Anayasanın Değiştirilemez Hükümleri ve Önemi

Anayasa’nın ilk üç maddesi Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin temel vasıflarını düzenleyen hükümleri içermektedir ve 4 üncü maddesi de bu hükümlerin değiştirilemezliğini düzenlemektedir. Bu haliyle 1982 Anayasası’nın bu nitelikteki sınırlayıcı hükümleri bakımından sert anayasalar niteliğinde olduğu ifade edilmektedir.

          Anayasa’nın 1. Maddesi

          “I. Devletin şekli

          Madde 1 – Türkiye Devleti bir Cumhuriyettir.”

          Madde başlığından da anlaşılacağı üzere devletin yönetim şeklini ifade eden bu madde ile devletin temel vasfı belirlenmiştir. Monarşik ve tebaa ilişkisinden rejimin şeklinin cumhurun idaresi olduğu bir yapıya geçilmiştir.

          “Cumhuriyet” ismi Osmanlı Devleti ile yeni rejim arasındaki farkı vurgulamaktadır ve saltanat idaresinden egemenliğin kayıtsız ve şartsız millete ait olduğu, temel karar vericinin millet olduğu ve devletin hükümran olduğu insan kitlesinin de tebaa değil millet olduğu “ulus devlet” yapısına geçilmiştir. Ulus devlet olgusunun da modern bir yansıması olan Cumhuriyet idaresi, 29 Ekim 1923’te TBMM tarafından ilan edilmiştir. Ulus devlet olgusu “nation state” kavramının yansımasıdır ve millet kelimesine göre ulus kavramı daha çok seküler bir tanımlamayı ifade eder.

          1789 Fransız İhtilali ile başlayan süreçte İtalya ve Almanya’nın birliklerini tamamlamaları, sonrasında imparatorlukların yavaş yavaş etkinliğini kaybetmesi ve 1918 yılında sona eren Birinci Dünya Savaşı’nın ardından imza edilen Antlaşmalar ile ulus devletlerin hükümranlık alanının genişlemesi, Osmanlı Devleti’nin son bulması ve imparatorlukların egemenliği altından birçok devletin ayrılarak bağımsızlıklarını ilan etmeleri ile birlikte anlam kazanan ulus devlet olgusunun yansıması olarak Anayasa’nın birinci maddesinde cumhuriyet yer almıştır.

          Cumhuriyetin nitelikleri bakımından ise bu maddede değil ikinci maddede düzenleme yapılmıştır.

          Anayasa’nın 2. Maddesi

          II. Cumhuriyetin nitelikleri

          Madde 2 – Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru, milli dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk Devletidir.”

          Bu madde, devletin yönetsel yapısı bakımından da Anayasa’nın temel haklar ve ilgili bölümlerinde düzenlenen yükümlülükler ve ödevler bakımından da genel sınırları çizen bir hükmü içermektedir.

          Türkiye Cumhuriyeti bakımından;

          *Toplumunun huzur içinde yaşamını sürdürmesi, kargaşa, düzensizlik ve olumsuzlukların var olmaması, milli dayanışma ve adalet anlayışı içinde bir sosyal yaşamın inşası temel bir anlayış olarak Anayasa’da yer almıştır.

          *İnsan haklarının tarihi gelişimi bakımından ise İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nin yayımlanması ve sonrasında taraf olunan Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi hükümleri bakımından “insan haklarına saygılı” bir devlet şekli de Anayasa ile güvence altına alınmış ve anayasal normların diğer alt düzenleyici normların çerçevesini belirlemesi sağlanmıştır. İnsan hakları modern yaşamın da temel belirleyenidir ve Avrupa Topluluğu’nun gelişimi ve Avrupa Konseyi’nin bir organı olarak oluşturulan AİHM ile birlikte insan hakları ve ülkemizin AİHM’in yargılama yetkisini 1989 yılında kabul etmesiyle birlikte iç hukukta etkili olmasıyla devletin vasıfları bakımından insan hakları en önemli başlıklardan birisini teşkil etmektedir.

          *Kurucu önder ve devlet nizamının ve felsefesinin oluşumunda belirleyici aktör olan “Atatürk milliyetçiliğine bağlılılık” ise altı okta ifadesini bulmuş olmakla birlikte daha geniş bir çerçevede Atatürk milliyetçiliği, çoğu zaman uygulamaları ile siyasi iktidarlar tarafından yorumlanmış bir olgudur. Anayasa’nın “Başlangıç” bölümünde de ifadesini bulan Atatürk milliyetçiliği, devlet organlarının ve kamu görevlilerinin iş yapma ve devleti zihinsel olarak konumlandırdıkları yer açısından da önemli bir işleve sahiptir.

          Başlangıç kısmında yer alan temel ilkeler de Anayasa’nın devletin vasıfları olarak kabul ettiği bir yapıdadır.

          *Devletin nitelikleri bakımından demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devleti olmak ise açıkça belirtilmiştir. Demokrasi 20.yy.’ın kaçınılmaz bir gerçeğidir ve en iyi yönetim şekli olarak vasıflandırılır. Demokrasinin nasıl işlediği toplumsal kabuller, yönetsel organlar ve demokratik kuralların tatbiki ile anlam kazanmaktadır. Demokrasi yazılı kurallar rejiminden daha çok hak ve hukukun gereğini yapmak ve demokratik anlayış ve mekanizmaları yaşama geçirmek ve devamında zihinsel altyapısıyla iyi işleyen bir sistemi kurmak anlamına gelmektedir.

          Demokratik usul ve kurallara aykırı her işlemin ve yine devletin temel vasıfları olan laiklik ve sosyal devlet ilkesiyle bağdaşmayan uygulamaların devletin vasıfları ile bağdaşmayacağı kabul edilmektedir.

          *Bunun yanında modern devletleri ayırıcı bir tanımlama da sosyal devleti ilkesi ve devletin vatandaşlarına sosyal açıdan gerekli destek ve alanları yaratması, sosyal açıdan müdahil olması, destekleyici ve koruyucu tedbirler alması, iktisadi yaşamı sosyal devlet olgusuna uygun bir şekilde dizayn etmesi, ihtiyaç sahiplerini gözetmesi, yaşamsal temel ihtiyaçların karşılanması için mekanizmalar kurması, engelli, yaşlı ve malul kişiler bakımından koruyucu ve destekleyici önlemleri yaşama geçirmesi ve aileyi gözetmesi ve çocuklar ile gençler bakımından çağın ve sosyal yaşamın gerekli kıldığı tedbirleri alması olarak tanımlamak mümkündür.

          *Türkiye Cumhuriyeti bakımından hukuk devleti olmak en fazla tartışılan başlıklar arasında yer almaktadır. Hukuk devletinin sınırları iktidarda olanlar ile olmayanlar bakımından her zaman tartışmalı olmuştur ve olmaya da devam etmektedir. Hukuk devletinin açılımı AYM kararlarında da yer almakla birlikte yargısal işleyişin bütün veçheleri ile kendi iç dinamiklerine göre yürütülmesi, hakimlerin bağımsız ve tarafsızlığı,  doğal hakim ilkesi, siyasilerin ve etkili mercilerin, muktedirlerin ya da toplumsal aktörlerin yargısal işleyişe müdahale edememesi ve kısacası adaletin tecellisi için gerekli her türlü tedbirin alındığı bir düzeni ifade etmektedir.

          Hukuk devleti ilkesi, hukukun gereklerini yapmak ve vicdani açıdan başvuruda bulunan tarafların haklarının gözetileceği ve adalete olan inancın korunacağı bir düzeni temin etmek demektir.

          Anayasa’nın 3. Maddesi

          III. Devletin bütünlüğü, Resmî dili, bayrağı, milli marşı ve başkenti

          Madde 3 – Türkiye Devleti, ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütündür. Dili Türkçedir.

          Bayrağı, şekli kanununda belirtilen, beyaz ay yıldızlı al bayraktır.

          Milli marşı İstiklal Marşı”dır.

          Başkenti Ankara’dır.”

          *Türkiye Cumhuriyeti’nin bölünemez, yekpare ve münhasır bir bütünlük teşkil ettiğinin anayasal ifadesi olan bu düzenleme, aslında Türk Devlet Felsefesi’nin çağlar boyunca edindiği birikimlerin yansımasıdır. Bölünemezlik onun korunmasının bir gereğidir ve ulus devletin de bir yansımasıdır. Her ne kadar Anayasa devletin ülkesiyle ve milletiyle bölünmezliğini vurgulasa da devlete hayat veren insan kitlesidir ve mantalitedir ve Anayasa bu bakımdan temel ilkeleri ihtiva etmektedir. Yerel ve muhtariyet kazanan otonom ve federal yapılar devletin yönetim şekli bakımından benimsenmemiştir ve ulus devlet olan devletin merkezi idaresi esastır. Bunun temel ilkeleri Anayasa’nın ilgili bölümlerinde açıklanmıştır.

          *Devletin resmî dili Türkçe’dir. Devlet kademelerinde ve yönetsel bakımından devletin bütün işlemlerinde, ayrıca eğitim ve öğretim kurumlarında resmi dil Türkçe olarak kabul edilmiştir.

          *Devletin bayrağının ne olduğu da düzenlenmiş olup “beyaz ay yıldızlı al bayrak” olarak benimsenmiştir. Ayrıca 2893 sayılı Türk Bayrağı Kanunu’nda Anayasa’da düzenlenen genel tanımlamadan ayrı olarak bayrağın kullanılmasında şekli, yapımı ve diğer ülkeler açıklanmıştır. Bayrağa dair yasaklar ve cezalar da kanunda düzenlenmiştir.

          *Yine devletin millî marşı İstiklal Marşı’dır ve M. Akif ERSOY tarafından kaleme alınan ve TBMM tarafından kabul edilen bu marş ulus devletin kurulmasındaki temel felsefeyi de yansıtmaktadır ve Osmanlı Devleti’nin bir devamı kabul edilen Türkiye Cumhuriyeti bakımından temel ve millî bir semboldür. Millî marş İstiklal Savaşı’nın ardından kabul edilerek ulusal bir metin haline gelmiş ve Anayasal koruma altına alınmıştır.

          *Başkent olarak Ankara kabul edilmiştir. Ankara, istiklal harbinin komuta merkezi ve güvenli bir Anadolu kenti olarak savaşın bitimiyle devlet idaresinin de teşkil edildiği ve kurumların oluşturulduğu bir yapıya kavuşmuştur ve bu niteliği itibariyle de Anayasa’da başkent olarak kabul edilmiştir.

          Anayasa’nın 4. Maddesi

          “IV. Değiştirilemeyecek hükümler

          Madde 4 – Anayasanın 1 inci maddesindeki Devletin şeklinin Cumhuriyet olduğu hakkındaki hüküm ile, 2 nci maddesindeki Cumhuriyetin nitelikleri ve 3 üncü maddesi hükümleri değiştirilemez ve değiştirilmesi teklif edilemez.”

          Bu sınırlayıcı hüküm Anayasa’nın ilk üç maddesi hükmünü dokunulmaz kılar ve siyasi amaçlar ile bu maddelerin içerdiği hükümlere müdahale edilmesini önlemeyi amaçlar. Kurucu iradenin amaçlarına da uygun olan bu madde, ilk üç madenin bir güvencesi, varlık senedi, devletin ve yargı organlarının kararlarında atıf yaptığı temel kurallar manzumesidir. Devlete dair ve işleyişi bakımından içerdiği hükümler ile ilk dört maddenin Anayasa’nın ruhunu teşkil ettiği kabul edilmektedir.

          Bu dört madde kurucu iradenin bir yansımasıdır.

          ÖNEMİ

          John Locke ile toplumsal sözleşmenin siyasi literatüre girdiği bilinmektedir. Anayasaların ise toplumsal sözleşme belgeleri ve milli iradenin yansıması olan yazılı kayıtlar olduğu kabul edilmektedir. Anayasalar devleti, muamele ve işlemlerinde kayıt altına alan, sınırlayan ve yönetim mantalitesini ortaya koyan kurucu metinlerdir.

          Anayasanın değiştirilmesi kanun değişikliklerine göre daha farklı bir şekil ve oylama yöntemiyle öngörülmüş olmakla birlikte Anayasa’nın kısıtlayıcı hükümleri söz konusu olduğu için değiştirilemez hükümler olan ilk dört maddenin bu kapsamda olmadığı görülmektedir. Devletin niteliği ve işlemleri bakımından Anayasa bir mantalite ve felsefeyi ortaya koyar ve milli bir mutabakatı yansıttığı kabul edilir.

          Bu sebeple Anayasaların önem ve önceliği devletin de yönetsel yapısını belirlemektedir.

          Hiçbir Anayasa, modern gelişmelerden, teknolojik değişimlerden ve çağın gerekli kıldığı yönetsel gerekliliklerden ayrı olarak da değerlendirilemez. Bu sebeple Anayasaların çok fazla değiştirilmesi, ayrıntılı ve bir kanun mantığında düzenlenmesi ve kodifiye edilmesi değil, geniş kapsamlı düzenlemeler içermesi ve çağın gerekliliklerini yansıtması ve sıkı sık değiştirilmekten ziyade kalıcı ve uzun erimli olması dünyada kabul edilen genel yaklaşımdır. Anayasası var olmayan modern devletler de bulunmakla birlikte bir kurallar manzumesi olan anayasanın nasıl ve ner surette uygulandığı, hukuki yorumu ve içerdiği hükümlerin temel haklar ve özgürlüklerin kullanılması veya kısıtlanması bakımından evrensel yorumu önem taşır.

          Anayasa, devletin bir kurallar manzumesidir. Genel ilkeleri içeren bir rehberdir ancak kanunlar ve alt düzenleyici metinler bakımından bağlayıcıdır. Kısacası Anayasa devletin varlığının bir güvencesi ve devletin de vatandaşına dair yönetsel işleyişi yönüyle yapılan bir bildirimdir ve vatandaşıyla bağ kurmada bir düzenleyici metindir. Aynı zamanda toplumsal sözleşmenin kayıt altına alınmış bir şekli olarak kabul edilmektedir.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

İlginizi çekebilecek makaleler