5271 sayılı CMK ile getirilen yeni bir kurumdur ve özgürlükten tamamen yoksun bırakma ile serbest bırakma arasındaki tedbirleri içerir. Yargı mercilerinin yargılamaya konu olay bakımından ve şüphelinin durumu itibariyle alternatif tedbirlere hükmedebilmesine olanak sağlayan bir kurumdur.
Ağır bir özgürlük kısıtlaması olan tutuklamaya alternatif olarak öngörülmüş tedbirleri ifade eder.
CMK Md. 100/1 gereğince “(…) İşin önemi, verilmesi beklenen ceza veya güvenlik tedbiri ile ölçülü olmaması halinde, tutuklama kararı verilemez.” Ayrıca 101. maddede de tutuklama kararı verilirken “adli kontrol uygulamasının yetersiz kalacağını belirten hukuki ve fiili nedenlere” yer verilmesi gerektiğine değinilmiş, böylelikle de ölçülülük ilkesinin tutuklamada hayata geçirilmesi ve tutuklamanın sıkı koşullara bağlanması hedeflenmiştir.
CMK’nın 109. maddesine göre, adli kontrole karar verilebilmesi için tutuklamanın koşulları bulunmalıdır. Öncelikli olarak yürütülen soruşturmada tutuklama koşullarının varlığı tespit edilmeli ve bu durumda alternatif bir tedbir olarak adli kontrol şeklinde özgürlük kısıtlaması tedbiri uygulanmalıdır.
CMK m.109/2’ye göre; “Kanunda tutuklama yasağı öngörülen hallerde de adli kontrole ilişkin hükümler uygulanabilir.”. Bu haller m.100/4’te “Sadece adli para cezasını gerektiren veya hapis cezasının üst sınırı iki yıldan fazla olmayan suçlarda tutuklama kararı verilemez” şeklinde belirtilmiştir.
Adli kontrol kararı tutuklama yasağı öngörülen hallerde verilebildiği gibi, tutukluluk süresinin dolması halinde salıverilenler hakkında da uygulanabilmektedir (CMK m.109/7).
Hâkim, hangi adli kontrol tedbiri veya tedbirlerinin uygulanacağına karar verme konusunda takdir yetkisini haizdir. Somut olayın şartlarına göre takdir edilecek olan bu tedbirler kanunun lafzından da anlaşılacağı üzere tahdidi olarak sayılmış ve uygulanacak yükümlülüğü seçme konusunda hâkime geniş bir takdir yetkisi verilmiştir.
CMK 109. Madde Gerekçesi Nedir?
Maddenin gerekçesi şöyledir:
“Yalnız başına tutuklama, hâkimi, şüpheli veya sanık hakkında ya bütünüyle hürriyetten yoksunluğa ya da tam serbest bırakmaya mecbur kılan bir tedbirdir; adı geçenler ya bir yere kapatılacaklar veya tam serbest kalacaklardır. Tasarı bu maddesi ile bu iki durum arasında adlî kontrol kurumunu getirmiş bulunmaktadır. Söz konusu kurum tesis edilirken Alman, İtalyan ve özellikle Fransız hukuku göz önünde bulundurulmuştur. Kurum ilgiliyi özgürlüğünden yoksun kılmamakla birlikte gözlemeyi ve denetlemeyi olanaklı kılan tedbirlere tâbi kılmaktadır; böylece kişinin kaçması riski azaltılırken hürriyetten tümü ile yoksun kılmanın zararları da ortadan kaldırılmış olmaktadır. Bu yeni kurumun hem özgürlükçü ve hem de kamu düzenini koruyucu nitelikte bulunduğu söylenebilir. Bu kurumdan sonra tutukluluk uygulaması istisnai hale gelmektedir. Kurum şüpheliyi hürriyetten yoksun hâle getirmemekle birlikte, aynı sonuçların elde edilebileceği hâllerde adlî kontrole hükmetmek gerekecektir.
Adlî kontrolün soruşturma evresinde uygulanmasında üç temel koşul vardır:
- Şüphelinin işlediği iddia olunan fiilin 100. maddeye göre tutuklamayı gerektirebilecek bir suçu oluşturması,
- Cumhuriyet savcısının istemde bulunması,
- Sulh ceza hakiminin kararı.
Üst sınırı üç yıl veya daha az hapis cezasını gerektiren bir suç Adli kontrole tabi tutulan şüphelinin veya kovuşturma evresinde sanığın maddede on altı bentte ayrı ayrı gösterilmiş yükümlülüklerden hangilerine yani bunlardan birine veya birden çoğuna tâbi tutulacağı hâkim veya mahkemenin kararında belirtilecektir.
Yukarıda 1 numarada belirtilen koşulun anlamı adli kontrol kararı verebilmek için 100. maddedeki tutuklama koşullarının var olması demektir. 100. maddenin son fıkrası hükmü, adli kontrol bakımından da geçerli olup bu kurumun uygulanabilmesi için şüpheli veya sanığın suçluluğu ve tutuklama nedenlerinin varlığı hakkında kuvvetli belirtilerin saptanmış olması gerekecektir. Dikkat edilmelidir ki, 109. maddeyi uygularken hakim 100. maddeyi daima göz önünde bulundurmalıdır.
5353 sayılı Kanunla getirilen değişiklikle, yurt dışına çıkma yasağı bakımından, birinci fıkrada öngörülen üç yıllık süre sınırlaması kaldırılmıştır. Bu değişiklikle, bütün suçlar bakımından yurt dışına çıkma yasağı tedbirine hükmedilebilecektir. Böylece, tutuklamadan beklenen amacın yurt dışına çıkma yasağı koymak suretiyle de sağlanabileceği her durumda, kişinin tutuklanması gibi daha ağır bir tedbir yerine, daha hafif olan yurt dışına çıkma yasağı tedbirine karar verilebilecektir. Ölçülülük ilkesi de bu şekilde sağlanmış olacaktır.”
CMK Madde 109 Emsal Yargı Kararları
- AİHM kararlarına bakıldığında da uzun tutukluluk süreleri münasebetiyle Türkiye aleyhine birçok karar verildiği bilinmektedir. Dereci v./Türkiye davasında mahkeme, sanığın 6 yıl boyunca tutukluluk halinin devam ettiğini ve tutukluluk haline yapılan itirazların her birinin delillerin durumu, suçun tipi, dosyanın içeriği gibi basmakalıp ifadelerle reddedilmesini Sözleşmenin 5/3 maddesine aykırı bularak Türkiye’yi haksız bulmuştur.
- “Sanık hakkında, 5/08/2013 tarihinde adli kontrol tedbirlerinin uygulanmasına karar verilmiş olup, sanık bu karardan yaklaşık 1,5 ay sonra, mahkemeye ibraz ettiği bir dilekçeyle, adli kontrol kararının kaldırılması veya değiştirilmesi talebinde bulunmuştur. Ancak mahkeme, sanığın talebini itiraz olarak addedip, bunu da 7 günlük itiraz süresinde yapılmadığı gerekçesiyle reddetmiştir. Adalet Bakanlığı’nın kanun yararına bozma talebiyle Yargıtay’da görülen bu davada Daire, “sanığın talebinin adli kontrol kararına itiraz mahiyetinde olmadığı ve adli kontrol kararının kaldırılması veya değiştirilmesi talebini içerdiği, mahkemesince kovuşturma evresinin her aşamasında ileri sürülebilecek nitelikteki bu talep hakkında olumlu veya olumsuz bir karar verilmesi gerektiği ve bu karardan sonra yasal süresine bağlı yeni bir yasa yolunun başlayacağı gözetilmeden… CMK’ 110 ve 111. maddelerine aykırı olacak biçimde yazılı şekilde karar verilmesini” isabetli bulmayarak yerel mahkemenin kararını bozmuştur” (2014/1494E – 2014/2310K Sayılı Yargıtay 9. Ceza Dairesi Kararı, 20.02.2014).
- – “…kişilerin fiziki hareket özgürlüklerini sınırlandıran bir tedbirin Anayasa’nın 19. maddesinde güvence altına alınan kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına mı yoksa Anayasa’nın 23. maddesinde düzenlenmiş olan seyahat özgürlüğüne mi müdahale teşkil ettiği belirlenirken önemli olan husus sınırlamanın niteliği veya esası değildir. Bir tedbirin bunlardan hangisine müdahale oluşturduğunun tespitinde sınırlamanın derecesi ve yoğunluğu dikkate alınmalıdır. Bunun tespitinde tedbirin türü, süresi, uygulanış şekli, gündelik hayatın denetiminin boyutu gibi faktörler önem taşımaktadır. Bu bağlamda yapılan değerlendirmede konutu terk etmeme; kişilerin fiziksel özgürlük alanını yalnızca ikamet ettiği konutun içi ile sınırlandıran, elektronik kelepçe takılmak suretiyle infazı söz konusu olabilen ve -kaldırılıncaya kadar- gün boyunca kesintisiz olarak devam ettirilen, uyulmadığında ise şüpheli veya sanık hakkında tutuklama tedbirinin uygulanmasına neden olabilen bir adli kontrol tedbiri niteliğindedir. Anılan tedbirin bu niteliği, uygulanış şekli ve özellikleri itibarıyla hareket serbestisi üzerindeki sınırlayıcı etkisinin derece ve yoğunluk olarak seyahat özgürlüğüne göre oldukça ileri bir boyutta olduğu, dolayısıyla kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına müdahale teşkil ettiği sonucuna varmak gerekir.” AYM, Esra Özkan Özakça, B. No: 2017/32052, 08/10/2020, § 76.
- İzmir 2. Ağır Ceza Mahkemesinin 25.07.2018 tarihli kararında tutuklama tedbiri yerine adli kontrol tedbiri kapsamındaki konutunu terk etmeme yükümlülüğünün uygulanmasına dair şu gerekçelere yer verilmiştir: “…sanığın savunmasının alınmış oluşu, sanığa isnat olunan suçlar yönünden delillerin büyük oranda toplanmış oluşu, sanık ve müdafi tarafından iletilen sağlık mazereti, sanık her ne kadar yabancı ülke vatandaşı ise de tutukluluktan elde edilecek faydanın etkin adli kontrol hükümleriyle sağlanabilecek oluşu…” gerekçeleriyle CMK m. 109/3-j kapsamında “konutunu terk etmekten yasaklanmasına” karar verilmiştir. (“Brunson’ın Tutukluluğu Ev Hapsine Çevrildi,” Anadolu Ajansı, 20 Nisan 2020)
- “…şüpheli hakkında yürütülen soruşturma kapsamında tutuklama koruma tedbirine karar verilmesi talep edilmiş ise de…şüpheli hakkında talep edilen koruma tedbirinden beklenecek faydanın CMK’nın 109/1-2 maddesi uyarınca bir veya birden fazla adli kontrol hükümleri uygulanmak suretiyle de sağlanabileceği değerlendirilerek atılı suçun niteliği, mevcut delil durumu, delillerin büyük oranda toplanmış olması, kaybolma veya karartılma şüphesinin bulunmayışı, suç vasfının değişmesi ihtimali nazara alınarak tutuklama tedbirinin ölçülü ve orantılı bir tedbir olmayacağı, birden fazla adli kontrol tedbirlerinin uygulanmasının yeterli olacağı anlaşıldığından… TUTUKLANMASI YÖNÜNDEKİ TALEBİN REDDİNE…” (İstanbul 5. Sulh Ceza Hakimliği, 08.03.2020 T., 2020/1450 D. İş sayılı karar.)
- “…konutu terk etmeme şeklindeki adli kontrol tedbirine hükmedilerek kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına yönelik müdahaleye devam edilmiştir…tedbirin uygulanmasına hükmedilirken derece mahkemesinin kuvvetli suç belirtisi yönünden Anayasa Mahkemesinin ilk ihlal kararında değerlendirmeye tabi tuttuğu olguların dışında yeni bazı deliller bulunduğu yönünde bir gerekçesi bulunmamaktadır…konutu terk etmeme tedbirinin uygulanmasına ve buna yönelik itirazın reddine dair kararlarda kuvvetli suç belirtisiyle ilgili herhangi bir değerlendirmeye yer verilmemiştir…adli kontrol tedbirinin uygulanmasına başlanmasından yaklaşık yirmi gün sonra…esas hakkındaki mütalaada -Anayasa Mahkemesinin ilk ihlal kararında değerlendirilmemiş olan- yeni delillere değinilmiştir…konutu terk etmeme tedbirinin uygulanmasına karar verilirken derece mahkemelerince anılan olgu ve delillerin kuvvetli suç belirtisi olarak kabul edildiği yönünde bir değerlendirme yapılmamıştır…ikinci ihlal kararlarından sonra derece mahkemelerince konutu terk etmeme adli kontrol tedbirine hükmedilirken de suç işlendiğine dair kuvvetli belirtinin yeni olgularla ortaya konulduğunu söylemek mümkün değildir…” (AYM, Şahin Alpay (3), B. No: 2018/10327, 03/12/2020, § 51-55).
– “…Terörle bağlantılı suçlara ilişkin soruşturma ve kovuşturmaların güvenlik içinde yürütülebilmesi ve özellikle kişilerin kaçmalarının engellenmesinde tutuklama tedbiri ile konutu terk etmeme şeklindeki adli kontrol tedbiri dışındaki koruma tedbirlerinin yetersiz kalabileceği akılda tutulmalıdır. Başvurucunun iş birliği yaptığı ileri sürülen terör örgütlerinden FETÖ/PDY yüz elliyi aşkın ülkede faaliyet gösteren ve ciddi seviyede uluslararası ittifaklar kurabilen bir yapılanmadır. PKK’nın da başta Türkiye’ye komşu bazı ülkeler olmak üzere çok sayıda ülkede örgütlenmiş bir terör örgütü olduğu bilinmektedir…anılan örgütlerle bağlantılı bir suç işlediği ileri sürülen kişilerin yurt dışına kaçmasının ve yurt dışında barınmasının diğer kişilere göre daha kolay olduğu gözönüne alınmalıdır…örgüte üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işleme suçu… ağır cezai yaptırımlar öngörülen suç tipleri arasında olup isnat edilen suça ilişkin olarak kanunda öngörülen cezanın ağırlığı kaçma şüphesine işaret eden durumlardan biridir…somut olayın yukarıda belirtilen özel koşulları ile Ağır Ceza Mahkemeleri tarafından verilen kararların içeriği birlikte gözetildiğinde başka bir ülkenin vatandaşı olan ve FETÖ/PDY ile PKK terör örgütleriyle bağlantılı suçtan hakkında kovuşturma yürütülen başvurucu açısından özellikle kaçma şüphesine yönelik olarak adli kontrol tedbiri nedenlerinin olgusal temelleri olduğu…” (AYM, Andrew Craig Brunson, B. No: 2018/28400, 18/11/2020, § 61, 63, 64, 65)
Hangi Hallerde Adli Kontrol Tedbiri Kararı Verilebilir?
Tutuklama koşullarının var olduğu durumlarda alternatif bir tedbir olarak adli kontrol tedbirlerinden bir veya birkaçına birlikte hükmolunabilir. Tutuklama ve adli kontrol koşulları aynıdır.
Bir suç sebebiyle yürütülen soruşturmada, CMK Md.100’de belirtilen tutuklama sebeplerinin varlığı halinde, şüphelinin tutuklanması yerine adlî kontrol altına alınmasına karar verilebilir (CMK Md. 109).
CMK Md. 100’de sayılan tutuklama koşulları şöyledir:
a) Şüpheli veya sanığın kaçması, saklanması veya kaçacağı şüphesini uyandıran somut olgular varsa.
b) Şüpheli veya sanığın davranışları; 1. Delilleri yok etme, gizleme veya değiştirme, 2. Tanık, mağdur veya başkaları üzerinde baskı yapılması girişiminde bulunma,
Hususlarında kuvvetli şüphe oluşturuyorsa.
c) Kişi hakkında isnad edilen suçun CMK Md. 100/3’te sayılan katalog suçlardan birisi olması.
Adli Kontrol Yükümlülükleri Nelerdir?
CMK Md. 109 sayılan adli kontrol yükümlülükleri şunlardır:
a) Yurt dışına çıkamamak.
b) Hâkim tarafından belirlenen yerlere, belirtilen süreler içinde düzenli olarak başvurmak.
c) Hâkimin belirttiği merci veya kişilerin çağrılarına ve gerektiğinde meslekî uğraşlarına ilişkin veya eğitime devam konularındaki kontrol tedbirlerine uymak.
d) Her türlü taşıtları veya bunlardan bazılarını kullanamamak ve gerektiğinde kaleme, makbuz karşılığında sürücü belgesini teslim etmek.
(CMK Md. 109/5-Hâkim veya Cumhuriyet savcısı (d) bendinde belirtilen yükümlülüğün uygulamasında şüphelinin meslekî uğraşılarında araç kullanmasına sürekli veya geçici olarak izin verebilir.)
e) Özellikle uyuşturucu, uyarıcı veya uçucu maddeler ile alkol bağımlılığından arınmak amacıyla, hastaneye yatmak dahil, tedavi veya muayene tedbirlerine tâbi olmak ve bunları kabul etmek.
f) Şüphelinin parasal durumu göz önünde bulundurularak, miktarı ve bir defada veya birden çok taksitlerle ödeme süreleri, Cumhuriyet savcısının isteği üzerine hâkimce belirlenecek bir güvence miktarını yatırmak.
g) Silâh bulunduramamak veya taşıyamamak, gerektiğinde sahip olunan silâhları makbuz karşılığında adlî emanete teslim etmek.
h) Cumhuriyet savcısının istemi üzerine hâkim tarafından miktarı ve ödeme süresi belirlenecek parayı suç mağdurunun haklarını güvence altına almak üzere aynî veya kişisel güvenceye bağlamak.
i) Aile yükümlülüklerini yerine getireceğine ve adlî kararlar gereğince ödemeye mahkûm edildiği nafakayı düzenli olarak ödeyeceğine dair güvence vermek.
j) Konutunu terk etmemek.
k) Belirli bir yerleşim bölgesini terk etmemek.
l) Belirlenen yer veya bölgelere gitmemek.
CMK Md. 109/6 – Adlî kontrol altında geçen süre, şahsî hürriyeti sınırlama sebebi sayılarak cezadan mahsup edilemez. Bu hüküm, maddenin üçüncü fıkrasının (e) ve (j) bentlerinde belirtilen hallerde uygulanmaz. Ancak, (j) bendinde belirtilen konutunu terk etmemek yükümlülüğü altında geçen her iki gün, cezanın mahsubunda bir gün olarak dikkate alınır.
Ceza hukuku ile ilgili daha fazla bilgi almak ve benzer konularda danışmanlık almak için hemen bizlerle iletişime geçebilirsiniz!