Edit Content
KURUMSAL
FAALİYET ALANLARI
MEDYA

İş Kazası ve Meslek Hastalığı Nedeniyle Manevi Tazminat

İş kazası ve meslek hastalığı nedeniyle zarar gören kişilerin ve yakınlarının manevi tazminat isteyip isteyemeyeceği hususu önemli konulardan biridir.

Sosyal Güvenlik Kurumu, ölüm veya yaralamalı iş kazası ve meslek hastalıklarında manevi zararları karşılamamaktadır. İş ve Sosyal Güvenlik hukukuna ilişkin kanunlarda, manevi zararların işverenden istenip istenemeyeceği konusunda bir düzenleme mevcut değildir.

Sorumluluk Hukuku alanında kişilik değerlerinin korunmasını 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 56. maddesi sağlar. Manevi tazminata uygulamada büyük ölçüde, 22.06.1966 gün ve 7/7 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı yön vermektedir. Yargıtay 21. Hukuk Dairesi’nin uygulaması da bu yöndedir.

Yargıtay 21. Hukuk Dairesinin Manevi Tazminat Değerlendirmesi

Daire, önüne gelen birçok uyuşmazlıkta manevi tazminatın niteliği ve işlevini konusunda şu değerlendirmeyi yapmaktadır:

“Hâkimin özel halleri gözeterek adalete uygun olarak zarar görene ödenmesine karar vereceği tazminat ne bir ceza ne de gerçek anlamda tazminattır. Amacı, zarar görenin uğradığı zararı, acı ve üzüntüleri dindirecek veya hafifletecek bir tatmin duygusu yaratmaktır. Ancak bu da yeterli değildir. Kişilerin beden-ruh bütünlüğüne yönelik haksız eylemlerde, taksirli davranışlarda tatmin duygusu yanında caydırıcılık uyandıran oranda manevi tazminat takdir edilmesi gerekir.”                  

İş kazası ile karşılaşan veya meslek hastalığına yakalanan işçinin manevi tazminat davası açması için mutlaka bedensel zararı bulunması gerekmemektedir. Maluliyet oranı bulunmasına da gerek yoktur.

Nitekim Yargıtay 21. Hukuk Dairesi’nin 02.05.2013 gün ve 2013/157-8924 karar sayılı ilamında;

“Somut olayda, maluliyet oranı % 0 olsa dahi, davacının iş kazası neticesi oluşan rahatsızlık nedeniyle bir ay süre ile raporlu kaldığı görülmektedir. Davacının vücut bütünlüğünün zarara uğramış olduğu, sağlam insana göre maluliyet oranı olmasa dahi üzüntü ve elem duyacağı açıktır. Ayrıca ruh bütünlüğünün ihlali de cismani zarar kavramına dâhildir. Bu çerçevede, manevi tazminatın düzenlendiği BK’nun 47 ve TBK’nun 56.maddesinde belirtilen bedensel bütünlüğün zedelenmesi koşulunun somut olayda oluştuğu kuşkusuzdur. Hal böyle olunca da maluliyetin olmadığı, bacağında basit bir kesi olduğu, geçici ya da sürekli iş göremezlik ödeneği ödenmediği, yaralanmasının basit bir tıbbi müdahale ile giderilmesinin mümkün bulunduğundan bahisle mahkemece manevi tazminata hükmedilmemesi yersizdir” denilmiştir.

Kanunun Esas Aldığı Ölçü

Kanun, manevi tazminatın belirlenmesinde, yalnızca işverenin kusurlu olup olmamasına göre bir ölçüyü esas almamıştır. O nedenle, işverenin kusuru olmasa dahi manevi tazminat verilmesi yoluna gidilebilir (kaçınılmazlık).

Bu konuda söylenebilecek bir husus da, manevi tazminatın mutlak olarak maluliyet oranı göz önüne alınarak takdir edilen bir tazminat olmadığıdır. Dairenin O maluliyete rağmen manevi tazminat verilmesi gerektiğine ilişkin kararları vardır.

Ağır Bedensel Zarar Halinde Zarar Görenin Yakınları

Bir kişinin cismani zarara uğraması durumunda, onun çok yakınlarından birinin de aynı eylem nedeniyle ruhsal ve sinirsel sağlık bütünlüğü ağır şekilde bozulmuşsa onların da manevi tazminat isteyebilecekleri kabul edilmektedir.

Yakınları demek ölenle aynı evde oturmak demek değildir. Yakınlar, iş kazası veya meslek hastalığı sonucu ağır bedensel zarara uğrayan işçi ile aralarında içsel ve gerçek bir duygu bağı bulunan ve bu zarar nedeniyle ruh ve beden sağlıkları derinden sarsılmış olan kişilerdir. Bu konuda kan veya sıhri hısımlık bağının bulunması şart değildir. Yakın arkadaş veya dost gibi kişilerin de ruhsal bütünlüklerinin zedelendiğini kanıtlamaları halinde manevi tazminat isteme hakkına sahip olduklarının kabulü gerekir.

Ölenin eş ve çocuklar, anne, baba, kardeşler gibi yakınları dışında, aralarında içsel ve gerçek bir duygu bağı bulunduğunu ve ölüm olayının ruh ve bedensel bütünlüklerini zedelediğini kanıtlamaları halinde üvey anne ve baba, evlatlık, nikâhsız eş, nişanlı, amca, hala, dayı, teyze gibi yakınları da manevi tazminat isteme hakkına sahiptirler.

İş kazası veya meslek hastalığından önce ana rahmine düşen ve sağ doğan çocuk adına velayeten manevi tazminat davası açılabilir. Çünkü manevi tazminat sadece çekilen acılara değil, çekilecek acılara karşı da takdir olunur. Gerçekten babasını dahi tanımak mutluluğundan yoksun kalacak çocuğun bütün yaşantısı boyunca duyacağı eksiklik ve acı söz götürmez.

Ağır bedensel zarardan ne anlaşılması gerektiği kanunda açık değildir. Akli durum ağır bedensel zarardır.

Yargıtay’ın Değerlendirmesi

Bir olayda sigortalı 34 yaşında geçirdiği iş kazası sonucu % 41.20 oranında iş göremezliğe uğramıştır. Ancak Yargıtay sigortalının eş ve çocukların ruhsal ve sinirsel sağlık bütünlüğünün ağır bir şekilde bozulduğu kabul etmemiş; tazminat talebini reddetmiştir. Başka bir olayda ise, iş kazası sonucu % 41,20 oranında sürekli iş göremezliğe uğrayan sigortalının eş ve çocuklarının manevi zararlarının giderilmesi istemine ilişkin davayı kabul etmiş, miktarını yüksek bulmuştur.

Ağır bedensel zarara uğrama, her somut olayın kendi özellikleri içinde değerlendirilerek saptanması gereken bir durumdur. Örneğin, işçinin kol, bacak, göz, böbrek gibi hayati önemi bulunan organlarını kaybetmesi veya felç geçirerek yatalak kalması, bitkisel hayata girmesi gibi durumlarda ağır zararın varlığından söz edilebilir.

Yargıtay 21. HD 23.12.2013 gün 2013/18582-24569 sayılı kararında; sigortalı, 04.03.2008 tarihinde geçirdiği iş kazası geçirmiştir. Kaza sonucunda gözünün biri tamamen; diğerini kısmen görme yeteneğini kaybetmiştir. Sonuç olarak sigortalı % 38,2 oranında sürekli iş göremezliğe uğramıştır. Burada sigortalının eşinin açtığı manevi tazminat davasında Yargıtay; “olay tarihine, davacı sigortalının sürekli iş göremezlik oranına, tarafların kusur dağılımına ve sosyal ekonomik durumlarına göre eşinin ağır bedensel zararı nedeniyle davacı yararına hükmedilen 20.000,00TL manevi tazminat fazladır” şeklinde yerel mahkeme kararının bozulmasına karar verilmiştir.

Manevi Tazminat İsteminin Mirasçılara Sirayeti

Manevi tazminat isteminin mirasçılara geçmesi konusunda tek düzenleme TMK’nun 25/4.fıkrasıdır. Buna göre, ”manevi tazminat istemi miras bırakan tarafından ileri sürülmüş olmadıkça mirasçılara geçmez’.’

Manevi tazminat isteminin mirasçılara geçebilmesi için zarar görenin ölmeden önce manevi tazminat isteme iradesini açıklamış olması gerekir. Bu irade açıklamasıyla manevi tazminat hakkı mameleki bir alacak hakkına dönüşür. Bunun için zarar görenin manevi tazminat davasını açmış veya böyle bir dava açmak için iradesini açıklamış olması gerekir. Bu irade, bir avukata dava açmak için vekaletname verme şeklinde gösterilebilir. Ya da tazminat sorumlusuna her hangi bir yolla, örneğin, noter aracılığıyla veya mektup göndererek manevi tazminat isteminde bulunması şeklinde olabilir.

Yargıtay 21. HD 30.11.2012 gün 2010/5628-11845 karar sayılı ilamına göre; “Sigortalı sağlında açtığı davada verdiği kısmi dava dilekçesinde iş kazası sonucu sürekli iş görmezlik nedeniyle maddi tazminatın fazlaya ilişkin istem hakkını ve manevi tazminat istem hakkını saklı tutmuştur. Bu nedenle ölümünden sonra mirasçıları manevi tazminat isteminde bulunabilirler.”

 Manevi Tazminat İsteminin Devredilmesi

TMK’nun 25/4. fıkrasına göre ”Manevi tazminat istemi karşı tarafça kabul edilmiş olmadıkça devredilemez.”

İş Kazası veya Meslek Hastalığı Nedeniyle Manevi Tazminatın Belirlenmesinde Esas Alınan Olgular

Manevi tazminat, maddi tazminatın aksine herhangi bir hesaplamaya dayanmaz. Bu tazminatı hâkim somut olayın durumuna göre takdir eder. Elbette bu takdir hakkını kullanırken hâkimin keyfi hareket etmesi söz konusu değildir. Hakim, manevi tazminatı belirlerken “olayın özelliklerini” göz önünde tutacaktır (TBK m. 56/1). Kanun koyucu olayın özelliklerinden anlaşılması gereken husus konusunda hakimi sınırlandırmamıştır. Hakim bunu somut durum ve koşullara göre belirleyecektir.

İş Kazası ve Meslek Hastalığında Olayın Özellikleri – Değerlendirme Kıstasları

  • Tarafların kusur durumu,
  • Hak sahiplerinin sayısı,
  • Ölenin yaşı (İş kazasına uğrayan kişinin olay tarihindeki yaşı veya meslek hastalığında rapor tarihindeki yaşının manevi tazminat tutarının belirlenmesinde dikkate alınması gerektiği tartışmasızdır. Örneğin, iş kazası sonucu yüzünde sabit iz kalan 20 yaşında bekar bayanla 50 yaşında evli-çocuklu bayanın yaşadığı manevi zarar farklıdır. Ölüm nedeniyle işçinin yakınlarının açacağı manevi tazminat davalarında da zarar görenini yaşı önem taşımaktadır.),
  • İşçinin maluliyet oranı (Yöntemince belirlenmiş meslekte güç kayıp oranı saptanmadan manevi tazminata karar verilmesi Yargıtay’ca bozma nedeni olarak kabul edilmektedir. Bu nedenle, kontrol kaydı bulunan hallerde kontrol sonucunun beklenmesi gerekir.),
  • Olayın ortaya çıkış şekli (Kaçınılmazlık durumunda Yargıtay herhangi bir hukuki dayanağı olmayan, tamamen işçinin uğradığı zararın yükünü işçide bırakmamak için yani sosyal, hakkaniyet ve etik düşüncelerle zararı taraflar arasında paylaştırmaya karar vermektedir. Bu paylaştırma genellikle %60 işveren,%40 kazalı kusuru şeklindedir.),
  • Trajik sonuçlar (Zararlandırıcı olayın oluş şekli, manevi tazminat tutarının takdirinde etkili durumlardan birisidir. Örneğin maden ocağında meydana gelen patlama sonucu yanarak zarar gören işçinin, helezon gibi makinalara vücudunu kaptıran işçinin, uçaktan düşmesi sonucu yaralanan işçinin lehine hükmedilecek tazminatı saptanırken oluş şeklinin dikkate alınması gerekir.),
  • Tedavinin süreci ve şekli (Yargıtay’a göre, iş kazası sonucu iş göremezlik oranı % 0 olarak tespit edilen sigortalı işçinin hastanede kaldığı ve raporlu olduğu günler, vücut bütünlüğünün zedelenmesi, duyduğu acı ve üzüntü nedeniyle kendisine uygun bir manevi tazminat takdir edilmesi gerekir.),
  • Mağdurun bedensel görünüşü ve tarafların ekonomik durumları (Manevi tazminat davalarında, tarafların sosyal ve ekonomik durumlarını araştırmalıdır. Özellikle zararı ödemekle yükümlü işverenin işletmesinin hacmi, çalışan sayısı, menkul ve gayrımenkul malvarlığı, hükmedilecek tazminatın sonuçlarına katlanıp katlanamayacağı yönünde bilgiler toplamalıdır. Taraflarca kanıt gösterilmesi halinde hepsi bütün halinde incelenerek değerlendirme yapmalıdır.)

gibi birden fazla etkenin gözönünde bulundurulmasıdır.

İş kazası ve meslek hastalığına dayanan manevi tazminat davaları zamanaşımı süresince açılabilir. Ancak davanın uzun bir müddet geçtikten sonra açılması durumunda olay nedeniyle manevi-zarar yaşanmadığı söylenemezse de, zararın-miktarının çok fazla olmadığı söylenebilir. Bu halde dahi, davacı tarafın elinde olmayan nedenlerle davayı geç açmış olabileceğinin göz ardı edilmemesi gerekir. Dava açma hakkını bilmemesi, vekilin davayı geç açması, uzun süreli bir rahatsızlık geçirmesi gibi.

Tazminat Talep Edebilecek Kimseler

TBK maddi ve manevi zararların tazmininde tazminat talep edebilecek kimseler bakımından açık bir sınırlama getirmemiştir. Maddi tazminat bakımından, en başta zarar gören işçinin kendisi, diğerleri için ise ölenin desteğinden yoksun kalma esası kabul edilmiştir. Destekten yoksun kalma davası açılabilmesi için ölen kimseyle davacı arasında kanuni veya akdi bir bakım yükümlülüğü, mirasçılık veya akrabalık aranmamaktadır. Fiili bir destek ilişkisinin varlığı yeterli olmaktadır. Bu konuda esas olan ölenin desteğinde olmaktır.

Evlilik birliği devam ederken eşlerden birisinin iş kazası sonucu ölmesi durumunda, eşler arasındaki destek ilişkisi gereği doğal olarak tazminat isteyebilir.

Boşanma davası devam ederken taraflar arasında evlilik birliği sona ermediğinden sağ kalan eş tazminat talep edebilir.

Sigortalının ölümünden sonra sağ kalan eş evlenmiş ise, tazminat hesabının artık evlenme tarihine kadar olan süre için yapılması gerekir. Tarafların boşanmaları durumunda ise aralarındaki evlilik birliği ortadan kalktığı için maddi tazminat isteyemez. Ancak nafaka alıyorsa isteyebilir.

Evliliğin Sakat Olması ve İmam Nikâhlı Eş

Evlenmenin sakat olması destekten yoksun kalma tazminatı alacaklısı olmayı engellemez. Evlilik dışında sürekli yaşam birlikteliği kuranlardan birinin ölümü halinde de diğeri destekten yoksun kalma tazminatı isteyebilir (TBK m. 53). Bu beraberliklerde taraflar arasında resmi nikah olmamasına rağmen birlikte olma konusunda geleceğe dönük bir kararlılık bulunmaktadır. “İmam nikahlı” olarak tabir edilen birlikteliklerin manevi açıdan nikahlı birliktelik kuranlardan farkı bulunmamaktadır. Ancak taraflar arasındaki ilişkinin gelip geçici nitelikte olduğu, manevi açıdan güçlü bir ilişkinin olmadığı, metres ilişkisi olarak adlandırılan, sadece cinsel amaç taşıyan ve bu nedenle kurulup devam ettirilen bir beraberlik olduğu durumlarda tazminat isteği reddedilmelidir.

İşçinin Çocukları 

Tazminat isteyebileceklerin en başında olanlardan birisi de işçinin çocuklarıdır. Evlat edinmenin ortaya çıkardığı sonuçlar sebebiyle aralarında evlatlık ilişkisi olan kimselerin birbirlerinin desteği oldukları kabul edilmektedir. Bu durumun doğal sonucu olarak da iş kazası sonucu ölen kişinin evlatlığı ya da işçi olan evlatlığın ölümü durumunda hayatta kalan evlat edinen, işverene karşı destekten yoksun kalma davası açabilir.

Anne – babalarına fiilen bakan kimselerin ölümü halinde anne-baba da maddi tazminat isteyebilir. Anne-baba sosyal güvenlik kurumundan bir gelir almakta ise maddi tazminat isteyemez. Manevi tazminat için geliri olup olmamanın bir önemi yoktur.

Kardeşler arasında ölüm olayı gerçekleşmeden önceki dönemde fiili ve düzenli bir bakım ilişkisi kurulmuşsa sağ kalan kardeş, tazminat sorumlusundan destekten yoksun kalma tazminatı isteyebilir. Manevi tazminat için böyle bir koşul aranmamaktadır.

İşçinin iş kazasından önce işverene karşı dava hakkından feragat etmesi, sulh anlaşması yapmış olması ya da işvereni affetmesi kendisinin ya da destekten yoksun kalan kimselerin dava hakkına herhangi bir etki yaratmaz.

Tazminat Borcunu Ortadan Kaldıran ya da Azaltan Sebepler

Feragat

Kazaya uğrayan işçi ya da hak sahiplerinin açtıkları maddi ve manevi tazminat davasından özgür iradeleri ile feragat etmelerine bir engel bulunmamaktadır. Feragat halinde davanın reddine karar verilecektir.

İbra

İşçi ya da hak sahipleri tazminat alacakları konusunda işvereni ibra edebilirler. TBK’nun ibra konusunda getirdiği koşullar ibrayı ifa haline getirmiştir. Kanuna göre bir ibradan söz edebilmek için (TBK m. 420), ibra sözleşmesinin, iş sözleşmesinin feshinden en az bir ay geçtikten sonra ve yazılı olarak düzenlenmesi gerekir. Ödenecek tazminatın tür ve miktar olarak açıkça belirlenmesi, ödemenin hak tutarına nazaran noksansız ve banka aracılığıyla yapılması şarttır.

Gerçek anlamda ibranameden söz edebilmek için yapılan ödemenin miktar olarak ibranamede açıkça gösterilmesi ve ödemenin yapıldığı tarihteki zararı karşılaması koşuldur.

Nakit yerine tapudan taşınmaz devri veya taşınır mal verilmesi söz konusu olabilir. Bunların değerinin tespiti yoluyla açık oransızlık bulunup bulunmadığı değerlendirmesi yapılır.

Manevi tazminat istemlerine gelince; hukuka aykırı eylem yüzünden çekilen elem ve üzüntüler, o tarihte duyulan ve duyulması gereken bir haldir. Üzüntü ve acıyı zamana yaymak suretiyle, manevi tazminatın bölünmesi, bir kısmının dava konusu yapılması kalanın saklı tutulması olanağı yoktur. Niteliği itibariyle manevi tazminat bölünemez. Bir defada istenilmesi gerekir.

Zamanaşımı

İş kazası tazminatları açısından zamanaşımı ayrı bir hükümle düzenlenmiş değildir. Uygulamada işçinin bedensel zararlarına ilişkin tazminat alacaklarına dair davalar, sözleşmeden kaynaklanan haklar kabul edilerek daha uzun zamanaşımı süresine tabi tutulmaktadır.

TBK’nun 146. maddesi hükmü, zamanaşımı hakkında genel bir düzenlemedir. Yasada hakkında farklı bir düzenleme bulunmayan hallerde, anılan hükmün öngördüğü on yıllık zamanaşımı uygulanır. Talebin haksız fiile veya başka bir hukuksal gerekçeye dayandırılması halinde, fiil aynı zamanda suç teşkil etmekteyse ve ceza öngören yasalarının bu suç için öngördüğü daha uzun bir zamanaşımı süresi bulunmakta ise, TBK’nun 72. maddesi gereğince, haksız fiile dayandırılan tazminat alacağı daha uzun olan ceza zamanaşımı süresine tabi olacaktır.

Zamanaşımı, alacağın muaccel olduğu tarihten itibaren başlayacaktır. Dolayısıyla, iş kazası nedeniyle açılacak tazminat davalarında uygulanacak on yıllık zamanaşımının başlangıç tarihi iş kazasının meydana geldiği tarihtir. Meslek hastalığında ise meslek hastalığının rapor ile tespit edildiği tarihtir.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

İlginizi çekebilecek makaleler