarafından …’a vekaletname ile verilen yetkilerin kaldırılması talep edilmiş ise de, 6098 sayılı Kanun’un 512 nci maddesini göre, vekalet veren ve vekil her zaman sözleşmeyi tek taraflı olarak sona erdirebileceğinden vekaletnamedeki yetkilerin kaldırılmasının mahkemeden talep edilmesinde hukuki yarar bulunmadığından ilk derece mahkemesince yazılı şekilde hüküm kurulmasının yerinde olduğu ayrıca davacı yanca dosyaya sunulan belgeler yaklaşık ispata elverişli olmadığından Dairece davacının kayyım atanmasına yönelik ihtiyati tedbir talebinin reddi gerektiği gerekçesiyle davacı vekilinin istinaf aşamasındaki ihtiyati tedbir talebinin reddine, esasa yönelik istinaf başvurusunun da esastan reddine karar verilmiştir.( Y11. HD 09.05.2024 T, 2023/377 E., 2024/3756 K.)
İhtiyati tedbir taleplerinin reddiyle bu taleplerin kabulü halinde itiraz üzerine verilecek kararlar niteliği itibariyle nihai karar olmadığından temyize tabi değildir
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (6100 sayılı Kanun) geçici 3 üncü maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir: “(2) Bölge Adliye Mahkemelerinin göreve başlama tarihinden önce verilen kararlar hakkında, kesinleşinceye kadar 1086 sayılı Kanunu’nun 26.09.2004 tarihli ve 5236 sayılı Kanunla yapılan değişiklikten önceki 427 ilâ 444 üncü madde hükümlerinin uygulanmasına devam olunur. (Ek cümle: 1/7/2016-6723/34 md.) Bu kararlara ilişkin dosyalar Bölge Adliye Mahkemelerine gönderilemez.”
Konumuzla bağlantılı olarak ihtiyati tedbir kararlarının temyizi konusunda 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nda herhangi bir düzenleme bulunmamakta, ilk düzenleme 6100 sayılı Kanun ile getirilmektedir. Kanunda ihtiyati tedbir taleplerine karşı kanun yolu açılmış olsa da bu hususta Yargıtaya açıkça bir görev verilmemiştir.
1086 sayılı Kanun’a göre; bir kararın temyiz edilip edilmeyeceği kanun tarafından belirlenir. Yargılamaya son veren ve hâkimin davadan elini çekmesi sonucunu doğuran İlk Derece Mahkemelerinin verdiği nihaî kararlara karşı kural olarak temyiz yoluna başvurulabilir. Şu halde, ara kararlar tek başına temyiz edilemez, ancak asıl hükümle birlikte temyiz edilebilir (HUMK. 427/I, c.1).
Nihaî kararların da temyiz edilebileceği kuralı mutlak değildir. Yani, istisnai olarak, bazı nihaî kararların temyiz edilemeyeceği kabul edilmiştir.
Buna göre, miktar değeri HUMK’nın (5236 s. Kanundan önceki) m. 427/II deki temyiz sınırını geçmeyen taşınır mal ve alacak davalarına ilişkin her çeşit hukuk mahkemesi nihaî kararları kesindir, temyiz edilemez. Özel kanun hükümleri gereği temyiz edilemeyeceği, kesin olduğu belirtilen bazı nihaî kararlar temyiz edilemez ve geçici nitelikteki kararlar temyiz edilemez.
Bu durumda ihtiyati tedbir taleplerinin reddiyle bu taleplerin kabulü halinde itiraz üzerine verilecek kararların niteliği itibariyle nihai karar olmadığı ve temyize sadece nihai nitelikteki kararlar aleyhine gidilebileceği hususu gözetildiğinde; söz konusu geçici maddenin yollamasıyla bu tür kararlara karşı yasa yollarına başvurulamayacaktır.
Yukarıda belirtilen Yargıtay İçtihatları Birleştirme Hukuk Genel Kurulunun 21.02.2014 tarihli ve 2013/1 Esas, 2014/1 Karar sayılı içtihatı doğrultusunda mahkemelerce verilen ihtiyati tedbir taleplerinin reddi veya bu taleplerin kabulü hâlinde, itiraz üzerine verilen kararlara karşı temyiz yolu kapalı olduğundan bir kısım davalılar vekilinin 04.11.2022 tarihli ek karara yönelik temyiz dilekçesinin reddine karar vermek gerekmiştir. (Y7. HD 27.03.2023 T, 2023/128 E., 2023/1762 K.)
Haksız eylem nedeniyle açılan manevi tazminat davalarında İİK’nın 257 vd. maddelerinde öngörülen ihtiyati haciz koşullarının gerçekleşmesi ve mahkemenin alacağın varlığı konusunda kanaat edinmiş olması halinde, somut olayın özelliklerine ve ölçülülük ilkesine uygun düşecek şekilde ihtiyati haciz kararı verilebilir
Uyuşmazlığın giderilmesi istemine konu olan davalar, haksız eylem nedeniyle maddi ve manevi tazminat istemiyle açılmıştır. Zarar haksız eylemden kaynaklandığından tazminat, haksız eylemin gerçekleştiği tarihte muaccel hale gelmektedir. Buradaki muacceliyet kavramı, alacaklı tarafından talep ve dava edilebilir hale gelmiş olma anlamındadır. Borçlunun temerrüdüne ilişkin 6098 sayılı TBK’nın 117. maddesine göre haksız eylemlerde eylemin işlendiği tarih itibariyle borçlunun temerrüde düşmüş olacağı düzenlenmiştir. Az yukarıda açıklanan yerleşik yargısal içtihatlarda da bu hususlara işaret edilmiştir. Haksız eylemden kaynaklı manevi tazminat istemiyle açılan davalarda ihtiyati haciz kararı verilmesini engelleyen yasal bir hüküm mevcut olmadığı gibi, İİK’nın 257 vd. maddelerinde de bu yönde bir hüküm bulunmamaktadır. Haksız eylem nedeniyle açılan manevi tazminat davalarında İİK’nın 257 vd. maddelerinde öngörülen ihtiyati haciz koşullarının gerçekleşmesi ve mahkemenin alacağın varlığı konusunda kanaat edinmiş olması halinde, somut olayın özelliklerine ve ölçülülük ilkesine uygun düşecek şekilde ihtiyati haciz kararı verilebilmesi mümkün olup, İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 8., 9. ve 40. Hukuk Dairelerinin yukarıda açıklanan ve benimsenen kararları da bu yöndedir.
Yukarıda açıklanan nedenlerle haksız eylem nedeniyle açılan manevi tazminat istemli davalarda İİK’nın 257 vd. maddelerinde öngörülen koşulların gerçekleşmesi ve mahkemenin alacağın varlığı konusunda kanaat edinmiş olması halinde, somut olayın özelliklerine ve ölçülülük ilkesine uygun düşecek şekilde ihtiyati haciz kararı verilebilmesine, uyuşmazlığın bu şekilde giderilmesine karar verilmiştir. (Y4. HD 28.11.2022 T, 2022/8964 E., 2022/15530 K.)
Yargı çevresinin değiştirilmesinden önce istinaf incelemesinden geçen ihtiyati tedbir kararlarının, yeniden istinaf incelemesine konu edilmesi halinde de, istinaf süreci ilk incelemeyi yapan Bölge Adliye Mahkemesince sonuçlandırılır.
6100 sayılı HMK’nın 22. maddesi uyarınca “Yetkili mahkemenin bir davaya bakmasına herhangi bir engel bulunduğu yahut iki mahkeme arasında yargı çevrelerinin sınırlarının belirlenmesinde tereddüt ortaya çıktığı takdirde, yetkili mahkemenin tayininde, ilk derece mahkemeleri için bölge adliye mahkemelerine, bölge adliye mahkemeleri için Yargıtaya başvurulur.”
HMK’nin “Kanun Yolları” başlıklı sekizinci kısmının birinci bölümünde “istinaf” kanun yolu düzenlenmiş ve 341. maddesinin (1) numaralı fıkrasında “İlk derece mahkemelerinden verilen nihai kararlar ile ihtiyati tedbir, ihtiyati haciz taleplerinin reddi ve bu taleplerin kabulü hâlinde, itiraz üzerine verilecek kararlara karşı istinaf yoluna başvurulabilir” hükmünü içermektedir.
HMK’nin 391/3. ve 394/5. maddelerinde ihtiyati tedbire dair belirtilen (ilk derece) mahkeme kararlarına karşı kanun yoluna başvurulabileceği öngörülmüş; bu kanun yolunun ne anlama geldiği ise HMK’nın 341/1. maddesinde “ilk derece mahkemelerinden verilen … ihtiyati tedbir … taleplerinin reddi ve bu taleplerin kabulü hâlinde, itiraz üzerine verilecek kararlara karşı istinaf yoluna başvurulabilir” hükmü ile istinaf olarak açıkça belirtilmiştir.
694 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin 136. maddesi ile 5235 Sayılı Adli Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanun’a ek 1. maddenin 1. fıkrasında: “Bölge Adliye Mahkemelerinin yargı çevresinin 25.madde uyarınca değişmesi halinde, bu değişikliğinin uygulanması durumunda Resmi Gazete’de belirlenen tarihten önce ilk derece mahkemelerince verilen kararların istinaf incelenmesinde, karar tarihi itibariyle yetkili Bölge Adliye Mahkemelerince yargı çevresinin değiştiği gerekçesiyle yetkisizlik kararı verilemez. Yargı çevresinin değiştirilmesinden önce istinaf incelemesinden geçen dosyalar, yeniden istinaf incelemesine konu edilmesi halinde de ilk incelemeyi yapan Bölge Adliye Mahkemesince sonuçlandırılır.” düzenlemesi mevcuttur.
Dosya kapsamından, Kayseri 2. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 28/04/2017 tarihli ara kararıyla; davacının ihtiyati tedbir talebinin kabulü ile davacı borçlu tarafça Bünyan İcra Müdürlüğü’nün 2016/200 Esas sayılı icra takiplerine konu olan borcun yatırılması durumunda dava değeri olan 100.000,00 TL ‘nin %20’si oranında nakdi teminat yahut bu miktar kesin ve süresiz bir banka teminat mektubunun mahkememiz kasasına yahut mahkemeler veznesine ibraz edilmesi halinde icra veznesine yatacak paranın alacaklıya ödenmesinin durdurulmasına karar verildiği, davalı vekilinin tedbirin kaldırılması yönünde talepte bulunması üzerine mahkemece talebin reddine karar verildiği, ara kararın davalı vekilince istinaf edilmesi üzerine, istinaf incelemesinin Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 22. Hukuk Dairesince yapıldığı ve 31/10/2017 tarih 2017/2252 E. 2017/1523 K. sayılı karar ile davalı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine karar verildiği anlaşılmaktadır. Bu durumda uyuşmazlığın Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 22. Hukuk Dairesince görülüp sonuçlandırılması gerekmektedir.( Y5.HD25/04/2022 T, 2022/5241 E., 2022/7350 K.)
İhtiyati tedbir talep edene başvuru harcını tamamlaması için usulünce ihtarat yapılarak süre verilmesi, bu sürede harç tamamlanırsa ihtiyati tedbir talebinin esasının incelenmesi olmalıdır
Harçlar konusunda genel düzenleme içeren, 492 sayılı Harçlar Kanunu’nun gerekçesinde harcın tanımı “fertlerin özel menfaatlerine ilişkin olarak, kamu kurumları ve hizmetlerinden yararlanmaları karşılığında yaptıkları ödemelerdir” biçiminde yapılmıştır.
Bir hizmetin harç konusu olabilmesi için; kişinin bir kamu kuruluşundan yararlanması, kişilere kamu eliyle özel bir çıkar sağlanması ve kamu idaresinin kişinin bir işiyle uğraşması gerekir (Yargıtay İçtihadı Birleştirme Hukuk Genel Kurulunun 07/12/1964 tarihli ve 1964/3 E. 1964/5 K. sayılı kararı).
Bir kamu hizmetinden dolayı harç alınabilmesi, bu hizmetin kanunla belirlenmesine ve bu hususla ilgili harç alınmasına ilişkin düzenlemelerin de kanunda yer almasına bağlıdır.
Nitekim 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın (Anayasa) 73 üncü maddesinin üçüncü bendi “Vergi, resim, harç ve benzeri malî yükümlülükler kanunla konulur, değiştirilir veya kaldırılır.” hükmünü içermektedir.
Bahsi geçen Anayasa hükmünün vergi, resim ve harç gibi parasal yükümlülüklerin veya bunlardan bağışıklığın, kapsam ve içeriğinin hiçbir kuşkuya yer vermeyecek biçimde ve açıkça gösterilmesi amacına yönelik bulunduğu bellidir.
O hâlde, harca ilişkin bir kanun hükmünün yorumu ve uygulanmasında, bu ilke ve amaç gözden uzak tutulmamalıdır. Aksi hâlde, kişi ve kurumların yasal dayanağı olmayan bir yükümlülük altına alınmaları veya Devletin önemli bir gelir kaynağından yoksun bırakılması gibi, kanun koyucunun amacına aykırı ve sakıncalı sonuçların doğmasına yol açılmış olur.
Açıklanan kanunilik ilkesi doğrultusunda, Harçlar Kanunu’nun 1 inci maddesinde, bu Kanuna göre alınacak harçlar arasında, diğer harçlar yanında yargı harçları da bulunmaktadır. Aynı Kanun’un 2 nci maddesinde ise, yargı işlemlerinden bu Kanuna bağlı (1) sayılı Tarifede yazılı olanların yargı harçlarına tâbi olduğu vurgulanmıştır.
Yargı harçları; mahkeme harçları, icra ve iflas harçları, ticaret sicili harçları ve diğer harçlar olarak dört başlık altında toplanmıştır. Mahkemelerde ödenecek harçlar ise başvurma harcı, celse harcı, karar ve ilam harcı, temyiz, istinaf ve itiraz harçları ile keşif harcıdır.
Harcın kimden alınacağı konusu, Harçlar Kanunu’nun “Mükellef” başlığını taşıyan 11. maddesinde düzenlenmiş; bu madde ile genel olarak yargı harçlarının, davayı açan veya harca konu olan işlemin yapılmasını isteyen kişilerce ödenmesi yükümlülüğü getirilmiştir.
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 389 vd. maddeleri uyarınca, esas hakkındaki hükme kadar taraflar açısından davanın uzamasından kaynaklanan sakıncaları gidermeyi ve geçici hukuki koruma sağlamayı amaçlayan ihtiyati tedbir talepleri, Harçlar Kanunu’na bağlı (1) sayılı Tarife uyarınca başvurma harcına tabidir.
Harçlar Kanunu’nun 32 nci maddesinde; yargı işlemlerinden alınacak harçlar ödenmedikçe mütaakıp işlemler yapılamayacağı belirtildiğine göre, başvurma harcı ilgilisince ödenmedikçe ihtiyati tedbir talebinin incelenmesi olanağından söz edilemez. Buna göre mahkemece yapılacak iş; ihtiyati tedbir talep edene başvuru harcını tamamlaması için usulünce ihtarat yapılarak süre verilmesi, bu sürede harç tamamlanırsa ihtiyati tedbir talebinin esasının incelenmesi olmalıdır.
Bu açıklamalara göre, davanın açılması sırasında veya dava sırasında, Harçlar Kanunu’na bağlı (1) sayılı tarifede yazılı olan başvuru harcı yatırılmadan ihtiyati tedbir talep edilmesi halinde, ihtiyati tedbir talep edene başvuru harcını tamamlaması için usulünce ihtarat yapılarak süre verilmesi, bu sürede harç tamamlanırsa ihtiyati tedbir talebinin esasının incelenmesi gerektiğinden, Konya Bölge Adliye Mahkemesi 6. Hukuk Dairesinin, başvuru harcı yatırılmadan talep edilen ihtiyati tedbirin usulden reddine dair kararı, usul ve kanuna uygun değildir. (Y3.HD 16/06/2022 T, 2022/1582 E., 2022/5882 K.)
İhtiyati tedbir tek başına istinaf edilebildiği halde Türk Borçlar Kanunun 76. maddesi kapsamında ilk derece mahkemesince verilen geçici kararlar ara karar mahiyetinde olup ancak esas hükümle birlikte istinaf edilebilir,
İlk derece mahkemesince 30.04.2020 tarihli ek karar ile, ara kararı niteliğindeki geçici ödeme kararının istinaf yoluna ancak asıl kararla birlikte gidilebileceği” gerekçesiyle istinaf dilekçesinin reddine karar verilmiştir.
Bu ek kararın kendilerine 05.05.2020 tarihinde tebliği üzerine davacı ilk karara karşı davalı ek karara karşı yasal süresi içinde istinaf başvurusunda bulunmuştur,
Yargıtay 3. Hukuk Dairesinin 12.12.2019 tarih ve 2019/5486 Esas, 2019/10060 Karar sayılı ilamında “Geçici ödeme, 6098 sayılı Borçlar Kanunu’nun 76. maddesinde ,”Zarar gören iddiasının haklılığını gösteren inandırıcı kanıtlar sunduğu ve ekonomik durumu da gerektirdiği taktirde hakim, istem üzerine davalının zarar görene geçici ödeme yapmasına karar verebilir. Davalının yaptığı geçici ödemeler, hükmedilen tazminattan mahsup edilir. Tazminata hükmedilmezse hakim davacının aldığı geçici ödemeleri, yasal faizi ile birlikte geri vermesine karar verir’ şeklinde düzenlenmiştir.
HMK’nın 389. maddesinde ” Mevcut durumda meydana gelebilecek bir değişme nedeniyle hakkın elde edilmesinin önemli ölçüde zorlaşacağından ya da tamamen imkansız hale geleceğinden veya gecikme sebebiyle bir sakıncanın yahut ciddi bir zararın doğacağından endişe edilmesi hallerinde uyuşmazlık konusu hakkında ihtiyati tedbir kararı verilebilir.
Geçici ödeme ihtiyati tedbir niteliğindedir. Bu nedenle; ihtiyati tedbir talebine ilişkin kararın, 6100 sayılı HMK. nun yürürlükte olduğu dönemde ittihaz olunduğu açıktır. HMK. nun 341. maddesi “İlk derece mahkemelerinden verilen nihai kararlar ile ihtiyati tedbir, ihtiyati haciz taleplerinin reddi ve bu taleplerin kabulü hâlinde, itiraz üzerine verilecek kararlara karşı istinaf yoluna başvurulabilir.” hükmünü içermektedir.” Yargıtay 21. Hukuk Dairesi’nin 18/11/2013 tarihli 2013/15667 Esas ve 2013/20940 Karar sayılı ilamın da aynı mahiyettedir. Bölge Adliye Mahkemeleri kararlarından ihtiyati tedbir benzeri bir kurum olarak kabul edilen geçici ödemenin istinaf yolunun açık olduğu kabul edilmiştir. … Bölge Adliye Mahkemesi 8.Hukuk Dairesi 28/02/2019 tarihli 2018/608 Esas, 2019/544 Karar sayılı kararı ve … Bölge Adliye Mahkemesi 29. Hukuk Dairesinin 11/08/2017 tarihli 2017/3188 Esas, 2017/1045 Karar sayılı ilamları da istinaf incelemesine tabi olduğunu kabul etmiştir.
Bu düzenlemeler ve uygulamalar karşısında mahkemenin 30.04.2020 tarihli ek kararının kaldırılması ile tarafların istinaf talebinin esastan incelenmesine geçilmesi gerekmiştir.
Hükümde geçen ekonomik durumdan kastedilen, ekonomik olarak bir zaruret halinde bulunması gerekli değildir. Zarar görenin ekonomik durumunun zararın sonuçlarını telafi edecek şekliyle ön ödemenin “gerekli” olması yeterlidir. Gereklilik zaruret hali olarak anlaşılmamalıdır. Ancak zaruret haline ön ödemeye ihtiyacı olan zarar gören için zaten ön ödeme gereklidir.
Dairemizce dosya üzerinden yapılan inceleme sonucunda davacının 07/03/2008 tarihinde maden işyerinde kazmacı ustası olarak çalışırken, maden ocağında iş saati içerisinde irice bir taşın sırtına düşmesi sonucunda iş kazası geçirdiğini ve belden aşağı kısmının felç olduğunu, ilelebet yürüyemez şekilde yaralandığı, davacının bu kaza sebebiyle malul olduğu sabittir.
Mahkemece bu durumlar göz önünde tutularak davacının geçici ödeme talebini kabul etmiş, ihtiyati haciz talebini ise koşulları oluşmadığından reddedilmiş olup, aynı olay için hem ihtiyati haciz hem de geçici ödeme talebinin kabulü, yasa koyucunun amacını aşar bir uygulama olacağından talebin reddi yerindedir.
Davacının, yasanın aradığı yaklaşık zararını usulünce ispatladığı, davacının ekonomik durumunun kötü olduğunun dosya kapsamı ispatlandığı, davacının felç olup kendi başına hareket edemediği ve çalışamadığı göz önüne alındığında, TBK’nın 76. maddesindeki şartların oluştuğu anlaşılmakla davalının ve davacının istinaf talebinin esastan reddine karar vermek gerekmiş ve aşağıdaki gibi hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Davalının istinaf başvurusunun kabulü ile 30.04.2020 tarihli ek kararın kaldırılmasına, işin esasının incelenmesine, Davalı tarafından yatırılan 54,40 TL istinaf karar harcının talep halinde davalıya iadesine, Davalı tarafından ek karar yönünden yapılan yargılama gideri bulunmadığından bu konuda karar verilmesine yer olmadığına, Tarafların esasa yönelik istinaf başvurusunun 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 353/1-b.1 maddesi gereğince ayrı ayrı esastan reddine, Davacıdan alınması gereken 54,40 TL istinaf karar peşin alındığından yeniden harç alınmasına yer olmadığına, Davalıdan alınması gereken 54,40 TL istinaf karar peşin alındığından yeniden harç alınmasına yer olmadığına, Davalı tarafça yapılan istinaf yargılama giderlerinin davalı üzerinde bırakılmasına, kalan gider avansının davalıya iadesine, Davacı tarafça yapılan istinaf yargılama giderlerinin davacı üzerinde bırakılmasına, kalan gider avansının davacıya iadesine, İstinaf incelemesi sırasında duruşma açılmadığından vekalet ücreti takdirine yer olmadığına, Kararın tebliği, kesinleşme şerhi ve harç işlemlerinin ilk derece Mahkemesi tarafından yapılmasına, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda oybirliği ile 16.07.2020 tarihinde, 6100 sayılı Yasa’nın 362. maddesi gereğince miktar itibariyle kesin olmak üzere karar verildiği anlaşılmıştır.
IV-GEREKÇE
5235 sayılı Kanun m.35/1-(3) uyarınca … Bölge Adliye Mahkemesi Hukuk Daireleri arasındaki çelişkili kararların giderilmesini isteyen … Bölge Adliye Mahkemesi Başkanlar Kurulu’nun 13.07.2021 gün 2020/2-2 esas ve karar sayılı yazısı ve ekindeki … Bölge Adliye Mahkemesi 6. ve 9. Hukuk Dairelerinin kararları incelendi:
Her iki Bölge Adliye Mahkemesi kararında da ilk derece mahkemelerinin 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunun 76. Maddesi kapsamında verdiği geçici ödeme niteliğindeki ara kararlarının istinaf edildiği, … Bölge Adliye Mahkemesi 9. Hukuk Dairesince ilk derece mahkemesi kararı ara karar niteliğinde olup esas kararla beraber istinafı kabil olduğunun istinaf isteminin esastan reddine karar verilmişken, … Bölge Adliye Mahkemesi 6. Hukuk Dairesinin, aynı nitelikteki ara kararın ihtiyati tedbir niteliğinde olduğu kabul edilerek istinaf incelemesinin esası hakkında inceleme yapılarak karar verildiği bu şekilde uygulamada kararların çelişkili olduğu görülmüştür.
5235 sayılı Kanun m.35/1-(3) bendinde, Bölge Adliye Mahkemesi Başkanlar Kurulu’nun görevleri içinde; resen veya Bölge Adliye Mahkemesinin ilgili dairesinin yahut Cumhuriyet Başsavcısının veya istinaf yoluna başvurma hakkı olan tarafların başvurusu üzerine Bölge Adliye Mahkemesi daireleri arasında verilen kararlarda uyuşmazlık bulunduğu takdirde uyuşmazlığın giderilmesinin Yargıtay’dan isteneceği düzenlenmiştir. Somut olayda da başvuru bu nedenle yapılmıştır.
Somut olaya uygulanması açısından mevzuat hükümleri incelenmiş olup;
01.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren 6098 Sayılı Türk Borçlar Kanununun Geçici Ödeme Başlığını Taşıyan 76. Maddesinde “Zarar gören, iddiasının haklılığını gösteren inandırıcı kanıtlar sunduğu ve ekonomik durumu da gerektirdiği takdirde hâkim, istem üzerine davalının zarar görene geçici ödeme yapmasına karar verebilir.
Davalının yaptığı geçici ödemeler, hükmedilen tazminata mahsup edilir; tazminata hükmedilmezse hâkim, davacının aldığı geçici ödemeleri, yasal faizi ile birlikte geri vermesine karar verir.” Düzenlemesine yer verilmiştir.
Anılan Kanunun Maddesinin Gerekçesinde “818 sayılı Borçlar Kanununda yer verilmeyen, “III. Geçici ödemeler” kenar başlıklı yeni bir maddedir. Tasarının iki fıkradan oluşan 75 inci maddesinde, geçici ödemeler düzenlenmektedir. Bu yeni düzenlemeyle, meselâ, hiçbir sosyal güvenceden yararlanamayacak durumda bulunmakla birlikte, somut olayda uğradığı zararın giderilmesi için âcilen parasal bir desteğe ihtiyaç duyan ve tazminat yükümlüsünün, uğradığı zarardan sorumluluğunu hâkime sunduğu inandırıcı kanıtlarla ortaya koyan zarar görenlerin korunması amaçlanmıştır. Maddenin birinci fıkrasında, zarar görenin iddiasının haklılığını gösteren inandırıcı kanıtlar sunması ve ekonomik durumunun da gerektirmesi koşullarının birlikte gerçekleşmesi durumunda, hâkime, istem üzerine tazminat yükümlüsünün zarar görene geçici ödeme yapmasına karar verme yetkisi tanınmıştır. Ancak, fıkrada yapılan düzenlemeyle, geçici ödeme kararıyla kesin hüküm sonucunun, eda amaçlı bir ihtiyati tedbir aracılığıyla elde edilmesi amaçlanma maktadır. Maddenin ikinci fıkrasında ise, aynı maddenin birinci fıkrası uyarınca zarar görene yapılan geçici ödemelerin nihaî kararda hükmedilmiş olan tazminata mahsup edileceği; zarar görenin açtığı davanın reddine karar verilmesi durumunda ise hâkim tarafından, aynı davada, davacının aldığı geçici ödemeleri, yasal faizi ile birlikte geri vermesine hükmedileceği öngörülmektedir.” yer almaktadır.
Öte yandan 01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu Geçici Hukuki Korumalar Başlığını Taşıyan 10. Kısım altında İhtiyati Tedbir Düzenlenmiştir.
İhtiyati Tedbirin Şartlarını düzenleyen 389. Maddede: “(1) Mevcut durumda meydana gelebilecek bir değişme nedeniyle hakkın elde edilmesinin önemli ölçüde zorlaşacağından ya da tamamen imkânsız hâle geleceğinden veya gecikme sebebiyle bir sakıncanın yahut ciddi bir zararın doğacağından endişe edilmesi hâllerinde, uyuşmazlık konusu hakkında ihtiyati tedbir kararı verilebilir.
(2) Birinci fıkra hükmü niteliğine uygun düştüğü ölçüde çekişmesiz yargı işlerinde de uygulanır.”
İhtiyati Tedbir Talebini düzenleyen 390.maddede “ (1) İhtiyati tedbir, dava açılmadan önce, esas hakkında görevli ve yetkili olan mahkemeden; dava açıldıktan sonra ise ancak asıl davanın görüldüğü mahkemeden talep edilir.
(2) Talep edenin haklarının derhâl korunmasında zorunluluk bulunan hâllerde, hâkim karşı tarafı dinlemeden de tedbire karar verebilir.
(3) Tedbir talep eden taraf, dilekçesinde dayandığı ihtiyati tedbir sebebini ve türünü açıkça belirtmek ve davanın esası yönünden kendisinin haklılığını yaklaşık olarak ispat etmek zorundadır.” Düzenlemesi yer almaktadır.
İhtiyati Tedbir Kararını düzenleyen 391.maddesinde “(1) Mahkeme, tedbire konu olan mal veya hakkın muhafaza altına alınması veya bir yediemine tevdii ya da bir şeyin yapılması veya yapılmaması gibi, sakıncayı ortadan kaldıracak veya zararı engelleyecek her türlü tedbire karar verebilir.
(2) İhtiyati tedbir kararında;
- a) İhtiyati tedbir talep edenin, varsa kanuni temsilcisi ve vekilinin ve karşı tarafın adı, soyadı ve yerleşim yeri ile talep edenin Türkiye Cumhuriyeti kimlik numarası,
- b) Tedbirin, açık ve somut olarak hangi sebebe ve delillere dayandığı,
- c) Tereddüde yer vermeyecek şekilde, neyin üzerinde ve ne tür bir tedbire karar verildiği,
ç) Talepte bulunanın, ne tutarda ve ne türde bir teminat göstereceği,
yazılır.
(3) (Değişik fıkra: 22.07.2020 – 7251 S.K./40. md) İhtiyati tedbir talebinin reddi kararı gerekçeli olarak verilir ve bu karara karşı kanun yoluna başvurulabilir. Yüzüne karşı aleyhine ihtiyati tedbir kararı verilen taraf da kanun yoluna başvurabilir. Bu başvurular öncelikle incelenir ve kesin olarak karara bağlanır.” Düzenlemesi yer almaktadır.
İhtiyati Tedbirde Teminat Gösterilmesi başlığını taşıyan 392.maddesinde “(1) İhtiyati tedbir talep eden, haksız çıktığı takdirde karşı tarafın ve üçüncü kişilerin bu yüzden uğrayacakları muhtemel zararlara karşılık teminat göstermek zorundadır. Talep, resmî belgeye, başkaca kesin bir delile dayanıyor yahut durum ve koşullar gerektiriyorsa, mahkeme gerekçesini açıkça belirtmek şartıyla teminat alınmamasına da karar verebilir. Adli yardımdan yararlanan kimsenin teminat göstermesi gerekmez.
(2) Asıl davaya ilişkin hükmün kesinleşmesinden veya ihtiyati tedbir kararının kalkmasından itibaren bir ay içinde tazminat davasının açılmaması üzerine teminat iade edilir.” Düzenlemesi yer almaktadır.
İhtiyati Tedbir Kararının Uygulanması başlığını taşıyan 393. Maddesinde: (1) İhtiyati tedbir kararının uygulanması,bu kararın, tedbir isteyen tarafa tefhim veya tebliğinden itibaren bir hafta içinde talep edilmek zorundadır. Aksi hâlde, kanuni süre içinde dava açılmış olsa dahi, tedbir kararı kendiliğinden kalkar.
2) Tedbir kararının uygulanması, kararı veren mahkemenin yargı çevresinde bulunan veya tedbir konusu mal ya da hakkın bulunduğu yer icra dairesinden talep edilir. Mahkeme, kararında belirtmek suretiyle, tedbirin uygulanmasında, yazı işleri müdürünü de görevlendirebilir.
(3) İhtiyati tedbir kararının uygulanması için, gerekirse zor kullanılabilir. Zor kullanmak hususunda, bütün kolluk kuvvetleri ve köylerde muhtarlar, uygulamayı gerçekleştirecek memurun yazılı başvurusu üzerine, kendisine yardım etmek ve emirlerine uymakla yükümlüdürler.
(4) İhtiyati tedbiri uygulayan memur, bir tutanak düzenler. Bu tutanakta, tedbir konusu ve bulunduğu yer gösterilir; tedbir konusu ile ilgili her türlü iddia bu tutanağa geçirilir. Tedbiri uygulayan memur, bu tutanağın bir örneğini tedbir sırasında hazır bulunmayan taraflara ve duruma göre üçüncü kişiye tebliğ eder.
(5) İhtiyati tedbir kararları hakkında kanun yoluna başvurulması hâlinde, tedbire ilişkin dosya ve delillerin sadece örnekleri ilgili mahkemeye gönderilir.” Düzenlemesi yer almaktadır.
İhtiyati Tedbir Kararına Karşı İtiraz başlığını taşıyan 394. Maddesinde: “(1) Karşı taraf dinlenmeden verilmiş olan ihtiyati tedbir kararlarına itiraz edilebilir. Aksine karar verilmedikçe, itiraz icrayı durdurmaz.
(2) İhtiyati tedbirin uygulanması sırasında karşı taraf hazır bulunuyorsa, tedbirin uygulanmasından itibaren; hazır bulunmuyorsa tedbirin uygulanmasına ilişkin tutanağın tebliğinden itibaren bir hafta içinde, ihtiyati tedbirin şartlarına, mahkemenin yetkisine ve teminata ilişkin olarak, kararı veren mahkemeye itiraz edebilir. Esas hakkında dava açıldıktan sonra, itiraz hakkında, bu davaya bakan mahkemece karar verilir. (Ek cümle: 22.07.2020 – 7251 S.K./42. md)
(3) İhtiyati tedbir kararının uygulanması sebebiyle menfaati açıkça ihlal edilen üçüncü kişiler de ihtiyati tedbiri öğrenmelerinden itibaren bir hafta içinde ihtiyati tedbirin şartlarına ve teminata itiraz edebilirler.
(4) İtiraz dilekçeyle yapılır. İtiraz eden, itiraz sebeplerini açıkça göstermek ve itirazının dayanağı olan tüm delilleri dilekçesine eklemek zorundadır. Mahkeme, ilgilileri dinlemek üzere davet eder; gelmedikleri takdirde dosya üzerinden inceleme yaparak kararını verir. İtiraz üzerine mahkeme, tedbir kararını değiştirebilir veya kaldırabilir.
(5) İtiraz hakkında verilen karara karşı, kanun yoluna başvurulabilir. Bu başvuru öncelikle incelenir ve kesin olarak karara bağlanır. Kanun yoluna başvurulmuş olması, tedbirin uygulanmasını durdurmaz.” Düzenlemesi yer almaktadır.
Aynı Kanunun 341.maddesinde İstinaf Yoluna Başvurulabilen Kararlar düzenlenmiş olup:
(1)(Değişik fıkra: 22.07.2020 – 7251 S.K./34. md) İlk derece mahkemelerinin aşağıdaki kararlarına karşı istinaf yoluna başvurulabilir:
- a) Nihai kararlar.
- b) İhtiyati tedbir ve ihtiyati haciz taleplerinin reddi kararları, karşı tarafın yüzüne karşı verilen ihtiyati tedbir ve ihtiyati haciz kararları, karşı tarafın yokluğunda verilen ihtiyati tedbir ve ihtiyati haciz kararlarına karşı yapılan itiraz üzerine verilen kararlar.
(2) Miktar veya değeri üç bin *1* Türk Lirasını geçmeyen malvarlığı davalarına ilişkin kararlar kesindir. Ancak manevi tazminat davalarında verilen kararlara karşı, miktar veya değere bakılmaksızın istinaf yoluna başvurulabilir. (Ek cümle: 24/11/2016-6763 S.K./41. md)
(3) Alacağın bir kısmının dava edilmiş olması durumunda üç bin *1* Türk Liralık kesinlik sınırı alacağın tamamına göre belirlenir.
(4) Alacağın tamamının dava edilmiş olması durumunda, kararda asıl talebinin kabul edilmeyen bölümü üç bin *1* Türk Lirasını geçmeyen taraf, istinaf yoluna başvuramaz.
(5) İlk derece mahkemelerinin diğer kanunlarda temyiz edilebileceği veya haklarında Yargıtaya başvurulabileceği belirtilmiş olup da bölge adliye mahkemelerinin görev alanına giren dava ve işlere ilişkin nihai kararlarına karşı, bölge adliye mahkemelerine başvurulabilir.” Düzenlemesine yer verilmiştir.
Somut olayla ilgili Dairemizin 19.01.2021 Tarih ve 2020/8678 E- 2021/412 K sayılı kararında da açıkça belirtildiği üzere, “Geçici ödeme, haksız fiil sebebiyle meydana gelen zararın karşılanması için açılan tazminat davalarında hükmedilen ve yargılama sonucunda hükmedilecek zarara mahsuben yapılan bir ön ödemedir. Ön ödeme geçici bir karardır. Bu geçici ödemenin miktarı, geçici ödemeler ne HMK.’da düzenlenmiş olan ihtiyati tedbir niteliğindedir, ne de İİK.’nda düzenlenmiş olan ihtiyati haciz niteliğindedir. Tam tersine, aynı ihtiyati tedbir ve ihtiyati haciz gibi ayrı bir geçici hukuki koruma türüdür. Çünkü HMK’nın 389. maddesi gereğince ihtiyati tedbir, sadece dava konusu uyuşmazlıklar hakkında verilebilen bir geçici hukuki koruma türüdür. Dava konusunun para alacağı olması halinde ise kural olarak ihtiyati tedbir kararı verilmesi mümkün değildir.( Kuru/Arslan/Yılmaz (Usul), s. 580-581; Pekcanıtez/Özekes/Atalay (Usul), s. 711- 713.)
Geçici ödemelerin Türk Borçlar Kanunu’nda düzenlenmiş olan diğer geçici hukuki korumalardan biri olması sebebiyle, geçici ödeme kararları bir ara karar mahiyetindedir. Bu sebeple de mahkeme iş bu ara kararından yargılama sonuçlanmadan önce her zaman dönebilir. Çünkü mahkemenin vermiş olduğu ara kararlar ile kural olarak taraflardan birisi lehine herhangi bir usuli kazanılmış hak oluşmaz. Yine geçici ödeme ara kararı yargılamayı sona erdirmediği için bu karara karşı doğrudan kanun yoluna gidilmesi de mümkün değildir. Ancak asıl karar ile birlikte kanun yoluna gidilebilir.” (Aynı mahiyette görüş için Bkz: Battal Şener, Türk Borçlar Hukukunda Geçici Ödemeler, Makale, D.E.Ü. Hukuk Fakültesi Dergisi, Prof. Dr. Şeref ERTAŞ’a Armağan, C. 19, Özel Sayı-2017, s. 1623-1690sf )
Bu açıklamalar doğrultusunda 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunun 76. Maddesi kapsamında ilk derece mahkemesince verilen kararların, ara karar niteliğinde olması nedeniyle, uyuşmazlığı çözüme ulaştıran esas karar ile beraber istinafı kabil olduğu ve esas karardan bağımsız olarak istinafının mümkün olmadığının açık olmasına göre başvuru konusu Bölge Adliye Mahkemeleri kararları arasındaki uyuşmazlığın açıklanan gerekçeler doğrultusunda giderilmesinin uygun olacağı sonucuna varılmıştır. (Y10.HD 15.11.2021 T, 2021/9901 E., 2021/14123 K)
Banka teminat mektubu garanti akdi niteliğinde olduğundan, banka beklenmeyen halleri, imkansızlığı, muhatap ile lehdar arasındaki akdin geçersizliğini ileri sürerek tazmin talebini reddedemez
Mahkemece toplanan deliller ve tüm dosya kapsamına göre, uyuşmazlığın davacı tarafça davalı bankadan teminat mektubunun nakde çevrilme talebinin davalı banka tarafından karşılanmamasının haklı olup olmadığı, davacının mektup bedeline konu talebinin yerinde olup olmadığı hususunda toplandığı belirtilerek, ihtiyati tedbir talebine konu teminat mektubu ile ilgili olarak 10 gün içerisinde esas davanın açıldığı, bu hali ile mektubun iade edilip edilmeyeceği, tazmin talebinin yerinde olup olmadığı hususu yapılacak yargılama sonunda belli olacağı, esas davanın halen derdest olduğu, bu aşamada ihtiyati tedbir talebine konu teminat mektubunun nakde çevrilmemesinin yerinde olduğu, esas davanın halen … Asliye . Ticaret Mahkemesinin 2010/308 esasına kayıtla derdest olduğu, bu aşamada ihtiyati tedbir talebine konu teminat mektubunun nakde çevrilmemesinin yerinde olduğu, ayrıca davacı tarafın tazmin talebinin bankaya 23/01/2009 tarihi saat 16.22 sularında ulaştığı gün olarak Cuma gününe denk gelip, mesai bitimine yakınlığı ve 26/01/2009 ilk mesai günü itibari ile ihtiyati tedbir kararının bankaya ulaşması nedeniyle tazmin talebinin reddinin haksız olmadığı kanaatine varılmakla açılan davanın reddine, davacı tarafça kötü niyetle takibe geçildiği hususu kanıtlanamadığından davalının kötü niyet tazminatı talebinin reddine karar verilmiş, hüküm davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Banka teminat mektupları garanti akdi niteliğindedir. Bunun doğal sonucu teminat mektubu veren banka asıl borcu yüklenmiş olur, teminat mektubu borcunu öderken kendi borcunu ödemiş olur. Bu nedenle banka beklenmeyen halleri, imkansızlığı, muhatap ile lehdar arasındaki akdin geçersizliğini ileri sürerek tazmin talebini reddedemez. Banka teminat mektubunun geçersiz olduğunu, zamanaşımına uğradığını mahkemece ödeme konusunda tedbir bulunduğu gibi kendisine ait defileri ileri sürmek sureti ile mektup bedelini ödemekten kaçınabilir.
Somut olayda teminat mektubu mahkemenin tedbir kararı bulunmadığı, 23.01.2009 tarihinde bankaya ibraz edilmesi nedeniyle bankanın başvurunun yapıldığı tarihte derhal ödeme yapması gerekir iken ödemeden kaçınması ve daha sonradan verilen tedbir kararını bu ödememeye gerekçe göstermesi doğru görülmemiştir.
(Y19. HD 15/04/2019 T, 2018/618 E., 2019/2564 K.)