Bilirkişiye Başvurulmasını Gerektiren Haller Nelerdir?
6100 sayılı HMK’nın 266. maddesinde bilirkişiye başvurulması gereken haller açıklanmıştır. Madde metni aşağıdaki şekildedir;
“Bilirkişiye başvurulmasını gerektiren hâller ^
MADDE 266- (1) Mahkeme, çözümü hukuk dışında, özel veya teknik bilgiyi gerektiren hâllerde, taraflardan birinin talebi üzerine yahut kendiliğinden, bilirkişinin oy ve görüşünün alınmasına karar verir. (Değişik cümle: 3/11/2016-6754/49 md.) Ancak genel bilgi veya tecrübeyle ya da hâkimlik mesleğinin gerektirdiği hukukî bilgiyle çözümlenmesi mümkün olan konularda bilirkişiye başvurulamaz. (Ek cümle: 3/11/2016-6754/49 md.) Hukuk öğrenimi görmüş kişiler, hukuk alanı dışında ayrı bir uzmanlığa sahip olduğunu belgelendirmedikçe, bilirkişi olarak görevlendirilemez.”
Yapılan yargılamada 6100 sayılı HMK gereğince bilirkişi görevlendirilmesi ve bu görevlilerin keşif vb. hukuki iş ve işlemlere katılmaları ve rapor tanzim etmeleri mümkündür.
HMK m. 266 gereğince mahkeme, çözümü hukuk dışında, özel veya teknik bilgiyi gerektiren hâllerde, taraflardan birinin talebi üzerine yahut kendiliğinden, bilirkişinin oy ve görüşünün alınmasına karar verir. Ancak genel bilgi veya tecrübeyle ya da hâkimlik mesleğinin gerektirdiği hukukî bilgiyle çözümlenmesi mümkün olan konularda bilirkişiye başvurulamaz. Hukuk öğrenimi görmüş kişiler, hukuk alanı dışında ayrı bir uzmanlığa sahip olduğunu belgelendirmedikçe, bilirkişi olarak görevlendirilemez.
Bilirkişiler Nasıl Görevlendirilir?
HMK’nın 268/1. maddesi uyarınca bilirkişiler, bölge adliye mahkemelerinin yargı çevreleri esas alınmak suretiyle bilirkişilik bölge kurulu tarafından hazırlanan listede yer alan kişiler arasından seçilir. Ancak kendi bölge listesinde ilgili uzmanlık alanında bilirkişi olmasına rağmen diğer bir bölgedeki bilirkişinin, görevlendirme yapılan yere daha yakın bir mesafede bulunması durumunda, bu listeden de görevlendirme yapılabilir.
HMK’nın 268/2. maddesi uyarınca bölge kurulunun hazırladığı listede bilgisine başvurulacak uzmanlık dalında bilirkişi bulunmaması hâlinde, diğer bölge kurullarının listelerinden; burada da bulunmaması hâlinde, Bilirkişilik Kanununun 10 uncu maddesinin (d), (e) ve (f) bentleri hariç birinci fıkrasında yer alan şartları da taşımak kaydıyla listelerin dışından bilirkişi görevlendirilebilir. Listelerin dışından görevlendirilen bilirkişiler, bölge kuruluna bildirilir.
HMK’nın 268/3. maddesi uyarınca kanunların görüş bildirmekle yükümlü kıldığı kişi ve kuruluşlara görevlendirildikleri konularda bilirkişi olarak öncelikle başvurulur. Ancak kamu görevlilerine, bağlı bulundukları kurumlarla ilgili dava ve işlerde, bilirkişi olarak görev verilemez.
Bilirkişi Raporunun Hazırlanması Ne Kadar Sürer?
Bilirkişi raporunun hazırlanması için verilecek süre üç ayı geçemez. Bilirkişinin talebi üzerine, kendisini görevlendiren mahkeme gerekçesini göstererek, süreyi üç ayı geçmemek üzere uzatabilir. Ancak basit yargılama usulüne tabi dava ve işlerde bu süreler iki ay olarak uygulanır. (HMK 274/1) Bilirkişi belirlenen sürede raporunu vermezse görevden alınıp, yerine bir başka kimse, bilirkişi olarak görevlendirilebilir. Bu durumda mahkeme, görevden alınmış olan bilirkişiden, görevden alındığı ana kadar yapmış olduğu işlemler hakkında açıklama yapmasını talep eder ve ayrıca bilirkişinin dizi pusulasına bağlı bir biçimde görevi sebebiyle incelenmek üzere kendisine teslim edilmiş bulunan dosya ve eklerini mahkemeye hemen tevdi etmesini ister. Ayrıca hukuki ve cezai sorumluluğuna ilişkin hükümler saklı kalmak kaydıyla, bilirkişiye ücret ve masraf adı altında hiçbir ödeme yapılmamasına karar verilebilir ve gerekçesi gösterilerek gerekli yaptırımların uygulanması bilirkişilik bölge kurulundan talep edilir. (HMK 274/2)
Bilirkişinin Görevini Bizzat Yerine Getirme Yükümlülüğü ve Sır Saklama Yükümlülüğü Nedir?
HMK m. 276 uyarınca bilirkişi, mahkemece kendisine tevdi olunan görevi bizzat yerine getirmekle yükümlü olup, görevinin icrasını kısmen yahut tamamen başka bir kimseye bırakamaz.
Bilirkişi, görevi sebebiyle yahut görevini yerine getirirken öğrendiği sırları saklamak, kendisi ve başkaları yararına kullanmaktan kaçınmakla yükümlüdür. (HMK m.277)
Bilirkişinin Yetkileri Nelerdir?
Bilirkişi, görevini, mahkemenin sevk ve idaresi altında yürütür. Bilirkişi, görev alanı veya sınırları hakkında tereddüde düşerse, bu tereddüdünün giderilmesini, her zaman mahkemeden isteyebilir. Bilirkişi, incelemesini gerçekleştirirken ihtiyaç duyarsa, mahkemenin de uygun bulması kaydıyla, tarafların bilgisine başvurabilir. Taraflardan birinin bilgisine başvurulacağı hâllerde, mahkemece bilirkişiye taraflardan biri bulunmaksızın diğerinin dinlenemeyeceği hususu önceden hatırlatılır. Bilirkişinin oy ve görüşünü açıklayabilmesi için bir şey üzerinde inceleme yapması zorunlu ise mahkeme kararı ile gerekli incelemeyi yapabilir. Bu işlemin icrası sırasında taraflar da hazır bulunabilir. (HMK m. 278) Bu bağlamda bilirkişi örneğin bir iş kazası davasında mahkemenin yetki vermesi halinde kaza yerinde inceleme yaparak kusur durumu hakkında değerlendirmelerde bulunabilir.
Bilirkişi Raporunda Açıklama ve Tespitler Nasıl Olmalıdır?
HMK m.279’a göre mahkeme, bilirkişinin oy ve görüşünü yazılı veya sözlü olarak bildirmesine karar verebilir. Uygulamada raporlar genelde yazılı olarak verilmektedir. Raporda, tarafların ad ve soyadları, bilirkişinin görevlendirildiği hususlar, gözlem ve inceleme konusu yapılan maddi vakıalar, gerekçe ve varılan sonuçlarla, bilirkişiler arasında görüş ayrılığı varsa, bunun sebebi, düzenlenme tarihi ve bilirkişi ya da bilirkişilerin imzalarının bulunması gerekir. Azınlıkta kalan bilirkişi, oy ve görüşünü ayrı bir rapor hâlinde de mahkemeye sunabilir
Mahkeme, bilirkişinin oy ve görüşünü sözlü olarak açıklamasına karar verirse, bilirkişinin açıklamaları tutanağa geçirilir ve tutanağın altına bilirkişinin de imzası alınır. Kurul hâlinde görevlendirme söz konusu ise bilirkişilerin bilgilerine başvurulan hususu hemen aralarında müzakere etmelerine imkân tanınır ve müzakere sonucunda açıklanan oy ve görüş, tutanakla tespit edilip; tutanağın altı, bilirkişilere imza ettirilir.
Bilirkişi, raporunda ve sözlü açıklamaları sırasında çözümü uzmanlığı, özel veya teknik bilgiyi gerektiren hususlar dışında açıklama yapamaz; hâkim tarafından yapılması gereken hukuki nitelendirme ve değerlendirmelerde bulunamaz.
Yargıtay’ın yerleşik içtihatlarına göre hükme esas alınan bilirkişi raporunun eksiksiz ve yeter derecede kanaat verici olması, varılan sonucun teknik ve hukuki dayanakları, dökümleri ve ayrıntılarını göstermesi, tarafların itirazlarını karşılaması ve Yargıtay denetimine elverişli bulunması gerekir.
Bilirkişi Raporuna İtiraz Süresi Ne Kadardır?
Bilirkişi raporuna itiraz hususu 6100 sayılı HMK’nın 281. maddesinde düzenlenmiştir. Madde metni aşağıdaki şekildedir;
“Bilirkişi raporuna itiraz
MADDE 281- (1) Taraflar, bilirkişi raporunun, kendilerine tebliği tarihinden itibaren iki hafta içinde, raporda eksik gördükleri hususların, bilirkişiye tamamlattırılmasını; belirsizlik gösteren hususlar hakkında ise bilirkişinin açıklama yapmasının sağlanmasını veya yeni bilirkişi atanmasını mahkemeden talep edebilirler. (Ek cümle:22/7/2020-7251/24 md.) Bilirkişi raporuna karşı talebin bu süre içinde hazırlanmasının çok zor veya imkânsız olması ya da özel yahut teknik bir çalışmayı gerektirmesi hâlinde yine bu süre içinde mahkemeye başvuran tarafa, sürenin bitiminden itibaren işlemeye başlamak, bir defaya mahsus olmak ve iki haftayı geçmemek üzere ek süre verilebilir.
(2) Mahkeme, bilirkişi raporundaki eksiklik yahut belirsizliğin tamamlanması veya açıklığa kavuşturulmasını sağlamak için, bilirkişiden, yeni sorular düzenlemek suretiyle ek rapor alabileceği gibi, tayin edeceği duruşmada, sözlü olarak açıklamalarda bulunmasını da kendiliğinden isteyebilir.
(3) Mahkeme, gerçeğin ortaya çıkması için gerekli görürse, yeni görevlendireceği bilirkişi aracılığıyla, tekrar inceleme de yaptırabilir.”
HMK’nın bu hükmü gereğince bilirkişiler tarafından tanzim edilen raporlara süresi içerisinde taraflarca eksiklikler, belirsizlikler ve açıklama yapılmasını gerekten hususlarda itirazlarını sunabilirler.
Bilirkişi Raporuna İtiraz Şartları Nelerdir?
Kanunda itiraz bakımından raporun eksik olması, belirsizlikler içermesi ve düzenlenen raporda açıklama yapılmasını gerekten hususlar bulunması gibi koşullar öngörülmüş olup, tebliğ edilmesiyle birlikte her iki taraf da itirazlarını bildirmek hakkına sahiptir.
Bilirkişi raporu açık, anlaşılır, denetime ve hüküm kurmaya elverişli, kendi içinde tutarlı olmalı, çelişki barındırmamalıdır. Bilirkişi raporunda maddi hata, esasa ilişkin hata, eksiklik ya da çelişkiler varsa mahkeme re’sen ya da tarafların itirazı üzerine ek rapor aldırabileceği gibi dosyanın önceki bilirkişi ya da bilirkişilerden farklı bilirkişi ya da bilirkişilere tevdii ile yeniden rapor aldırılmasına karar verebilecektir.
Bilirkişi Raporuna İtiraz Dilekçesi Nasıl Hazırlanır?
Bilirkişi raporunu HMK m. 279 çerçevesinde tanzim eder ve mahkemeye sunar. Bilirkişi, raporunu, varsa kendisine incelenmek üzere teslim edilen şeylerle birlikte bir dizi pusulasına bağlı olarak mahkemeye verir; verildiği tarih rapora yazılır ve duruşma gününden önce birer örneği taraflara tebliğ edilir.
Rapora dair itiraz dilekçesi, dosya bilgisini ve itirazların neye dair olduğunu içermeli ve hukuki açıklamalardan daha çok teknik olarak hazırlanan rapordaki tespitlere dair olmalıdır.
Bu kapsamda raporun içerdiği veri veya bilgilerin tarafların talep ve savunmaları bakımından durumu ortaya konulmalı, maddi gerçeklikle uyumuna dair bilgilere ve açıklamalara yer verilmeli ve tespitlerin kanun hükümleri ile ilişkilendirilmesi yapılmalıdır.
İtiraz dilekçesi raporun formatına uygun olarak hazırlanmalı ve sonuç ve talep içermeli ve raporun hukuki mahiyeti bakımından tarafların hakları yönüyle gerekli itirazları bildirmelidir.
Bilirkişi Raporuna İtiraz Sonrası Süreç Nasıl İşler?
Rapora itiraz ile mahkeme görevli bilirkişiden ek rapor tanzim etmesini ya da duruşmaya katılarak açıklama yapmasını isteyebileceği gibi gerçeğin ortaya çıkması bakımından gerekli görmesi halinde yeni bir bilirkişi atamak suretiyle yeniden inceleme de yaptırabilir.
Bilirkişi Raporuna İtirazın Sonuçları Nelerdir?
HMK m. 282 gereğince hâkim, bilirkişinin oy ve görüşünü diğer delillerle birlikte serbestçe değerlendirir. Bu bakımdan rapora yapılan itiraz da aynı kapsamda hakim tarafından değerlendirilecektir.
Maddi gerçekliğe açıkça uyumlu olmayan ve talep edilen haklar bakımından eksik, anlamsız ve yetersiz olan raporlara dair itirazların muhkem olması, verilere dayanması ve delillerle ortaya konulması halinde itirazın da hakim tarafından dikkate alınması gereklidir.
Ancak bazı hallerde dosyanın içeriği ve hakimin konuyu geniş kapsamlı değerlendirmeden bilirkişi raporuna itibar etmesi halinde yapılan itirazın da etkili sonuç doğurması söz konusu olmayabilecektir.
BİLİRKİŞİ RAPORUNA İTİRAZ İLE İLGİLİ YARGITAY UYGULAMALARI
Davalı tarafın bilirkişi raporuna itiraz süresi beklenmeden karar verilmesi hukuki dinlenilme hakkının ihlalidir
6100 sayılı HMK’nın 281.madde hükmüne göre, taraflar, bilirkişi raporunun, kendilerine tebliği tarihinden itibaren iki hafta içinde, raporda eksik gördükleri hususların, bilirkişiye tamamlattırılmasını; belirsizlik gösteren hususlar hakkında ise bilirkişinin açıklama yapmasının sağlanmasını veya yeni bilirkişi atanmasını mahkemeden talep edebilirler. Bu hüküm karşısında Mahkemece davalı tarafın bilirkişi raporuna itiraz süresi beklenmeden karar verilmesi hukuki dinlenilme hakkının ihlali olup bozmayı gerektirmiştir. ( Y9. HD 19/09/2018 T, 2017/8698 E. , 2018/16207 K.)
Bilirkişi raporuna itiraz süresi beklenmeden karar verilmesi hukuki dinlenilme hakkının ihlalidir
Dava, ortaklığın giderilmesi istemine ilişkindir.
Davacı, 2566 ada 8 parsel sayılı taşınmazda 28 numaralı bağımsız bölüm üzerindeki ortaklığın satış yoluyla giderilmesini talep etmiştir.
Mahkemece, davanın kabulü ile dava konusu 2566 ada 8 parsel sayılı taşınmazda 28 numaralı bağımsız bölüm üzerindeki ortaklığın, aynen taksimi mümkün olmadığından, satış yoluyla giderilmesine karar verilmiştir.
Hükmü, davalı … temyiz etmiştir.
Savunma hakkı, Anayasanın 36. maddesi ile güvence altına alınmış olup, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 27. maddesinde de “Hukuki dinlenilme hakkı” başlığı altında ayrıca düzenlenmiştir. Hakim, tarafları dinlemeden veya iddia ve savunmalarını bildirmeleri için kanuna uygun biçimde davet etmeden hükmünü veremez. Buna göre hakim iddia ve savunma haklarını kullanabilmeleri için tarafları duruşmaya çağırmak zorundadır.
Öte yandan, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun “Bilirkişi raporuna itiraz” başlıklı 281. maddesinin 1. fıkrası hükmüne göre, “Taraflar, bilirkişi raporunun kendilerine tebliği tarihinden itibaren iki hafta içinde raporda eksik gördükleri hususların bilirkişiye tamamlattırılmasını, belirsizlik gösteren hususlar hakkında ise bilirkişinin açıklama yapmasının sağlanmasını veya yeni bilirkişi atanmasını mahkemeden talep edebilirler.
Somut olayda;
Bilirkişi raporu, 08.06.2016 tarihinde davalıya tebliğ edilmiş olup Hukuk Muhakemeleri Kanununun 281/1 maddesi gereği; tarafların kendilerine bilirkişi raporunun tebliğinden itibaren iki hafta içinde rapora itiraz edebileceklerinin belirtildiği, davalının bilirkişi raporuna itiraz süresi 22.06.2016 tarihinde dolduğu halde mahkemece, 21.06.2016 tarihinde hüküm kurulduğu görülmüştür
Mahkemece; 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 281/1 maddesi uyarınca; tarafların iki hafta içinde rapora itiraz edebileceklerine ilişkin hüküm gözardı edilerek ve HMK 27. maddeye aykırı olarak savunma hakkı kısıtlanarak karar verildiği anlaşılmış, hükmün bu nedenle bozulmasına karar vermek gerekmiştir. ( Y14.HD 21.04.2021 T, 2018/3277 E., 2021/2970 K.)
Yetki ve görevi olmadığı halde fazla mesai ücreti hesaplamasında % 30 karineye dayalı makul indirim uygulaması yetki ve görev aşımı olup hatalıdır
Davacının davalı işyerinde radyoterapi teknikeri olarak çalıştığı taraflar arasında ihtilafsızdır. Ayrıca taraflar arasında akdedilen bireysel iş sözleşmesinin 7.maddesinde çalışma süresinin haftalık 45 saat, aylık 180 saat olarak belirlendiği ve bu hususun tüm tanıklarca doğrulandığı, işyerinde çalışmanın ara dinlenme dahil günlük 9 saat, haftalık 45 saat olduğuna ilişkin davalı itirazının olmadığı, radyoterapi teknikeri olarak çalışan davacının çalışma süresinin haftalık 35 saati aşamayacağı tartışmasızdır. Bu nedenle davacının hesaplanan fazla çalışma ücreti alacağından karineye dayalı makul indirim yapılması yerinde değildir.
Kabule göre de bilirkişinin, yetki ve görevi olmadığı halde fazla mesai ücreti hesaplamasında % 30 karineye dayalı makul indirim uygulaması yetki ve görev aşımı olup hatalıdır. Yapılacaksa karineye dayalı makul indirimi hakim belirler. (Y9.HD 09.09.2019 T, 2017/13332 E., 2019/15354 K.)
Mahkemece 1. ve 2. bilirkişi kurulunca hazırlanan raporlar arasındaki çelişkiler giderilmeden hüküm verilemez
Hükme esas alınan bilirkişi raporunun eksiksiz ve yeter derecede kanaat verici olması, varılan sonucun teknik ve hukuki dayanakları, dökümleri ve ayrıntılarını göstermesi, tarafların itirazlarını karşılaması ve Yargıtay denetimine elverişli bulunması gerekir. Kanaat verici olmayan, yetersiz ve denetime elverişsiz bulunan rapora dayanılarak hüküm verilemez. Bu kapsamda bilirkişilerce mahallinde muayene çukurları açtırılmamış, numuneler alınarak laboratuvar ortamında incelenmemiştir. Fiilen gerçekleştirilen dolgunun %60’ının 11.04 pozundaki granüler dolgu, %40’ının da 11.01 pozu kapsamında yapılmış dolgu olduğu tespitinin teknik dayanakları da Yargıtay denetimine elverişli olacak şekilde gösterilmemiştir. Hükme esas alınan rapor bu haliyle de usul ve yasaya aykırı, eksik ve yetersiz olduğu gibi raporda ulaşılan netice, mahallinde 15/08/2011 günlü keşfin akabinde hazırlanan ilk bilirkişi heyetinin raporundaki sonuçlarla çelişmekte ve farklılık arz etmektedir. Mahkemece 1. ve 2. bilirkişi kurulunca hazırlanan raporlar arasındaki çelişkiler giderilmemiş, tarafların rapora yönelik hukuki ve teknik itirazları da dayanakları gösterilmek suretiyle karşılanmamış olup, yanlış ve eksik değerlendirme ile hüküm tesisi yoluna gidilmiştir.
O halde mahkemece yapılacak iş; 6100 sayılı HMK 281/3. maddesi uyarınca gerçeğin ortaya çıkması için aynı Kanun’un 266. maddesindeki usule göre konunun uzmanı olan teknik bilirkişilerden yeniden 3 kişilik bir kurul oluşturularak ve usulüne uygun biçimde verilen keşif kararı ile mahallinde keşif yapılarak muhtelif sayıda muayene çukurları açtırılıp, alınan numuneler laboratuvar ortamında incelettirilerek eksiksiz ve yeter derecede kanaat verici, varılan sonucun teknik ve hukuki dayanaklarını, dökümlerini ve ayrıntılarını gösteren, denetime elverişli rapor alınması; rapor düzenlenirken taraflar arasında imzalanan sözleşme ve teknik şartnameler ile toplantı tutanaklarının ve varsa karşılıklı yazışmaların da dikkate alınıp değerlendirilmesi, raporlar arasındaki çelişkilerin giderilmesi, tarafların itirazlarının dayanaklarıyla birlikte karşılanması, davacı yüklenicinin yaptığı dolgu içinde 11.01 pozundaki ve 11.04 pozundaki imalatların yüzdelerinin ayrı ayrı tespiti ile yapılan imalat bedelinin hesaplanması ve sonucuna göre davacının bakiye iş bedeli alacağı bulunup bulunmadığının belirlenmesi suretiyle hüküm kurulmasından ibarettir. ( Y15. HD 14.05).2015 T, 2014/7191 E., 2015/2552 K.)
Davacının maluliyeti ile meydana gelen kaza arasında illiyet bağı bulunup bulunmadığı hususunda tereddüt heyet raporu ile giderilmelidir
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (6100 sayılı Kanun) 369 uncu maddesinin birinci fıkrası ile 370 ve 371 inci maddeleri, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun (6098 sayılı Kanun) 49, 51 ve 54 üncü maddeleri, 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun (2918 sayılı Kanun’un) 85, 89, 90 ve 91 inci maddeleri, 5684 sayılı Sigortacılık Kanunu’nun 30 uncu maddesi, Sigortacılıkta Tahkime İlişkin Yönetmelik’in 16 ncı maddesinin on üçüncü fıkrası, Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi’nin(AAÜT) 17 nci maddesi, Karayolları Motorlu Araçlar Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası Genel Şartları.Tarafların iddia, savunma ve dayandıkları belgelere, uyuşmazlığın hukuki nitelendirilmesi ile uygulanması gereken hukuk kurallarına, dava şartlarına, yargılamaya hâkim olan ilkelere, ispat kurallarına, zamanaşımının dolmamış olmasına, davacı tarafından yapılan başvurunun mevzuata uygun olmasına, olayın iş kazası olmaması nedeniyle SGK ödemesinin araştırılmasına gerek görülmemesine, geçici iş göremezlik tazminatı ve bakıcı giderinden davalının sorumlu olmasına, Uyuşmazlık Hakem Heyetince müterafik kusur indirimi yapılmış olması ile temyiz olunan kararda belirtilen gerekçelere göre davalı vekilinin aşağıdaki bentlerin kapsamı dışındaki temyiz itirazları yerinde görülmemiştir.
Haksız fiil sonucu çalışma gücünde kayıp olduğu iddiası ve buna yönelik bir talebin bulunması hâlinde, zararın kapsamının tespiti açısından geçici iş göremezlik süresi ile sürekli iş göremezlik oranının doğru bir şekilde belirlenmesi zorunludur. Söz konusu belirlemenin, bağlı oldukları mevzuat uyarınca sağlık kurulu raporu vermeye yetkili hastaneler veya sağlık kuruluşları tarafından çalışma gücü kaybı olduğu iddia edilen kişide bulunan şikâyetler dikkate alınarak oluşturulacak uzman doktor heyetince kaza tarihinde yürürlükte bulunan mevzuata göre yapılması gerekir.
11.10.2008 tarihinden önce Sosyal Sigorta Sağlık İşlemleri Tüzüğü, 11.10.2008 ilâ 01.09.2013 tarihleri arasında Çalışma Gücü ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Oranı Tespit İşlemleri Yönetmeliği, 01.09.2013 ilâ 01.06.2015 tarihleri arasında Maluliyet Tespiti İşlemleri Yönetmeliği, 01.06.2015 ilâ 20.02.2019 tarihleri arasında Özürlülük Ölçütü, Sınıflandırması ve Özürlülere Verilecek Sağlık Kurul Raporları Hakkında Yönetmelik ve 20.02.2019 tarihinden sonra ise Erişkinler İçin Engellilik Değerlendirmesi Hakkında Yönetmelik yürürlükte olduğundan kaza tarihinde geçerli mevzuat uyarınca sağlık kurulu raporu düzenlenmelidir. Eldeki davada kaza, 05.06.2016 tarihinde meydana gelmiştir.
Davacı tarafından başvuru sırasında sunulan ve Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi Sağlık Uygulama ve Araştırma Hastanesi Adli Tıp Ana Bilim Dalı tarafından düzenlenen 30.06.2021 tarihli maluliyet raporu olay tarihinde yürürlükte olan Özürlülük Ölçütü, Sınıflandırması ve Özürlülere Verilecek Sağlık Kurul Raporları Hakkında Yönetmelik’e göre düzenlenmiş ise de raporda davacının 12,5 yıl paket sigara kullanımı olduğu belirtilmiş olup davacıda bulunan “solunum fonksiyonu az etkilenme” rahatsızlığının davaya konu trafik kazası sonucunda gerçekleşip gerçekleşmediği hususunda net bir belirleme yapılmadığı görülmektedir. Bu hali ile davacının maluliyeti ile meydana gelen kaza arasında illiyet bağı bulunup bulunmadığı hususunda tereddüt hasıl olmuştur.
Bu durumda İtiraz Hakem Heyetince; davacının kazaya ilişkin tüm tedavi evrakı eklenip (eksik varsa temini ile) dosyada bulunan sağlık kurulu raporları da irdelenmek ve bizzat muayene edilmek suretiyle davalı vekilinin itirazlarını da karşılayacak ve meydana gelen kaza ile illiyet bağını da tespit edecek şekilde kaza tarihinde yürürlükte bulunan Özürlülük Ölçütü, Sınıflandırması ve Özürlülere Verilecek Sağlık Kurul Raporları Hakkında Yönetmelik hükümlerine uygun olarak içerisinde göğüs hastalıkları uzmanının da bulunduğu heyetten rapor alınıp(davacı tarafından kararın temyiz edilmediği göz önüne alındığında davalının usuli kazanılmış hakları gözetilerek) sonucuna göre karar verilmesi gerekirken yazılı olduğu şekilde hüküm kurulması bozmayı gerektirmiştir. (Y4.HD 29.04.2024 T, 2024/3290 E., 2024/3899 K.)
Hukuki konuda bilirkişi raporu alınmasına gerek yoktur
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile 6098 sayılı Kanun’un 447 nci maddesinin ikinci fıkrasındaki düzenleme uyarınca, iş akdinin işçi tarafından haklı nedenle feshi veya işveren tarafından haksız şekilde feshi halinde rekabet yasağının sona ereceğinin açık olduğu, iş mahkemesince yapılan yargılama sonucunda, iş akdinin işverence haklı ve geçerli nedenle feshedilmemesi nedeniyle davalı işçinin işe iadesine karar verildiğinden, rekabet yasağının sona erdiği kabul edilerek talebin bu nedenle reddine karar verilmesinin yerinde olduğu, bu kabule göre mahkemece cezai şart alacağı yönünden tarafların veya üçüncü kişilerin defterleri üzerinde bir inceleme yapılmasına bir gerek bulunmadığı gibi hukuki konuda bilirkişi raporu alınmasına dahi gerek bulunmadığı, diğer yandan davacının cezai şart talebinin yanı sıra davalı işçinin, davacının müşterilerine yapmış olduğu satışlar nedeniyle tazminat talebi de bulunduğu, ancak bu talebini somutlaştırmadığı, davacı tarafından iddianın ileri sürülüş şekline göre, tazminat talebi yönünden ilk derece mahkemesince yapılan inceleme ve araştırmanın yeterli olduğu gerekçesiyle davacı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmesi usul ve yasaya uygundur. ( Y11.HD 04.09.2024 T, 2023/3627 E., 2024/5997 K.)
Dosyaya alınan kök ve ek bilirkişi raporu arasındaki çelişki giderilmelidir
Avukatın vekâletten azledilmesinin haklı olup olmadığının, mahkemece toplanan deliller net, kesin ve tereddütsüz bir şekilde değerlendirilerek belirlenmesi gerekir. Bu konudaki ispat yükünün iş sahibine ait olduğu göz ardı edilmemelidir. Azlin haklı olup olmadığı konusunda çelişkili karar verilemeyeceği gibi iş sahibi tarafından ileri sürülen ve hatta azil ihtarında bildirilmese bile yargılama sırasında ileri sürülen tüm azil nedenlerinin incelenmesi gerekir. Bununla birlikte hiçbir şekilde ileri sürülmeyen azil nedeni inceleme konusu yapılamaz (Kurtoğlu, s. 165-168).
Tüm bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; taraflar arasında imzalanan “Avukatlık Ücret Sözleşmesi” başlıklı sözleşmeye göre vekâlet ücreti olarak başlangıçta 150.000 USD, dava bitiminde 150.000 USD olmak üzere toplam 300.000 USD ve ayrıca her dava için dava sonunda davalının eline geçenin % 10’u oranında ücret ödeneceği kararlaştırılmıştır. Davacı avukata 12.12.2012 tarihinde vekâletname verilmiş; tarihsiz avukatlık ücret sözleşmesi imzalanmış ve 09.05.2013 tarihinde davacı avukat azledilmiştir. Taraflar arasında imzalandığı nizasız olan avukatlık ücret sözleşmesinin geçerliliğiyle ilgili Mahkeme ve Özel Daire arasında çekişme bulunmamaktadır. Çekişme, avukatın azlinin haksız olduğu değerlendirmesiyle hakettiği vekâlet ücretini hesaplayan kök ve ek bilirkişi raporlarının hükme esas alınması için yeterli olup olmadıkları hususundadır.
Bahse konu kök ve ek bilirkişi raporlarında davacı avukatın takip ettiği dosyalar tek tek incelenmiş; avukatın bu dosyalara verdiği emek ve gösterdiği özen tek tek anlatılmış; 08.09.2016 tarihli kök bilirkişi raporunda Bakırköy 9. İcra Müdürlüğünün 2013/2710 Esas sayılı dosyasında davacı avukat tarafından “…iddianın sürdürülmesi ve akıbetin takibi hususunda azil tarihine kadar 2 aylık yeterli sürede gereğinin yapılmadığı, gerekli özenin gösterilmediği ve görevin gereğinin yerine getirilmediği değerlendirilmiştir” kanaati ve Bakırköy 1. İcra Hukuk Mahkemesinin 2013/413 Esas sayılı dosyasında “…avukatlık mesleğini icra eden kişinin, üstlendiği hukuki işte mevzuata hakim olması ve buna göre girişimlerde bulunması beklendiğinden, mahkeme kararında da belirtildiği üzere takibin tarafı olmayan üçüncü kişinin, memur işlemine karşı şikayet hakkı bulunmadığı kuralı karşısında bu şekilde bir şikayette bulunmaması, böyle bir şikayetten sonuç alınamayacağı hususunda müvekkilini uyarması veya en azından bir sonuç alınamayacağını müvekkiline izah ettiği halde bu konuda ısrarcı olduğuna dair örneğin görüşme tutanağı düzenlemiş veya yazılı talimat almış olması gerekirdi. Dosyada böyle bir iddia ve kanıt sunulmuş olmadığından, davacının görevinin gereğini yerine getirmiş sayılamayacağı değerlendirilmiştir” kanaati belirtilmesine karşın bunların yanında “bütün tespit ve değerlendirmeler ışığında özetle ve sonuç olarak; dava konusu olayda davalının davacıyı azlinin haklı olmadığı sonuç ve kanaatine varılmıştır” değerlendirmesinde bulunulmuş; İlk Derece Mahkemesince de anılan raporlara itibar edilmek suretiyle davacının vekil olarak takip ettiği dosyaların tümü bir bir bütün olarak incelendiğinde davacı avukatın müvekkili davalı yararına yapılması gerekeni yaptığı, ihmâl, özensizlik veya kusur tespit edilmediğinin anlaşıldığı, davalının azlinin haksız olduğu gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Mahkemece bilirkişi incelemesine başvurulduğunda; raporun, olayın özelliklerine ve uyuşmazlığın çeşidine göre yapılması gerekli olan inceleme ve değerlendirmeleri içermesi, raporda hâkimin uyuşmazlığı çözmesi için gerekli olan tüm özel ve teknik bilgilere ve açıklamalara usulünce yer verilmesi, tarafların iddia, savunma ve itirazlarının gerekçeleriyle ve olayın teknik özellikleriyle tartışılması, bu tartışmanın da denetime elverişli olması gerekmektedir. Bilirkişi raporunun teknik özellikleri taşımaması, denetime elverişli olmaması, mevcut bilirkişi raporları ile çelişki oluşturması ya da verilen bilgilere göre somut olayın özellikleri ve var olan teknik verilere göre kendi içinde çelişki oluşturur tarzda olması hâlinde söz konusu rapor hükme esas alınamayacaktır. Hâkim bu durumda, HMK’nın 31 inci maddesi hükmüne uygun şekilde davayı aydınlatma yükümlülüğünün de bir gereği olarak, eksiklik veya belirsizliğin ya da çelişkilerin giderilmesi ve gerçeğin ortaya çıkarılması için 6100 sayılı Kanun’un 281 inci maddesinde belirtilen yolu izlemelidir (Hukuk Genel Kurulunun 03.05.2023 tarihli ve 2022/(13)3-631 Esas, 2023/418 Karar sayılı kararı).
Anılan yol, 6100 sayılı Kanun’un “Bilirkişi raporuna itiraz” başlıklı 281 inci maddesinde “(1) Taraflar, bilirkişi raporunun, kendilerine tebliği tarihinden itibaren iki hafta içinde, raporda eksik gördükleri hususların, bilirkişiye tamamlattırılmasını; belirsizlik gösteren hususlar hakkında ise bilirkişinin açıklama yapmasının sağlanmasını veya yeni bilirkişi atanmasını mahkemeden talep edebilirler. (Ek cümle:22/7/2020-7251/24 md.) Bilirkişi raporuna karşı talebin bu süre içinde hazırlanmasının çok zor veya imkânsız olması ya da özel yahut teknik bir çalışmayı gerektirmesi hâlinde yine bu süre içinde mahkemeye başvuran tarafa, sürenin bitiminden itibaren işlemeye başlamak, bir defaya mahsus olmak ve iki haftayı geçmemek üzere ek süre verilebilir.
Mahkeme, bilirkişi raporundaki eksiklik yahut belirsizliğin tamamlanması veya açıklığa kavuşturulmasını sağlamak için, bilirkişiden, yeni sorular düzenlemek suretiyle ek rapor alabileceği gibi, tayin edeceği duruşmada, sözlü olarak açıklamalarda bulunmasını da kendiliğinden isteyebilir.
Mahkeme, gerçeğin ortaya çıkması için gerekli görürse, yeni görevlendireceği bilirkişi aracılığıyla, tekrar inceleme de yaptırabilir…” şeklinde belirtilmiştir.
Çözümü hukuk bilgisi dışında, özel veya teknik bilgiyi gerektirdiği için bilirkişiye başvurulan hâllerde Mahkeme, bilirkişi raporunda noksan veya müphem gördüğü hususların tamamlanması veya açıklanması için kendiliğinden veya tarafların itirazı üzerine bilirkişiden, yeni sorular düzenlemek suretiyle ek rapor alabileceği gibi gerçeğin ortaya çıkması için önceki bilirkişi veya yeniden seçeceği bilirkişi vasıtasıyla tekrar inceleme de yaptırabilir. Zira bilirkişi raporları arasında çelişki varsa, çelişki giderilmeden karar verilemeyeceği gibi uzman olmayan bilirkişinin düzenlediği rapor esas alınarak da hüküm kurulamaz.
Açıklanan hususlar ve yirmi birinci bentte yapılan açıklamalar dikkate alındığında dosyaya alınan kök ve ek bilirkişi raporunun kendi içinde çelişki içerdiği kabul edilmelidir. Bu durumda Özel Dairece de belirtildiği üzere Mahkemece, çelişkilerin giderilmesi amacıyla, taraf ve yargı denetimine açık bilirkişi heyeti raporu alınması ve sonucuna uygun karar verilmesi gerekir. (YHGK 08.11.2023 T, 2022/1072 E., 2023/1064 K.)
Bilirkişi raporunun teknik özellikleri taşımaması, denetime elverişli olmaması, mevcut bilirkişi raporları ile çelişki oluşturması ya da verilen bilgilere göre somut olayın özellikleri ve var olan teknik verilere göre kendi içinde çelişki oluşturur tarzda olması hâlinde söz konusu rapor hükme esas alınamaz
Mahkemece bilirkişi incelemesine başvurulduğunda; raporun, olayın özelliklerine ve uyuşmazlığın çeşidine göre yapılması gerekli olan inceleme ve değerlendirmeleri içermesi, raporda hâkimin uyuşmazlığı çözmesi için gerekli olan tüm özel ve teknik bilgilere ve açıklamalara usulünce yer verilmesi, tarafların iddia, savunma ve itirazlarının gerekçeleriyle ve olayın teknik özellikleriyle tartışılması, bu tartışmanın da denetime elverişli olması gerekmektedir. Bilirkişi raporunun teknik özellikleri taşımaması, denetime elverişli olmaması, mevcut bilirkişi raporları ile çelişki oluşturması ya da verilen bilgilere göre somut olayın özellikleri ve var olan teknik verilere göre kendi içinde çelişki oluşturur tarzda olması hâlinde söz konusu rapor hükme esas alınamayacaktır. Hâkim bu durumda, HMK’nın 31 inci maddesi hükmüne uygun şekilde davayı aydınlatma yükümlülüğünün de bir gereği olarak, eksiklik veya belirsizliğin ya da çelişkilerin giderilmesi ve gerçeğin ortaya çıkarılması için 6100 sayılı Kanun’un 281 inci maddesinde belirtilen yolu izlemelidir (YHGK 03.05.2023 T, 2022/(13)3-631ve 2023/418 K)