Hakaret Suçu Mevzuatımızda Nerede Düzenlenmiştir?
Hakaret suçu 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun (TCK) 125. maddesinde düzenlenmiştir. Madde metni;
“Hakaret
Madde 125- (1) Bir kimseye onur, şeref ve saygınlığını rencide edebilecek nitelikte somut bir fiil veya olgu isnat eden (…)[50] veya sövmek suretiyle bir kimsenin onur, şeref ve saygınlığına saldıran kişi, üç aydan iki yıla kadar hapis veya adlî para cezası ile cezalandırılır. Mağdurun gıyabında hakaretin cezalandırılabilmesi için fiilin en az üç kişiyle ihtilat ederek işlenmesi gerekir.
(2) Fiilin, mağduru muhatap alan sesli, yazılı veya görüntülü bir iletiyle işlenmesi halinde, yukarıdaki fıkrada belirtilen cezaya hükmolunur.
(3) Hakaret suçunun;
a) Kamu görevlisine karşı görevinden dolayı,
b) Dini, siyasi, sosyal, felsefi inanç, düşünce ve kanaatlerini açıklamasından, değiştirmesinden, yaymaya çalışmasından, mensup olduğu dinin emir ve yasaklarına uygun davranmasından dolayı,
c) Kişinin mensup bulunduğu dine göre kutsal sayılan değerlerden bahisle,
İşlenmesi halinde, cezanın alt sınırı bir yıldan az olamaz.
(4) (Değişik: 29/6/2005 – 5377/15 md.) Hakaretin alenen işlenmesi halinde ceza altıda biri oranında artırılır.
(5) (Değişik: 29/6/2005 – 5377/15 md.) Kurul hâlinde çalışan kamu görevlilerine görevlerinden dolayı hakaret edilmesi hâlinde suç, kurulu oluşturan üyelere karşı işlenmiş sayılır. Ancak, bu durumda zincirleme suça ilişkin madde hükümleri uygulanır.” şeklindedir.
Madde gerekçesi aşağıdaki şekildedir;
“MADDE 125.– Madde metninde hakaret suçu tanımlanmıştır. Hakaret fiillerinin cezalandırılmasıyla korunan hukukî değer, kişilerin şeref, haysiyet ve namusu, toplum içindeki itibarı, diğer fertler nezdindeki saygınlığıdır.
Bu düzenlemede 765 sayılı Türk Ceza Kanununda benimsenen hakaret ve sövme suçu ayırımı kaldırılmıştır.
Hakaret suçunun oluşabilmesi için, kişiye somut bir fiil veya olgu isnat edilmelidir. Örneğin, kamu görevlisinin bir kişiden bir iş karşılığında belli bir miktar rüşvet aldığı yönünde isnatta bulunulması durumunda hakaret söz konusudur. Kişiye isnat olunan somut fiilin gerçek olup olmamasının, hakaret suçunun oluşması bakımından bir önemi yoktur. Ancak, iddia olunan hususun gerçek olduğunun ispat edildiği durumlarda, fail cezalandırılmayacaktır.
Keza, kişiye herhangi bir olayla irtibatlandırmadan, soyut olarak yakıştırmalarda bulunulması hâlinde de, hakaret suçu oluşur. Kötü bir niteliği veya huyu ifade eden sözler, somut bir fiil veya olguyla irtibatlandırılmadıkları hâlde, yine de hakaret suçunu oluştururlar. Örneğin, bir kimseye “serseri”, “alçak”, “hayvan” denmesi hâlinde, somut fiil isnadı söz konusu değildir. Aynı şekilde kişiye soyut olarak “hırsız”, “rüşvetçi”, “sahtekâr”, “fahişe” gibi yakıştırmalarda bulunulması hâlinde de hakaret suçu oluşmaktadır. Kişinin bedenî arızasını ifade etmekle veya kişiye bir hastalık izafe etmekle de hakaret suçu işlenmiş olur. Örneğin, kişiye “kör”, “şaşı”, “topal”, “kambur”, “kel” vs. demekle; kişiye “psikopat”, “frengili” veya “AİDS’li” demekle, hakaret suçu işlenmiş olur.
Dikkat edilmelidir ki; davranışın kişiyi küçük düşürmeye matuf olarak gerçekleştirilmesi gerekir. Kişiye onu toplum nazarında küçük düşürmek amacına yönelik olarak belli bir siyasî kanaatin isnat edilmesi hâlinde de hakaret suçu oluşur. Örneğin, bir kişiye “faşist”, “komünist” veya “mürteci” demekle, hakaret suçu işlenmiş olur. Bir kişiye izafeten söylenen sözün veya bulunulan davranışın o kişiyi küçük düşürücü nitelikte olup olmadığını tayin ederken, toplumda hâkim olan telâkkileri, örf ve âdetleri göz önünde bulundurmak gerekir.
Hakaret suçu, kişi muhatap alınarak işlenebilir. Bu durumda huzurda hakaret söz konusudur.
Hakaret suçu, kişinin gıyabında da işlenebilir. Kişiye hazır bulunmadığı bir ortamda veya doğrudan muttali olamayacağı bir surette hakaret edilmesi durumunda, gıyapta hakaret söz konusudur. Ancak, gıyapta hakaretin cezalandırılabilmesi için, fiilin mağdurun gıyabında ve fakat en az üç kişiyle ihtilat ederek işlenmesi gerekir. Bu kişilerin toplu veya dağınık olmalarının suçun oluşumu üzerinde bir etkisi yoktur. Bir veya iki kişiyle ihtilat ederek de mağdura hakaret edilebilir. Bu gibi durumlarda da esasında bir haksızlık gerçekleşmektedir. Ancak, izlenen suç siyaseti gereğince, gıyapta hakaretin cezalandırılabilmesi için, mağdurun gıyabında en az üç kişiyle ihtilat edilerek, yani en az üç kişi muhatap alınarak hakaretin yapılması şart olarak aranmıştır.
Maddenin ikinci fıkrasında, hakaretin mağduru muhatap alan sesli, yazılı veya görüntülü bir mesajla yapılması hâlinde, birinci fıkra hükmüne istinaden cezaya hükmedileceği kabul edilmiştir. Buna göre, kişiyi muhatap alan mektup, telgraf, telefon ve benzerî araçlarla yapılan hakaret de, huzurda hakaret olarak cezalandırılmalıdır.
Maddenin üçüncü fıkrasında, hakaret suçunun kamu görevlisine karşı görevinden dolayı işlenmesi, bu suçun bir nitelikli hâli olarak kabul edilmiştir. Keza, hakaret suçunun dinî, siyasî, sosyal, felsefi inanç, düşünce ve kanaatlerini açıklamasından, değiştirmesinden, yaymaya çalışmasından, mensup olduğu dinin emir ve yasaklarına uygun davranmasından dolayı ya da kişinin mensup bulunduğu dine göre kutsal sayılan değerlerden bahisle işlenmesi hâlinde, verilecek cezanın bir yıldan az olamayacağı hüküm altına alınmıştır.
Maddenin dördüncü fıkrası hakaret suçunun alenen işlenmesi, bu suçun bir nitelikli şekli olarak kabul edilmiştir. Aleniyet için aranan temel ölçüt, fiilin, gerçekleştiği koşullar itibarıyla belirli olmayan ve birden fazla kişiler tarafından algılanabilir olmasıdır.
Keza, aleniyetin basın ve yayın yoluyla gerçekleşmesi durumunda artırma oranı ayrıca düzenlenmektedir.
Maddenin son fıkrasında, kurul hâlinde çalışan kamu görevlilerine görevlerinden dolayı hakaret edilmesi hâlinde, suçun kurulu oluşturan üyelere karşı işlenmiş sayılacağı hüküm altına alınmıştır. “
Hakaret suçu şerefe karşı işlenen suçlardandır ve insanın manevi varlığını hedef alır. Anayasamızın 17. maddesi insanın maddi varlığı yanında manevi varlığını da koruma altına almıştır. Bu nedenle hakaret suçu ihdas edilmiştir.
Hakaret suçları düşüncenin açıklanmasından ibarettir. Bu sözle ya da davranışla gerçekleştirilebilir. Hakaret içeren söz ve davranışlar toplumda objektif anlama sahiptir. Yani söylenen o söz ya da davranışın hakaret olup olmadığını mağdurun öznel değerlendirmesi değil eylemin objektif yapısı belirler.
Hakaret suçu ile korunan hukuki yarar kişilerin şeref, haysiyet, namusları ile toplum içindeki itibar ve saygınlıklarıdır. Onur ve şeref kişilerin kendilerine duyduğu öz saygı ve diğerlerinin duyduğu saygının temelini oluşturan kişisel değerdir.
TCK m. 127’ye göre isnat edilen ve suç oluşturan fiilin ispat edilmiş olması halinde faile ceza verilmeyecektir. İsnat edilen suç nedeniyle hakaret edilen hakkında kesinleşmiş bir mahkûmiyet kararı verilmesi halinde, isnadın ispatlanmış olduğu kabul edilir. Bunun dışındaki hallerde isnadın ispat isteminin kabulü, ancak isnat olunan fiilin doğru olup olmadığının anlaşılmasında kamu yararı bulunmasına veya şikayetçinin ispata razı olmasına bağlıdır. İspat edilmiş fiilinden söz edilerek kişiye hakaret edilmesi halinde ise fail hakkında cezaya hükmedilir.
Suçun Maddi Ve Manevi Unsurları Nelerdir?
Hakaret suçunun maddi unsuru onur, şeref ve saygınlığı zedeleyecek, küçük düşürecek şekilde somut bir eylem ya da olgu isnat etmek ya da sövmektir. Bu suç sırf hareket suçudur, hakaret içeren eylemin gerçekleştirilmesi ile suç işlenmiş olur.
Hakaret suçunun oluşabilmesi için failin davranışının kişinin onur, şeref ve saygınlığını küçük düşürmeye yönelik olarak gerçekleşmesi şarttır. Bir eylemin küçük düşürücü ve rencide edici olup olmadığı zamana, yere ve duruma göre göre değişebilir. Ağır eleştiri veya rahatsız edici sözlerin hakaret olarak değerlendirilmemesi gerekir. Bir söz açıkça onur, şeref ve saygınlığı rencide edebilecek biçimde somut bir fiil ve olgu isnadını ya da sövmeyi içermedikçe hakaret olarak nitelendirilmemelidir.
Sövme soyut bir değer yargısını içeren ancak somut bir eylem ya da olgu içermeyen mağdurun onur ve saygınlığını zedeleyici tarzdaki sözlerin sarf edilmesidir.
Beddua niteliğindeki sözler hakaret suçunu oluşturmamaktadır.
Bir eylemin hakaret olarak nitelendirilebilmesi için bir kişiye yöneltilmesi gerekir, aksi halde hakaret suçu oluşmaz. Başka bir ifade ile hiç kimseye yöneltilmeyen hakaret niteliğinde bir eylem hakaret suçuna vücut vermeyecektir.
Hakaret suçunun amacı kişiyi toplum nezdinde küçük düşürmek olduğundan, sarf edilen söz ya da icra edilen davranışın hakaret olup olmadığı değerlendirilirken, topluma hakim olan anlayışlar, gelenek ve görenekler de dikkate alınmalıdır.
Hakaret suçunun manevi unsuru için genel kast yeterlidir.
Huzurda (Yüz Karşı- Yüzyüze) Hakaret
Mağdurun hakareti bizzat algılayabildiği ve doğrudan muhatap olduğu bir şekilde suçun işlenmesi hali yüze karşı ya da huzurda hakaret olarak nitelendirilmektedir. Fail ve mağdur aynı ortamda olmasa da, aracıya gerek olmaksızın, mağdurun sarfedilen sözlerin yahut icra edilen davranışın kendisine yöneldiğini duyarak, okuyarak ya da seyrederek görmesi halleri de huzurda hakaret sayılır.
İleti Yoluyla Hakaret
Hakaret suçunun ileti yoluyla işlenmesi de mümkündür. Telefon, mektup, mesaj vs gibi ileti yolları ile hakaret suçunun oluşabilmesi için bunların direkt mağdura gönderilmesi gerekir, bu halde de huzurda hakaret oluşacaktır. Bunlar mağdur dışında kimselere gönderilirse gıyapta olacağından, ihtilat unsurunun de gerçekleşmesi şartıyla gene hakaret suçu oluşacaktır.
İnternet ya da basın veyahut radyo-televizyon aracılığıyla hakaret suçunun işlenmesi halinde ise doğrudanlık söz konusu olamayacağından huzurda hakaretten söz edilemez.
Gıyapta Hakaret ve İhtilat Unsuru
Huzurda hakaret dışında hakaret suçunun mağdurun gıyabında işlenmesi de mümkündür. Huzurda hakarette eylemin işlendiği anda mağdur failin huzurunda olup söylenenleri ve yapılanları direkt yani aracısız olarak duyup görürken, gıyapta hakarette ise mağdur bunları bizzat duyup görmez ancak bunlar mağdura üçüncü kişiler aracılığıyla iletilir. Gıyapta hakaretin oluşabilmesi için ihtilat unsurunun bulunması gerekir aksi halde hakaret suçu oluşmayacaktır. İhtilat hakaret suçunun mağdurun gıyabında ve en az üç kişinin huzurunda işlenmesidir. Bu sayıya fail dahil değildir. Fail mağdurun gıyabında en az üç kişiyle ihtilat ederek hakaret etmelidir. Fail ihtilatı bilerek ve isteyerek eylemini gerçekleştirmelidir. Başka bir ifade ile failin habersiz olduğu başkalarının da fiili duyması halinde ihtilattan söz edilemez.
Suçun Faili Ve Mağduru Kimlerdir?
Bu suçun faili gerçek kişi olan herkes olabilir zira tüzel kişiler bu suçun faili olamaz. Suçun mağduru ise kendisine hakaret edilen kimsedir ve herkes olabilir. Mağdur olmak için de ayrıca bir özellik aranmamıştır.
TCK m. 126’ya göre hakaret suçunun işlenmesinde mağdurun ismi açıkça belirtilmemiş veya isnat üstü kapalı geçiştirilmiş olsa bile, eğer niteliğinde ve mağdurun şahsına yönelik bulunduğunda duraksanmayacak bir durum varsa, hem ismi belirtilmiş ve hem de hakaret açıklanmış sayılır.
Suçun Hukuka Aykırılık Unsuru Nedir?
Mağdurun rızası bulunsa dahi hakaret suçu açısından fiil hukuka uygun hale gelmeyecektir. Başka bir ifade ile mağdurun rızası hukuka aykırılığı ortadan kaldırmaz.
TCK m. 128’e göre yargı mercileri veya idari makamlar nezdinde yapılan yazılı veya sözlü başvuru, iddia ve savunmalar kapsamında, kişilerle ilgili olarak somut isnatlarda ya da olumsuz değerlendirmelerde bulunulması halinde, ceza verilmez. Ancak, bunun için isnat ve değerlendirmelerin, gerçek ve somut vakıalara dayanması ve uyuşmazlıkla bağlantılı olması gerekir.
Anayasa’nın 28. ve devamı maddelerinde düzenlenen basın özgürlüğü ve sansür yasağı kapsamında haber verme ve eleştiri hakkının kullanılması halinde de hakaret suçu oluşmayacaktır. Ancak basının haber verme hakkından söz edebilmek için yapılan basın açıklamasının gerçek ve güncel olması; paylaşılmasında kamu ilgi ve yararının bulunması ve olay ile olayın anlatılışı arasında düşünsel bağ bulunması gerekir.
Suçun Takibi Şikayete Bağlı Mıdır?
Kamu görevlisine karşı işlenilmesi hali hariç hakaret suçunun takibi şikayete bağlıdır. Zamanaşımı süresi dolmadıkça suç tarihinden itibaren 6 ay içinde şikayet hakkı kullanılabilir.
Suç Uzlaşmaya Tabi Midir?
TCK m. 125/1’de düzenlenen hakaret suçunun temel şekli 5271 sayılı Ceza Muhakemeleri Kanunu’nun (CMK) 253. maddesi uyarınca uzlaşmaya tabidir. Ancak TCK m. 125/2. fıkrada düzenlenen hakaret suçunun mağduru muhatap alan sesli, yazılı veya görüntülü bir iletiyle işlenmesi hali ise CMK m. 253/3 gereğince uzlaşmaya tabi değildir, zira bu suç tipi hakkında ön ödeme hükümleri uygulanmalıdır.
Ayrıca hakaret suçunun kamu görevlisine karşı görevinden dolayı (TCK 125/3-a) işlenmesi halinde ise suçun takibi şikayete bağlı değildir ve uzlaşma hükümleri de uygulanmaz. TCK m.125/5 uyarınca kurul hâlinde çalışan kamu görevlilerine görevlerinden dolayı hakaret edilmesi hâlinde de şikayet aranmaz ve uzlaşma hükümleri uygulanmaz.
Suçu Kovuşturmayla Görevli Mahkeme Neresidir?
Hakaret suçunu yargılamakla görevli mahkeme asliye ceza mahkemesidir.
Suçun Yaptırımı ve Suçun Nitelikli Halleri Nelerdir ?
TCK m. 125/1’e göre bir kimseye onur, şeref ve saygınlığını rencide edebilecek nitelikte somut bir fiil veya olgu isnat eden veya sövmek suretiyle bir kimsenin onur, şeref ve saygınlığına saldıran kişi, üç aydan iki yıla kadar hapis veya adlî para cezası ile cezalandırılır.
TCK m. 125/2’ye göre fiilin, mağduru muhatap alan sesli, yazılı veya görüntülü bir iletiyle işlenmesi halinde de TCK m. 125/1. fıkrada belirtilen cezaya hükmolunur.
TCK m. 125/3’te hakaret suçunun nitelikli ve daha ağır cezayı gerektiren halleri düzenlenmiştir. Buna göre hakaret suçunun;
a) Kamu görevlisine karşı görevinden dolayı,
b) Dini, siyasi, sosyal, felsefi inanç, düşünce ve kanaatlerini açıklamasından, değiştirmesinden, yaymaya çalışmasından, mensup olduğu dinin emir ve yasaklarına uygun davranmasından dolayı,
c) Kişinin mensup bulunduğu dine göre kutsal sayılan değerlerden bahisle,
işlenmesi halinde, cezanın alt sınırı bir yıldan az olamaz.
TCK m. 125/4’e göre hakaretin alenen işlenmesi halinde ceza altıda biri oranında artırılır.
TCK m. 125/5’e göre kurul hâlinde çalışan kamu görevlilerine görevlerinden dolayı hakaret edilmesi hâlinde suç, kurulu oluşturan üyelere karşı işlenmiş sayılır. Ancak, bu durumda zincirleme suça ilişkin madde hükümleri uygulanır.
Haksız Fiil Nedeniyle Veya Karşılıklı Hakaret Halinde Ne Olur?
TCK m. 129/1’e göre hakaret suçunun haksız bir fiile tepki olarak işlenmesi halinde, verilecek ceza üçte birine kadar indirilebileceği gibi, ceza vermekten de vazgeçilebilir. Aynı maddenin ikinci fıkrasına göre suçun, kasten yaralama suçuna tepki olarak işlenmesi halinde, kişiye ceza verilmez. Hakaret suçunun karşılıklı olarak işlenmesi halinde, olayın mahiyetine göre, taraflardan her ikisi veya biri hakkında verilecek ceza üçte birine kadar indirilebileceği gibi, ceza vermekten de vazgeçilebilir. (TCK m. 125/3)
Suçun Tabi Olduğu Zamanaşımı Süresi Ne Kadardır?
Hakaret suçunun dava zamanaşımı süresi 8 yıldır.
HAKARET SUÇU İLE İLGİLİ YARGITAY UYGULAMASI
Öncelikle katılanların olay tarihine ilişkin şikayeti tespit edilip buna ilişkin tanık beyanları alınarak sanıkların savunması alınıp sonucuna göre karar verilmesi gerekir
1. Katılan …’in 28.01.2015 tarihli şikâyeti ile başlayan soruşturma kapsamında, katılanın aynı gün alınan beyanında da şikayet dilekçesinin içeriğini tekrar ettiği ve genel olarak sanıklardan şikayetçi olarak özelikle 27.01.2015 günü sanık …’in yanında çalışan S.A ve R.B’yi arayarak kendisine zarar vereceği ve darp edeceği yönünde tehditler savurarak “sakın bizi ayırmayın, şahit de olmayın” diye tehditte bulunduğunu, Hayri’nin de bu şahsın arkadaşı olup kendisini birlikte tehdit ettiklerinden bahisle şikâyetçi olduğu, yine bu şikayetine konu mala zarar verme suçundan sanıklar hakkında takipsizlik kararı verildiği anlaşılmıştır.
2. Katılan Aslan … …, sanıkların değişik tarihlerde işyerine gelip gittiklerini, gelip gittiklerinde tehditvari cümleler kullandıklarını, kendisi bulunmadığı zamanlarda da gelip gitmişlikleri olduğunu beyan ettiği, somut bir tarih belirtmediği,
3. Tanık R.B’nin, 29.01.2015 tarihli soruşturma aşamasındaki beyanında, …’ın kendi kullanmış olduğu cep telefonunu arayıp “siz bu olaya girmeyin, karışmayın, olaylardan uzak durun, karışırsanız sizin için iyi olmaz, size de zarar veririm” dediğini, 30-35 gün önce sanıkların işyerine geldiklerini, kendisi, Hüseyin ve Aslan … işyerinde bulunuyorken tehdit ve hakaret içerikli kelimeler kullandıklarını beyan ettiği,
4. Tanık S.A’nın, 29.01.2015 tarihli soruşturma aşamasındaki beyanında, …’ın işyerini arayıp tehdit ettiğini, 20-25 gün önce işyerine gelerek işyerinde kendisi ve Hüseyin bulunuyorken Hüseyin’e hitaben hakaret ve tehdit kelimeleri kullanarak gittiğini beyan ettiği,
5. Sanıkların üzerlerine atılı suçlamayı kabul etmeyerek, katılanların işyerine bir defa gittiklerini buna ilişkin davanın … 12. Asliye Ceza Mahkemesinde devam ettiğini savundukları,
6. … 12. Asliye Ceza Mahkemesinin 2015/4 sayılı kararının incelenmesinde suç tarihinin 27.10.2014 olduğu ve sanıklar Hayri ve …’ın, Hüseyin’in işyerine gelerek aralarında tartışma yaşanmasına ilişkin olduğu,
7. Sanıklar hakkında Hukuki Süreç başlığının 1 numaralı paragrafında bahsedilen iddianame ile “…şüpheli … ile diğer şüpheli Hayri’nin olay tarihinde müştekilerin iş yerine gelerek müştekilere hitaben “Ananızı avradınızı sinkaf ederiz, iş yerini yakacağız zarar vereceğiz” diyerek tehdit ve hakarette bulundukları, müştekilerin olay nedeniyle şikayetçi oldukları, anlaşılmakla; …. üzerlerine atılı Birden Fazla Kişiyle Tehdit ve Hakaret suçularını işledikleri … ayrı ayrı cezalandırılmalarına ” karar verilmesi amacıyla kamu davası açıldığı,
8. Katılanların bu kez mahkeme aşamasında, sanıkların tanıkları araması üzerine karakola gittiklerini, işyerine döndüklerinde sanıkların gelerek kendilerine hakaret ve tehdit ettiklerini beyan ettikleri anlaşılmıştır.
9. Bu itibarla, tüm dosya kapsamı ve beyanlar birlikte değerlendirildiğinde, her ne kadar katılanlar, sanıklar hakkında şikayetçi olmuşsa da taraflar arasında birden çok olay olması sebebiyle beyanlar alınırken tarihlerin netleştirilmesi gerektiğinin gözetilmediği, sanık beyanlarını destekler nitelikte taraflar arasında benzer şekilde dosyanın da bulunduğu, katılanların mahkeme aşamasında, sanıkların tanıkları araması üzerine karakola gittiklerini, işyerine döndüklerinde sanıkların gelerek kendilerine hakaret ve tehdit ettiklerini beyan etmelerine karşın soruşturma aşamasında bu yönde şikayetlerinin bulunmadığı anlaşılmakla,
Gerçeğin şüpheye yer vermeyecek şekilde ortaya çıkarılması açısından, öncelikle katılanların olay tarihine ilişkin şikayeti tespit edilip buna ilişkin tanık beyanları alınarak sanıkların savunması alınıp sonucuna göre karar verilmesi gerektiğinin gözetilmemesi hukuka aykırı bulunmuştur. ( Y 6. CD 12.12.2023 T, 2023/4431 E., 2023/15175 K.)
Gıyapta hakaret halinde ihtilat hususunun araştırılması gerekir
Hakaret suçu mağdurun olmadığı veya mağdurun doğrudan vakıf olamayacağı bir şekilde işlendiğinde gıyapta hakaret suçu oluşmaktadır. Ancak gıyapta hakaret suçunun cezalandırılması için, failin mağdur dışında toplu veya dağınık en az üç kişiyle ihtilat ederek bu suçu işlemesi gerekmektedir. Suçun faili ihtilatı bilerek ve isteyerek gerçekleştirmelidir. İhtilat kişilerle birebir görüşerek gerçekleşebileceği gibi, üç veya daha fazla kişiye mektup göndermek, telefon etmek, SMS veya e-mail göndermek suretiyle de gerçekleştirilebilir. Ancak ihtilat unsurunun gerçekleşmesi için, failin sözleri en az üç kişinin duyabileceği bir ortamda ve şekilde söylemesi yeterli olmayıp, muhatapların bizzat anlamaları ve vakıf olmaları lazımdır.
Somut olayda, suça sürüklenen çocuğun aralarında bulunduğu grubun slogan atarak mağdura hakaret etmesi şeklinde gerçekleşen eyleminin mağdurun gıyabında gerçekleştiğinin anlaşılması karşısında; 01/06/2014 tarihli tutanakta imzaları bulunan polis memurlarının, ya da olay yerinde bulunan tespit edilecek diğer şahısların tanık sıfatıyla dinlenmeleri ve sonucuna göre hakaret suçunda ihtilat unsurunun oluşup oluşmadığının belirlenmesi gerektiği gözetilmeden eksik incelemeyle mahkumiyet hükmü kurulması bozma nedenidir. ( Y 4. CD 02/11/2022 T, 2022/11704 E., 2022/21671 K.)
Suçun unsuru olan ihtilat öğesinin gerçekleşip gerçekleşmediği belirlendikten sonra sanığın hukuki durumunun belirlenmesi gerekir
5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun “hakaret” başlıklı 125 inci maddesinde yer alan “Bir kimseye …, şeref ve saygınlığını rencide edebilecek nitelikte somut bir fiil veya olgu isnat eden veya sövmek suretiyle bir kimsenin …, şeref ve saygınlığına saldıran kişi, üç aydan iki yıla kadar hapis veya adlî para cezası ile cezalandırılır. Mağdurun gıyabında hakaretin cezalandırılabilmesi için fiilin en az üç kişiyle ihtilât ederek işlenmesi gerekir.” şeklindeki düzenleme nazara alındığında, somut olayda sanığın, mağdurlar ve şikayetçinin gıyabında, tanıklar …, … ile …’nin huzurunda hakaret içerikli sözler sarfettiği iddiasıyla dava açılmış ise de, sanığın gıyapta hakaret teşkil eden sözlerinin tanıklar …, ile … tarafından doğrulandığı ancak tutanakta imzası bulunan diğer tanık N.K.’nın dinlenilerek, suçun unsuru olan ihtilat öğesinin gerçekleşip gerçekleşmediği belirlendikten sonra sanığın hukuki durumunun belirlenmesi yerine, eksik inceleme ve yetersiz gerekçeyle sanık hakkında yazılı şekilde hüküm kurulması, hukuka aykırı bulunmuştur. ( Y 4. CD 06.05.2024 T, 2021/33629 E., 2024/6000 K.)
Aynı olayla ilgili başka bir mahkumiyet kararı varsa, mahkumiyete konu hakaret ile, mevcut yargılamaya konu hakaret eylemi arasındaki hukuki bağlantı değerlendirilerek zincirleme tek suçu oluşturup oluşturmadığı tartışılmalıdır
Ulusal Yargı Ağı Projesi sistemi üzerinden yapılan incelemede, sanığın, aynı olayda polis memurlarına yönelik de hakaret ettiğine yönelik Balıkesir Cumhuriyet Başsavcılığının 09.10.2014 tarihli iddianamesiyle hakaret suçundan açılan davaya ilişkin Balıkesir 2. Asliye Ceza Mahkemesinin 2014/584 Esas, 2015/626 Karar sayılı dosyası kapsamında sanığın mahkûmiyetine karar verildiğinin anlaşılması karşısında, bahse konu dava dosyası Mahkemesinden getirtilerek anılan dosyadaki hakaret olarak kabul edilen eylemle, temyiz incelemesine konu hakaret eylemi arasındaki hukuki bağlantı değerlendirilerek zincirleme tek suçu oluşturup oluşturmadığı tartışalarak, sonucuna göre karar verilmesi gerekirken eksik inceleme ve araştırma ile karar verilmesi bozma nedenidir. ( Y 4. CD 28.12.2023 T, 2021/17610 E., 2023/26586 K.)
Gıyapta hakaret suçunun ihtilat öğesinin ne suretle oluştuğu kanıtlarıyla birlikte açıklanıp tartışılması gerekir
5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun “hakaret” başlıklı 125 inci maddesinde yer alan “Bir kimseye onur, şeref ve saygınlığını rencide edebilecek nitelikte somut bir fiil veya olgu isnat eden veya sövmek suretiyle bir kimsenin onur, şeref ve saygınlığına saldıran kişi, üç aydan iki yıla kadar hapis veya adlî para cezası ile cezalandırılır. Mağdurun gıyabında hakaretin cezalandırılabilmesi için fiilin en az üç kişiyle ihtilât ederek işlenmesi gerekir.” şeklindeki düzenleme nazara alındığında, somut olayda sanığın, mağdurun gıyabında, tanıklar Y.G., Ü.A. ile Ö.Ç.’nin huzurunda hakaret içerikli sözler sarfettiği iddiasıyla dava açılmış ise de, sanığın gıyapta hakaret teşkil eden bu sözlerinin yalnızca tanıklar Y.G., ile Ü.A. tarafından doğrulanması, diğer tanık Ö.Ç.’nin ise suça konu sözleri duymadığını ifade etmesi karşısında, gıyapta hakaret suçunun ihtilat öğesinin ne suretle oluştuğu kanıtlarıyla birlikte açıklanıp tartışılmadan, eksik inceleme ve yetersiz gerekçeyle hakaret suçundan yazılı şekilde hüküm kurulması bozma nedenidir. ( Y 4. CD 28.11.2023 T, 2021/16912 E., 2023/24827 K.)
Sanığın, … isimli mesajlaşma uygulaması üzerinden eski eşine gönderdiği iddia konusu mesajlar yönünden doğrudan katılanı muhatap alması ve iletme kastıyla hareket etmesi nedeniyle 5237 sayılı Kanun’un 125 inci maddesinin ikinci fıkrası kapsamında değerlendirilmesi gerekir
Hakaret suçu mağdurun huzurunda işlenebileceği gibi gıyabında da gerçekleştirilebilir. Hakaret suçunun huzurda işlenmesinin en tipik örneği, fiilin mağdurun yüzüne karşı işlenmesidir. Fail, bu durumda hareketi doğrudan öğrenir. Suçun huzurda işlenmiş olması mutlaka fail ile mağdurun fiilin işlendiği sırada yüz yüze olmasını gerektirmez. Şayet fail, fiili işlediği sırada mağduru hedef alan hakaretinin mağdur tarafından da doğrudan algılanabileceğini biliyor ve istiyorsa, bu durumda da suç huzurda işlenmiş sayılacaktır.
Hakaret suçunun huzurda işlenmemesine rağmen, Kanun tarafından huzurda işlenmiş gibi cezalandırılan hali ise, ileti yoluyla yapılan hakarettir. 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun (5237 sayılı Kanun) 125 inci maddesinin ikinci fıkrasında “Fiilin, mağduru muhatap alan sesli, yazılı veya görüntülü bir iletiyle işlenmesi halinde, yukarıdaki fıkrada belirtilen cezaya hükmolunur.” demek suretiyle, tahkir edici nitelikteki fiilin, ileti yoluyla mağduru hedef alması durumunda failin huzurda hakaret etmiş gibi cezalandırılacağı belirtilmiştir. Buna göre, hakaret içeren bir mektup, telefon konuşması veya yazılı bir mesaj huzurda söylenmiş gibi cezalandırılacaktır.
İleti yoluyla hakaretin, huzurda hakaret gibi cezalandırılabilmesi için sanığın iletilme kastı ile hareket etmesi gerekir. İleti yoluyla hakarette, failin kullandığı vasıtalar ile mağduru hedef aldığını bilmesi ve mağdur tarafından bu fiilin öğrenileceğini istemesi gerekir. Şayet ileti mağdurdan başka birisine gönderilmiş ancak tesadüfen mağdur tarafından öğrenilmiş ise, huzurda hakaret suçu oluşmayacaktır. Zira, fail mağdurun hakareti öğrenmesi kastıyla hareket etmemiştir.
Hakaret suçu, mağdurun olmadığı veya doğrudan vakıf olamayacağı bir şekilde işlendiğinde gıyapta hakaret suçu oluşmaktadır.Ancak gıyapta hakaret suçunun cezalandırılması için, failin mağdur dışında toplu veya dağınık en az üç kişiyle ihtilat ederek bu suçu işlemesi gerekmektedir. Suçun faili ihtilatı bilerek ve isteyerek gerçekleştirmelidir. İhtilat kişilerle birebir görüşerek gerçekleşebileceği gibi, üç veya daha fazla kişiye mektup göndermek, telefon etmek, SMS veya e-mail göndermek suretiyle de gerçekleştirilebilir. Ancak ihtilat unsurunun gerçekleşmesi için, failin sözleri en az üç kişinin duyabileceği bir ortamda ve şekilde söylemesi yeterli olmayıp, muhatapların bizzat anlamaları ve vakıf olmaları lazımdır.
Somut olayda, sanığın, … isimli mesajlaşma uygulaması üzerinden eski eşine gönderdiği iddia konusu mesajlar yönünden doğrudan katılanı muhatap alması ve iletme kastıyla hareket etmesi nedeniyle 5237 sayılı Kanun’un 125 inci maddesinin ikinci fıkrası kapsamında değerlendirilmesi gerektiği gözetilmeyerek yerinde olmayan gerekçeyle beraat hükmü kurulması, hukuka aykırı bulunmuştur. ( Y 4. CD 03.05.2023 T, 2021/10146 E., 2023/17800 K.)
Hakaret suçunda zamanaşımı süresi 8 yıldır
Sanığın yargılama konusu eylemi için, 5237 sayılı Kanun’un 125 inci maddesinin birinci fıkrası uyarınca belirlenecek cezanın türü ve üst haddine göre aynı Kanun’un 66 ncı maddesinin birinci fıkrasının (e) bendi gereği 8 yıllık olağan zamanaşımı süresinin öngörüldüğü, 5237 sayılı Kanun’un 67 nci maddesinin ikinci fıkrasının (d) bendi uyarınca zamanaşımı süresini kesen son işlemin 27.03.2015 tarihli mahkûmiyet kararı olduğu ve bu tarihten, temyiz incelemesi tarihine kadar, 8 yıllık olağan zamanaşımı süresinin gerçekleşmiş olduğu belirlenmiştir. Bu nedenle Tebliğnamede hakaret suçundan onama isteyen görüşe iştirak edilmemiştir. ( Y 9. CD 12.10.2023 T, 2021/5489 E., 2023/6295 K.)
Müştekilerin aşamalarda tutarlı ve birbiriyle uyumlu beyanları dikkate alınmalıdır
Müştekilerin aşamalarda tutarlı ve birbiriyle uyumlu beyanları ve tüm dosya kapsamı dikkate alındığında; sanığın müştekilere, huzurlarında hakaret ettiği gözetilmeden, yasal olmayan ve dosya içeriğiyle uygun düşmeyen gerekçeyle sanık hakkında hakaret suçundan beraat kararı verilmesi bozma nedenidir. ( Y 4. CD 27/04/2022 T, 2021/2361 E., 2022/11414 K.)
Sanığın eylemini birden fazla görevliye karşı işlediğinin anlaşılması karşısında, sanık hakkında 5237 sayılı Kanun’un 43/2. maddesinin uygulanması gerekir
Sanığın savunmaları, katılan …’in aşamalardaki uyumlu beyanları ile tanıklar M.D. ve Z.K.’nın beyanlarına göre atılı suçun işlendiği, sanığın sabıkası ile yeniden suç işlemeyeceği yönünde olumlu kanaat oluşmaması nedeniyle hakkında, 5237 sayılı Kanun’un 51. ile 5271 sayılı Kanun’un 231. maddelerinin uygulanmaması yönünde Yerel Mahkemenin takdir ve gerekçesinde hukuka aykırılık görülmemiştir.
Sanığa yükletilen hakaret eylemiyle ulaşılan çözümü haklı kılıcı zorunlu öğelerinin ve bu eylemin sanık tarafından işlendiğinin Kanuna uygun olarak yürütülen duruşma sonucu saptandığı, bütün kanıtlarla aşamalarda ileri sürülen iddia ve savunmaların temyiz denetimini sağlayacak biçimde ve eksiksiz sergilendiği, özleri değiştirilmeksizin tartışıldığı, vicdani kanının kesin, tutarlı ve çelişmeyen verilere dayandırıldığı,
Eylemin doğru olarak nitelendirildiği ve Kanun’da öngörülen suç tipine uyduğu,
Sanığın eylemini birden fazla görevliye karşı işlediğinin anlaşılması karşısında, sanık hakkında 5237 sayılı Kanun’un 43/2. maddesinin uygulanması gerektiğinin gözetilmemesi,
Anlaşılmış ve ileri sürülen başkaca temyiz nedenleri yerinde görülmediği gibi hükmü etkileyecek oranda hukuka aykırılığa da rastlanmamıştır.
Ancak,
Sanığın tekerrüre esas alınan Salihli 3. Asliye Ceza Mahkemesi’nin 2016/169 Esas, 2018/125 sayılı Kamu görevlisine hakaret suçundan verilen 1 yıl 2 ay 17 gün hapis cezasına ilişkin ilamın, 24.10.2019 tarihinde yürürlüğe giren 7188 sayılı Kanun’un 29. maddesi ile değişik 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun (5271 sayılı Kanun) 286. maddesi uyarınca temyiz edilebilir hale gelmesi nedeniyle Yargıtay incelemesinde olduğundan kesinleşmediği bu nedenle tekerrüre esas alınamayacağının gözetilmemesi nedeniyle hukuka aykırı görülmüştür. ( Y 4. CD 26.11.2024 T, 2024/8291 E., 2024/15311 K.)
Cumhurbaşkanına hakaret ile kamu görevlisine karşı görevinden dolayı hakaret suçunun birlikte işlenmesi halinde 5237 sayılı Kanun’un 299. ve 125. maddeleri ihlal edilmesine karşın, eylemin tek olması nedeniyle, 5237 sayılı Kanun’un 44. maddesi gereğince daha ağır hüküm içeren 5237 sayılı Kanun’un 299. maddesi uyarınca hüküm kurulması ile yetinilmesi gerekir
1. Davaya konu dilekçenin verildiği ve dosyada belirtilen web sitesinde kamuya açık olarak yayınlandığı tarihte katılan …’ın Cumhurbaşkanı olduğu anlaşılmış, toplanan deliller ve tüm dosya kapsamı çerçevesinde bekletici mesele ve eksik incelemeye yönelik sanık müdafiinin temyiz sebeplerinin reddi gerekmiş, neticeten sanığın atılı suçtan mahkumiyetine yönelik Mahkemenin takdir ve gerekçesinde hukuka aykırılık görülmemiştir.
2. Sanık hakkında 5237 sayılı Kanun’un 51 ve 62. maddelerinin uygulanmasına ilişkin Mahkemenin takdir ve gerekçesinde bir hukuka aykırılık görülmeyerek katılanlar vekillerinin temyiz sebeplerinin reddi gerekmiştir.
3. Yargılama sürecindeki işlemlerin usûl ve kanuna uygun olarak yapıldığı, aşamalarda ileri sürülen iddia ve savunmaların toplanan tüm delillerle birlikte gerekçeli kararda gösterilip tartışıldığı, eylemin sanık tarafından gerçekleştirildiğinin saptandığı, vicdanî kanının dosya içindeki belge ve bilgilerle uyumlu olarak kesin verilere dayandırıldığı, eyleme uyan suç tipinin doğru biçimde belirlendiği anlaşıldığından yerinde görülmeyen sair temyiz sebepleri reddedilmiştir.
4. Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 18.10.2018 tarihli ve 2015/1-158 Esas, 2018/444 Karar sayılı kararında da belirtildiği üzere; 5237 sayılı Kanun’un hazırlanmasında “kaç fiil varsa o kadar suç, kaç suç varsa o kadar ceza vardır” ilkesi esas alınmış, dolayısıyla da gerçek içtima kuralı benimsenmiştir. Nitekim Adalet Komisyonu raporunda bu husus; “Ceza hukukunun temel kurallarından birisi, ‘kaç fiil varsa o kadar suç, kaç suç varsa o kadar ceza vardır’ şeklinde ifade edilmektedir. Bunun istisnaları, suçların içtimaı bölümünde belirlenmiştir. Bu istisnalar dışında, işlenen her bir suçla ilgili olarak ayrı ayrı cezaya hükmedilecektir. Böylece verilen her bir ceza, bağımsızlığını koruyacaktır” şeklinde ifade edilmiştir (TBMM Adalet Komisyonunun 03.08.2004 tarih ve 1/593-60 sayılı raporu). Bu kuralın istisnalarına ise, 5237 sayılı Kanun’un “suçların içtimaı” bölümünde, 42 (bileşik suç), 43 (zincirleme suç) ve 44 (fikri içtima) maddelerinde yer verilmiştir. 765 sayılı Türk Ceza Kanunu’nda aynı neviden fikri içtima ile farklı neviden fikri içtima tek madde halinde 79. maddede düzenlenmiş iken, 5237 sayılı Kanun’da bu iki hâl birbirinden ayrılarak, aynı neviden fikri içtima, zincirleme suçun düzenlendiği 43. maddenin ikinci fıkrasında, farklı neviden fikri içtima ise Kanun’un 44. maddesinde düzenlenmiştir.
Farklı neviden fikri içtima 5237 sayılı Kanun’un 44. maddesinde; “(1) İşlediği bir fiil ile birden fazla farklı suçun oluşmasına sebebiyet veren kişi, bunlardan en ağır cezayı gerektiren suçtan dolayı cezalandırılır” şeklinde düzenlenmiş olup, bu hükmün uygulanabilmesi için işlenen bir fiille birden fazla farklı suçun oluşması gerekmektedir. Kanun koyucu, işlediği bir fiille birden fazla farklı suçu işleyen failin, fiilinin tek olması nedeniyle en ağır ceza ile cezalandırılmasını yeterli görmüş, bu şekilde “non bis in idem” kuralı gereğince bir fiilden dolayı kişinin birden fazla cezalandırılmasının da önüne geçilmesini amaçlamış, “erime sistemi”ni benimsemek suretiyle, bu suçlardan en ağır cezayı gerektiren suçtan dolayı ceza verilmesi ile yetinilmesini tercih etmiştir.
5237 sayılı Kanun’un 44. maddesinde yer alan “bir fiil” ibaresi ve aynı Kanun’un 43. maddesinin ikinci fıkrasında belirtilen “tek bir fiil” ifadesi ile kast edilen hususun ne olduğunun açıklanması gerekmektedir. Doğal anlamda gerçekleştirilen her bedensel eylem ayrı bir hareketi oluşturmakta ise de, hukuki anlamda hareketin tek olması ile ifade edilmek istenen husus, doğal anlamda birden fazla hareket bulunsa dahi, bu hareketlerin, hukuki nedenlerden dolayı değerlendirmede birlik oluşturması suretiyle tek hareket olarak kabulüdür. Diğer bir anlatımla, doğal anlamda fiilin tek olduğu her hâlde hukuki anlamda da fiilin tek olduğu söylenebilirse de, doğal anlamda fiilin çok olduğu her hâlde hukuki anlamda da fiilin çok olduğu her zaman söylenemeyecektir. Bazen bir hareketler kümesi, hukuki açıdan tek bir fiil olarak kabul edilecektir. Bu hâlde suç tipinin birden fazla hareketle ihlal edilebilir olması hareketin hukuken tekliğini etkilemeyecek, doğal hareketler hukuken tek kabul edilecektir. Fikri içtimada da, fiil ya da hareketin tekliği, doğal anlamda değil hukuki anlamda tek olmayı ifade etmektedir. Bir kısım suçların işlenmesi sırasında doğal olarak birden fazla hareket yapılmakta ise de, ortaya konulan bu davranışlar suçun kanuni tanımında yer alan hukuksal anlamdaki “tek bir fiili” oluşturmaktadır. 5237 sayılı Kanun’un genel hükümleri arasında yer alan fikri içtima kuralları, şartlarının bulunması hâlinde kural olarak her suç için uygulanabilir ise de, kanun koyucunun açıkça istisna öngördüğü hâllerde bu kuralın uygulanması imkânı bulunmamaktadır. Nitekim, 5237 sayılı Kanun’un 212. maddesinde, sahte resmî veya özel belgenin bir başka suçun işlenmesi sırasında kullanılması hâlinde, hem sahtecilik hem de ilgili suçtan dolayı ayrı ayrı cezaya hükmolunacağı belirtilerek, açıkça fikri içtima hükümlerinin uygulanması engellenmiştir. Bu anlatımlara göre, farklı neviden fikri içtimanın şartları, hareket ya da fiilin hukuki anlamda tek olması, tek fiille birden fazla farklı suçun işlenmiş olması, işlenen suçlarla ilgili kanunda açıkça fikri içtima hükümlerinin uygulanmasının engellenmemiş olması şeklinde belirlenebilecektir. Bu bağlamda “aynı suç” ile “farklı suç” kavramlarının da açıklığa kavuşturulması gerekmektedir. 5237 sayılı Kanun’un 44. maddesinin gerekçesinde; “Bir suçun temel ve nitelikli şekilleri dışındaki suçlar, fikri içtima uygulamasında farklı suç olarak kabul edilmelidir” şeklinde açıklamalara yer verilmiştir. Buna göre, anılan maddede yer alan “farklı suç”tan kastedilen, bir suçun temel ve nitelikli şekilleri dışında kalan ve Türk Ceza Kanunu’nda ya da özel ceza kanunlarında yer alan, yani ceza hukuku mevzuatındaki diğer suç hükümleridir. Bunun yanında, bir suçun basit hâli ile nitelikli hâli ya da unsurları aynı olan suçlar aynı suç sayılacağı gibi, bir suçun teşebbüs hâlinde kalması ile tamamlanması veya olası kastla işlenmesi ile doğrudan kastla işlenmesi hâllerinde de aynı suç söz konusu olacaktır.
Bu açıklamalar doğrultusunda; Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 04.07.2022 tarihli ve 2021/4-202 Esas, 2022/512 Karar sayılı kararında da açıklandığı şekilde, Cumhurbaşkanına hakaret ile kamu görevlisine karşı görevinden dolayı hakaret suçunun birlikte işlenmesi halinde 5237 sayılı Kanun’un 299. ve 125. maddeleri ihlal edilmesine karşın, eylemin tek olması nedeniyle, 5237 sayılı Kanun’un 44. maddesi gereğince daha ağır hüküm içeren 5237 sayılı Kanun’un 299. maddesi uyarınca hüküm kurulması ile yetinilmesi gerekirken sanık hakkında Cumhurbaşkanına hakaret suçundan kurulan hükümde 5237 sayılı Kanun’un 43. maddesinin ikinci fıkrası uyarınca artırım yapılmak suretiyle fazla ceza tayini hukuka aykırı görülmüş ise de netice ceza miktarının 5237 sayılı Kanun’un 50, 51. maddeleri ile 5271 sayılı Kanun’un 231. maddesinin uygulanabilmesi yönünden sonuca etkili olmadığı dikkate alınarak Yargıtay tarafından düzeltilmesi mümkün görülen bu husus dışında bir hukuka aykırılık görülmemiştir. ( Y 4. CD 25.09.2024 T, 2024/5911 E., 2024/11014 K.)
Sanığın katılana yönelik eyleminin, muhatabın onur, şeref ve saygınlığını rencide edici boyutta bulunmayıp, siyasi ağır eleştiri niteliğinde olduğu dolayısıyla hakaret suçunun unsurları itibarıyla oluşmadığı gözetilmelidir
Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 14.10.2008 tarihli ve 170-220 sayılı kararında da belirtildiği üzere; hakaret fiilinin cezalandırılmasıyla korunan hukuki değer, kişilerin şeref, haysiyet ve namusu, toplum içindeki itibarı, diğer fertler nezdindeki saygınlığı olup, bu suçun oluşabilmesi için, davranışın kişiyi küçük düşürmeye matuf olarak gerçekleştirilmesi gerekmektedir. Somut bir fiil ya da olgu isnat etmek veya sövme şeklindeki seçimlik hareketlerden biri ile gerçekleştirilen eylem, bireyin onur, şeref ve saygınlığını rencide edebilecek nitelikte ise hakaret suçu oluşacaktır.
Bir hareketin tahkir edici olup olmadığı, zamana, yere ve duruma göre değişebilmektedir. Kişilere yönelik her türlü ağır eleştiri veya rahatsız edici sözlerin hakaret suçu bağlamında değerlendirilmemesi, sözlerin açıkça, onur, şeref ve saygınlığı rencide edebilecek nitelikte somut bir fiil veya olgu isnadını veya sövme fiilini oluşturması gerekmektedir.
İnsanın serbestçe haber, bilgi ve başkalarının fikirlerine ulaşabilmesi, edindiği düşünce ve kanaatlerden dolayı kınanamaması ve bunları tek başına veya başkalarıyla birlikte çeşitli yollarla serbestçe ifade edebilmesi, savunabilmesi ve yayabilmesi olarak kabul edilen, ifade özgürlüğü demokratik toplumun temelini oluşturan ana unsurlardan ve toplumun ilerlemesi ve bireyin gelişmesi için gerekli temel şartlardan birini oluşturmaktadır.
Anayasa’nın 26. maddesinde, “Herkes, düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahiptir.” hükmüne yer verilmiştir. Bunun yanında, bu hak, birçok uluslararası belgeye ve mahkeme kararına da konu olmuştur.
Türkiye’nin de yargılama yetkisini kabul ettiği AİHM, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme) 10. maddesinin 2. paragrafı saklı tutulmak üzere, ifade özgürlüğünün sadece toplum tarafından kabul gören veya zararsız veya ilgisiz kabul edilen “bilgi” ve “fikirler” için değil, incitici, şoke edici ya da endişelendirici bilgi ve düşünceler için de geçerli olduğunu pek çok kararında yinelemiştir. AİHM’e göre ifade özgürlüğü, yokluğu halinde “demokratik bir toplum”dan söz edemeyeceğimiz çoğulculuğun, hoşgörünün ve açık fikirliliğin bir gereğidir.
Bununla birlikte, ifade özgürlüğü de mutlak ve sınırsız değildir. Bu hak kullanılırken bireylerin hak ve özgürlüklerini ihlal edecek tutum ve davranışlardan kaçınılması hem ulusal hem de uluslar arası mevzuatlarda yer almaktadır.
Nitekim Anayasa’nın 26. maddesinde koruma altına alınan ifade özgürüğü, aynı maddenin 2. fıkrasında belirtilen sebeplerle sınırlandırılabilir. Dolayısıyla anılan madde ile Anayasanın 13. maddesine göre, ifade özgürlüğüne yönelik sınırlamalar ancak kanunla yapılabilir ve demokratik toplum düzeninin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamayacağı gibi hak ve özgürlüklerin özlerine de dokunamaz.
Siyasetçilere yönelik eleştirilerin izin verilen sınırlarının özel kişilere nazaran daha geniş olduğu gerek iç hukukumuzda gerekse uluslararası mahkeme kararlarında yerleşmiş bir ilkedir. Bu ilkenin gerekçesi, siyasetçilerin, özel kişilerden farklı olarak, gazetecilerin ve halkın yakın denetimine açık olan, kamuoyuna mal olmuş kişi haline gelmeyi bilerek tercih etmeleridir.
Açıklamalar ışığında, somut olayda; sanığın katılana yönelik eyleminin, muhatabın onur, şeref ve saygınlığını rencide edici boyutta bulunmayıp, siyasi ağır eleştiri niteliğinde olduğu dolayısıyla hakaret suçunun unsurları itibarıyla oluşmadığı gözetilmeden, sanığın beraati yerine mahkûmiyetine karar verilmesi bozma nedenidir. ( Y 4. CD 24.12.2024 T, 2024/5098 E., 2024/17671 K.)
Aleniyetin söz konusu olabilmesi için olay yerinde başkalarının bulunması yeterli olmayıp, hakaretin belirlenemeyen sayıda kişi ve herkes tarafından görülme, duyulma ve algılanabilme olasılığının bulunması, herhangi bir sınırlama olmaksızın herkese açık olan yerlerde işlenmesi gerekir
5237 sayılı Kanun’un 125/4. maddesinde ağırlaştırıcı neden olarak öngörülen aleniyetin söz konusu olabilmesi için olay yerinde başkalarının bulunması yeterli olmayıp, hakaretin belirlenemeyen sayıda kişi ve herkes tarafından görülme, duyulma ve algılanabilme olasılığının bulunması, herhangi bir sınırlama olmaksızın herkese açık olan yerlerde işlenmesi gerekir. Somut olayda; olay tutanağına göre acil servisin sarı alan olarak belirtilen kısmında gerçekleştiğinin belirtilmesi karşısında, sanığın hakaret eylemini nerede gerçekleştirdiğinin hiçbir kuşkuya yer vermeyecek şekilde tespit edilmesi ve sonucuna göre aleniyet öğesinin oluşup oluşmadığının tartışılması gerektiğinin gözetilmemesi, Hukuka aykırı bulunmuştur. ( Y 4. CD 07.11.2024 T, 2024/5063 E., 2024/14439 K.)