Askerlik Borçlanması Nedir?

Zorunlu askerlik hizmeti devam ederken sigorta primleri ödenmediğinden kişilerin sigortalılık sürelerinde kesinti oluşmaktadır. Bu durum çalışanların emekli olabilmek için ileriki yaşlarında daha uzun süre çalışmasına neden olmaktadır.

Askerlik borçlanması ile sigortalı çalışanlar, Sosyal Güvenlik Kurumu’na (SGK), zorunlu askerlik hizmet süreleri için ödeme yaparak, bu sürenin ve ödemenin emeklilik gün ve primlerinden sayılmasını sağlamaktadır. Böylelikle askerlikte geçen süre emeklilik hesaplamalarına dahil edilmekte ve emeklilik yaşı ile kalan prim gün sayısı sigortalı lehine azalmış olmaktadır.

Başka bir ifade ile askerlik borçlanması sayesinde çalışanların hizmet süreleri tamamlanmakta ve daha erken emekli olma imkanı doğmaktadır.

Askerlik borçlanması 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu 41/1-b  maddesinde düzenlenmiştir. Madde metni aşağıdaki şekildedir;

“Sigortalıların borçlanabileceği süreler

MADDE 41- Bu Kanuna göre sigortalı sayılanların;

b) Er veya erbaş olarak silâh altında veya yedek subay, yedek astsubay okulunda geçen süreleri,

kendilerinin veya hak sahiplerinin yazılı talepte bulunmaları ve talep tarihinde 82 nci maddeye göre belirlenen prime esas günlük kazanç alt ve üst sınırları arasında olmak üzere, kendilerince belirlenecek günlük kazancın %32’si üzerinden hesaplanacak primlerini borcun tebliği tarihinden itibaren bir ay içinde ödemeleri şartı ile borçlandırılarak, borçlandırılan süreleri sigortalılıklarına sayılır.  (Ek cümle: 13/2/2011-6111/30 md.) (i) bendi kapsamında borçlanılacak sürelere ilişkin genel sağlık sigortası primlerinin ödenmiş olması halinde, genel sağlık sigortası primi ödenmiş bu sürelere ilişkin borçlanma tutarı %20 oranı üzerinden hesaplanır.

Bir ay içinde ödenmeyen borçlanmalar için ise yeni başvuru şartı aranır. Primi ödenmeyen borçlanma süreleri hizmetten sayılmaz. Borçlanma sürelerinin ne şekilde belgeleneceğini belirlemeye Kurum yetkilidir.

Bu Kanuna göre tespit edilen sigortalılığın başlangıç tarihinden önceki süreler için borçlandırılma halinde, sigortalılığın başlangıç tarihi, borçlandırılan gün sayısı kadar geriye götürülür. Sigortalılık borçlanması ile aylık bağlanmasına hak kazanılması durumunda, ilgililere borcun ödendiği tarihi takip eden ay başından itibaren aylık bağlanır.

Borçlanılan süreler, uzun vadeli sigorta ve genel sağlık sigortası bakımından;

a) (Değişik: 4/7/2012-6353/37 md.) Birinci fıkranın (a), (b), (d), (e), (f), (g), (h) ve (j) bentleri gereği borçlananlar, borçlandığı tarihteki 4 üncü maddenin birinci fıkrasının ilgili bendine göre,

b) (Değişik: 13/2/2011-6111/30 md.) Birinci fıkranın (c) ve (ı) bentleri gereği borçlananlar, 4 üncü maddenin birinci fıkrasının (c) bendine, (i) bendine göre borçlananlar ise 4 üncü maddenin birinci fıkrasının (a) bendine göre,

sigortalılık süresi olarak değerlendirilir.

Bu Kanunun yürürlük tarihinden sonraki sürelere ait borçlanmalarda; borçlanılan prime esas gün sayısı borçlanılan ilgili aylara mal edilir. Seçilen prime esas kazanç, borcun ödendiği tarihteki prime esas asgarî kazanca oranlanarak, söz konusu oran ilgili ayın prime esas asgarî kazancı ile çarpılır. Bulunan tutar, ilgili ayın prime esas kazancı kabul edilir. Ancak hesaplanan prime esas kazanç hiçbir suretle o ayın prime esas azamî kazancını geçemez.”

Askerlik Borçlanmasından Kimler Yararlanabilir?

5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu 41/1-b  maddesi uyarınca ancak er veya erbaş olarak silah altında görev yapanlar ya da Yedek Subay Okulu’nda askerlik görevini ifa edenler askerlik borçlanmasından yararlanabilir. Başka bir ifade ile askerlik borçlanması, zorunlu askerlik hizmetini ifa etmiş kimselerin yararlanabileceği bir imkandır.

Askerlik görevini ifa etmemiş olanlar ile askerlikten muaf tutulanlar, askerlik borçlanması hakkına sahip değildir. Askerlik borçlanması yalnızca er veya erbaş olarak tamamlanan askerlik süreleri için geçerlidir. Yedek Subay Okulu’nda geçen süreler de askerlik borçlanmasına eklenebilir.

Askerlik Borçlanması Başvurusu Nasıl Yapılır?

Askerlik borçlanması başvurusu bir talep dilekçesi ve doldurulacak form ile SGK’ya bizzat başvurularak yahut posta ile gönderilerek yapılabileceği gibi e devlet üzerinden elektronik ortamda da yapılabilir. Başvuru yapılırken istenen bilgi ve belgelerin eksiksiz ve hatasız olarak doldurularak verilmesine dikkate etmek gerekir. Aksi halde talep reddedilecek ve hak kaybı oluşabilecektir. Bu nedenle askerlik borçlanması işlemleri gerçekleştirilirken hukuki destek almakta fayda vardır.

Askerlik Borçlanması Hesaplama Yöntemleri Nelerdir?

Askerlik borçlanmaları, sigortalı olarak çalışanlar için 360 gün başka bir ifade ile 12 ay üzerinden yapılır. Bu süre, askerlik süresinin tümü ya da bir bölümü olabilir.

Askerlik borçlanma bedeli, günlük brüt asgari ücretin %32’si baz alınarak hesaplanmalıdır. 01.01.2025 tarihinden itibaren uygulanacak asgari ücret tutarı; brüt 26.005,50 TL, net 22.104,67 TL olarak belirlenmiştir.

Sigortalılar borçlanma başvuru tarihinde asgari ile azami kazanç arasında olmak üzere diledikleri bedel üzerinden borçlanma yapabilirler.

Askerlik borçlanması yapılabilmesi için sigortalılık başlangıç tarihinin ne zaman olduğunun ehemmiyeti yoktur. Askere gidiş tarihi sigorta giriş tarihinden önce ise, sigorta giriş tarihi askerlik borçlanması yapılan süre kadar geri çekilir ve emeklilik yaşı da buna göre tespit edilir.

ASKERLİK BORÇLANMASI KONUSUNDA YARGITAY UYGULAMALARI

Askerlik borçlanmasının ilgili döneme mal edilmesi halinde alabileceği aylık miktarı Kurumdan sorularak, davacının Kurum tarafından bildirilecek miktara itirazı bulunması halinde ise, konusunda uzman bilirkişiden denetime elverişli rapor alınarak, aylık miktarı tespit edilmelidir

Dosyadaki yazılara, toplanan delillere ve hükmün dayandığı gerektirici sebeplere göre, davalı Kurum vekilinin sair temyiz itirazlarının reddi gerekir.

Davacının, 25.05.1999 ile 25.11.2000 tarihleri arasında askerlik hizmetini yerine getirdiği, 03.09.2018 tarihli borçlanma talep dilekçesi ile 1999 yılı askerlik süresinden 217 gün borçlanma talebinde bulunduğu, davalı Kurumca davacıya gönderilen 04.09.2018 tarihli borçlanma tahakkukunda, 113,00 TL günlük kazancın %32’si üzerinden 217 gün karşılığı 7.846,72 TL askerlik borçlanması bedelinin tebligat tarihinden itibaren bir ay içerisinde ödenmesi gerektiğinin bildirildiği, davacının 04.09.2018 tarihinde belirtilen tutarı süresinde ödediği ve 12.07.2019 tarihli dilekçesiyle tahsis talebinde bulunduğu, davalı Kurumun davacıya 15.07.2019 tarihi itibariyle yaşlılık aylığı bağladığı,yaşlılık aylığı hesaplama cetvellerinde, 217 günün, aylığın hesaplanmasında dikkate alınmaksızın 10.499 prim/gün hizmet süresi üzerinden, aylık ve ek ödeme toplam tutarı 4.483,75 TL olarak belirtildiği anlaşılmaktadır.

Davacı, 13.09.2019 tarihli dilekçesi ile, kendisine askerlik borçlanması ile kazandığı 217 günlük hizmet süresinin hesaplamaya dahil edilmeksizin yaşlılık aylığı bağlandığını belirterek düzeltilmesi talebinde bulunmuştur. Düzeltme sonrası 10716 prim gün sayısı üzerinden aylık ve ek ödeme toplam tutarı 4.516,99 TL olarak gösterilmiştir.

Davalı Kurum tarafından davacıya gönderilen 27.09.2019 tarihli yazıda, 24.04.2019 tarihli ve 2019/9 sayılı Genelge ile değişik 2013/11 sayılı Genelge uyarınca kısmi borçlanma yapılması halinde borçlanılan hizmetlerin prime esas kazançlarının hizmet sürelerinin sonundan başa doğru değerlendirileceğinden bahisle 217 gün askerlik borçlanmasının gün ve kazançlarının 18.04.2000 – 24.11.2000 tarihleri arasına işlenerek 22.08.2019 tarihli ikinci karar işlemiyle yaşlılık aylığının yeniden hesaplandığı belirtilmiştir.

Mahkemece, davacının askerlik borçlanması talebini, 2013/11 sayılı Genelgede 2019/19 sayılı Genelge ile değişiklik yapılmadan, yani davalı Kurum tarafından uygulama değişikliğine gidilmeden önce Kuruma ilettiği, buna ilaveten borçlanma bedelini de yasal süresinde ve değişiklik öncesinde Kuruma ödediği, davalı Kurumun geçerli olan askerlik borçlanması işlemini hatalı olarak hizmet cetveline işlemediği, söz konusu hatalı işlemin oluşumunda davacıya izafe edilebilecek bir kusurun bulunmadığı, dolayısıyla askerlik borçlanması işleminin tamamlandığı tarih itibariyle uygulamada olan 2013/11 sayılı Genelge çerçevesinde davalı Kurum tarafından 217 prim/gün borçlanma süresinin bu süreye karşılık ödenen prime esas kazançlar üzerinden, askerlik sevk tarihinden itibaren başlanılmak suretiyle hizmet döküm cetveline işlenerek davacıya yeniden yaşlılık aylığı hesaplanması gerektiği gerekçesi ile davanın kabulüne karar verilmiştir.

Mahkemenin bu kabulü isabetli ise de; Hukuk Muhakemeleri Kanununun 26. maddesinin “Hâkim tarafların talep sonuçlarıyla bağlıdır; ondan fazlasına veya başka bir şeye karar veremez. Duruma göre, talep sonucundan daha azına karar verebilir.”hükmü gereği, davacının talebini karşılayan ve infaza elverişli hüküm kurulması gereği gözetilmeden karar verilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Mahkemece, davacının askerlik borçlanmasının ilgili döneme mal edilmesi halinde alabileceği aylık miktarı Kurumdan sorularak, davacının Kurum tarafından bildirilecek miktara itirazı bulunması halinde ise, konusunda uzman bilirkişiden denetime elverişli rapor alınarak, aylık miktarı tespit edilmeli sonucuna göre karar verilmelidir. (Y 10. HD 09.05.2022 T, 2022/2654 E.,  2022/6723 K.)

Davacının ödediği askerlik borçlanması bedelinin davacı hesabına gönderilmesi sonrasında, tekrar askerlik borçlanma hesabına aktarıldığı tarih belirlenerek, davacının askerlik borçlanmasını ve aylığa yeter tüm borcunun ödendiği tarihi takip eden aybaşından ölüm aylığı bağlanması gerektiği gözetilmelidir

Dava, davacı murisinin tarım sigortalılığının tespiti ile ilk prim borçlarının ödeme tarihi esas alınarak ölüm aylığı bağlanması istemine ilişkindir.

Mahkemece, bozmaya uyularak ilamında belirtildiği şekilde, davanın reddine karar verilmiştir.

Hükmün, davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hakimi … tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.

5510 sayılı Yasa’nın geçici 1. maddesinin ikinci fıkrasında yer alan;”…. 17/7/1964 tarihli ve 506 sayılı, 2/9/1971 tarihli ve 1479 sayılı, 17/10/1983 tarihli ve 2925 sayılı, bu Kanunla mülga 17/10/1983 tarihli ve 2926 sayılı Kanunlara göre bağlanan veya hak kazanan; aylık, gelir ve diğer ödenekler ile 8/2/2006 tarihli ve 5454 sayılı Kanunun 1’inci maddesine göre ödenmekte olan ek ödemenin verilmesine devam edilir. Bu gelir ve aylıkların durum değişikliği nedeniyle artırılması, azaltılması, kesilmesi veya yeniden bağlanmasında, bu Kanunla yürürlükten kaldırılan ilgili kanun hükümleri uygulanır.” hükmü gereğince davanın yasal dayanağı 1479 sayılı Yasa hükümleri olup eldeki uyuşmazlığı çözümünde bu yasa hükümlerinin dikkate alınması gereklidir.

Ayrıntıları Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 24.01.2018 günlü ve 2017/3192Esas. 2018/101 Karar sayılı ilamında belirtildiği üzere, her uyuşmazlığın yürürlükte bulunduğu mevzuat hükümlerine göre çözülmesi gerektiği kuralı gereğince ve 1479 sayılı Kanunun 41. maddesinde ölüm aylığının ne zaman başlayacağına dair “Sigortalının ölümde hak sahibi kimselerine bağlanacak aylıklar, ölümle aylığı hak kazandıkları tarihten sonraki aybaşından başlar.” şeklindeki düzenlemeye istinaden, somut olay bakımından davacının ölüm aylığına müstehak olup olmadığı irdelenirken, hak sahipliği sıfatının kazanıldığı 27.07.1996 tarihindeki kanuni düzenlemelere değer verilmesi gerekmektedir.

1479 sayılı Kanunun “Eş ve çocuklara, ana ve babaya tahsis yapılması” başlığını taşıyan 45. maddesinin 04.05.1979 tarihinde yürürlüğe giren 2229 sayılı Kanunla değişik 2. fıkrasının (c) bendinde, sigortalının; 18 yaşını (veya ortaöğretim yapması halinde 20 yaşını, yükseköğretim yapması halinde 25 yaşını) doldurmamış veya yaşları ne olursa olsun çalışamayacak durumda malûl bulunan çocukları ile geçimini sağlayacak başka bir geliri olmamak koşulu ile yaşları ne olursa olsun evlenmemiş kız çocuklarına aylık bağlanacağı belirtilmiş, daha sonra 04.10.2000 günü Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 619 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile bentteki “geçimini sağlayacak başka bir geliri olmamak” koşulu, “bu Kanun ile diğer sosyal güvenlik kanunları kapsamında çalışmama, bu kanunlar kapsamındaki çalışmalarından dolayı gelir veya aylık almama” olarak değiştirilip 1479 sayılı Kanunun “Ölüm aylığının kesilmesi” başlıklı 46. maddesinin 2. fıkrasına, “Ancak evliliğin son bulması ile kocasından da aylık almaya hak kazanan kız çocuklarına bu aylıklardan fazla olanı ödenir.” cümlesi eklenmiş, ancak, söz konusu KHK, Anayasa Mahkemesi’nin 08.08.2001 tarihinde yürürlüğe giren 26.10.2000 gün 61/34 sayılı kararı ile iptal edilmiştir.

İptale konu düzenleme daha sonra, 02.08.2003 tarihinde yürürlüğe giren ve anılan (c) bendini değiştiren 4956 sayılı Kanunun 23. maddesiyle benimsenerek, sigortalının evli olmayan/boşanan/dul kalan kız çocuklarına ölüm aylığı bağlanabilmesi için “geçimini sağlayacak başka bir geliri olmamak” şartı, “bu Kanun ile diğer sosyal güvenlik kanunları kapsamında çalışmama, bu kanunlar kapsamındaki çalışmalarından dolayı gelir veya aylık almama” olarak değiştirilmiş, aynı zamanda 46. maddenin 2. fıkrasına da “Ancak evliliğin son bulması ile kocasından da aylık almaya hak kazanan kız çocuklarına bu aylıklardan fazla olanı ödenir.” cümlesi yeniden eklenmiştir.

Görüldüğü üzere, 1479 sayılı Kanunun 46. maddesinin ilk halinde, 02.08.2003 tarihinde yürürlüğe giren 4956 sayılı Kanun ile yapılan değişiklik ile getirilen “Ancak evliliğin son bulması ile kocasından da aylık almaya hak kazanan kız çocuklarına bu aylıklardan fazla olanı ödenir.” ifadesi bulunmamakta, sadece sigortalının kız çocukları yönünden aylık bağlama şartları arasında “geçimini sağlayacak başka bir geliri olmamak” şartının, kesme nedeni olarak ise evlenme olgusunun var olduğu görülmektedir.

Diğer taraftan, 5510 sayılı Yasanın yürürlüğe girmesinden önce, Sosyal Sigortalar Kurumu, Bağ-Kur ve T.C. Emekli Sandığı ayrı ayrı tüzel kişiliğe sahip, ayrı ayrı yasalara göre sosyal güvence sağlayan Kurumlardır. Her bir Yasa kendi sigortalıları açısından hüküm ifade eder. Açıkça atıf yapılmadıkça diğer yasa hükümleri dikkate alınamaz.

Belirtilen açıklamalar ışığında somut olaya dönüldüğünde, 1479 sayılı Yasanın 45’inci maddesinde yer alan “bu Kanun ile diğer sosyal güvenlik kanunları kapsamında çalışmama, bu kanunlar kapsamındaki çalışmalarından dolayı gelir veya aylık almama” şartlarını taşıyan davacı hakkında, 506 sayılı Yasa kapsamındaki eşi üzerinden ölüm aylığı alması olgusunun, her bir Yasanın kendi sigortalıları açısından hüküm ifade etmesi gereği dikkate alınarak, 1479 sayılı Yasa kapsamında uygulama olanağının bulunmaması nedeniyle, 46’ncı maddesi anlamında içtihat değişikliği de dikkate alınarak, buna göre, Mahkemece, öncelikle Kurumca davacının talebi hakkında işlem yapılıp yapılmadığı araştırılmalı, bu çerçevede davanın konusuz kalıp kalmadığı irdelenmeli, davanın konusuz kalmadığı sonucuna varılması halinde, davacının ödediği askerlik borçlanması bedelinin davacı hesabına gönderilmesi sonrasında, tekrar askerlik borçlanma hesabına aktarıldığı tarih belirlenerek, davacının askerlik borçlanmasını ve aylığa yeter tüm borcunun ödendiği tarihi takip eden aybaşından ölüm aylığı bağlanması gerektiği gözetilmeli ve sonucuna göre bir karar verilmelidir. ( Y 10. HD  02.07.2019 T, 2019/3157 E.,  2019/5706 K.)

Davacının yaptığı askerlik borçlanmasının tarihi itibarı ile  ile prime esas kazancına dâhil olması gerektiği dikkate alınarak, aylığa etkisi ve miktarının davalı Kurumdan sorulması ve sonucuna göre bir karar verilmesi gerekir

Somut olayda; 01.01.1955 doğumlu olan davacının, 04.10.2000 – 30.09.2001 tarihleri arasında 356 gün 1479 sayılı Kanun kapsamında, 16.06.2006 – 27.01.2014 tarihleri arasında 2716 gün 506 sayılı Kanun ve 5510 sayılı Kanunun 4/1-a maddesi kapsamında sigortalı olduğu, 10.03.1975 – 10.11.1976 tarihleri arasında askerlik yapan davacının bu süreyi borçlanarak, primlerini 16.02.2007 ve 08.06.2007 tarihlerinde tamamen ödediği, davacıya 01.03.2014 tarihi itibari, 2000 yılında 87 gün, 2001 yılında 269 gün, 2006 yılında 195 gün, 2007, 2008, 2009, 2010, 2011, 2012 yıllarında 360 gün, 2013 yılında 307 gün, 2014 yılında 54 gün ve 600 gün askerlik borçlanması olmak üzere 3662 gün üzerinden aylık bağlandığı anlaşılmakta olup, mahkemece ilamda belirtilen gerekçeler ile yazılı şekilde karar verilmiş ise de verilen kararın yanılgılı değerlendirmeye dayalı olduğu anlaşılmaktadır.

Mahkemece davacı hakkında bağlanan aylıkta 5510 ve 506 sayılı Yasanın aylık bağlama ve miktarının tespitine ilişkin dayanak mevzuat dikkate alındığında ve özellikle davacının sigortalılığının 4447 sayılı Yasanın yürürlük tarihinden sonra 04.10.2000 tarihi itibariyle başlaması karşısında mahkemece davacı hakkında A1 aylığının hesaplanmasına yasal imkân bulunmazken hesaplama yapılması isabetsiz görülmüştür.

Diğer taraftan, davacının yaptığı askerlik borçlanmasının 18.06.2007 tarihi itibari ile gerçekleşmesi karşısında anılan ödemenin ödeme tarihi itibari ile prime esas kazancına dâhil olması gerektiği dikkate alınarak, aylığa etkisi ve miktarının davalı Kurumdan sorulması ve sonucuna göre bir karar verilmesi gerektiği hususunun da dikkate alınmaması usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir. (Y 10. HD 23.03.2021 T, 2018/4782 E.,  2021/3769 K.)

Davacı 15.02.2012 tarihinde askerlik borçlanması yapmak için talepte bulunarak 24.02.2012 tarihinde askerlik borçlanmasını ödemiş olduğundan bu tarihten sonra davacıya aylık bağlanması yerinde olup, aylığın 25.02.2011 tarihine kadar geriye götürülmesi mümkün değildir

Dosyadaki bilgi ve belgelerin incelenmesinden davacının 25.02.2011 tarihinden önce aylık tahsisi ile ilgili yazılı talebinin olmadığı, davacının eşinin 388 gün sigortalılığının bulunduğu, davacının 25.02.2012 tarihli tahsis talebinin eşinin 88 gün sigortalılığının bulunması nedeniyle reddedildiği, davacının 600 gün askerlik borçlanması yapmak üzere 15.02.2012 tarihinde kuruma başvurduğu, 24.02.2012 tarihinde askerlik borçlanmasını ödediği ve 28.02.2012 tarihinde yeniden tahsis talebinde bulunduğu, talebi üzerine 15.03.2012 tarihi itibariyle ölüm aylığı bağlandığı görülmektedir

5510 sayılı Yasanın 32. maddesinde “… Ölüm aylığı;

a) En az 1800 gün malûllük, yaşlılık ve ölüm sigortaları primi bildirilmiş veya 4 üncü maddesinin birinci fıkrasının (a) bendi kapsamında sigortalı sayılanlar için, her türlü borçlanma süreleri hariç en az 5 yıldan beri sigortalı bulunup, toplam 900 gün malûllük, yaşlılık ve ölüm sigortaları primi bildirilmiş,

b) 47’nci maddede yazılı sebeplerle kazaya uğramış, malûllük, vazife malûllüğü veya yaşlılık aylığı almakta iken veya malûllük, vazife malûllüğü veya yaşlılık aylığı bağlanmasına hak kazanmış olup henüz işlemi tamamlanmamış,

c) Bağlanmış bulunan malûllük, vazife malûllüğü veya yaşlılık aylığı, sigortalı olarak çalışmaya başlamaları sebebiyle kesilmiş, durumda iken ölen sigortalının hak sahiplerine, yazılı istekte bulunmaları halinde bağlanır…” hükmü düzenlenmiştir.

Ayrıca aynı Yasanın sigortalıların borçlanabileceği süreler başlıklı 41. maddesinde er veya erbaş olarak silâh altında veya yedek subay okulunda geçen süreleri sigortalıların kendilerinin veya hak sahiplerinin yazılı talepte bulunmaları ve talep tarihinde 82’nci maddeye göre belirlenen prime esas günlük kazanç alt ve üst sınırları arasında olmak üzere, kendilerince belirlenecek günlük kazancın %32’si üzerinden hesaplanacak primlerini borcun tebliği tarihinden itibaren bir ay içinde ödemeleri şartı ile borçlandırılacağı, borçlandırılan sürelerin sigortalılıklarına sayılacağı, sigortalılık borçlanması ile aylık bağlanmasına hak kazanılması durumunda, ilgililere borcun ödendiği tarihi takip eden ay başından itibaren aylık bağlanacağı düzenlemesi getirilmiştir.

Davacının 25.02.2011 tahsis talep tarihinde askerlik borçlanmasını henüz yapmadığı ve hizmet süresine katılacak bir sürenin bulunmadığı tespit edilmekle 5510 sayılı Yasanın 32. madde kapsamında davacının eşinin bu tarihte 900 günlük sigortalılık süresi bulunmaması nedeniyle aylık bağlanma koşullarının oluşmadığı görülmektedir. Davacı 15.02.2012 tarihinde askerlik borçlanması yapmak için talepte bulunarak 24.02.2012 tarihinde askerlik borçlanmasını ödemiş olduğundan bu tarihten sonra davacıya aylık bağlanması yerinde olup, aylığın 25.02.2011 tarihine kadar geriye götürülmesi mümkün değildir.Bu nedenle aylığın geri götürülmesi talebinin reddine karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde karar verilmiş olması, usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir. ( Y 10. HD 26.02.2018 T,   2015/20811 E.,  2018/1453 K.)

Bir Yanıt

  1. Ben Erol semerci 1985 girişli olup hiç bir gün prim ödenmemistir girişim var ama cikisim yok ispatta edemiyorlar cünki ben 9 tane şahit gösterdim ikisi bayan 2/ veya 3 ay çalıştım hatırlamıyorum diyorlar iki kişi daha aynı yerde sigortası çalışmışlardır digerler çalıştığımı biliyorlar ama peyder peyi o iş yerine girmişler bu yüzden abkisisizle b kişisi arasındaki geçmiş bulunan ayları hesaba katmadilar ve ben bu a ile b arasındaki aylardan hesaba katılmasına itiraz ettim burda a b c e ve diğer harfler arasındaki zamanları yok saymalari benim için yok hükmündedir onlarında saymalari lazım bana verilen 470 güne itiraz ettim daha fazlasını istedim hesaplanmasini diledim 11 yıldır süren davam ikinci defa istinaf mahkemesine gelmiştir ama 2.5 yıldan beri sonuçlanmasını bekliyorum bunun sonucuna göre askerlik borçlanması yapacağım birde yaşımın ilerlemiş olmasından dolayı iş bulamiyorum ancak kısmı işlere gidiyorum burda hesaplara SSK NİN 560 gün falan ediyor bunun SSK 54 gününü sayıyor şimdi burda olay çalışılan ayin içinde 20 gün en az diyor kısmı çalışma ya zaten ben iş bulabilsem beden 30 gün çalışmayın adı üzerinde kısmı çalışma benim bildiğim 10 günden az olan çalışmalar kısmi olarak adlandiriliyor idi şimdi ne oldu da 20 gün den az oluverdi adaletin hangi terazi gözüne düsüverdi bu haksızlık neden benim askerliğimi devlet ödemiyor şimdiki askerlerinkini ödüyorda bizmi günah keçisi olduk hem 610 gün askerlik yaptık hem biz ödeyecegiz olacak şey deyil ya bu hukuksuzluktur

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

İlginizi çekebilecek makaleler